Suudilerin Yemen savaşı, kendi ülkelerine sıçrıyor

Suudilerin Yemen savaşı, kendi ülkelerine sıçrıyor
Suud Hanedanı’na karşı savaş yürütmeye adanmış milis güçlerinin oluşumu, Riyad için en korkutucu gelişme olabilir. Bu milis gruplarının içinde belki de en önemli olanı, Suudi hükümetine karşı silahlanmış bağımsız bir hareket oluşturmak üzere Riyad karşıtı Suudi siyasi aktivistlerle güçlerini birleştirmiş, ülkenin güneybatısındaki bölgesel aşiretlerden kurulu bir koalisyon olan Ahrar el-Necran Hareketi.

 

 

 

Eric Draitser

 

 

 

New Eastern Outlook

 

 

 

Suudi Arabistan Mart 2015'te Yemen savaşını başlattığında, Husi güçleriyle eski devlet başkanı Salih arasındaki ittifakı aşındırmak, bu şekilde de Suudi destekli eski başkan Hadi hükümetine ülkenin kontrolünü yeniden ele almak için gerekli alanı sağlamak için kısa, hızlı ve net bir hava savaşının yeterli olduğunu varsayıyordu. Ancak işler böyle gitmedi. Nitekim Suudi kampanyası bu hedeflere ulaşamadığı gibi, tersine şimdi, Suudi Arabistan'ın kendi içine de yayılan çok daha tehlikeli bir savaşın zeminini hazırladı.

 

Yemen kaynaklarından gelen haberler, Husiler ve müttefiklerinin Suudi Arabistan'ın Cizan vilayetine bir dizi roket saldırısı gerçekleştirirken, ülkenin çeşitli kısımlarında da üç askeri üsse saldırı düzenlediğini  doğruladı. Elbette saldırılar Riyad'a, Yemen'e yönelik süregiden bombardımanın bir bedelinin olduğu ve Suudilerin cezasız kalamayacağı yönünde açık bir mesaj gönderiyordu.

 

 

Savaş, Yemen'in sınırlarının ötesine yayılıyor

 

Husilerin ve Salih güçlerinin önemli Suudi askeri tesislerine başarılı bir şekilde saldırı düzenleyebiliyor olması, şüphesiz Riyad'da sinirleri hareketlendirdi. Son gerçekleşen saldırılar ilk niteliği taşımadığı gibi, belki de Yemen güçlerinin Suudi varlıklarını vuracak askeri kapasiteye sahip olduğunun en açık göstergesi oldu.

 

Husiler ve Salih'in birleşik güçlerinin, stratejik olarak Suudi Arabistan'ın Kızıldeniz kıyısında yer alan, güneybatıdaki Cizan vilayetindeki bir askeri üsse saldırı düzenlediği ve muhtemelen üssün kontrolünü ele geçirdiği aktarıldı. Bu gelişme elbette Suudi hükümeti için yüz kızartıcı olduğu gibi, bir halkla ilişkiler kabusundan fazlasıdır da: bu bir stratejik felakettir. Yemen güçleri Cizan'daki üssü vururken, aralıklı olarak Yemenlilerin ülkenin doğusu ve kuzeybatısı da dahil başka bölgelerdeki daha başka Suudi askeri tesislerine da saldırılar düzenlediğine dair haberler ortaya çıktı. Eğer bu haberlere inanmak gerekirse, Suudi Arabistan'ın neredeyse tamamı, Yemen roketlerinin menzilinin ve kapasitesinin içinde demektir.

 

Eğer Nisan ayında gerçekleştirilen saldırılarla bugün gerçekleştirilen saldırılar mukayese edilirse, Ensarullah hareketi (diğer adıyla Husiler) ve askeri müttefikleri açısından açık bir ilerlemenin olduğu görülebilir. O dönemde sınırlardaki Suudi savunmasını kırmak ve kaydadeğer kazanımlar elde etmek için bir dizi yüksek profilli girişim olmuş olsa da, bunlar ya tamamen püskürtülmüş ya da büyük ölçüde başarısız olmuştu; iki aydan daha az bir zaman sonra, bugün ise, Husi hücumları giderek daha sofistike hale geliyor ve öngörülebileceği gibi, giderek daha etkili oluyor. Her ne kadar  Ensarullah ülke çapındaki bir dizi Suudi tesisine roketler fırlatmış ve hücum etmiş olsa da, en büyük atılımları, Yemen sınırının hemen yakınındaki stratejik Cizan vilayetinde oldu.

 

Suudi karşıtı koalisyonun en somut kazanımlar elde ettiği yerler de, sınıra en yakın bölgeler. Husilerin ve müttefiklerinin Suudi üslerinin operasyonel kontrolünü ele geçirebiliyor mu olduğu yoksa sadece saldırıp kaçıyor mu olduğu, bir bakıma tali bir soru. Temel önemde olan şey, şu basit gerçek: temel olarak Suudi Arabistan'ın tüm güneybatı kısımları şu anda Husi-Salih birleşik güçlerinin doğrudan tehdidi altında ve ilave olarak Suudi Arabistan'ın içinde, Suudi-Yemen sınırları yakınında yeni oluşan milis güçleri hızla gelişiyor.

 

 

Bir Suudi iç savaşı mı?

 

Suud Hanedanı'na karşı savaş yürütmeye adanmış milis güçlerinin oluşumu, Riyad için en korkutucu gelişme olabilir. Bu milis gruplarının içinde belki de en önemli olanı, Suudi hükümetine karşı silahlanmış bağımsız bir hareket oluşturmak üzere Riyad karşıtı Suudi siyasi aktivistlerle güçlerini birleştirmiş, ülkenin güneybatısındaki bölgesel aşiretlerden kurulu bir koalisyon olan Ahrar el-Necran Hareketi.

 

Ahrar el-Necran, Suudiler için karmaşık bir sorun teşkil ediyor, zira temel olarak, arazileri 1934 yılında Suudi güçleri tarafından işgal edilinceye kadar Yemen toprağı olan aşiretlerden oluşuyor. İran'ın resmi ajansı İslam Cumhuriyeti Haber Ajansı'na (IRNA) göre:

 

Ahrar el-Necran Hareketi, Suudi Arabistan'dan bağımsızlık çağrısı yapıyor… Ahrar el-Necran liderlerinden Ebu Bekir Ebi Ahmed el-Selami, farklı aşiret liderlerini bir araya getiren hareketin, ilk muharebesini Suudi ordusu tarafından işgal edilen güney Necran'daki bölgelerde yürüteceğini söylüyor… Hareketin Suudi Arabistan'dan bağımsızlık ilan etmek istemesinin dört ana sebebi var:

 

1. Riyad'daki yetkililerin işlerin gündelik yönetimini sürdürme biçimi açısından, Suudi Arabistan'dan duyulan genel rahatsızlık,

 

2. Riyad'ın güneyi yoksullaştırılmış halde tutma politikası,

 

3. Yemen'e yönelik saldırganlık ve orada savunmasız insanların Suudi rejimi tarafından katledilmesi,

 

4. Suudi hükümetinin güney sakinlerini birinci sınıf yurttaşlar olarak görmemesi, bu yüzden de onların meşru haklarının ihlal edilmesi.

 

Söylemeye gerek yok: Suudiler açısından, kendi sınırları içinde doğan bir bağımsızlık hareketi, Yemen'e savaş açma kararının belki de en kötü sonucudur. Ve Şii çoğunluklu Katif vilayetinde halihazırda gergin olan durum düşünüldüğünde, Suudi Arabistan bir kıvılcımı bekleyen siyasi bir barut fıçısı haline gelmiş gibi görünüyor. Şüphesiz Ensarullah hareketi bunu mükemmel bir şekilde anlıyor ve şimdi elinde kibritlerle, adım atmaya hazırlanıyor.

 

Gerçekten de, Suudilerin güneybatı bölgelerinin kontrolünü sağlamak için hızlı hareket etmesi muhtemelse de, doğudaki Şiiler – şüphesiz Husilerden gelecek bir miktar zımni ve/veya açık destekle – bunu, haklı bir öfkeden kaynaklanan ve hızla kaba kuvvetle karşılanan dönemsel gösteriler ve başkaldırıların ötesine geçecek şekilde örgütlenmeye başlamak için uygun bir moment olarak görecektir.

 

Son ayların, Suudi Arabistan'ın doğusundaki Katif vilayeti çapında Suudi güvenlik güçleriyle vilayet sakinleri arasında şiddetli çatışmalara ve baskınlara tanıklık ettiği, bunlardan en şiddetlisinin Avamiye kasabasında gerçekleştiği hatırlanmalıdır. Rejimin güvenlik güçleri, Riyad'ın Yemen savaşına karşı düzenlenen protestolara yanıt olarak, belki de en doğru olarak “şiddet yoluyla ortadan kaldırma” olarak adlandırabilecek vahşi bir müdahaleye yöneldi. Aktivist olan bir Avamiye sakini Nisan ayında Middle East Eye sitesine şunları anlatmıştı: “Saat 4'ten 9'a kadar ateş sesleri kesilmedi… Güvenlik güçleri insanların evlerine rastgele ateş açıyordu ve köye giriş çıkış yapılan yollardan bir tanesi dışında hepsini kapadı… Burada yaşananlar bir savaş gibi – kuşatma altındayız.” YouTube sitesine yüklenen bir dizi video, hükümetin cezalandırmasından korkulduğu için bütün tanık anlatıları isimsiz olsa da, aktivistlerin anlatılarını doğruluyor gibi görünüyor.

 

Avamiye'deki ve Katif genelindeki aktivistlerin tarif ettiği bu türden eylemler, kesinlikle yeni değil. Son yıllarda bu vilayet defalarca, Riyad hükümetinin gaddar politikalarına karşı protesto başkaldırılarına tanık oldu. Bu tür protestolar bir kez daha patlak verirse ve güneybatıda filizlenmekte olan Sünni bağımsızlık hareketiyle çakışırsa, bunu bir genel ayaklanma olarak tanımlamak yerinde olacaktır: Suudi hükümeti için gerçek bir kabus senaryosudur bu.

 

Suudi Arabistan'ın Yemen'e karşı açtığı savaş, bu yoksullaştırılmış ülke için son derece ağır bir fatura getirdi: açıklanmayan binlerce can kaybı gerçekleşti, sayısız aile yer değiştirdi, altyapı tahrip edildi ve temel hizmetler, eğer tamamen kesilmediyse, damla damla verilir hale geldi. Suudiler Yemen ülkesine ve halkına karşı aşikar bir şekilde kanunsuz bir saldırı gerçekleştirdi ve dünyanın büyük ölçüde görmezden geldiği uzun bir savaş suçları listesine imza attı. Fakat eğer Suudilerin bu suç için bir bedel ödemesi gerekecekse, bu bedel hayal edebileceklerinden çok daha büyük olacaktır.

 

Suud Hanedanı petrolün kontrolünü, dolayısıyla da yarımadanın kontrolünü elinde tutuyor olabilir, ancak kendi halkının üzerinde tam bir kontrole sahip olmadığı giderek daha açık hale geliyor. Ve her ne kadar Suudi Arabistan'da gerçek anlamda bir genel ayaklanmanın vuku bulup bulmayacağı kesin olarak bilinemezse de, Yemen'deki savaşın petrol bidonunu ateşe veren kıvılcım olması muhtemeldir.

 

 

www.medyasafak.net