""Amerika’nın 21. Yüzyıl Polis Devletinde Kamuoyu"

""Amerika’nın 21. Yüzyıl Polis Devletinde Kamuoyu"
"Alternatif medyayla ilgili olarak çıkış noktası oluşturma hususunda, Amerikan hükümetinin resmi evraklarında tasvir olunan eleştirel düşünceyle terörizm arasındaki ince sınıra ilişkin geniş yelpazeye yayılan perspektif ve analizler, anlaşılabilir gibi değildir."
Amerika’nın 21. Yüzyıl Polis Devletinde Kamuoyu

Prof. James F. Tracy

Global Research

 

Polis devletinin bilgiyi ve düşünceyi baskı altına alma çerçevesi, muhtemelen bağımsız düşüncenin bütün formlarını tehdit etmekte ve devam eden “teröre karşı savaş”ı yoğunlaştırmaya hazır olduğunu göstermektedir. ABD’nin yeniden eğitim kamplarında beyin yıkama planı son dönemde ortaya çıkarken Batılı hükümetlerin fiili düşmanı, politik-ekonomik süreci değiştirme ve buna müdahale etmede insanların eleştirel düşünceyi uygulamaya geçirme kapasitesidir.

Kamuoyu -19. Yüzyıl İngiliz düşünürlerinden William MacKinnon, kamuoyunu “topluluğun en iyi bilgilendirilmiş, en zeki ve en ahlaklı kişileri tarafından üzerinde çalışılmış herhangi bir verili konuda meydana gelen hassasiyet şeklinde tanımlamıştır- temelde polis devleti ayrıcalıklarıyla uyuşmayan ve aynı zamanda son dönemde ABD vatan güvenliği departmanına ait dokümanlarında da örnekleri çokça mevcut olan bir husustur.

Federal, merkezi ve mahalli güvenlik prosedürlerini izleyen DHS ve FBI gibi ajansların teknokratik kafa yapısı, varsayılan bir normallikten sapmış olan suçlu düşünceyi tespit ederek muhalefeti bastırmanın ve onu tehdit algılarıyla ya da devlete karşı şiddet eylemleriyle bağlantılandırmanın yollarını aramaktadır. Freudvari prejelerin hükümet düzeyinde uygulanması çerçevesinde, DHS’nin “terörist” ve “aşırılıkçı” gibi provokatif ifadeler kullanması, sapkın ideolojilerin temsilcileri olmakla suçlanan çeşitli aktivist grupların doğasına vurgu yapmak için rutin bir şekilde kullanılmaktadır. Bu uygulama, ABD’de 9/11’den bu yana birçok terörist eylemin FBI tarafından takip edildiği gerçeği ışığında sürdürülmekte, ya da iç çamaşırı bombacısı vakasında olduğu gibi Batılı istihbarat aygıtları, koro halinde yayın yapmaktadır.

 “Yerel terörizm ve yurtta gelişen aşırılıkçı şiddet sözlüğü” adlı Kasım 2011 tarihli DHS dokümanı, istihbarat aygıtlarının son terminolojik yazılımı olup “ABD’ye yönelik terörist tehditleri tanımlayan şartlar ve terimleri kolektif bir anlama biçimi geliştirerek ABD’ye yönelik terör tehditlerini [aynen bu ifade yer alıyor] tanımada hükümet yetkililerine yardım etme amaçlı yazılmış terörle ilgili son terminolojinin yazıya geçirilmesidir.”

Sonra, Güney Yoksulluk Hukuk Merkezi gibi grupların taktiklerini anlamaya yatkın olacak tarzda, savunulması mümkün olmayan aktivistler zinciri, siyasi yelpazede yer alan grupları izlemektedir, -anarşist aşırılıkçılar, hayvan hakları aşırılıkçıları, kürtaj karşıtı aşırılıkçılar, çevre hakları aşırılıkçıları- gibi terimlerle hepsine ortak bir şekilde yaftalama yapılmakta ve bunların yanı sıra ırkçı dazlak aşırılıkçılar, yerel şiddet aşırılıkçıları, radikalleşme ve terörizm gibi ifadelerle tanımlamalar yapılmaya çalışılmaktadır.

Potansiyel olarak militarize olan güvenlik devletini,  Amerikan halkıyla karşı karşıya getiren Yurtseverlik Kanunu (Patriot Act) gibi yarı totaliteryen hukuk sisteminin birbirine bağlı birliğinde olduğu gibi, terörizm ve radikalleşme gibi ifadelerle kasıtlı bir şekilde oluşturulan belirsizlikler üzerinden yapılan tanımlamalar, tehlikeli bir şekilde eleştirel düşünceyi ve ifade biçimlerini terörün bir çeşidi gibi görmeye oldukça yaklaşmışlardır.

Terörizm “insan hayatını tehdit eden herhangi bir eleştirel altyapı, ya da önemli kaynaktır ve hükümet politikalarını zorla ve korkutma yoluyla etkilemek amacıyla yapılmış korkutma ve zorlama eylemleridir.” Bu tür bir tanım ışığında sosyal protesto neredeyse imkânsızdır. Bütün bunlardan sonra, etkili bir protesto, mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla yetkililerden ricada bulunmak için farklı yollar arayacaktır.

Tuhaf “radikalleşme” terimi, kendi okuyucuları ya da öğrencilerinin meşgul olmak için yeteri kadar sabırlı olduğu tartışmalı konuları ele alan, kendisiyle ilişkiye geçilebilen gazeteci ve akademisyenlerin özel ilgi alanına girecektir. DHS’ye göre, “bir takım gruplar, şiddet içermeyen bir inanç sisteminden aktif bir şekilde ve gönüllü olarak savunma ya da belirli bir toplumsal/siyasi değişimi etkilemek için şiddeti bir yöntem olarak kullanmayı içeren bir inanç sistemine geçişte, beyin yıkama yoluyla ‘radikalize’ etmektedir.”

DHS’nin belirsiz terörizm tanımı ve daha geniş imtiyazlara sahip polis devleti ideolojisi ve pratiğinin yanı sıra, “şiddet”, farklı biçimlerde tasarlanmış olabilir. Örneğin belirli bir ırka mensup bir kişi ayrımcılığın yapıldığı bir otobüsün önünde barışçıl bir şekilde oturuyorsa, ya da mağdur vatandaş olarak iflas etmiş bir bankanın lobisini işgal etmiş ise bu çerçeveye kolayca dahil edilebilir.

Gerçekte bu tür siyasi ölçütlerin hedefi, başka bir ifadeyle belirli anlamlara sahip politik meseleler üzerinde halen düşünebilen ve eleştirel bir şekilde davranabilen kişilerin zorla “de-radikalize” edildikleri süreçten bir şekilde kaçan düşük yüzdeye sahip bir kesimdir.

Gerçekte Amerika’nın, yetkililer için internetin merkezî konfigürasyonu sayesinde düşünce mübadelesini sınırlandırmak ya da bunun akışını kesmek için yapılan politik uygulamalardan ciddi bir terörist saldırı ya da kitlesel huzursuzluk kadar uzak olduğuna işaret etmek, akıl ötesi bir yaklaşım değildir. Toplum, ulusal güvenlik devletinin yolsuzlukçu icraatları ve doğasını dürüstçe halka ilan etmek ve sorgulamak için kurumsal medya ve onların özel yetersizlikleriyle baş başa bırakılacaktır.

Alternatif medyayla ilgili olarak çıkış noktası oluşturma hususunda, hükümetin resmi evraklarında tasvir olunan eleştirel düşünceyle terörizm arasındaki ince sınıra ilişkin geniş yelpazeye yayılan perspektif ve analizler, anlaşılabilir gibi değildir. Zihinler bütünüyle regüle edilebilmiş değildir ve bu risk, terörist eylemler gerçekleştirebilecek ve “radikalize” edilmiş düşünce suçlarını teşvik etmeye eğimli herhangi bir profesörün, yazarın ya da gazetecinin entelektüel bir uyanışıyla tetiklenebilir.   Örneğin onlar, “teröre karşı savaş”ı anlayıp olumlayabilir ya da bunu aşırı ve korkunç bir aldatma olarak görerek eleştirebilir.

Daha da ötesi, anlamlı düşünce ve bilgileri anlama, onları tartma ve bu düşüncelere dayanarak harekete geçme kabiliyetinde olan bireylerin, (kendilerinin paylaştıkları güvenlik ve refahlarını ilerletme konusunda kendi kendilerine belirledikleri görüşlere ilişkin egzersizlerine dair) kendilerini “koruyacak” bir polis devletine ihtiyaçları yoktur. Kaldı ki bütün bunlar muhtemelen eleştirel düşüncenin ve kamuoyunun neden Yeni Dünya Düzeni’nin en büyük düşmanı olduğunu göstermektedir.

James F. Tracy is Florida Atlantic Üniversitesi Medya Araştırmaları’nda doçent olarak görev yapmaktadır.

 

medyasafak