Kaçınılmaz sonuç: Suudi Arabistan Yemen’de başarısız olacak

Kaçınılmaz sonuç: Suudi Arabistan Yemen’de başarısız olacak
Suudiler Husi ilerlemesini yavaşlatmayı başaramadıkları gibi, 6 Haziran günü Husi güçleri tarafından ateşlenen Scud füzeleri de Suudi Arabistan’ın en büyük hava üssü ve şu andaki bombalama kampanyasının operasyon merkezi olan Kral Halid Hava Üssü’nü vurdu. Her ne kadar Suudi yetkililer, gizlilik içinde düzenlenen saldırıyı önemsiz göstermeye çalışsa da, kısa süre içinde saldırıda, Suudi Hava Kuvvetleri komutanlarından Korgeneral Muhammed bin Ahmed el-Şaalan’ın öldürüldüğü ortaya çıktı.

 

 

 

Asher Orkaby

 

 

Nationalinterest.org

 

 

 

 “Suudi Arabistan'ın sonuçsuz kalan hava kampanyası, hava gücünün genel sınırlarının, özellikle de Güney Arabistan'daki sınırlarının yeni bir göstergesi olmuştur.”  

 

Yemen'de savaşan taraflar Cenevre'de ilk barış görüşmeleri için bir araya gelirken, Suudi Arabistan Husi hareketinden aşiretlere karşı acımasız bombalama kampanyasanı sürdürüyor. Suudi koalisyonu iki buçuk aydır Husi hareketiyle bağlantılı askeri tesisleri, evleri ve işyerlerini, ayrıca eski Yemen cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih ve müttefiklerinin saray ev evlerini hedef aldı. Ancak Husiler bu hafta müzakere masasına otururken, ülke içindeki siyasi ve stratejik konumları bu kapsamlı bombalama kampanyasından çok da fazla etkilenmedi. Suudi Arabistan'ın sonuçsuz kalan hava kampanyası, hava gücünün genel sınırlarının, özellikle de Güney Arabistan'daki sınırlarının yeni bir göstergesi olmuştur.

 

Suudi Arabistan, bölgesel iktidarını uygulamak için hava gücü kullanan ilk devlet değil: bunun kökeni 1. Dünya Savaşı sonrasında Irak'ta İngilizlerin emperyal “hava kontrolü” politikası uygulamasına dayanıyor. Savaş sonrası dönemin Savaş ve Hava Bakanı  Winston Churchill, Irak üzerindeki İngiliz konrolünü sürdürmek için karada asgari düzeyde askeri güç kullanılırken, esasen hava gücünün kullanılmasını savunuyordu.  Eksik istihbarat, uygun olmayan navigasyon donanımları ve pilot hataları, pek çok bombanın yolundan çıkmasına, çoğu zaman yanlış hedefleri vurmasına ve sivillerle militanlar arasında pek az ayrım yapmasına yol açtı. İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri'nin saldırılarına ve devriyelerine, seyrek görülen yerel istihbarat ağları yön gösteriyordu ve bunlar, bir askeri hedefe ulaşabilmekten ziyade, alışık olunmayan türden bir hava bombardımanıyla psikolojik etki meydana  getirmek niyetindeydi.

 

Bu İngiliz emperyal güç ve kontrol modeli, o dönemde İngiliz Aden Mandası adını taşıyan Güney Yemen de dahil olmak üzere öteki sömürge bölgelerinde de kullanıldı. 1960'larda İngiliz hava devriyeleri ve saldırılarıyla geçen yaklaşık on yıl, Güney Yemen'de İngiliz sömürge yönetiminin ayağını kaydıran Yemen milliyetçi hareketini durdurmayı başaramadı. Arabistan'da İngiliz hava kontrolünün başarısını sınırlayan iki ana faktör vardı. Birinci olarak Yemen'in dağlık arazileri, gerilla muhalefetine, görüntüyü belirsizleştiren bir mağara sistemi içinde, bombalardan etkilenmeyen doğal bir örtü sunuyordu. İkincisi uluslararası medya, İngiliz İmparatorluğu'nun kalıntılarına karşı birleşmişti ve ve sivil hedefleri vuran bombalar, basından gelen büyük bir negatif baskıyla karşılaşıyordu. 

 

İngiliz Kraliyet Hava Güçleri, Güney Arabistan'da bir aşiret muhalefeti üzerinden tahakküm kurmak için hava kuvvetlerini kullanmaya çalışan tek emperyal güç değildi. 1960'lı yıllarda Mısır, hava kapasitesinin neredeyse üçte birini, 1962'de kurulan yeni cumhuriyete destek için Kuzey Yemen'e aktardı. Yemen arazisi, Mısır hava kampanyasının taktik başarısını da benzer şekilde engelledi. Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır, muhalifleri açık alana çıkarmak ve arkasından yeniden gelip yüksek derecede patlayıcı yangın bombaları atmak üzere, dehliz sığınaklarına yönelik olarak zehirli gaz kullanılmasına izin verecek kadar ileri gitti.  

 

Hava üstünlüğü, Mısır'ın Kuzey Yemen'in üç ana şehri –Hudeyde, Sanaa ve Taiz – etrafında üçgen biçimli bir savunma çeperi oluşturma ve eş zamanlı olarak bunların etrafındaki kırsal ve dağlık bölgelerden gelebilecek planlı bir gerilla saldırısını baştan önleme üzerine kurulu stratejik modelindeki kilit taşıydı.  Hem İngiltere hem de Mısır, kayıpları sınırlı tutmaları için siyasi baskı altındaydı ki, eğer daha etkili bir büyük çaplı kara harekatı gerçekleşseydi verilen kayıplar çok daha yüksek olacaktı. Arabistan'da hava gücünün ise elle tutulur askeri hedeflere ulaşma becerisi sınırlıydı. Hava bombardımanları, ülke içindeki muhalefeti hizaya getirmek yerine, yalnızca propaganda ve yukarıdaki belirsiz düşmana karşı güvensizlik ateşlerini tutuşturdu. Hem İngiltere hem de Mısır, 1967 sonu itibariyle, arkalarında çökmüş devletler bırakmış halde, yüz kızartıcı bir geri çekilmeyi gerçekleştirmek zorunda kaldı.

 

Suudi Arabistan ve onun Arap ve Afrika ülkelerinden oluşan koalisyonu, 1960'lı yılların başarısız olmuş emperyal politikalarıyla aynı yola girmiş gibi görünüyor. Suudi hava kampanyası başlangıçta  Yemen'deki Güney Hareketi'nin destekçileri ve devrilmiş, ancak halen uluslararası düzeyde tanınan devlet başkanı  Abdrabbu Mansur Hadi'nin destekçileri arasında heyecanla karşılanmıştı. Pek çok Yemenli, Husi hareketinden aşiret üyelerinin Sana'daki hükümetin kontrolünü ele geçirmedeki ve askeri varlığını Hadi ve destekçilerinin peşinden güneye doğru genişletmedeki hızı karşısında alarma geçmişti. İki buçuk ay sonra Suudilerin bombalama kampanyası, Husilerin askeri saldırısını yavaşlatmayı hedefleyen bir dizi taktik hava saldırısından çıkıp, Yemen'deki Suudi karşıtlarına yönelik kan davası niteliğinde bir bombalama kampanyasına dönüştü. Pek çok hava saldırısı, Salih'in ailesine ve dostlarına ait evleri, şüpheli görülen fabrikaları ve ülke çapında, askeri değeri tartışmalı olan sivil taşımacılık merkezlerini ve havaalanlarını hedef aldı.

 

Sürgündeki lüks otelinde rahat bir şekilde oturan eski devlet başkanı Hadi, kendi ülkesinden giderek artan sayıda insanın iç mülteci haline gelmesine ve ciddi boyutlarda bir insani krize maruz kalmasına rağmen Suudi bombardımanlarını tasvip etmeye devam ediyor.  Suudilerin bombalama saldırısı, Başkan Hadi için ilave halk desteği sağlamak yerine, onun uzaktan yönettiği hükümet hakkındaki şüpheleri arttırdı ve Husi propagandacılarının elini güçlendirdi. Tüm bunlar olurken, Husilerin askeri kapasiteleri, yahut Yemen ordusunun halen Salih'e bağlı olan kesitlerinin gücü büyük düzeyde azalmamış görünüyor.

 

Suudiler Husi ilerlemesini yavaşlatmayı başaramadıkları gibi, 6 Haziran günü Husi güçleri tarafından ateşlenen Scud füzeleri de Suudi Arabistan'ın en büyük hava üssü ve şu andaki bombalama kampanyasının operasyon merkezi olan Kral Halid Hava Üssü'nü vurdu. Her ne kadar Suudi yetkililer, gizlilik içinde düzenlenen saldırıyı önemsiz göstermeye çalışsa da, kısa süre içinde saldırıda, Suudi Hava Kuvvetleri komutanlarından Korgeneral Muhammed bin Ahmed el-Şaalan'ın öldürüldüğü ortaya çıktı. Bu, Suudiler için bilhassa şoke ediciydi, zira Şaalan ailesi ülkenin en önemli ailelerinden biridir ve yönetici Suud ailesine evlilik ve siyasi ittifak yoluyla bağlıdır.

 

Saldırı, Suudi hava savunma kapasitelerinin rahatsız edici derecede hazırlıksız olduğunu ve hava kuvvetlerinin Yemen'de askeri ve siyasi sonuçları etkileme becerisinin sınırlı olduğunu ortaya çıkardı.  Mart 2015'te bombalama kampanyasının başlamasından bu yana Suudi-koalisyon uçakları, sınırlı uçaksavar ateşiyle karşılaştı ki, bu pilotların sınırlı eğitim aldığı ve geçmekte zorlanacağı bir sınavdır. Her ne kadar Husiler karadan havaya direniş silahlarından yoksun idiyse de, son Scud füzesi saldırısı, Suudi hava kampanyasının Husi koalisyonunun büyük ölçekli askeri kapasitesini ortadan kaldırmayı başaramadığı gerçeğini pekiştirmiş oldu. 

 

Scud füzesi bozgunu, aynı zamanda ABD'nin bölgedeki insansız uçak kampanyasının komuta merkezi de olan Kral Halid Hava Üssü dolaylarında bir Amerikan ekibinin bir Patriot füze savunma sistemini kullandığını da ortaya çıkardı.  Ateşlenen çok sayıda Scud füzesinin ABD'ye ait Patriot füzeleri tarafından engellendiği, bunun dolaylı olarak da olsa Amerikan kuvvetleriyle Husilerin karşılıklı ateş açtığı ilk olay olduğu aktarıldı. İlave olarak, ABD Hava Kuvvetleri bu zamana kadar Suudi-koalisyon uçaklarına uydu görüntüleri ve Husi hedefleriyle ilgili istihbarat sağladı. Bu ayrıntıların ortaya çıkması, Husilerin uydu kanalı El-Mesire televizyonunda, Suudi koalisyonunu “Suudi-Amerikan koalisyonu” olarak tanmlayan bir propaganda çizgisini güçlendirdi. 

 

Suudi koalisyonunun hava kampanyasının etkisiz olduğu gibi, Yemen'de siyasi çözümün savunulması açısından ters tepici olduğuna dair kanıtların ortaya çıkmasına rağmen, bombalamalar, biteceğine dair herhangi bir işaret olmaksızın devam ediyor. Husi hareketine karşı acımasızca, saldırgan bir askeri duruşun peşinden koşulması, kısmen, Suudi Arabistan'ın Güney Arabistan'daki İran müdahalesi hayaletine karşı mücadelesinin bir yansımasıdır. Husilerin siyasi açıdan tamamen geri çekilmesi dışında, Suudiler için bombalamanın duracağı bir çıkış stratejisi yoktur. Aksi halde bu savaş, İran karşısındaki Suudi politikasının zayıflığını gösterecektir. Bu saldırgan politikaya yön veren şey, yeni Suudi kralı Selman'ın, kendisinden şüphe edenleri susturmak için siyasi ve askeri hakimiyetini sergilemeye duyduğu ihtiyaçtır.  Yemen'deki operasyonların direktörü olan Veliaht Prens ise, 30 yaşındaki dünyanın en genç savunma bakanı olarak, azmini kanıtlamak için sonuç alıcı şekilde hareket etme konusunda ilave bir basınç hissediyor.

 

Kral Selman'ın azmi ve Muhammed bin Selman'ın maçoluğuyla bile Suudilerin düzenlediği hava kampanyası, Husilerin yürüttüğü zorlu bir propaganda savaşı tarafından ve 1960'larda İngilizlerin ve Mısırlıların Yemen'de hava kontrolü kurmasını engelleyen tarihsel saha tarafından sınırlandırılacaktır. Saudi Arabistan, hava kuvvetleri Husilere karşı elde edebileceği şeyin üst sınırına zaten varmış olduğundan, sadece silah gücüyle zafer kazanamaz.  Sonuç getirmeyen bir hava saldırısına devam etmek ise yalnızca, Yemen'deki büyüyen Suudi karşıtı siyasi ittifakı güçlendirecek ve geçmişte İngilizlerin ve Mısırlıların çekilmesini hatırlatan, yüz kızartıcı bir çekilmeye yol açacaktır.

 

Doktora derecesine sahip olan Asher Orkaby, Crown Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde araştırmacı ve yayına hazırlanan “The International History of the Yemen Civil War, 1962-68 [“Yemen iç savaşının uluslararası tarihi (1962-1968)]” kitabının yazarıdır.

 

 

www.medyasafak.net