ABD Suriye işgaline başlıyor: Washington Suriye için nihayetinde Amerikan işgali istiyor

ABD Suriye işgaline başlıyor: Washington Suriye için nihayetinde Amerikan işgali istiyor
Böylesi tek bir açıklamayla, Brookings Enstitüsü aslında Esad’ın kendi halkına karşı değil, IŞİD’e karşı mücadele verdiğini kabul etmiş oluyor. Çok net görülüyor ki, Brookings, siyasetçiler ve Batılı diğer stratejistler IŞİD’i ve onunla birlikte doğrudan askeri müdahaleyi, nihayetinde Suriye’yi yenmek ve tamamen ele geçirmek için kullanacakları son hamle için bir kaldıraç olarak görüyorlar.

 

Amerika Suriye işgaline başlıyor: Washingtonlı politika yapıcılar Suriye için bölünme, yıkım ve nihayetinde Amerikan işgali istiyorlar

 

 

Tony Cartalucci

 

 

 

New Eastern Outlook

 

 

 

Amerikalı politika yapıcılar, Suriye'de bölünme, yıkım ve nihatetinde Amerikan işgali isteyen bir rapor yazıp yayınladırlar.

 

Genel kamuoyunun ruhu bile duymuyor ama, jeo-politik arenada ulusal çıkarları gözetecek siyaset oluşturması gereken seçilmiş siyasiler politika üretmiyorlar. Onların yerine, büyük şirketlerce finansal olarak desteklenen düşünce kuruluşlarında bulunan, seçimlere girmeleri gerekmeyen siyaset uzmanı politika yapıcılar bu işi üsleniyorlar, meclis üyeleri onların politikalarını onaylıyor, ana akım medya bıktırana kadar onların politikalarını dillendiriyorlar.

 

Benzer bir politika notu da kötücüllüğüyle nam yapmış meşhur Brookings Enstitüsü tarafından, “Suriye'nin Yapısökümü: Konfederasyon Yolunda Bölgesel Bir Çözüme Doğru” ismiyle yayınlandı. Amerikan sahillerinden binlerce kilometre uzakta olan egemen bir milletin topraklarını bölmek, parçalamak, yok etmek, ve nihayetinde işgal etmeyi tasarlayan bu tarihli imzalı açık komplo belgesi, 21. yüzyılda dahi varlığını sürdüren modern emperyalizmin ne kadar tehlikeli olduğuna dair acı bir örnek sunuyor.

 

 

IŞİD paravanı: Amerika var olmayan “ılımlılara” milyarlarca dolar veriyor

 

Rapor, gittikçe bölgesel bir krize dönüşen bu yıkıcı savaşa, Amerika'nın milyarlarca dolarlık silah ve mühimmat tedarik ettiğini ve militan eğittiğini kabul ediyor. Yine halihazırda ölümcül bir savaş halini almış çatışmalar için, Amerika'nın Ürdün ve NATO üyesi Türkiye ile ilişkilerini geliştirip genişletmesi ve daha fazla silah, para ve savaşçı temin etmesi gerektiğini kabul ediyor.

 

Daha sonra, “İslam Devleti” olduğunu iddia eden o örgütün yükselişini hikaye ediyor, ancak örgütün kaynaklarını, paraların ve silahların nereden geldiğini yazmıyor. Ancak Amerika'nın değişik cephelerde milyarlarca dolarlık silah, para ve eğitim desteğini ortalıkta gerçekte olmayan güya “ılımlı” savaşçılara verip veremeyeceği okuyucu için yeterince açık olmalı, ve Brookings Enstitüsü'nün tartışmasız “muhalefeti” domine eden örgüt diye tanımladığı El Kaide'nin Nusra Cephesi örgütü ve IŞİD'i yaratmak ve korumak için devlet destekli büyük bir güce gereksinim olduğu da.

 

Gerçekte, IŞİD'in tedarik hattı Amerika'nın operasyon alanlarının içinden Türkiye ve Ürdün'den geçiyor, zaten Batı 2011'de çatışmalar başlamadan önce kendi çıkarları için IŞİD ve El Kaide'nin kullanılması üzerine planlar yapmaktaydı, ve bu kampanyanın Suriye ayağı da bu strateji üzerine bina edilmiştir.

 

 

Amerika'nın Suriye işgali

 

Bölge sathına yayılmış El Kaide teröristlerini finansal olarak destekleyip silahlandırdıktan sonra, Amerika, tüm bu çatışmaların başlangıcındaki esas amacını gerçekleştirebilecek bir ortamla karşılaşmayı umuyor: Bölge kaosa teslim olmuş durumda, Suriye Hükümeti de ne silah bırakacak, ne de çökecek, birilerinin tampon bölgeler kurması lazım, ya da Brooking Enstitüsü'nün deyişiyle “güvenli bölgeler.”

 

Bu bölgeler kurulduğunda, Kürt grupları, kuzeyde El Kaide savaşçıları, güneyde Ürdün-Suriye sınırında faaliyet gösteren yabancı uyruklu teröristler gibi Amerikan vasisi güçler tarafından temizlenmiş bölgelere Amerikan güçleri konuşlandırılmış olacaklar ve Suriye'nin gerçek anlamda işgali gerçekleştirilmiş olacak. Brookings Enstitüsü, bu bölgelerin çoğunun aşırıcılar tarafından yaratıldığını, ancak onların “ideolojik radikalliğinin” artık “eskisi kadar zarar verici bir seviyede olamayacağını” iddia ediyor.

 

Amerika'nın tahmini, bir kere bu bölge ele geçirilip Amerikan güçleri de konuşlandırıldıktan sonra, Suriye Arap Ordusu'nun, Amerika'nın doğrudan Şam'a yönelik saldırılarla karşılık vereceğinden çekinerek, bu bölgelere saldırmaya cüret edemeyeceği yönünde. Brookings Enstitü raporu bunu şu şekilde açıklıyor (vurgular eklenmiştir):

 

Plan şu şekilde olmalı: Ilımlı unsurların yapabiliyorlarsa Suriye içinde güvenlikli bölgeler kurmasına yardım etmek. Amerikan ve aynı şekilde Suud, Türk, İngiliz, Ürdün ve diğer Arap güçleri de etkin bir şekilde yardım edebilirler, sadece hava desteği değil, özel kuvvetleri ile karadan da destek verebilirler. Bu yaklaşım, herhangi bir düşman faaliyetinin çeşitli askeri teknolojilerle önceden izlenebilmesine imkan veren geniş çöllerden oluşan Suriye bölgelerinin lehte kullanarak, onları adeta bir tampon bölge haline getirmek ve Suriyeli yerel savaşçıların desteklenmesini öngörüyor.

 

Eğer Esad bu bölgelere saldırmak gibi bir aptallık ederse, özel kuvvetleri çekilmeye zorlasa dahi, yine dış güçler tarafından yapılacak olan hava saldırısı misillemesiyle, IŞİD'e karşı ordusunun en önemli avantajlarından olan hava kuvvetlerini kaybedecektir. Dolayısıyla, böyle bir saldırı gerçekleştirmeyecektir.

 

Böylesi tek bir açıklamayla, Brookings Enstitüsü aslında Esad'ın kendi halkına karşı değil, IŞİD'e karşı mücadele verdiğini kabul etmiş oluyor. Çok net görülüyor ki, Brookings, siyasetçiler ve Batılı diğer stratejistler IŞİD'i ve onunla birlikte doğrudan askeri müdahaleyi, nihayetinde Suriye'yi yenmek ve tamamen ele geçirmek için kullanacakları son hamle için bir kaldıraç olarak görüyorlar.

 

 

İşgal başarılabilir, ama Amerikan vasilerileri için değil

 

Tüm plan, Amerika'nın önce bu “bölgeleri” ele geçirmesi ve bir süre elde tutmasına müteakip onları işleyen birer otonom bölgeye çevirebilmesi üzerine kurulu. Amerika'nın benzer “ulus yaratma” serüvenleri için devlet otoritesinin tamamen çöktüğü yerlere bakılabilir: Kuzey Afrika'da Libya, Suriye'nin komşusu Irak, Afganistan, Somali ve benzerleri, liste bu şekilde uzar gider.

 

Planın bir başka açmazı da, ortada olmayan bir itibara ve askeri iradeye muhtaç olması, tabii eğer ortada kendilerini Güney Vietnam'dan Libya'ya uzanan küresel bir yıkımın parçası haline getirmiş Amerika'ya güvenebilecek salaklar varsa başka, o halde bu plan muazzam bir hal alır.

 

Bu strateji kesinlikle nihayetinde Suriye'yi yok edebilir. Ancak sonrasında, Amerika'nın yapmayı planladığı ancak yapmak için birçok değişik oyuncuya ihtiyaç duyduklarını sağlayamaz.

 

Ancak Suriye dengelerinde hesaba katılması gereken müttefikler İran ve Hizbullah, yine Rusya, Çin ve Batı'nın hakimiyet tehdidiyle yüzyüze olan birçok ülke şunu garanti edebilirler ki, Amerika Suriye'nin belli bölgelerini alamayacak, elinde tutamayacak, daha doğrusu böylesi ağır çekimde gerçekleştirilen bir işgali beceremeyecek. Amerika zaten halihazırda IŞİD paravanını kullanarak Suriye toprakları içinde askeri operasyonlar yürütüyor ve işgalin ikinci aşamasını gerçekleştirmeyi bekliyor.

 

Suriye'de, NATO üyesi olmayan barış yanlısı kuvvetlerin artması, Batı'nın tüm Suriye planlarını alt üst edebilir. Özellikle de ABD'nin tasarladığı bölgelerin sınırlarında yer alan İranlı, Yemenli, Afgan, Lübnanlı ve tüm Suriye'ye yayılmış güçlerin varlığı, ABD'yi ne siyasi irade, ne de  yeterli kaynaklara sahip olacağı bir uluslararası çatışmayla başbaşa bırakabilir.

 

Suriye ve müttefiklerin, Amerika'nın Suriye ve Irak'ta faaliyet yürüten IŞİD ve diğer terörist gruplara tedarik sağladığı lojistik hattını kesebilmeleri ve Amerikan saldırganlığını geriletebilmeleri nihayetinde Suriye'nin bekasını belirleyecektir.

 

 

www.medyasafak.net