Irak’taki Şii milisler: IŞİD konusunda tek çözüm

Irak’taki Şii milisler: IŞİD konusunda tek çözüm
Irak’ta demografi her zaman Daiş’in aleyhinde oldu. Onların şimdi Irak’ın Şii kalbine, hatta Irak (ve Suriye) Kürdistan’ına tamamen uzanması imkansız olacaktır. 1941 yılında 4 milyon kişilik kuvvetli Alman istila gücü Sovyetler Birliği’ne girdiğinde, bunun milyonlarca karıncayı ezen dev bir file benzediği söyleniyordu. Bu güç milyonlarca karıncayı ezip öldürmüş olabilir, ancak en sonunda, karıncalar sayıca üstünlükleri sayesinde file galip geldi ve onu kemiklerine kadar yedi.

 

Irak'taki Şii milisler: IŞİD konusunda tek çözüm

 

 

Paul Iddon

 

 

 

Baghdad Invest

 

 

 

 

 

Eğer kaba ve mükemmellikten epey uzak bir analoji isterseniz, Daiş karşısında savaşan Şii milisleri pek çok açıdan olağandışı bir şekilde Nazi rejimine benzeyen bir gruba karşı İkinci Dünya Savaşı'nda savaşan Sovyetlere benzetebiliriz – ve bu benzetme, tembel bir şekilde modern çağın gruplarını veya devletlerini Nazi Almanyası ile mukayese etmemeye özen gösteren birinden geliyor.

 

Gerçekten de Daiş'e karşı yürütülen bu savaşta insanın aklına İkinci Dünya Savaşı'ndaki Doğu Cephesi geliyor. Daiş'in çeşitli faaliyetleri (tecavüz, kölelik ve etnik temizlik gibi) geçmişte, özel bir tiksindiricilik taşıyan Einsatzgruppen'in – Adolf Hitler'in Slav halklarını ya yok etme ya da köleleştirme ve onların geniş topraklarını ilhak edip kendine özgü bin yıllık Reich'a katma yönündeki manyakça girişimi doğrultusunda Sovyet topraklarını işgal ettiklerinde Yahudileri ve öteki “istenmeyenleri” yakalayıp toplayanların – faaliyetlerine benzetilmişti. Daiş'in insanları vurup toplu mezarlara gömme biçimi, olağandışı bir şekilde, Einsatzgruppen'in tüyler ürpertici sistematik kitle katliamı kampanyalarını gerçekleştirme tarzını hatırlatıyor. Tıpkı Daiş'in azınlık topluluklara yaptığı, yapmaya devam ettiği ve silah gücüyle durdurulmadıkları takdirde yapmaya devam edeceği şeyler gibi. Bundan şüpheniz olmasın. 

 

Bu Şii milisler bu koşullarda Daiş'i durdurabilecek en yetkin güç. Bu ay, Musul'a indirilen kötü şöhretli darbeden yaklaşık bir yıl sonra Irak Ordusu'nun Ramadi'yi savunmayı dahi başaramaması, bunu açık hale getiriyor. Her ne kadar uzun süre boyunca Irak Başbakanı Haydar el-Abadi'nin Anbar'daki Sünni aşiretlerle koordinasyon içinde Irak Ordusu'nu kullanarak (ki bu ordu Irak'ın demografik yapısı nedeniyle Şii ağırlıklı olsa da, hiçbir açıdan bu milisler gibi mezhep temelli bir savaş gücü değildir) Anbar'a yönelik bir karşı-saldırı düzenleyeceği umulmuşsa da, ne yazık ki bugün bu ihtimal daha da uzak görünüyor. Irak Ordusu'nun kendisine çeki-düzen vermek için bir yılı vardı, ancak tersine, Daiş karşısında daha da fazla Irak toprağını kaybetti ve bu gruba karşı çok az kaydadeğer başarı sergiledi.

 

Abadi muhtemelen milis güçlerini Irak bayrağı dalgalandıran bazı Irak Ordusu birimleriyle birlikte savaşa yönlendirerek bu milis gruplarına nizami Irak silahlı kuvvetleri cilası vermeyi, yahut onları en azından bu nizami kuvvetlerin komutası altına sokmayı umuyordu. Ancak bu Şii milislerin, Daiş'i bu dev Irak eyaletinden çıkarmak için gerekli savaşın çoğunu yürüteceği ve gerekli kayıpların çoğunu onların vereceği görülüyor.

 

Sünni aşiretlerin onlara, gelip Ramadi'yi geri alma çağrısı yaptığını, böylelikle onların Irak'ta Daiş'e karşı tek etkili güç olduklarını (elbette Irak Kürdistan'ındaki paramiliter Peşmerge güçleri hariç) açıkça kabul ettiklerini ve aralarındaki farklar/anlaşmazlıklar ne olursa olsun onlarla birlikte çalıştıklarını da unutmamak gerekir. Savaşçıları Daiş'e karşı geri çekilmeksizin muharebeye giren, kuvvetli bir kara gücüne ihtiyaç duyuluyor. Siz onlar hakkında ne düşünürseniz düşünün, bu milisler işte bu gücü teşkil ediyor. Sarı-yeşil Hizbullah bayraklarını dalgalandırılıyor olabilirler (evet, Washington'un ve ötekilerin korkunç derecede çirkin bulduğu Bedir Örgütü ve Ketaib Hizbullah gibi gruplar Anbar'da Daiş'e karşı yürütülen savaşa öncülük ediyor/edecek), yüksek sesle mezhep sloganları atıyor ve mezhep sembolleri taşıyor olabilirler, ancak onlar bu müşkül işi yapabilecek kapasitedeler. Yani, Irak Ordusu'nun yapamadığı, Amerika Birleşik Devletleri'nin ve/veya onun koalisyon üyesi müttefiklerinin ise şu noktada yapamayacağı veya yapmayacağı işi.

 

Elbette, Anbar'a giden Şii militan savaşçı güçler üzerinde çokça hırçınlık vardı. Fakat Sünni azınlığı yabancılaştırmanın Irak'taki Şii çoğunluğun da, İran'ın da çıkarına olmadığı hatırlanmalıdır. Eski Irak Başbakanı Nuri el-Maliki siyasi süreçte Sünni azınlığı kenarda bıraktığında, onu kınayan ve bu davranışın Irak'ın veya Şii Iraklıların çıkarına olmadığını idrak edenin Mukteda el-Sadr olduğunu hatırlayın. Nitekim 2012-2014 dönemindeki Sünni protestolarının ve ve isyanlarının doğurduğu istikrarsızlık, Daiş'e Irak'taki mezhepsel gerilimleri şu anda elinde tuttuğu topraklara el koymak üzere sömürmek için mükemmel bir fırsat sunmuştu.

 

Daiş'i yenilgiye uğratıp ardından bu aşiret üyelerinin kendilerini daha etkili bir şekilde savunabilecek şekilde kendi ayakları üstünde durmalarına yardım etmek (Anbar, Daiş buradan çıkarıldıktan sonra iç işlerinde daha fazla özerkliğe ve kontrole sahip olabilir), bu korkunç kabustan çıkmanın en iyi yolu olacaktır. Bir kişinin böyle bir sonuç ummasının gerçekçi olmayan derecede iyimser olduğu düşünülebilir. Ama gelin görün ki insan bunu umuyor.

 

Bu ve Anbar'daki bir Şii hücumundan çıkacak öteki olası sonuçlar, kesinlikle bir açmazın yarattığı statükodan çok daha iyidir. Daiş'in Irak'ta Ninova ve Anbar'ı ve komşu Suriye'nin yarısını elinde tutmaya devam ettiği bir statükodan söz ediyoruz. Ben bazılarının, Şii milislerin Anbar'a girmesinin Irak'ın istikrarını etkileyeceği yönünde kaygılar ifade ettiğini duyunca telaşlandım. Sonuç olarak, Daiş'in Anbar ve Ninova'yı kontrol etmeye devam ettiği bir açmaz, hayal gücümüzü ne kadar zorlarsak zorlayalım “istikrar” değildir. Irak'ın geniş kısımları ve çok sayıda bahtsız Iraklı için daha fazla yıkım, terör, işkence, tecavüz, kitle katliamı ve köleliktir. Bunun mümkün olduğu kadar yakın bir zamanda durdurulması gerekir. Ve eğer bunu yapabilecek yegane güç Şii milis güçleriyse, bırakın yapsınlar.

 

Irak'ta demografi her zaman Daiş'in aleyhinde oldu. Onların şimdi Irak'ın Şii kalbine, hatta Irak (ve Suriye) Kürdistan'ına tamamen uzanması imkansız olacaktır. 1941 yılında 4 milyon kişilik kuvvetli Alman istila gücü Sovyetler Birliği'ne girdiğinde, bunun milyonlarca karıncayı ezen dev bir file benzediği söyleniyordu. Bu güç milyonlarca karıncayı ezip öldürmüş olabilir, ancak en sonunda, karıncalar sayıca üstünlükleri sayesinde file galip geldi ve onu kemiklerine kadar yedi. Aynı analoji bugün Irak'ta Daiş için de geçerlidir.

 

Daiş'in Anbar'dan (ve arkasından Ninova'dan ve büyük metropol Musul'dan) çıkarılması süresince Sünni sakinlere yönelik mezhepçi saldırıların en asgari düzeyde kalmasını ve bu milislerin Anbar'daki Sünni Arapların (ki onların çoğu, en az başka yerlerdeki Yezidiler veya Hristiyanlar kadar Daiş'in vahşetlerinin kurbanıdır) en yakın zamanda kendi ayakları üstünde durup bu işi üstlenmesine yardımcı olmasını umalım. Bunun olması halinde Daiş Irak'ı parçalamayı başaramayacağı gibi, onun daha da güçlü hale gelmesini sağlamış olacaktır.

 

www.medyasafak.net