Pentagon’un Ortadoğu’yu “bölme ve yönetme” planı

Pentagon’un Ortadoğu’yu “bölme ve yönetme” planı
2008 tarihli bir RAND Corporation raporu olan “Uzun Savaşın Geleceğinin Gelişimi” başlıklı rapor, ABD Ordusu Eğitim ve Doktrin Komutanlığı’na bağlı “Ordu Kapasitelerini Entegre Etme Merkezi”nin desteğiyle hazırlanmıştı.

 

 

 

Nafeez Ahmed

 

 

Middle East Eye

 

 

  

 

 

Böl ve yönet

 

Yemen'deki krizin tırmanışı, tam kapsamlı bir Sünni-Şii bölgesel vekalet savaşına sürüklenme riski taşıyor.

 

11 Eylül'den bu yana bölgede büyük bir ABD müdahalesinin değdiği bütün ülkeler iç savaşa sürüklendi ve toplumsal dokuları geri dönüşsüz bir şekilde bozuldu: Yemen, Suriye, Irak ve Libya'da böyle oldu.

 

Bu müdahalelerden sonra meydana gelen mezhep savaşı kıvılcımı, Washington DC'deki etkili bir savunma firması tarafından yürütülen ve az bilinen bir çalışmada incelenen senaryolarla olağanüstü benzerlik gösteriyor.

 

2008 tarihli bir RAND Corporation raporu olan “Uzun Savaşın Geleceğinin Gelişimi” başlıklı rapor, ABD Ordusu Eğitim ve Doktrin Komutanlığı'na bağlı “Ordu Kapasitelerini Entegre Etme Merkezi”nin desteğiyle hazırlanmıştı. Rapor, “Batı egemenliğinin yerini almak için birleşik bir İslam dünyası teşkil etme eğiliminde” olduğu söylenen “Müslüman dünyadaki” “düşmanlara” karşı, “uzun savaş” olarak tanımlanan şeyin peşinden koşmak üzere, ABD hükümetinin önünde bulunan politika seçeneklerini ortaya koyuyordu.

 

Buna göre Müslüman dünyadaki düşmanlar, “doktriner” Selefi-cihadçıları; “siyasi süreçlere katılan”, ama aynı zamanda “şiddet kullanmayı arzulayan Hizbullah ve Hamas” gibi “dinci milliyetçi örgütleri”; “komünistler, Arap milliyetçileri veya Baasçılar gibi” laik grupları; ve üyeleri ileride “daha radikal örgütlere” katılabileceği için “şiddet yanlısı olmayan örgütleri” içeriyor.

 

Rapor, ABD'nin bölgede hakim jeopolitik düzene karşı çıkan bütün Müslüman siyasi grupları, karşı konulması ve zayıflatılması gereken “düşmanlar” olarak gördüğünü ileri sürüyor. 

 

ABD ordusunun desteklediği raporun incelediği stratejiler arasında “Böl ve Yönet” stratejisi de bulunuyor. Bu strateji, “çeşitli Selefi-cihadçı grupların birbirine karşı yönelmesi ve enerjilerini iç çatışmalarda harcaması için aralarındaki fay hatlarından istifade etme” çağrısı yapıyor. “Kendi ulusal hükümetlerini devirmeye” odaklanmış olan yerel Selefi-cihadçı örgütler ve El-Kaide gibi ulus-üstü cihadçılar, buna örnek.

 

Yerel isyancıların El Kaide ile olan bağlantılarına rağmen Kaddafi ve Esad'ı devirmek için örtülü ABD desteği aldığı Libya ve Suriye'de bu strateji benimsenmiş gibi görünüyor.

 

RAND, raporu, ABD'nin ve müttefiklerinin “ulus-üstü cihadçıları itibarsızlaştırmayı amaçlayan bilgi operasyonu kampanyaları yürütmek için ulusal cihadçıları kullanabileceği” tavsiyesinde bulunuyor ve  “Amerika Birleşik Devletleri ve evsahibi ülke, yerel düzeyde mevcut olan El Kaide unsurlarını ortadan kaldıracak bir askeri kampanya yürütmek üzere ulusal cihadçılara yardım dahi edebilir” diyor.

 

Ancak rapora göre ABD'nin bu “ulusal cihadçılara” vereceği desteğin, kamuoyu tüketimi için uygun bir şekle sokulması gerekiyor. Raporda, “Ulusal terörist grupların niteliği nedeniyle, her türlü desteğin esasen örtülü olması ve gelişkin bilgi operasyonu kapasitelerini içermesi gerekir” deniliyor.

 

Bu, ABD savunma çevreleri arasında, ulus-üstü ve ulusal cihadçılar arasındaki karmaşık ilişki hakkındaki kafa karışıklığını gösteriyor. Londra Üniversitesi-Royal Holloway'den cihadçı gruplar uzmanı Dr. Akil Awan'a göre 11 Eylül'den önce ulusal cihadçı grupların kaygıları “genellikle çok yerel ve dar” idi. Bu, 11 Eylül'den sonra, El Kaide'nin “marka değerinin pek çok yerel grup açısından direnç gösterilemez hale gelmesi ve bu grupların, üzerine iyi çalışılmış halkla ilişkiler kampanyalarıyla Bin Ladin'e biat etmesiyle” değişti.

 

Dr. Awan, “Ulusal cihadçı grupları finanse etmek çok da parlak bir fikir değil” diyor. “Evet, bu El Kaide gibi küresel cihadçı gruplara verilen desteğin altını oyabilir, fakat bunu önerenler, ABD'nin yakın zamandaki vekalet savaşı politikasını ve onun kaçınılmaz geri tepmesini – Afganistan'ı – pek hatırlamıyor demektir. Kendi dış politika hedefleriniz için şiddet yanlısı grupları desteklemek de, yerel demokratik veya barışçıl seslere ve öteki sivil toplum aktörlerine inanılmaz derecede zarar verir.” 

 

ABD Ordusu'nun desteklediği rapor, bu “geri tepme” riskinin farkında olunduğunu gösteriyor ve “böl ve yönet” stratejisinin “yakın kazanımlar peşinde koşarken farkında olmadan gelecekteki düşmanları güçlendirebileceğini” belirtiyor.

 

 

Mezhepçilikten faydalanmak

 

After the Sheikhs: the Coming Collapse of the Gulf Monarchies [“Şeyhlerde sonra: Körfez monarşilerinin yaklaşan çöküşü”] kitabının yazarı, Durham Üniversitesi'nden Dr. Christopher Davidson'a göre, Yemen'de şu anda var olan kriz ABD tarafından “kışkırtılıyor” ve “İran müttefikleri arasında parçalanmayı teşvik etme ve İsrail'in zayıf devletler arasında var olmasını sağlama” yönündeki daha geniş bir örtülü stratejinin parçası olabilir.

 

Davidson, Yemen savaşının ABD çıkarlarına üstüste binmiş üç yönden hizmet ettiğini ileri sürüyor. Savaş, İran'ın “Husilere olan desteği arttırmasının” mümkün olup olmadığını test ediyor. Eğer mümkün değilse, şu durumda İran'ın “(Şah gibi) yayılmacı bölgesel polis rolü değil, güvenilir polis rolü oynama potansiyeli ABD tarafından test edilmiş olacak.”

 

Savaş, Suudi Arabistan'ı da zayıflayabilir. Dr. Davidson'a göre Suud Hanedanı'nın “tam kapsamlı sıcak savaşa itilmesi, savaş sanayii için çok iyi olacaktır [ve] ABD'ye, giderek daha sorunlu hale gelen Riyad karşısında çok ihtiyaç duyduğu kaldıraçı sağlayacaktır… Eğer 100 dolarlık variller sonrası dönemde, ABD'deki pek çok kişinin inanıyor göründüğü gibi Suudi Arabistan'ın miadı dolmuşsa, bu, bir müttefiki hızla işe yaramaz hale getirmenin faydalı bir yolu gibi görünüyor.”

 

Yemen çatışması ayrıca “küresel çapta, bölge üzerindeki dikkatleri İD örgütünden ve ABD liderliğindeki koalisyonun ona karşı eylemde bulunmada faydasız veya isteksiz olduğunun giderek açık hale geldiği gerçeğinden uzaklaştırıyor.”

 

Davidson, bunun geçmişte bir örneğinin olduğuna işaret ediyor: “Bölgedeki mezhep çatışmalarının ABD çıkarlarına fayda getirmediği konusunda, Reagan dönemine çokça gönderme yapıldı.”  

 

Bu vizyonun Reagan sonrası dönemdeki bir tekrarı, Benyamin Netanyahu için çalışan, Kudüs merkezli Stratejik ve Siyasi Gelişmiş İncelemeler Enstitüsü tarafından yayınlandı. Hepsi de Bush yönetimine katılan Douglas Feith, David Wurmser ve Richard Perle tarafından hazırlanan, “Açık Bir Kopuş” başlıklı 1996 tarihli metin, Suriye, Lübnan ve İran'ı “etkisiz hale getirecek” bir İsrail-Ürdün-Türkiye ekseninin oluşturulmasının ön adımı olarak, Irak'ta rejim değişikliğini savunuyordu. Bu senaryo, bugün Obama tarafından yürütülen ABD politikasıyla şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.

 

On iki yıl sonra ABD Ordusu yeni bir RAND raporu talep etti ve bu rapor, ABD'nin “cihadçı kampta Şiiler ve Sünniler arasında bölünme yaratmak üzere Şii-Sünni çatışmasından faydalanmasını”, bu doğrultuda “kesin bir şekilde muhafazakar Sünni rejimlerinin yanında yer almasını ve Müslüman dünyadaki Şiileri güçlendirecek tüm hareketlere karşı onlarla birlikte çalışmasını” öneriyordu. ABD'nin, “Suudi Arabistan, Mısır ve Pakistan'deaki geleneksel Sünni rejimlerini desteklemek” yoluyla, Körfez'deki “İran gücünü ve nüfuzunu” sınırlaması gerekiyordu. ABD eş zamanlı olarak, İran'la olan ittifakına rağmen “Irak'taki Şii hükümetle güçlü bir stratejik ilişki” kurmalıydı.

 

Yaklaşık olarak bu RAND raporunun yayınlandığı tarihlerde ABD, Irak'tan Suriye'ye ve Lübnan'a kadar, çoğu El Kaide ile bağlantılı olan Sünni cihadçı grupları finanse etmeleri için Suudiler liderliğindeki Körfez devletlerini koordine ediyordu. Bu gizli strateji Obama yönetimi altında, Esad karşıtı yönelim bağlamında ivmelendi.

 

Rapora göre, genişleyen Sünni-Şii mezhep çatışması “kısa vadede El Kaide'nin ABD çıkarları için oluşturduğu tehdidi azaltacaktır”, zira Selefi-cihadçı kaynakları Ortadoğu çapında, özellikle Irak ve Lübnan'da “İran çıkarlarını hedef almaya” yöneltecek, bu şekilde de “Batı karşıtı operasyonlarda azalma olacaktır.”

 

Bu örtülü ABD stratejisi, bir yandan Irak'taki Şii rejimi desteklemek ve İran'la uzlaşı aramak, diğer yandan ise Körfez devletlerinin El-Kaide'yi beslemesini desteklemek ve bölge çapındaki yerel Şii karşıtı İslamcıları güçlendirmek yoluyla, şiddet derecesini, her iki tarafı da güçten düşürecek ve “Batı egemenliğini” sürdürecek şekilde ayarlayacaktır. 

 

 

Pentagon'un neo-con beşinci kolu

 

“Uzun savaş” konsepti ilk kez yıllar önce, “Highlands Forumu” olarak bilinen ve az tanınan, Pentagon'a bağlı düşünce kuruluşu tarafından formüle edilmişti. Forum, düzenli olarak, siyaset, iş ve medya alanlarından liderleri üst düzey Pentagon yetkilileriyle gizli toplantılarda bir araya getiriyor.

 

Formel olarak Bill Clinton yönetimi altında, dönemin savunma bakanı William J. Perry tarafından kurulan  Pentagon Highlands Forumu, bilgi operasyonları konusunda kurumlar arası politikayı koordine etmek üzere hayata geçirildi. Başlangıçta Savunma Bakanlığı tarafından yürütülen forum, şimdi, başka kuruluşların yanısıra Savunma Bakanlığı İstihbarat Müsteşarlığı'na, Savunma Bakanlığı İleri Araştırma ve Projeler Ajansı'na (DARPA), Net Değerlendirme Ofisi'ne (ONA) ve İç Güvenlik Bakanlığı'na (DHS) rapor veriyor.

 

Highlands Forumu ayrıca, önde gelen neo-con Richard Perle'ün (“Açık Kopuş” stratejisinin yazarlarından biri) 1987-2004 yılları arasında üyesi olduğu, Pentagon'a bağlı federal danışma komitesi “Savunma Politikası Kurulu” ile de yakın temas içinde çalışıyor.

 

Obama yönetimi altında Savunma Politikası Kurulu üyeleri, William Perry ve Henry Kissinger gibi önde gelen neo-con devlet adamlarını da içine aldı.

 

Özellikle RAND Corp, eskiden beri Forum'un partneridir.

 

İki partililik iddialarına karşın Pentagon Highlands Forumu, ağırlıklı olarak bir yeni-muhafazakar ağıdır. Temel taşıyıcılarından Savunma Bakanı Ashton Carter, Savunma Bakanı Yardımcısı Robert Work ve Savunma Bakanlığı istihbarat şefi Mike Vickers, Obama'nın askeri stratejilerinin dizginlerini elinde tutmaktadır.

 

Bugün bu isimler ABD ordusunun, vekaleten yürütülen mezhep şiddetini kullanarak Ortadoğu'yu güç yoluyla yeniden şekillendirmeyi amaçlayan “böl ve yönet” politikasını hayata geçirmekle meşguldür. Kaosun ne kadarının “geri tepme” olduğunu, ne kadarının ise amaçlanan şey olduğunu belirlemek kolay değildir.

 

Her durumda, bu karanlık stratejinin son kurbanı Yemen'dir.

 

 

www.medyasafak.net