Washington Institute raporu: İran'ın geri alacağı paraların Direniş Eksenine etkisi

Washington Institute raporu: İran'ın geri alacağı paraların Direniş Eksenine etkisi
Nisan ayında Wall Street Journal’da yayınlanan bir makaleye göre istihbarat raporları, İran’ın bu yılın başlarında Gazze'de yeni tünel inşaatlarını ve roket tedariklerini finanse etmeye başladığını gösteriyor, dolayısıyla da ilave fonlar, yeni başlayan bu projeyi hızlandırabilir.

 

İlave İran parasının bölgesel etkisi

 

 

Michael Eisenstadt, Simon Henderson, Michael Knights, Matthew Levitt, Andrew J. Tabler

 

 

 

Washington Institute

 

 

 

Eğer Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA) hayata geçirilir ve yaptırımlar kalkarsa, İran önce bloke edilmiş hesaplardan, arkasından da ilave petrol satışlarından on milyarlarca dolarlık paraya erişecektir. Tahran'ın bu paranın büyük bölümünü ülke içi ihtiyaçları karşılamaya harcayacağı ileri sürülebilir. Ancak eğer geçmişteki uzun performansıyla uyumlu şekilde (örneğin bkz: PolicyWatch 2452, "How Iran's Economic Gain from a Nuclear Deal Might Affect Its Foreign Policy" [“İrn'ın nükleer anlaşmadan sağlayacağı ekonomik kazan onun dış politikasını nasıl etkileyebilir?”]) dışarıdaki maceralara da doğrudan maddi finansman sağlamaya karar verirse, bu harcamaların bölgedeki etkileri nasıl olacaktır? Şüphesiz nakit para, İran'ın gücünü yansıtma becerisinin önündeki tek kısıt değildir, aynı zamanda desteklediği militan gruplar için Arapça konuşan eğitmen sıkıntısıyla da karşı karşıyadır. Fakat daha fazla nakit para, Suriye, Irak ve Körfez devletleri gibi sahneler için, Hizbullah ve Hamas gibi gruplar için ve İran'ın kendi konvansiyonel askeri güçleri için nasıl bir farklılık meydana getirir?  

 

 

SURİYE

 

Eğer Tahran Şam'daki müttefikine yönelik finansmanını arttırırsa, bu durum, zayıflamış bir biçimde de olsa Esad rejiminin hayatta kalma şansını ciddi bir şekilde arttıracaktır. İran'ın şu anda Suriye'deki taahhütlerinin yılda birkaç milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin ediliyor. Her türlü yeni nakit transferi, Esad rejiminin kamu harcamalarının beslenmesinden, bürokrasiyi işler halde tutmaya, zayıflamış durumdaki orduyu korumaktan Suriye lirasının değişim değerinin desteklenmesine kadar her şey için kullanılacaktır. Bu para transferlerine ilave olarak rejimin sübvansiyonlu satışları için gıda ve enerji ürünleri, özellikle de yaptırımlara tabi olmayan ham petrol ve rafine dizel yakıt sevkıyatları da yapılacaktır. Yakın zamanda yapılan bir tahmine göre İran, yılın ilk yarısında Suriye'ye yaklaşık olarak günlük altmış bin varil ham petrol sevkıyatı yaptı; bu ise yaklaşık olarak yıllık 1,2 milyar dolara denk düşüyor.

 

Rejime verilen doğrudan desteğin yanısıra, ilave İran harcamaları İran İslam Devrimi Muhafızları (IRGC) tarafından denetlenen Esad yanlısı yerel milis grupları olan Ulusal Savunma Güçlerine (NDF) de gidecektir.  Bazı tahminlere göre, azınlıkların hakim olduğu NDF şimdi ordunun insan gücüne eşit bir düzeye geldi ve savaştaki ölüm rakamlarının çoğunluğu onlara ait. İran aynı zamanda Suriye'de artan sayıdaki yabancı Şii savaşçıya da destek veriyor, onlara ücret, eğitim ve silah sağlıyor ve günlük harcamalarını karşılıyor. Bu gruplar, 5 bin civarında savaşçısını konuşlandırmış olan Lübnan Hizbullahı'nı da içeriyor. Genel olarak, mevcut finansmanlardaki artış IRGC'nin tüm bu grupların Suriye'deki operasyonlarını koordine etme kabiliyetini, dolayısıyla da Esad rejiminin hayatta kalmak için İran'a duyduğu bağlılığı arttıracaktır. — Tabler

 

 

IRAK

 

JCPOA'dan gelen İran rüzgârı, muhtemelen Irak'ta etki satın almanın eşi görülmemiş düzeyde yoğunlaşmasını tetikleyecektir. İlave finansal nüfuz, Bağdat bir siyasi eşikte durduğu için bu dönemde İran için bilhassa faydalı olacaktır. Haziran 2014'ten beri Haşd el-Şaabi (yani Halk Seferberlik Birimleri, yahut PMU'lar) Iraklıların “İslam Devleti”/IŞİD karşısında kazandığı zaferlere elle tutulur katkı sağladı. Bu milis gruplarına Bedir Örgütü lideri  Hadi el-Ameri, Asaib Ehlü'l-Hak lideri Kays el-Hazali ve ABD'nin terör listesinde bulunan Ebu Mehdi el-Mühendis gibi İran destekli kişiler komuta ediyor. Benzer şekilde en güçlü PMU'lardan bazıları (örneğin Ketaib Hizbullah), IRGC'ye bağlı Kudüs Gücü'yle doğrudan komuta ve lojistik bağları olan ve ABD'nin terör listesinde yer alan gruplar.

 

Bu nedenle IRGC'ye daha fazla para gitmesi, PMU'lara daha büyük mali ve askeri destek getirecektir. Şu anda ABD'nin Irak Eğit-Donat Fonu'na ayırdığı toplam finansman 1,6 milyar dolar düzeyinde ve bunun yalnızca 700 milyon dolarının önümüzdeki yıl sarfedilmesi bekleniyor. Eğer İran yaptırımlar sonrası dönemde Irak'a yeterli düzeyde para sözü verirse, Bağdat'ın ana güvenlik partneri olan Washington'u geride bırakabilir ve bu durumun, Amerika Birleşik Devletleri'nin güçlendirmeye çalıştığı Iraklı askeri profesyoneller üzerinde yıkıcı etkileri olacaktır. IŞİD, İran'ın finanse ettiği PMU'ların tek kurbanı olmayacaktır: Tahran'ın müttefiklerini silahlandırmada Batı'yı güçlü bir şekilde geride bırakması halinde, askeri denge kalıcı olarak, formel Irak güvenlik güçleri aleyhinde değişebilir.

 

İran'ın vekil güçleri aynı zamanda savaştaki baskın rollerini, Irak'ta 2017'de yapılacak yerel seçimlerde ve 2018'de yapılacak parlamanento seçimlerinde de kullanmaya çalışacaktır. Eğer başarılı olurlarsa siyasi düzeni tersyüz edebilir, Başbakan Haydar el-Abadi gibi teknokratları ve Şii ılımlıları geride bırakabilirler. Öteki ülkelerdeki seçimlerde olduğu gibi Irak'taki siyasi yarışlarda da para konuşur. 2010'daki parlamento kampanyası sırasında Başkan Yardımcısı Joe Biden, İran'ın Irak'taki vekil güçlerini kuvvetlendirmek için 100 milyon dolar harcadığı tahmininde bulunmuştu. Önümüzdeki yıllarda İran, aday haline gelmiş eski PMU komutanları lehine bir devlet destekli medya, sokak düzeyinde seçim kampanyası ve himaye fırtınası başlatabilir. Daha geniş olarak, İran'ın nüfuz inşası çabalarına – Irak'ın sınır vilayetlerine sübvansiyonlu elektrik sağlanması, Şii bürokratlar ve liderler arasında etki pazarlanması ve hacla ilgili yatırımlar dahil – para akıtılması, halihazırda ciddi düzeyde olan İran basıncı karşısında Irak'ın stratejik bağımsızlğını korumaya çalışan ılımlılar için tabuta çakılan son çivi olabilir.   — Knights

 

 

HİZBULLAH

 

İran, Hizbullah'ın ana bağışçısıdır; gruba düzenli olarak yıllık yaklaşık 200 milyon dolar, ilave olarak da silah, eğitim, istihbarat desteği, lojistik destek ve fazlasını sağlamaktadır. Ancak son on sekiz ay içinde İran, petrol fiyatlarındaki düşüş ve uluslararası yaptırımların artan basıncı nedeniyle bu destekte kısıntıya gitmek zorunda kaldı. Mart 2014'te [ABD] Hazine Bakanlığı, eşi görülmemiş yaptırımlar rejiminin yan faydasınının  "Tahran'ın Hizbullah gibi terörist grupları finanse etme becerisini zora zokmak” olduğunu rapor etti ve kesinti, örgütün Lübnan içindeki siyasi, sosyal ve askeri faaliyetlerini her şeyden fazla etkiledi.  Ocak 2015'te çok sayıda rapor, örgütün yaşadığı ülke içi finansal zorlukları vurguluyordu:  Hizbullah'ın sosyal hizmet kurumları maliyetlerde kesintiye gitmek zoruna kaldı, çalışanlar maaşlarını geç aldı ve bazı durumlarda işten çıkarıldı; ayrıca gruba yakın olan Şii ve hatta Sünni sivil örgütlenmelere sağlanan finansman azaltıldı. Bunun istisnası, Hizbullah'ın finansal zorluk belirtisi göstermeyen Suriye komutanlığıydı: Esad rejimini savunma kararlılığı nedeniyle Tahran bu alana öncelik veriyordu. 

   

Yaptırımlar kısmen veya tamamen kalkarsa, Hizbullah'ın finansal istikrarını sarsma şeklindeki yan fayda hızla tersine dönebilir. İran parası akışı, grubun, Suriye'deki müdahalesinin sonuçlarından derin bir rahatsızlık duyan – Lübnan içindeki varlığı aşikar olduğu gibi, ülkenin Şii topluluğu arasında da görülen – siyasi ve sosyal güçleri geri püskürtmesini sağlayabilir.

 

İran'ın artan harcamaları aynı zamanda Hizbullah'ın bölgesel ve uluslararası operasyonlarına da fayda sağlayacaktır. Bir zamanlar Lübnan'da sınırlı bir güç için çabalamakla ve İsrail'le savaşmakla sınırlı olan grup, şimdi, çoğu zaman İran'la işbirliği içinde, tarihsel operasyon bölgesinin çok ötesinde çatışmalara girişen bölgesel bir oyuncudur. Daha fazla parayla, Irak ve Yemen gibi yerlerdeki Şii milis gruplarına olan yardımını arttırabilir, yerel güçleri desteklemek ve zaman zaman onlarla yanyana savaşmak üzere yetenekli eğitmenlerden oluşan küçük gruplar gönderebilir. Daha özel olarak, Yemen'deki Husi isyancılara verdiği desteği arttırabilir – eski bir özel operasyon komutanı ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın yakın danışmanı Halil Harb şu anda bu çabaları yönetmektedir.

 

Son olarak, artan finansman Hizbullah'ın uluslararası askeri kapasitelerini daha ileri bir düzeyde yeniden düzenlemesine yardımcı olabilir. Grup şimdiden, Kıbrıs, Peru ve Tayland gibi uzak ülkelerdeki operasyonlarını genişletti.  Kısa bir süre önce bir Hizbullah üyesi, Kıbrıs'ın başkentindeki evini, Avrupa çapındaki saldırılar için tonlarca patlayıcı göndermek üzere bir “ihracat noktası” olarak kullanırken yakalandı.— Levitt

 

 

HAMAS VE DİĞER FİLİSTİNLİ MİLİTAN GRUPLAR

 

Hamas, 2014 yazında İsrail'le olan savaşından bu yana Gazze'de zorlu bir durumla karşı karşıya; otoritesini rakibi olan El Fetih'e devretmeyi reddediyor, ancak yeniden inşayı kendi başına finanse edemiyor. Grup, sağdan gelen bir meydan okumayla da karşı karşıya: IŞİD'e biat eden Selefi cihadçılar, Hamas'ın otoritesine itiraz ediyor, ona bağlı güçlerle çatışıyor ve İsrail ve Mısır'a saldırma planları yapıyor. Ve Hamas'ın siyasi liderleri içinde bulundukları açmazdan çıkmak için müzakereye dayalı çözümler peşinde koşsa da, grubun askeri kanadı hareket içindeki hakim oyuncu haline geldi ve eğitim kamplarını çalıştırarak, yeni tüneller kazarak, roketler ve başka silahlar üreterek ve temin ederek, şimdiden bir sonraki savaşa hazırlanıyor. İran'dan gelecek bir finansman akışı, Hamas'ın Gazze'de hizmetler sunarak ve yeniden inşayı gerçekleştirerek iç zorluklarının üstesinden gelmesini ve bir askeri takviye yoluyla gücünü sergileme becerisini arttırmasını sağlayabilir. Nisan ayında Wall Street Journal'da yayınlanan bir makaleye göre istihbarat raporları, İran'ın bu yılın başlarında yeni tünel inşaatlarını ve roket tedariklerini finanse etmeye başladığını gösteriyor, dolayısıyla da ilave fonlar, yeni başlayan bu projeyi hızlandırabilir.

 

Salih el-Aruri'nin ve Türkiye'de bulunan öteki Hamas askeri komutanlarının öncülük ettiği Batı Şeria faaliyetleri de dahil olmak üzere, Hamas'ın Gazze dışındaki faaliyetleri de bu durumdan fayda sağlayabilir. Geçen yıl İsrailli yetkililer, Hamas için Batı Şeria'ya yaklaşık 10,000 euro ve 900 dolar kaçırmaya çalışan iki kardeşi yakaladı. Bu örneğin ve bir dizi başka örneğin izi, Aruri'nin Türkiye'deki ağına gidiyor (bkz: "Hamas's Not-So-Secret Weapon" [“Hamas'ın o kadar da gizli olmayan silahı).

 

Artan İran finansmanı, öteki Filistinli militan gruplara da yardım edebilir. Çeşitli tiplerde faaliyetler üzerinden İsrail'in yerine İslami bir Filistin devleti kurma hedefinin peşinden koşan Hamas'ın aksine İslami Cihad, vizyonunu gerçekleştirmek için neredeyse sadece şiddet eylemleri uygulayan bir grup. Operasyonlarının önündeki yegane kısıt finansal ve maddi sınırlamalar, bu yüzden de İran yatırımında artış, bu grubun daha fazla (ve daha başarılı) saldırılar düzenleme becerisi üzerinde doğrudan etki sağlayabilir. Tahran'n bu yılın başlarında gruba yönelik finansmanını geri çekmesinden bu yana İslami Cihad, kısa süre önce Al-Monitor sitesinde yayınlanan bir makalenin, grubun “tarihindeki en kötü mali kriz” olarak adlandırdığı şeyin sıkıntısını çekiyor. Grup, bir televizyon istasyonunu ve az sayıdaki askeri olmayan ofisinden bazılarını kapamak zorunda kaldı ve bir süredir üyelerine maaşlarını ödeyemiyor. Ancak görece küçük yapısı nedeniyle grup, daha fazla parayla kısa süre içinde canlanabilir.

 

İran, geçmişte yaptığı gibi El-Fetih'le bağlantılı gruplara da (örn. El Aksa Şehitleri Tugayları, Tanzim milisleri) finansman sağlayabilir. Küçük miktarda bir finansman bile, İsrail'i hedef almak yoluyla Devlet Başkanı Mahmud Abbas karşısında kendini göstermeye çalışan şikayetçi Fetih üyelerinin operasyonlarını kolaylaştırabilir. Geçmişte, benzer şekilde mütevazı İran yatırımları, Filistinli militan grupların İsrail'deki 1996 seçimlerine giden dönem ve ikinci intifada gibi kritik dönemlerde saldırılar düzenleyebilmesini sağlamıştı. — Levitt

 

 

ARAP yarımadası

 

İran'ın parayla coşma ihtimali, Körfez'in Sünni yönetimli krallıklarını ve şeyhliklerini, özellikle de Bahreyn'i (Şii çoğunluklu nüfusu nedeniyle) ve Suudi Arabistan'ı ürkütüyor (Suudi Arabistan Şiileri, krallığın ana petrol sahalarının ve tesislerinin bulunduğu Doğu Vilayeti'nde yerel bir çoğunluk teşkl ediyor). Dikkat çekici bir şekilde İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif geçtiğimiz günlerde bir Körfez gezisine çıktığında Bahreyn ve Suudi Arabistan'ı atladı ve (İran'ın dünyanın en büyük deniz doğalgaz sahasını paylaştığı) Katar'da, Kuveyt'te ve Irak'ta durdu. Göründüğü kadarıyla son dakikada, Dubai ticaret merkezinin İran'la artan ticaretten kazanç sağlamayı umduğu Birleşik Arap Emirlikleri de dışarıda bırakıldı.

 

25 Temmuz günü Bahreyn, Fars Körfezi'nde silah, cephanelik ve patlayıcı taşıyan bir sürat teknesini durdurduğunu duyurdu ve bunların İran'dan geldiğini söyledi. Bahreyn'in Tahran büyükelçisi de, diplomatik protestonun önemli bir biçimi olarak “istişare için” geri çağrıldı.  İran Dışişleri Bakanlığı yanıt olarak iddiaları “temelsiz” olarak tanımladı ve Manama'yı “bölgede bir gerilim ortamı yaratmaya” çalışmakla suçladı.

 

Bu esnada, bu yazının yazıldığı günün erken saatlerinde gerçekleşen bir bombalı saldırıda iki Bahreyn polisi öldü ve çok sayıda polis yaralandı. Bu, aylardır adada gerçekleşen en ciddi şiddet eylemi oldu. Devlet kontrollü medya, saldırıda kullanılan patlayıcıların daha önce bulunan ve İran'dan getirildiği varsayılan gizlenmiş patlayıcılara benzer olduğunu iddia etti. Her durumda olay, muhtemelen, bazı yerel aktivistlerin taşıdığı ve nükleer anlaşmasından sonra Tahran'ın yeni şiddet eylemlerini desteklemek yerine daha büyük Şii katılımı için diplomatik basınç yöntemlerini kullanacağı yönündeki umudu sonlandıracaktır.

 

Yemen'de, Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur el-Hadi'yi geri getirmek için mücadele eden Suudi-BAE liderliğindeki koalisyon, İran'ı, Husi isyancıların ve eski cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih taraftarlarının başını çektiği muhalefet güçlerini desteklemekle suçluyor. Süreci dışarıdan izleyen pek çok analist İran'ın mevcut desteğinin kapsamından şüphe etse de, yaptırımların kalkma potansiyeli, gelecekte Husilere sağlanan desteğin Tahran'daki nakit yokluğu nedeniyle sınırlı kalmayacağı anlamına geliyor.   — Henderson

 

 

KONVANSİYONEL SİLAHLAR

 

JCPOA, İslam Cumhuriyeti'ne silah transferi yasağını korusa da (rejim tarafından yapılan silah transferleriyle ilgili yasak ise belli değil), Tahran bu sınırlamaları reddetmeye ve onlardan kurtulmaya çalışmaya devam edeceğini söyledi. Son yıllarda Tahran, yaptırımlara ve Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (MTCR) sınırlamalarına rağmen, balistik füze ve seyir füzesi programları için temel ekipman parçalarını ve özel malzemeleri edinmeyi başardı. Yaptırımların askıya alınması, bu sorunu yalnızca ağırlaştıracaktır, zira yeni paralar, yasaklanmış transferleri mümkün hale getiren çok sayıda aracıya ödeme yapmak için kullanılabilir. İlave olarak İran muhtemelen çeşitlilik arz eden ve kapsamlı nitelik taşıyan ulusal silah sanayiinden tedariklere devam edecektir ve buna, cephanelikler, küçük ve hafif silahlar ve hafif taktik araçlar – Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki müttefiklerinin en fazla ihtiyaç duyduğu silahlar – da dahildir. Aynı zamanda, İran'ın sınırlarını IŞİD'e karşı korumada gerekli olduklarını ileri sürerek gelişmiş sensörler ve gece görüş cihazları gibi teçhizatlar edinmek için BM'den izin almaya çalışabilir.  

 

Tahran her zaman, kendi halkını ateş hattından uzak tutup yabancı vekil güçlerini savaştırmayı tercih etti. Ancak Hizbullah ve Iraklı milisler şu anda, Yemen'deki hükümet güçlerine ve Lübnan, Suriye ve Irak'taki muhaliflere ve Sünni cihadçılara karşı savaşta aşırı gerilmiş durumdalar. Yeni bir para akışı, İran'ın, bu savaşa kendi güçlerinden daha fazlasını gönderip göndermeme konusundaki zorlu karardan kaçınmasını sağlayabilir. İran bunun yerine, daha fazla Afgan ve Pakistanlı Şii de dahil olmak üzere, yabancı istihdamlarını arttırabilir (her ne kadar onların faydalı olup olamayacağı gibi başka bir mesele de olsa da).  Müttefiklerinin yorgunluk emareleri gösterdiği bir dizi sonu gelmez savaşta, marjinal düzeyde takviyeler bile bir fark yaratabilir.

 

Bundan beş yıl sonra İran'a silah transferi yasağı kalktığı zaman rejim, on milyarlarca dolara mal olacak büyük çaplı bir yenilenmeye girişmek yerine, uygun alanlarda konvansiyonel silahlarını modernize etmeyi deneyebilir. Muhtemelen, gelişmiş karadan havaya füzeler, gelişmiş mühimmatlar, zırhlı araçlar, hücum helikopterleri ve tahkimat uçakları edinecektir. Aynı zamanda, Suriye ve Yemen'deki çatışmalar gibi bölgesel çatışmalara müdahil halde kalmayı beklemesi halinde, lojistik ve güç projeksiyonu kapasitelerini güçlendirmeye çalışabilir. — Eisenstadt

 

 

SONUÇ

 

JCPOA'nın belki de en önemli etkisi, İran'ın oluşturduğu, kendisinin yükselen bir güç olduğu, ABD'nin gerilediği ve büyük güçlerin Tahran'ın iradesine tabi olduğu şeklindeki anlatıyı teyit etmek olacaktır. Ve İran, yaptırımların kalkmasıyla serbest hale gelen paraları bölgesel müttefiklerini finanse etmek ve silahlandırmak için kullanmak yoluyla, Amerika Birleşik Devletleri'nden çok daha güvenilir bir partner olduğunu göstermeye çalışacaktır. Bir başka deyişle anlaşmayı, zafer anlatısını parlatmak ve bölgenin psikolojik çevresini, kendi çıkarlarına yardımcı olan bir tarzda daha fazla şekillendirmek için kullanacaktır. Söz konusu olanın itibar yönetimi üzerine kurulu bir rejim ve çoğu zaman algının gerçekliğe galebe çaldığı bir bölge olduğu düşünüldüğünde, İran'ın müttefiklerinin de, düşmanlarının da çoğu, bunu üstün bir başarı olarak görecektir. — Eisenstadt

 

 

www.medyasafak.net