Batı medyası, Yemen’deki topyekün savaşı tümüyle görmezden geliyor

Batı medyası, Yemen’deki topyekün savaşı tümüyle görmezden geliyor
Yemen’e getirilen kıyım ve adaletsizlik, Batı’nın ve onun Birleşmiş Milletler de dahil kurumlarının nasıl da küresel barışa ve istikrara en büyük tehlikeyi oluşturduğuna, bu tür idealleri savunma bahanesini aslında tersini yapmanın bir aracı olarak kullandığına bir başka çarpıcı örnek teşkil etti.

 

 

Tony Cartalucci

 

 

New Eastern Outlook

 

 

Batı medyası, ABD'nin desteklediği Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) rejimleri ile, El Kaide'den alınmış yedek savaşçılarının Yemen'e kara müdahalesini gerçekleştirmeye başladığını, neredeyse sızlanarak aktardı. Süregiden deniz ablukasına ve aylardır devam eden hava bombardımanlara ilave olarak kara müdahalesi, çatışmaya – her iki taraf için – yeni bir ölümcül boyut ekliyor.

 

Ağırlıklı olarak BAE'den gelen ve 1,000 – 3,000 arası askerden oluşan bir “zırhlı tugay”ın, Yemen'in güney ucundaki liman şehri Aden'e vardıktan sonra şimdi kuzeye, nihai hedefleri olan başkent Sana'ya ilerledikleri bildiriliyor.

 

BAE'nin Fransız yapımı ana muharebe tanklarının oluşturduğu kolların liman şehrinden çıkış yaptığı görüldü, ancak sayılarını belirlemek güç. BAE biriminin tugay büyüklüğünde olduğunu ileri süren haberler, söz konusu olanın 100 tank büyüklüğünde olabileceğine işaret ediyor: bu, BAE'nin toplam zırhlı gücünün üçte biri demek.

 

Bu cüretkar adım, iki Arap rejimi için hayal kırıklığı yaratan başarısızlıklarla geçen ayların ardından geldi. Yemenli vekil güçleri – devrik cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi'ye bağlı güçler – kendilerine Arap müttefikleri tarafından sağlanan hava üstünlüğüne rağmen Yemen'in çoğunda Husi savaşçılarla savaşmada faydasız olduklarını gösterdi. Ve iyi teçhizatlanmış Arap güçleri ateş gücünü yoğunlaştırabilir ve meydan muharebelerinde Husi savaşçılara üstünlük sağlayabilir gibi görünse de, Suudi, BAE ve El Kaide güçlerinin hareket ederken bölgeleri elinde tutma becerisine gerçekten sahip olup olmadığı, en iyi ihtimalle sorgulanabilir niteliktedir.

 

Fırsat 

 

Egemenlik döneminin çoğunda Roma İmparatorluğu yenilmez görülür ve ondan korkulurdu. Ancak birkaç büyük yenilginin ardından, yenilmezlik cilası soyulmaya başladı ve kendisiyle birlikte imparatorluğu da kaçınılmaz olarak çatırdattı. Benzer şekilde Batı hegemonyası da, savaş sahasında askeri üstünlük yanılsamasıyla güçlendirildi. Batı ve özellikle ABD, gireceği çatışmaları titizlikle seçmek ve kritik yenilgilerden kaçınmak yoluyla, bu askeri yenilmezlik yanılsamasını sürdürdü.

 

ABD ülkelerin karşısına daha büyük, daha iyi teçhizatlanmış ve eğitilmiş ordularla çıkarken, kendi adına savaşması için vekil güçler kullanmayı seçti. Bu şekilde, olası bir yüz kızartıcı yenilgi paylaştırılabilecekti.

 

Ancak Yemen'deki savaş hakkındaki anlatıların çoğu bunun yalnızca İran ve Fars Körfezi monarşileri arasındaki bir vekalet savaşı olmadığına, bir yanda ABD ve bölgesel müttefiklerinin, diğer yanda İran, Suriye, Rusya ve hatta Çin'in olduğu daha geniş bir vekalet savaşını bölgesel düzeyde meydana getiren çok sayıda benzer çatışmadan biri olduğuna işaret ediyor.

 

Yemen'de kuzeye gitmeye çalışan Batılı ana muharebe tanklarının varlığıyla şimdi, Batı'nın yenilmezliği yanılgısında delikler açma fırsatı ortaya çıkıyor. Yemen'in Fransız yapımı ana muharebe tanklarından oluşan bir tugayın mezarlığına dönüşmesi, böyle bir delik olacaktır.  Aynı zamanda BAE'nin sınırötesi askeri tutkularına gem vuracak, hatta belki de bu tutkuları tamamen altüst edecek ve en sonunda, Yemen'de savaştan geriye kalanı, şu ana kadar beceriksiz olduğunu kanıtlamış Suudilere bırakacaktır.

 

Belki de bu, Batı medyasının Yemen'de gelişen olayların haberini yapmama kararını almasının çok sayıda nedeninden biridir.

 

Yemen'e karşı Ukrayna 

 

Uluslararası hukuk bağlamında, Suudi Arabistan ve BAE gibi seçilmemiş mutlak otokrasilerin nasıl olup da, devrilmiş bir rejimi restore etmek için Yemen'e deniz ablukasıyla, hava bombardımanlarıyla ve şimdi de zırhlı birlikleri de içeren bir açık kara istilasıyla müdahale edebildiği sorulabilir. Bu durum, göründüğü kadarıyla Birleşmiş Milletler'de çok az kaygıya yol açtı ve Amerika Birleşik Devletleri'nden hem siyasi hem de askeri olarak coşkulu bir destek gördü.

 

Batı'nın Rusya'yı, şimdi Kiev'de yabancıların hükümet mevkilerine ve hatta valliliklere tayin edildiği suçlu bir rejimi destekleyen NATO destekli Neo-Nazilerin ele geçirdiği Ukrayna'daki devrik hükümeti destekleme veya savunma yönündeki her türlü girişiminden ötürü kınadığı düşünüldüğünde, bu sorunun yanıtı daha da karmaşık hale geliyor. Yemen'deki Suudi-BAE askeri saldırısı, Batı'nın Ukrayna konusunda ahlaki üstünlük yanılsamasını sürdürmesini giderek daha zor hale getiriyor.

 

Arap Yarımadası'ndaki ABD destekli saldırganlıkla karşılaştırıldığı zaman Rusya'nın müdahalesinin görece sınırlı olması, Batı'nın meşruiyetini tüketen, her yere sinmiş ikiyüzlülüğü bir kez daha ifşa ediyor.

 

Bu da, Batı medyasının Yemen'de gelişen olaylarla ilgili haber yapmayı reddetmesinin başka bir sebebi olabilir.

 

Koruma sorumluluğu…?

 

NATO'nun Libya'daki yıkımın gerekçesi olarak “koruma sorumluğunu” (R2P) canlandırma girişimi sonrasında, NATO'nun aslında insani kaygı prensiplerinin yalnızca arkasına saklandığı, bu prensipleri desteklemediği açığa çıktı. Ve inanması güç olsa da, Batılı medya ve politik düşünce kuruluşları arasında hala, Suriye gibi ülkelere karşı daha fazla askeri saldırganlığı meşrulaştırmak için R2P'yi kullanmaya çalışanlar var.

 

Ancak Yemen'de olanlar hakkında Batı medyasında bu kadar az şey konuşulurken, R2P de buna uygun şekilde ortadan kayboluyor. ABD destekli ablukalar ve aylarca süren hava bombardımanları, Yemen'i bir insani felakete sürükledi. BM ve Batı bombalamalara ve ablukalara son çağrısında bulunmadığı gibi, Batı, Suudi Arabistan'ın ve BAE'nin Yemen'deki askeri macerasının altına imzasını atmaya devam etti.

 

Yemen'e getirilen kıyım ve adaletsizlik, Batı'nın ve onun Birleşmiş Milletler de dahil kurumlarının nasıl da küresel barışa ve istikrara en büyük tehlikeyi oluşturduğuna, bu tür idealleri savunma bahanesini aslında tersini yapmanın bir aracı olarak kullandığına bir başka çarpıcı örnek teşkil etti.

 

Bunu düşündüğümüzde, Batı medyasında Yemen haberlerinin duyulmamasının bir başka potansiyel sebebini keşfediyoruz.

 

Husi savaşçılarının, Emirlik askerlerinin Yemen'deki kara saldırısına nasıl tepki göstereceğini göreceğiz. Bir yandan hava bombardımanlarına karşı dayanıklılık gösterip diğer yandan BAE'nin zırhlı birliklerine ciddi kayıplar verdirmeleri halinde, bu son saldırı yavaşlatılabilir, hatta sonlandırılabilir. 2006 Lübnan Savaşı'nda Hizbullah savaşçılarının sahayı İsrail'in hava gücü ve zırhlı birlik avantajlarını ortadan kaldırmak için ustaca kullanması ve karşı tarafı savaşı erkenden bitirmeye zorlaması gibi, Husiler de Yemen'de faaliyet yürüten ABD destekli vekil güçlerin bu son adımına uygun bir yanıt verebilir.

 

Belki bu ihtimal, Batı medyasının Yemen'de olanlar konusunda kamuoyunun az şey bilmesini istemesinin her şeyden daha önemli sebebi olabilir. Bu durum, konvansiyonel Batı teçhizatlı bir vekil ordunun daha, Wall Street ve Washington'un çıkarları uğruna yürütülen başarısız bir kampanyada daha gayrinizami güçler tarafından yenilgiye uğratılmasının bir örneğini teşkil edebilir. Batı medyası, Yemen'de gelişen olayları hak ettiği ilgi ve dürüstlükle yayınlamayı reddederken, çatışma merkezi bir önem kazanıyor ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika çapında, hatta ötesinde yürütülen öteki vekalet savaşlarının sonucunu belirleyebilir hale geliyor.

 

 

www.medyasafak.net