IŞİD’e karşı küresel birleşik-devrimci cephe

IŞİD’e karşı küresel birleşik-devrimci cephe
Hristiyanların, İslami devrimcilerin, komünistlerin, Baas Arap sosyalistlerinin ve Rus milliyetçilerinin ortak yanı nedir? Eğer bu kesimlerin tarihsel gelişimlerine bakılırsa, cevap “pek bir ortak yanları yok” olur. Ancak şu andaki, özellikle ekonomiyle ilgili vizyonlarına ve programlarına bakılırsa, bu güçlerin neredeyse aynı olduğu görülür.

 

 

Caleb Maupin

 

 

New Eastern Outlook

 

 

“Terörizm” kelimesinin ilginç bir tarihi vardır. Modern zamanlarda bu kelime pejoratif bir terimdir, fakat başlangıçta Rus radikal aydınları arasındaki belli bir akım tarafından, kendilerini tanımlamak için kullanılıyordu. “Teröristler”, Çar'ı bir kitle ayaklanmasına esin vermek üzere tasarlanmış tekil şiddet eylemleriyle devirmeyi amaçlayan siyasi bir akımdı.

 

Teröristler, mevcut düzenin devrilmesinin küçük, tecrit olmuş bir akım tarafından gerçekleştirilebileceğine inanıyordu. Tecrit olmuş grup, kamuoyuna taşınacak ve milyonlarca insan tarafından görülecek aşırı şiddet eylemlerine girişeceklerdi. Teröristler, yöneticiler arasında korku yaratmayı umuyorlardı. İlave olarak, koşulları nedeniyle bir tür katartik intikama sürüklenmiş halk kitlelerinden destek almayı umuyorlardı. Bu tekil eylemler yoluyla “teröristler”, iktidarı ele geçirip kendi siyasi vizyonlarını topluma dayatabilmeyi bekliyorlardı.

 

“Teröristler”, Rusya'nın bütün radikalleri tarafından desteklenmedi. Vladimir Lenin, Leon Troçki ve Josef Stalin'in yazılarının büyükçe bir kısmı, “teröristlerle” polemiğe ve onların yöntemlerinin Bolşeviklerin devrimci stratejisinden nasıl farklılaştığını izah etmeye ayrılmıştı.

 

 

21. Yüzyıl'da terörist yöntemler

 

Her ne kadar teröristler Rusya'da ve başka yerlerde itibarsızlaşmış ve taktikleri oldukça başarısız olmuş olsa da, onlar tarafından geliştirilen strateji ve yöntemler solup gitmedi. 20. ve 21. yüzyıllar boyunca terörist yöntem yaygın bir şekilde kullanıldı. Her ne kadar başlangıçta kendini terörist olarak tanımlayan kişiler şiddet yoluyla bir tür eşitlikçi sosyalist vizyonu empoze etmeye çalışmışsa da, Rus devriminden bu yana terörist yöntemler temel olarak başka siyasi akımlar tarafından kullanıldı.

 

Terörist strateji, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki faşist hareketler tarafından benimsendi. 20. yüzyıl faşistleri, sembolik olarak bir bireyi kaçırıp onu mümkün olan en acılı ve en görünür şekilde katletme işini rafine etti. Bu, siyasi muarızlarını ürkütecek ve kızgın ve yabancılaşmış insanlar arasında faşistlere hayranlık duyulmasını sağlayacaktı. KKK'nin linçleri,  Hitler ve Mussolini'nin iktidara el koyması sonrasında uygulanan kitlesel sindirme dalgaları, terörizmin taktik yöntemlerini izliyordu.  

 

İçinde bulunduğumuz dönemde IŞİD örgütü terörist stratejiyi ve yöntemi benimsedi ve modern iletişim teknolojisiyle bunların etkililiğini azami hale getirdi. “İslam Devleti” insanların kafasını kesiyor ve insanları canlı canlı yakıyor, eylemlerini kaydettikleri videolar da internette dolaşıma giriyor. IŞİD bu korkunç işkence ve katliam eylemlerini, insanları kendilerine boyun eğdirecek şekilde ürkütmek düşüncesiyle yapıyor.

 

IŞİD, toplumun büyük bölümünü korkutma ve ürkütme süreci içinde kaydadeğer bir hayranlık kazandı ve bu yalnızca tecrit olmuş, ezilen, kafası karışık Müslümanlar arasında olan bir durum değil. ABD medyası, Minnesota, Avustralya ve Colorado gibi yerlerden çok sayıda Batılı gencin, siyah üniformalı dengesiz katiller topluluğuna katılmaya çalıştığını ortaya koydu.

 

Bu aslında kimseyi şaşırtmamalıdır. Devamlı olarak öldürme temalı aksiyon filmleriyle büyüyen ve seyir füzeleriyle masum insanları öldüren ordulara katılmaları söylenen genç insanlar IŞİD gibi bir gruba neden hayranlık duymasın ki? Eğer insanların içinde yetiştiği etik sistemi “güçlü olan haklıdır” veya “üstün ateş gücü yoluyla barış” ilkelerine dayanıyorsa, IŞİD onlar için çok şey ifade eder.

 

Şahsi günlükleri karısını boğan William Hickman gibi kişilere yönelik büyük hayranlıkla dolu olan yazar Ayn Rand, şüphesiz IŞİD'e de bayılırdı. Bütün dünyayı “İslam Devleti”nden daha fazla ürkütmüş, “kendi ahlak yasasını yazmış” ve “uyumlu” davranmayı daha fazla reddetmiş kimse var mıdır? IŞİD, Batılı serbest piyasa yönelimli sağcılığın vücut bulmuş idealidir: üyeleri insanları acımasızca katletmekte ve terörist markalarını ileri teknoloji sahibi girişimciler gibi pazarlamaktadır.

 

Amerika Birleşik Devletleri'nin IŞİD'in yaratılmasında bir rolünün olduğunu kimse inkar edemez. ABD işgaliyle bir düzeyde istikrarlı olan Irak toplumunu topyekün kaos ve yıkıma sürüklendiği gibi, Suriye de istikrarsızlaştırıldı. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupalı ve Körfez devletlerindeki müttefikleriyle birlikte Suriye Arap Cumhuriyeti'ni devirme çabalarına milyarlarca dolar akıttı. “İnsan hakları” adına, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad şeytanlaştırılırken, şiddet kullanan aşırıcı örgütleri finanse etmek için her türlü çaba yürütüldü.

 

Pek çok IŞİD üyesi, kızıl saçlı Çeçenler. On yıllardan beri ABD, Sovyetler Birliği'nin ve daha sonra Rusya Federasyonu'nun güney kısımlarını istikrarsızlaştırmak için Sünni tekfircileri finanse etti. Bu güçler şimdi Suriye'ye ulaşmış durumda.

 

IŞİD'i destekleyen sosyal medya faaliyetlerinin çoğu, hepsi de ABD çizgisindeki rejimler tarafından yönetilen Suudi Arabistan, Türkiye ve Ürdün kökenli. ABD çizgisinde ve NATO üyesi olan Türkiye şu anda, her gün kamyonların sınırlarından geçerek IŞİD kontrolündeki bölgelere sevkiyat yapmasına izin veriyor.

 

IŞİD bir taraftan “Allah bize İsrail'e asla saldırmamamızı emretti” derken, diğer taraftan Suriye Arap Cumhuriyeti'ne, Irak'taki Şii cemaatine ve Yemen'de bağımsızlık mücadelesi veren devrimci harekete karşı terörizmle saldırdı. ABD Saddam Hüseyin hükümetini kısa süre içinde devirebilmişken, IŞİD teröristlerini yenilgiye uğratmak için birkaç demagojik konuşma dışında pek bir şey yapılmadı. ABD liderleri, İslam'ı şeytanlaştırmak ve insansız uçak saldırılarını meşrulaştırmak için, IŞİD'in vahşetlerini memnuniyetle kamuoyuna yansıtıyor. Fakat bunu yaparken Pentagon'un yüksek subayları temel olarak arkalarına yaslanıp oturuyor ve IŞİD'in kendileri için düşmanlarıyla savaşmasına izin veriyor. IŞİD'in Esad'ı devirebilmesini ve Suriye'yi de, Irak, Afganistan ve Libya'yı ele geçiren türden kaosa indirgemesini umuyor.

 

 

Ortak amaca ulaşmak için birlik

 

Lenin, Troçki ve Stalin Rus aydınlarından “teröristlerle” devrimci yöntemler konusunda tartışırken, bunun tam zıttı bir taktik yaklaşımı ortaya koymuştu. Teröristler, kana susamış fanatiklerden oluşan tecrit olmuş ve adanmış bir grup kurmaya çalışırken, Bolşevikler “birleşik cephe” kurmayı amaçlıyordu.

 

Bolşevik örgütü işe, İskra (kıvılcım) isimli bir gazeteyle başladı. Gazete, Rusya'da sosyal adalet için mücadele eden en iyi ve en parlak savaşçılar arasında elden ele dolaşıyor ve onlara “yeni tipte bir parti kurma” çağrısı yapıyordu. Bu yeni tipte partinin içinde sadece Vladimir Lenin değil, aynı zamanda Stalin, Buharin, Zinovyev ve her türden parlak, bağımsız aktivistler ve liderler de vardı. Bunların her biri, ülke çapında binlerce işçinin ve köylünün saygısını kazanmıştı.  

 

“Yeni tipte parti”, faaliyetlerini koordine etmek ve kararlar amak için demokratik merkeziyetçilik adı verilen bir yöntem izliyordu. Demokratik merkeziyetçilik, sonunda Bolşevikler adını alacak olan örgütün bir karara ulaşmak için izlenecek yöntemler, strateji ve taktikler hakkında kapsamlı tartışmalara gireceği anlamına geliyordu. Ancak karar alındıktan sonra teşkilatın bütün üyeleri, görüş ayrılığı içinde olsalar bile bu kararı hep beraber yerine getirmekle mükellef olacaktı.

 

Bolşevikler için demokratik merkeziyetçilik bir ihtiyaçtı. Daha ileride oluşturulan Merkez Komite, çok değerli, özgür düşünceli, bağımsız ve yetenekli pek çok devrimci lideri içine alıyordu. Demokratik merkeziyetçilik, bu kişilerin hepsinin konumlarını tartışmaya açmasına izin veriyordu, ancak örgütün somut faaliyetlerinde birleşik halde olmasını sağlıyordu. Bu, radikallerden ve isyancılardan oluşan böyle bir geniş örgütü bir arada tutmanın tek yoluydu. 

 

Anlaşma ve müzakere etme isteği, Bolşeviklerin iç saflarının bile ötesine yayıldı. Bolşevikler 1917 yılında iktidarı, insanları laik sosyalist toplum hakkındaki eşitlikçi vizyonlarını hayata geçirmek için örgütlemek yoluyla almadı. Bolşevikler 1917 yılında iktidarı, onlarla ciddi görüş ayrılıkları içinde olan insanlar, onları iktidara getirmek için onlarla birlikte savaşmaya ve ölmeye gittiği için aldı. 

 

Bolşeviklerin Ekim Devrimi'yle iktidarı almasını sağlayan talepler, “Barış, Toprak ve Ekmek” sloganında ifade ediliyordu. Rus köylüleri, işçileri, orta sınıflar ve başka kişiler Bolşevikleri, Rusya'nın hallkın desteği olmadan girdiği Birinci Dünya Savaşı'ndan çıkmasını sağlayacak, savaş krizinin sebep olduğu kitlesel açlıkları durdurmak üzere eyleme geçecek ve kırsalda toprak reformunu gerçekleştirecek tek güç oldukları için destekliyordu. Başka hiçbir parti bunları sunma isteğinde değildi. Rusya halkı bu temelde, adanmış devrimcilerden oluşan bu dev örgüte, ülkeyi yönetme şansı vermeye karar verdi.

 

Bolşeviklerin iktidarı almak için kullandığı “birleşik cephe”, insanların devasa farklılıklara rağmen bir araya gelmesine dayanıyordu. Bolşeviklerin örgütsel gücüne ve halkın çok farklı güçlerini, ortak bir amaç için bir araya getirebilme becerisine dayanıyordu.

 

 

Çok geniş bir koalisyon

 

Şu anda Suriye'de, IŞİD teröristlerini ezmek için bir araya gelmiş parmak ısırtıcı bir ittifak var. ABD medyası bu konuda haber yapmıyor, ancak son çatışmalarda IŞİD'e karşı Suriyeli Baasçılar, Hizbullah üyesi İslamcılar ve Rus milliyetçilerinin meydana getirdiği birleşik saldırılar gerçekleşti.

 

Suriye'deki güçlerin birliği, bunun bile ötesine uzanıyor. Türkiye sınırına yakın bölgelerde, Suriye Komünist Partisi'nin yönettiği açık Marksist-Leninist milisler IŞİD'i yenilgiye uğratmak için savaşıyor. Kürt ulusal hareketinin kaydadeğer bir silahlı varlığı var. Tarihsel açıdan Hristiyan olan bölgeleri korumak için dini milis grupları kuruldu. Çin Halk Cumhuriyeti de şimdi açıkça, IŞİD'le savaşmak üzere asker göndermeyi tartışıyor.

 

IŞİD'in  tekil terörist cinayet kampanyalarına yanıt olarak, tarihteki en geniş birleşik cephelerden biri kuruldu. Bu esnada, Suriye hükümetini devirmeye çalışan ABD destekli “Suriyeli ılımlı isyacılar” ise hiçbir yerde görülmüyor. Hem IŞİD'e hem de Esad'a karşı olduğu varsayılan El Nusra Cephesi, Suriye konusundaki vizyonunu IŞİD'le hemen hemen aynı olmasına rağmen ABD'nin müttefiki Körfez devletlerinden finansman almaya devam ediyor ve gücü azalıyor.

 

Hristiyanların, İslami devrimcilerin, komünistlerin, Baas Arap sosyalistlerinin ve Rus milliyetçilerinin ortak yanı nedir? Eğer bu kesimlerin dünya hakkındaki analizlerine ve tarihsel gelişimlerine bakılırsa, cevap “pek bir ortak yanları yok” olur. Ancak şu andaki, özellikle ekonomiyle ilgili vizyonlarına ve programlarına bakılırsa, bu güçlerin neredeyse aynı olduğu görülür.

 

Suriye'de sahada yer alan ve Suriye hükümetiyle ittifak içinde IŞİD'e karşı savaşan bütün güçler, kapitalizmi ifşa ediyor. ABD ve Batı Avrupa'daki bankacılık kurumlarının dünya ekonomisine hakim olduğu ekonomik düzene karşılar. Bu güçlerin hepsi, halkın çıkarına işleyecek bir ekonomi çağrısı yapıyor ve neo-liberalizmi reddediyor. Şirketlerin gücünün sınırlanmasını ve hükümetler tarafından kontrol edilmelerini istiyorlar, tersini değil. Uluslararası ticaretin yağmacı olmayan bir temelde yürütülmesi çağrısı yapıyorlar ve küresel yaşam standartlarının yükseltilmesine vurgu yapıyorlar.

 

IŞİD karşıtı koalisyon içindeki bütün güçler, kendi toplumlarında halk desteğine sahip. Bütün bu güçler, sıradan halk adına zengin ve güçlü kişilere karşı mücadele eden halkçılar olarak hareket etme geçmişine sahip.

 

 

Terörizme karşı küresel devrim

 

Şu anda Suriye'de IŞİD'e karşı yürütülen savaş, belli belirsiz tanımlanmış iki ekonomik vizyon ve etik sistem arasındaki bir savaştır.

 

IŞİD, Ortadoğu'daki ABD çizgisindeki rejimlerden destekçileriyle, kamuoyuna lanse edilen korkunç şiddet eylemleriyle ve geçmişi restore etme hedefiyle, gerçekten de Batı kapitalizminin ve emperyalizminin silahlı koludur.

 

IŞİD savaşçıları, her ne kadar bunu kendileri bilmiyor olsalar da, tıpkı İsrailli yerleşimciler gibi Wall Street'in alet çantasındaki bir aletten ibarettir. Onlar, gerileyen küresel ekonomik düzene direnecek herkesin üzerine atılabilecek canlı ve nefes alan seyir füzeleridir. Yanlış bir şekilde Müslüman olduklarına inanıyor olabilirler, ama onları yönetenlerin taptığı tek tanrı paradır. Çirkin kaçırma ve infaz eylemleri, küresel kapitalizmin egemenliğini kalıcı hale getirmek için yapılmaktadır. 

 

Onların karşısındaki güç ise, halk iktidarını temsil eden güçlerin oluşturduğu geniş bir koalisyondur. Şekillenen birleşik cephe, ekonomik yıkımdan ve baskıdan kendilerini ve topluluklarını savunmak için kolkola giren halktan insanlardan oluşmaktadır.

 

IŞİD'e karşı yan yana gelen güçlerin birleştirici bir ideolojisi, dünya görüşü veya perspektifi yoktur. Ancak geçmişte pek çok devrimcinin yaptığı gibi, bütün insanların temel ve feragat edilemez haklara sahip olduğu konusunda anlaşabilmektedirler. Bu feragat edilemez halklar, basit bir şekilde inanç özgürlüğü, ifade ve basın özgürlüğüyle sınırlı değildir. Bu haklar çalışma, barınma, sağlık ve düzgün bir hayat sürme hakkını da içine almaktadır.

 

Bu güçler çok fazla konuda aynı görüşte olmayabilir, ama ahlakın var olduğu konusunda aynı görüşteler. Hepsi de para sevgisinin “dünyanın motoru” değil, bütün kötülüklerin kaynağı olduğu şeklindeki sonsuz gerçeği kabul ediyor.

 

İnsanlar, adalet, devrim, terörizm ve demokrasi hakkındaki derin siyasi hakikatleri keşfetmek amacıyla dünyayı incelerken, Suriye'de gelişen olayları yakından incelemelidir. Pek çok kişini aradığı yanıtlar, bu gelişen ve dünyanın pek çok farklı kısmına yayılan çatışmada bulunacaktır.

 

www.medyasafak.net