Yemen: Neden ABD medyası dev bir savaşı görmezden geliyor?

Yemen: Neden ABD medyası dev bir savaşı görmezden geliyor?
Rus milliyetçileri, Çinli komünistler, İslami devrimciler, Bolivarcılar, Baasçılar ve pek çok farklı güç daha, kendisini “dünya pazarı” olarak adlandıran yoksulluk imparatorluğunu geriletmek için yanyana geldi. Suriye’de bu güçler, tekfircilik tehdidini yenmek için silahlarını birleştirdi. Şimdi, küresel bir direniş ekseni doğuyor.

 

 

Caleb Maupin

 

 

New Eastern Outlook

 

 

 

Her gün, gece ve gündüz, Suudilerin seyir füzeleri ve bombaları Yemen'i vuruyor. Okullar, hastaneler, camiler, evler tahrip ediliyor. Bu büyük çaplı bombalamalar devam ederken, Birleşik Arap Emirlikleri'nden ve Sudan'dan askerler ülkeyi istila etti. Çatışmalar sürerken, 7 binden fazla insan hayatını kaybetti. Savaş, 2015 yılının Ocak ayından beri kesintisiz olarak devam etti, ancak ABD bu konuda neredeyse tamamen sessiz.

 

Savaş, ABD'li haber izleyicilerin ilgisini çekmelidir – özellikle de ABD hükümeti doğrudan müdahil olduğu, çatışmada taraf olduğu için. Suudi seyir füzeleri ve Sudanlı ve BAE'li askerlerin kullandığı silahlar Amerika Birleşik Devletleri tarafından tedarik ediliyor. Pentagon generaller Suudi Arabistan'dalar; krala ve ordusuna tavsiyeler veriyorlar. ABD ordusuna ait uydular, Suudilere nereyi vuracakları konusunda talimatlar veriyorlar.

 

ABD'li kitleler, hükümetlerinin aktif olarak katıldığı bir savaş konusunda bilgilendirilmelidir, değil mi? Ancak günler ve haftalar boyunca ABD medyası, Yemen'den veya orada vuku bulan savaştan bir nebze olsun bahsetmiyor.

 

Batı medyasının Yemen'deki savaşı görmezden gelmesinin sebebi, ABD'nin pozisyonunun savunulamaz nitelikte olmasıdır. Amerika Birleşik Devletleri temel olarak, Yemen halkını ve onların demokrasi arzularını ezmeyi isteyen terörist saldırısında, BAE ve Suudi Arabistan'ın baskıcı monarşilerinin yanındadır.  

 

Diktatörlüğe karşı çıkan demokratik bir koalisyon

 

Savaş tam olarak 2015'de başlamadı. Çatışmanın kökenleri, “İslami Uyanış” da denilen 2011'deki “Arap Baharı”na gidiyor. O tarihte Yemen sokakları, Suudi destekli diktatörlüğe karşı demokrasi isteyen bir kitle ayaklanmasına tanık oluyordu. Yemenli Sünniler, Şiiler ve laik güçler, ülkelerinin kontrolüne sahip olma isteğiyle, yan yana durdu. “Husiler” olarak da adlandırılan Ensarullah güçleri, askeri deneyime ve sıkı bir disipline sahipti. 2011'deki sokak savaşları esnasında pek çok insanın saygısını kazandılar.

 

2011 ayaklanması sonrasında Yemen, tarihinin en umutlu anlarından birini yaşıyordu. Halk meclisleri ortaya çıktı ve geniş demokratik tartışmalar hayat buldu. Ancak bu umutlu an, düzmece bir seçimle birdenbire son buldu. Sandıktaki tek aday olarak, bir Suudi temsilcisi olan Mansur Hadi cumhurbaşkanı ilan edildi.

 

Ensarullah örgütü içinde yer alan hayli dindar Zeydi Şiiler; Güney bağımsızlık hareketinden sosyalistler ve komünistler; laik şehir gençliğinin oluşturduğu Arap Baharı Partisi, bunu kabullenmeyi reddetti. Bazı Sünni dini gruplar ve çeşitli aşiret güçleri de teslim olmayı reddetti.

 

Bu düzmece seçime yanıt olarak Ensarullah hareketi, silahlanıp devrimi sürdürmek amacıyla bir halk komitesi örgütledi. Yemen'in kuzey bölgelerinde ülke içinde kurtartılmış bölgeler meydana getirdi, ittifaklar kurdu, uzlaşmalara gitti ve kademeli olarak, iktidarı ele almaya hazırlandı. Mansur Hadi'nin rakibi olan eski diktatör Salih, onlarla bir anlaşmaya varabildi.

 

Ocak 2015'te Ensarullah güçleri başkent Sana'ya yürüdü ve iktidarı ele geçirdi. Halk Komitesi yeni hükümet haline geldi ve bir kurucu meclis çağrısı yaptı. 2011 ayaklanması sırasında kurulmuş halk meclisleri restore edildi. Devrimi savunmak için topluluk milisleri oluşturuldu.

 

Suudi bombalarının şiddetli hücumu, devrimin zaferine yanıt olarak geldi. Suudi kraliyet ailesi, İsrail rejimi ve Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen'in kukla diktatörü olarak Mansur Hadi'yi yeniden iktidara taşımayı amaçladı. Halk Komiteleri'ne karşı kurulan bu haydutlar paktına başka bir güç daha katıldı: Ensarullah'ı “Şii mürtedler” olarak gören IŞİD güçleri Yemen'de faaliyete geçti ve devrimi bombalarla, kaçırmalarla ve kafa kesmelerle toprağa gömme hedefine yöneldi.

 

ABD medyasının bu savaşı neden görmezden geliyor olduğu açık olmalıdır: Amerika Birleşik Devletleri, demokratik bir anayasa yazmayı amaçlayan bir Halk Komitesi'ne karşı IŞİD, El-Kaide, İsrail ve bir dizi otokratik monarşiyle yanyana gelmiştir.

 

Yemen tartışılırken unutulan bir mesele, doğal kaynaklardır. Yemen, kullanılmayan devasa petrol kaynaklarına sahip. Ancak bu petrol, Yemen Suudi Arabistan tahakkümü altında kaldığı için toprağın içinde kalıyor. Devrimci Halk Koalisyonu'nun vaatlerinden biri, Yemen'in petrol kaynaklarını kamu denetimi altında çıkarmaya ve işlemeye başlamak. Yemen şu anda dünyanın en yoksul ülkelerinden biri, ancak petrol ihraç etmeye başlaması halinde bu durum çok hızlı bir şekilde değişebilir. Yemen, doğal kaynakların kamusal denetiminin anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir yönetim ve canlı bir bağımsız ekonomi için temel teşkil ettiği İran veya Venezuela gibi bir ülke olabilir.

 

Yemenli yurtseverler “İran'ın vekil güçleri” değildir

 

Yemen'deki büyüyen devrimin muarızlarının dillendirdiği iddia, Ensarullah örgütünün üyelerinin “İran'ın vekil güçleri” olduğu şeklinde. Bu iddia, bir dizi nedenden ötürü gerçek dışıdır.

 

Öncelikle, Ensarullah üyeleri İslam Cumhuriyeti'yle birebir aynı inançta değildir. İran'daki Şii Müslümanlar, Oniki İmam'ı Hazreti Muhammed'in halefleri olarak gören “Oniki İmamcılar”dır. Ensarullah üyeleri ise tamamen farklı bir dini gelenekten gelen Zeydilerdir. Her ne kadar Zeydiler teknik olarak Şii olsa da, dini pratikleri İran'daki pratiklere nazaran Sünni İslam'a çok daha yakındır.  

 

İkinci olarak İran'ın Ensarullah'a herhangi bir maddi destek verdiği kanıtlanmış değildir. Birleşmiş Milletler yetkilileri, İran'ın Ensarullah'ı finanse ettiği veya silahlandırdığı şeklindeki iddiaların spekülasyondan ibaret olduğunu teyit etmiş, somut herhangi bir kanıt ortaya konulmamıştır.

 

Mayıs 2015'de İran Kızılay Derneği, Yemen'e tıbbi yardımla dolu bir kargo gemisi gönderdi. Bu satırların yazarı da, iki başka Batılı gazeteci ve aktivistle birlikte gemideydi. Bu barışçıl, insani amaçlı geminin bile Yemen'e ulaşması Suudi ordusu tarafından engellendi. Hudeyde Limanı, geminin ulaşmasını engellemek için tek bir gün içinde sekiz kez bombalandı. İnsani yardım gemisi yükünü Cibuti'ye indirdi.

 

Üçüncü olarak, eğer Ensarullah ve müttefikleri Yemen halkı arasında desteğe sahip olmayan İran ajanlarından ibaretse, bu kadar zaferi nasıl elde ettiler? Devrimci Halk Komitesi, aylar boyunca devam eden saldırılara göğüs gerdi. Suudi Arabistan krallığı, İsrail rejimi, El Kaide ve IŞİD'in hepsi, onlara karşı yanyana geldi. Birleşik Arap Emirlikleri ve Sudan'dan askerler ülkeyi istila etti. Suudi monarşisi, dünyanın en büyük dördüncü ordusuna sahip. Ancak Ensarullah örgütü gerçek zaferler kazanmaya devam ediyor. Yurtsever Yemenlilerin oluşturduğu koalisyon, neredeyse bütün dünyaya karşı oluşturuldu ve halen yenilemedi.

 

Devrimci koalisyon, başkent Sana'nın kontrolünü elinde tutuyor. Düşmanlarının çok daha sofistike silahlara sahip olmasına rağmen halk koalisyonu, Suudi gemilerini batırdı. Halk koalisyonu, saldırılara misilleme olarak Suudi sınırının her yerine ev yapımı roketler fırlattı. Birleşik Arap Emirlikleri'nden, ağır silahlı ve ABD tarafından eğitilmiş birlikler, savaş sahasında defalarca yenilgiye uğradı. Eğer Yemenli yurtseverler salt “İran'ın vekil güçlerinden” ibaret olsaydı bütün bunlar nasıl mümkün olabilirdi. Yemen devrimcilerinin bunca aydır devam eden büyük çaplı bir yabancı saldırısı karşısında ayakta durabilmesinin sebebi halkın desteği değilse nedir?

 

İran İslam Cumhuriyeti Savunma Bakanı Hüseyin Dehgan kısa süre içinde bu iddialara yanıt verdi. Ashton Carter, Atlantic Monthly dergisine verdiği bir röportajda Yemen'deki savaşın “İran nüfuzunun” sonucu olduğunu söylediği zaman Dehgan öfkeyle “ABD Savunma Bakanı [Ashton Carter] otorite mevkiindeki geçmişine bir bakıp zorbaca ve saldırgan duruşlarını gözden geçirse ve bundan böyle daha hassas ve basiretli konuşsa iyi eder” tepkisini verdi.

 

İranlı Tümgeneral Hasan Firuzabadi de onunla aynı doğrultuda hareket ederek, “ABD Savunma Bakanı'nın vurgularının yanlış bilgiden ve bölgesel meseleler hakkında doğru bir algının yokluğundan kaynaklı olduğundan eminiz” dedi.

 

Küresel direniş ekseni

 

Gerçekten de Yemen halkının yabancılar tarafından empoze edilmiş bir diktatörü kabul etmeyecek olmasının tek nedeninin “İran nüfuzu” olduğuna inanmamız mı bekleniyor? Yemenliler sırf Tahran'nan bu yönde emir aldıkları için mi halk meclileri kurdu, silahlandı ve aylarca süren korkunç bir saldırıya göğüs gerdi? Bunun savaş hakkında gerçekten mantıklı bir analiz olduğunu kabul edebilecek biri var mı?

 

ABD medyasının çatışma hakkında bir betimleme yaptığı ender örneklerde sunulan bu gölge izahat, Soğuk Savaş zamanındaki ABD propagandasını hatırlatıyor. ABD medyasının Martin Luther King, Jr'ı bile Sovyet ajanı ilan ettiğini, gerekçe olarak da Siyahların Jim Crow yönetimi altında mutlu bir şekilde yaşadığını ve sivil haklar hareketinin yalnızca “dış ajitatörlerin” ve “komünist nüfuzunun” işi olduğunu ileri sürdüğünü hatırlayalım.

 

Marksist-Leninistlerle Batı kapitalizmi arasındaki Soğuk Savaş uzun süre önce bitti. Ancak dünya hızla yeniden kutuplaşıyor. 21. Yüzyılın savaşı, Batılı  neo-liberal kapitalizm ile onu reddedenler arasındaki savaştır.

 

Rus milliyetçileri, Çinli komünistler, İslami devrimciler, Bolivarcılar, Baasçılar ve pek çok farklı güç daha, kendisini “dünya pazarı” olarak adlandıran yoksulluk imparatorluğunu geriletmek için yanyana geldi. Suriye'de bu güçler, tekfircilik tehdidini yenmek için silahlarını birleştirdi. Şimdi, küresel bir direniş ekseni doğuyor.

 

Ortak merkezleri Wall Street, Londra ve Tel Aviv'de bulunan uluslararası finansal diktatörlük, dünyayı hoşnutsuz etti. Ayn Rand ve Milton Friedman'ın yazılarında vaat edilen bolluk ütopyasını hiçbir zaman sunmadı. Batı kapitalizminin en müreffeh merkezlerinde bile neo-liberal model ekonomik yıkıma yol açtı: Detroit şehrini ziyaret eden herkes bunu görebilir. Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü, Üçüncü Dünya'yı ne kadar kasten yoksullaştırdılarsa, ABD'deki orta sınıfları da o kadar kasten yıkacaktır. Bretton Woods kartellerinin kimseye sadakati yoktur; içinden çıktıkları ülkeye bile.

 

Özellikle son birkaç on yılda Batı medeniyeti, Tanrı'nın yerine paraya ve maddi servete tapınmayı geçirdi. Yoksulluğa ve sığ, değer yoksunu bir kültüre yönelen ekonomik dürtüsü, her gün daha büyük çılgınlık tezahürleri doğuruyor. ABD'de büyük çaplı bir silahlı saldırının olmadığı iki haftanın geçtiği zar zor görülüyor. Bu, dünya çapındaki ulusların arzulaması gereken bir “ideal” mi?

 

Batı liberalizmine karşı yeni ve sağlam bir direniş bloğu ortaya çıkıyor. Yemen'de bağımsızlık, demokrasi ve kendi doğal kaynakları üzerinde denetim isteyenler savaşıyor ve dünyanın en iyi silahlanmış güçlerinden bazılarına karşı baş kaldırmaya devam edecekler. Bütün ahlaklı ve ilerici insanlar onların başarısını dilemelidir.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net