"İran’ın Bağımsızlığı Satılık Değildir"

"İran’ın Bağımsızlığı Satılık Değildir"
"Yaptırımlar altında geçen 33 yıl içinde İranlılar, uzaya uydular göndermeyi başardı, insanlığın iyiliğine hizmet edecek genetik bilimlerini geliştirdi ve yüz milyonlarca insana elektrik, temiz içme suyu ve gıda sağlayan sivil projeler sayesine dünya çapında büyük bir popülerliğe sahip."

İran'ın Bağımsızlığı Satılık Değildir

Kian Mokhtari


Press TV

 

İngilizce konuşulan dünyanın, İran'ın nükleer enerji programındaki ısrarını sorgulaması gerçekten gülünç. Söz konusu olanın enerji güvenliği meseleleri olduğu şeklinde yanıt almaları karşısındaki şaşkınlıkları ise, on yıllar boyunca İran'ın değerli fosil yakıtı kaynaklarını sömürdükleri düşünüldüğünde, gerçekten güldürüyor.

Washington'ın bölgedeki Arap müttefiklerinin herhangi türden bir açığı telafi edeceği sözleriyle birlikte İran'ın petrol endüstrisine karşı tek taraflı yaptırımlar etrafında dönen tantana, Suudi Arabistan'ın petrol sahasının İran petrolünün yerini artık dolduramayacağının ortaya çıkmasıyla birlikte, kısa sürede başarısız oldu. Ayrıca, Bağlantısızlar Hareketi'nin (NAM) çok sayıda ülkesinin yanı sıra Çin ve Hindistan da, Washington'un barışçıl bir ulusun kendi kendini ayakta tutuma girişimlerine karşı yaptığı yasadışı yaptırım çağrısına kulak asmayacaktır. 

Batı'nın İran karşısındaki tutumu, barışçıl nükleer programlar geliştirmek ve bu şekilde enerji güvenliği kaygılarını kısmen dindirmek isteyen pek çok NAM ülkesi için kabul edilemez türdendir. Bu ülkeler ayrıca ileriye bakarak, toplumlarını yaşatmak için sonsuz bir enerji kaynağının bulunması ve kısa-orta vadeli ulusal perspektiflerine dâhil edilmesi gerektiğini anlamaktadırlar. 

Dünyadaki ham petrol kuyularının önemli bir bölümünün kuruması ve petrol üreticilerinin, petrol seviyelerinin petrol çıkarmaya yetecek kadar yükselmesi için kuyulara su veya gaz pompalayarak sulandırılmış petrol çıkarmaya giderek daha fazla para harcaması karşısında, olabilecek en ivedi şekilde başka enerji kaynakları da aranıyor. Bu yöntemle ortaya çıkan şey de, yalnızca birkaç yıl önce yüzeye çıkan ham petrolden dağlar kadar farklı. 

Bağımsızlık, İran İslam Devrimi'nin en güçlü ideallerinden biri olarak kaldı. Batı'nın İslam Devrimi'ni yok etmek amacıyla Irak'ta Saddam Hüseyin'e verdiği kurşunlar, bombalar ve kimyasal ve biyolojik silahlar, yaklaşık bir milyon İranlı genç erkek ve kadının ölümüne neden oldu. 

Ancak Batı'nın öngörüsüz politikaları, İran'ın Mukaddes Savunma şehitlerinin akraba ve yakınlarının, on milyonlarca insanın Devrim'in omurgası ve İran'da dikkate alınması gereken büyük bir siyasi güç haline gelmesiyle geri tepti. Tahran, mevcut dokuya ters düşecek politikalar güdemez zira “kan çamurdan kalındır”. Nükleer yakıt için yabancılara bağımlı hale gelmek, İranlıların çoğunluğu tarafından İran'ın egemenlik ve bağımsızlığının teslim edilmesinden başka bir anlama gelmemektedir. 

İran şu anda medikal test reaktörleri ve Buşehr Nükleer Enerji Reaktörü için kendi nükleer yakıtını üretmektedir. Sözü edilen yakıtlar sırasıyla yüzde 20 ve yüzde 3,5 oranına kadar zenginleştirilmiştir. Bunun anlamı, İran'ın dünya güçleriyle anlaşmazlığa düşmesi halinde bile İran halkı için elektrik veya ilaç sıkıntısının olmayacağıdır.

ABD, 1960'ların sonlarında İran'a verdiği medikal reaktör için yakıt levhaları vermeyi siyasi zeminlerde reddetti; bu ise İranlı bilim adamlarını, kanser hastalarına hayat kurtarıcı ilaçlar sunmak üzere bir yerel üretim tesisi geliştirmek için çabalamaya zorladı. ABD'nin verdiği yanıt: hayat kurtarmak için barışçıl ve merhametli bir çaba içinde olan pek çok bilim insanı Tahran'da güpegündüz, Siyonist rejimin Washington'un emirleriyle hareket eden ajanları tarafından katledildi.

Dolayısıyla bir yandan azalan petrol ve doğalgaz rezervleri, diğer yandan kendi halkının fedakârlıkları ve talepleriyle karşı karşıya olan Tahran, ABD ve müttefiklerinin yasadışı yaptırımlarının neden olduğu acıya katlanacak ve çocuklarına bir gelecek sunmak için, bunlardan bağımsız olarak yoluna devam edecektir. 

Dahası Washington, İran'ın insan hakları rekoru hakkında bağırıp çağırmayı da adet edindi. Amerikan devlet adamları elbette, yaklaşık üç yıl kadar önce İranlı çocukları tehlikeye atan altüst oluşa neden olmak için 450 milyon dolar harcadıkları gerçeğinden söz etmiyor. Aynı şekilde, 13 ay boyunca ABD şehirlerinde şirket kontrollü hükümete karşı gerçekleştirilen İşgal Hareketi protestolarından ve bu barışçıl ayaklanmaya katılan on binlerce ABD vatandaşının gözaltına alınması, dövülmesi, sorgulanması ve sindirilmesinin yanında yaklaşık 9,000 kişinin tutuklanmasından bahsetmeyi de unutuyorlar.

ABD hükümeti devamlı olarak, ülke dışında başlatılan adaletsiz savaşların 21. yüzyılın başlangıcından bu yana ABD halkına 6 trilyon dolara mal olduğundan, oysa bu meblağın halkın yaşamını iyileştirmek için eğitim, sağlık, refah ve altyapı projeleri için kullanılabilir olduğundan bahsetmeyi de unutuyor. 

Washington'un “geliştirilmiş sorgu” adı altında Ortaçağ'dan kalma işkence tekniklerine verdiği zımni onay ve bu tekniklerin kullanılması da, milyarlarca insanın dev maddi uçurumlara karşı ve kontrolsüz Batı kapitalizmine ve onun yıkıcı pratiklerine karşı çığlıklarını bastırmak için dünya çapında kurulan işkence yuvalarına dair haberlerin yanında, hasıraltı ediliyor. 

ABD'nin Vietnam'da kimyasal silahlar kullanması veya Irak'ta Tükenmiş Uranyum silahları kullanmasından ve bunun sonucunda bu ülke halklarından on binlerce kişinin kansere yakalanması, sakat doğumlar ve diğer ciddi tıbbi sorunlardan bahseden tek ses yok.

Her şeyin ötesinde Washington, Japonya hükümetinin birkaç gün içinde teslim olabileceğini bildiği bir sırada Hiroşima ve Nagazaki'ye attığı atom bombalarının yüzbinlerce Japon sivili küle çevirmesinin gerçekten de unutulmasını istiyor. 

Yaptırımlar altında geçen 33 yıl içinde İranlılar, uzaya uydular göndermeyi başardı, insanlığın iyiliğine hizmet edecek genetik bilimlerini geliştirdi ve yüz milyonlarca insana elektrik, temiz içme suyu ve gıda sağlayan sivil projeler sayesine dünya çapında büyük bir popülerliğe sahip. İran'ın tüm insanlık adına sürdürdüğü özverili çabalar, herkes tarafından, kendi halkları tarafından da nefret edilen bir suç çetesinin boş ve ırkçı sloganları arasında varlığını sürdürecektir.

İngiltere'deki Jane Enformasyon Grubu'nun eski bir editörü olan Nader (Kian) Mokhtari, alanında 15 yıllık deneyime sahip bir dış politika uzmanı, köşe yazarı ve siyasi yorumcudur. Tahran Medya Çalışmaları Okulu'nda okutman olarak da çalışmıştır. Mokhtari, Press TV'ye sık sık katkı sunmaktadır

medyaşafak