Amerika’nın Suriye’deki yavaşça büyüyen savaşı

Amerika’nın Suriye’deki yavaşça büyüyen savaşı
Yakın zamanda Rusya’ya ve Suriye’ye yönelen bir dizi provokasyonun münferit olaylar gibi görünmesi isteniyor, ancak gerçekte bu olaylar giderek büyüyen ve Suriye’de tam kapsamlı bir ABD müdahalesine dönüşebilecek olan bir “misyon genişlemesini” teşkil ediyor.

 

 

 

Tony Cartalucci

 

 

New Eastern Outlook

 

 

Yakın zamanda Rusya'ya ve Suriye'ye yönelen bir dizi provokasyonun münferit olaylar gibi görünmesi isteniyor, ancak gerçekte bu olaylar giderek büyüyen ve Suriye'de tam kapsamlı bir ABD müdahalesine dönüşebilecek olan bir “misyon genişlemesini” teşkil ediyor.

 

Arka plan 

 

2011 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin, tıpkı Libya'da olduğu gibi Suriye'de de rejim değişikliği peşinde koştuğu açıktı. Bu rejim değişikliğini gerçekleştirmek için ağır silahlı mezhepçi aşırıcıları desteklediği açıktı. En azından ABD'li politika yapıcılar açısından açık olmayan şey ise Suriye hükümetinin, Suriye Arap Ordusu'nun ve bizzat Suriye halkının, 2007 gibi erken bir tarihte Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh tarafından New Yorker'ta yayınlanan “Yeni Yönelim” yazısında açığa çıkarılan komploya direnme azmiydi.

 

Hersh bu yazıda, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Suudi Arabistan'ın ve İsrail'in, Suriye ve İran'ı zayıflatmak ve yıkmak için El Kaide ile yan yana gelmiş veya ona sempati duyan mezhepçi aşırıcılardan oluşan bir vekil ordu kurma kararlılığında olduğunu açığa çıkarmıştı.

 

2011 yılı itibariyle Libya'nın halihazırda NATO destekli aşırıcılar tarafından yok edilmesiyle beraber ABD Dışişleri Bakanlığı, Bingazi ve Doğu Avrupa'dan Türkiye'ye silah ve terörist transferiyle meşgul olmaya başladı. Onlar burada silahlandırılıp eğitilecek ve Suriye'yi istila etmeye gönderileceklerdi.

 

Suriye hükümeti ABD'nin vekalet savaşını bozguna çevirince, çeşitli aşamalarda – yine, tıpkı Libya'da olduğu gibi – daha doğrudan bir müdahale için girişimlerde bulunuldu. Ancak Suriye'nin kuzeyinde bir “güvenli bölge” oluşturma veya bizzat Suriye ordusuna yönelik saldırılar gerçekleştirme girişimleri, hem sahadaki gerçeklikler tarafından, hem de Suriye'nin müttefiklerinin – Rusya, Çin ve İran'ın – desteğiyle bloke edildi.

 

Rusya çatışmaya girdiği zaman ise hesaplar altüst oldu. Batı'nın Suriye hükümetine doğrudan saldırıda bulunma olasılıkları bütünüyle karardı ve kendini “İslam Devleti” (IŞİD) ilan etmiş oluşuma karşı ABD'nin yürüttüğü sahte “mücadele”nin açığa çıkması, Rusya öncülüğünde sahadaki Suriye askerleriyle koordinasyon içinde, bu terörist gruba ve onun bağlaşıklarına karşı son derece gerçek bir savaşı beraberinde getirdi.

 

Kısa süre sonra IŞİD'in savaşma kapasitesinin gerçek kaynağı – NATO üyesi Türkiye'den çıkan ve çatışmanın başlamasından beri NATO tarafından korunan besleme hatları – tehdit altına girdi. Rus savaş uçakları şimdi sınır üzerinde sortiler yapıyor ve beslemelerini, silahlarını ve yeni savaşçılarını ulaştıramadan IŞİD'e bağlı konvoyları ortadan kaldırıyor. Aynı şekilde Suriye askerleri de, bir zamanlar NATO'nun ihaneti nedeniyle yaklaşmaktan çekindikleri sınırların yakınlarında kaydadeğer başarılar elde ediyor.

 

Şimdi final yaklaşıyor ve ABD ve onun bölgesel müttefikleri, amacı Batı'yı bölgedeki daha derin savaşa, özel olarak da Rusya ve Suriye'ye karşı tepeden tırnağa sürüklemek olan bir dizi provokasyona başladı.

 

Provokasyonlar 

 

Türkiye'nin Suriye hava sahası içinde bir Rus Su-24 bombardıman uçağını düşürmesi ve Türkiye'nin desteklediği silahlı unsurların paraşütle inen pilotlardan birine ateş açması – ki bu açık bir savaş suçudur – ve ardından da bir kurtarma misyonunu pusuya düşürerek bir Rus askerinin ölümüne yol açması, ilk büyük provokasyondu. Amerika Birleşik Devletleri kamuoyu önünde Türkiye'nin eylemleriyle arasına mesafe koymaya çalışmış olsa da, Türkiye'nin doğruda ABD'yle koordine olmaksızın böyle bir eyleme asla girişemeyecek olduğu açıktır.

 

Olaydan günler ve haftalar önce ABD'li Senatörler açıkça Suriye üzerindeki Rus uçaklarının düşürülmesi çağrısı yapmıştı. Onların amaçlarının 2011 yılından beri ne olduğu hep açık oldu: Suriye hükümetini devirmek, ardından İran'e ve nihayet Rusya ve Çin'e yönelmek.

 

Türkiye bunun ardından, Kuzey Irak'a asker ve ağır silahlar taşıdı ve bunun kalıcı bir sürecin başlangıcı olduğunu söyledi. ABD'nin en azından 2012'den beri planladığı ve Suriye'nin kuzeyinde uygulamaya çalıştığı “güvenli bölge” için bir “ikincil sınama” yaptı.

 

Ve şimdi bizzat ABD'nin Deyrezzor yakınlarında Suriye askerlerini vurduğunu gösteren haberler var. Ayrıca Suriye hükümetinin çok sayıda askerinin öldüğünü ileri sürdüğü hava saldırılarını IŞİD'in koordineli bir karşı saldırısının izlediğine dair teyit edilmemiş haberler de var.

 

İngiltere'de yayınlanan Independent gazetesi, “Suriye, ABD öncülüğündeki koalisyonun Esad rejimi güçlerine yönelik saldırısını bir ‘saldırganlık eylemi' olarak adlandırdı” başlıklı makalesinde şunları yazdı:

 

“Suriye'deki ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından düzenlenen bir hava saldırısınn ilk kez rejim güçlerini hedef aldığı, en az üç askerin ölümü ve bir dizi aracın imha olmasıyla sonuçlandığı aktarılıyor. 

 

Dört savaş uçağının Deyrezzor vilayetindeki Seka askeri kampını bombaladığını söyleyen Suriye hükümeti, bunu koalisyon güçleri tarafından gerçekletirilmiş bir ‘saldırganlık eylemi' olarak tanımladı.”

 

Karşı saldırı haberleri doğru olsun veya olmasın, ABD'nin hava saldırıları gerçekten olmuş gibi görünüyor. Her ne kadar ABD bu saldırıları gerçekleştirdiğini yalanlasa da, Suriye hava sahasındaki yasadışı operasyonlarında Suriye Arap Ordusu'yla koordinasyon kurmayı reddetti. Ve tıpkı düşürülen Rus uçağı örneğinde olduğu gibi, ABD'li senatörler Suriye güçlerine yönelik bu ABD saldırılarını, ABD'nin bölgedeki vekil güçlerini vuran Rusya'ya karşı “misilleme” olarak görme hevesi içinde oldu.

 

ABD ve onun işbirlikçilerinden oluşan eksen yabancı ülkelerin hava sahasını, topraklarını ihlal etmeyi normalleştirmeye çalışırken ve şimdi varsayılan IŞİD'le “savaşma” misyonuyla ilgisiz güçlerin vurulması normalleştirilirken, Batı ve Suriye arasında, Batı'nın ve Suriye'nin müttefikleri arasındaki doğrudan bir çatışmayı da içeren bir karşı karşıya gelişin tırmanışa geçtiği bir tablo görüyoruz.

 

Suriye'deki Amerikan maliyetlerini yükseltme ihtiyacı

 

Suriye'nin ve müttefiklerinin Suriye topraklarının güvenliğini tam olarak sağlayamaması, bu büyüyen ihlallerin önünü açtı. ABD savaş uçaklarının tamamen cezasız kalacak şekilde Suriye hava sahasını ihlal etmeye devam etmesine ilave olarak, kendi yarattıkları terörist tehdidi durdurma gibi bir niyetleri kesinlikle bulunmayan Fransız ve İngiliz uçaklarının da onlara eşlik etmesi, Suriye'nin ve müttefiklerinin riskli bir hat çizip bunu güçlendirme iradesini gösterme konusunda tereddüt ettiğinin bir göstergesi.

 

Gerçekten de Suriye hava sahasının ve topraklarının Suriye hükümetinden formel olarak izin almamış bütün ülkelere kapatıldığını ilan etmek riskli bir hat çizmek olacaktır. Hukuken yerinde olsa da, böyle bir hattı güçlendirmek, Suriye'nin ve müttefiklerinin kaçınılmaz olarak Suriye hava sahasını ihlal etmeye devam eden Batı uçaklarını hedef alıp düşürmesini gerektirecektir. Böyle bir karşı karşıya geliş Batı'nın, Suriye güçlerinin ve müttefiklerinin en zayıf olduğu bazı bölgelerle sınırlı olacak bir tam kapsamlı istilaya girişmesi için bir itici güç işlevi görecek, böylelikle Suriye parçalara ayrılacaktır. 

 

Ancak şimdi böyle bir hattın oluşturulması için kademeli adımların atılması ve Batı'nın askeri operasyonlarının yerini değiştirme amacıyla ve Suriye topraklarının tamamında Şam hükümeti ve müttefikleri tarafından düzenin yeniden tesis edilmesi amacıyla askeri operasyonların genişletilmesi, Amerika'nın Suriye'deki yavaşça büyüyen savaşının etkisizleştirilmesine, geciktirilmesine, hatta son kertede geri püskürtülmesine yardımcı olabilir.

 

Muhtemelen Suriye'nin ve müttefiklerinin elinde halen oynanmamış kartlar var ve bunlara, gerekli olması halinde İran'ın ve Çin'in daha fazla rol oynaması da dahil. Buradaki fikir, Suriye'deki devam eden Batı müdahalesini olabildiği kadar maliyetli hale getirmektir. Batı'nın derinleşen retoriğine karşın, onların hâlâ tek amacının olduğu hatırlanmalıdır: tıpkı Suriye'deki vekalet savaşının başladığı zaman olduğu gibi bu amaç, Şam'da rejim değişikliğinin gerçekleşmesi, ardından Tahran'da, sonra Moskova'da ve nihayet Pekin'de rejim değişikliği peşinde koşulmasıdır.

 

Batı'nın taktik, stratejik, iktisadi ve siyasi sebeplerle durmak zorunda kalıncaya kadar durmaması muhtemeldir. Bu yüzden Suriye'ye ve müttefiklerine düşen, bunun için gerekli gücü yaratmak ve uygulamaktır.

 

www.medyasafak.net