Suudilerin Şii karşıtı provokasyonu, açık jeopolitik amaçlar taşıyor

Suudilerin Şii karşıtı provokasyonu, açık jeopolitik amaçlar taşıyor
Riyad'un Şii din adamı Şeyh Nimr el-Nimr’i idam etmesi, İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması ve Suriye barış sürecinin canlandırılması beklentileriyle çakışacak şekilde zamanlandı.

 

 

Andrew Korybko

 

Sputnik News

 

 

 

Riyad'un Şii din adamı Şeyh Nimr el-Nimr'i idam etmesi, İran'a uygulanan yaptırımların kaldırılması ve Suriye barış sürecinin canlandırılması beklentileriyle çakışacak şekilde zamanlandı.

 

Suudi Arabistan kısa süre önce, önde gelen hükümet karşıtı aktivist ve Şii din adamı  Nimr el-Nimr'i uydurma “terörizm” suçlamalarıyla, kafasını kesmek suretiyle idam etti ve infazı, El Kaide savaşçısı olduğundan şüphelenilen kişilerin idamıyla birlikte gerçekleştirdi. Riyad'ın gönderdiği mesaj yeterince yalındı: Krallığın hesabına göre Şii aktivistler teröristlerin dengidir. Öngörülebilir bir şekilde bu durum dünya çapında, özellikle de Şii çoğunluklu İran'da öfke doğurdu. Buradan doğan ve bir kısmı ne yazık ki şiddet eylemlerine dönüşüp Suudilerin diplomatik binalarını hedef alan protestolar, İran'ın Suudi Arabistan'a karşı ‘saldırganlığının' ‘kanıtı' olarak gösterildi ve kamuoyuna, Riyad'ın Tahran'la olan tüm diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesmesinin gerekçesi olarak sunuldu.

 

Şüphe yaratan zamanlama

 

Yaptırımların kaldırılması

 

Bu provokasyonun zamanlaması ancak bu kadar şüphe yaratıcı olabilirdi. Zira ikna edici bir şekilde, Suudiler bunu tam da İran'ın küresel ekonomiye yeniden entegre edilmesinin beklendiği bir zamanda sahnelemiş gibi görünüyor. BMGK yaptırımlarının ay sonunda veya Şubat ayı başında kaldırılması yönünde yaygın bir beklenti var ve öyle görünüyor ki Suudi Arabistan, AB'ye İran'da planladığı enerji ve altyapı yatırımlarını yeniden düşünmesi için baskı yapacak bir İran karşıtı kargaşayı provoke etmek yoluyla bu durumu bozmak istiyor.

 

Son kertede, Fransa'nın ve Almanya'nın İran'la olan ekonomik angajmanı, ABD'nin kendilerine beklenilen tempoda ilerlemeleri için onay verip vermemesine indirgenecektir ve  Washington'un Brüksel'i Moskova'yla önceden var olan son derece kârlı bağları kesmeye zorlamakta ne kadar başarılı olduğu düşünüldüğünde, Tahran'la henüz kurulmamış ve hâlâ şekillenme yolunda olan anlaşmaları tıkamak için aynı şeyi yapma ihtimali gözardı edilemez.  

 

Bununla bağlantılı şekilde ABD, İran'ın Ekim ayındaki füze testleri nedeniyle İran'a karşı yeni bir tek taraflı yaptırımlar dalgasına hazırlık yapıyor ve bu durum, ülkeye karşı olan stratejik tutumda bir değişikliğe işaret ediyor. Bu ise Avrupa'dan gelecek, buna denk düşen bir tepkiyi gerektiriyor.

 

Suriye görüşmeleri

 

Suudi Arabistan'ın son İran karşıtı numarası bağlamında ele alınması gereken bir diğer olay, Suriye Uzlaşma Diyaloğu'nun ay sonunda başlaması beklenen bir sonraki turudur. (Ana akım medya tarafından “ılımlı isyancılar” olarak görülen) çeşitli terörist gruplar, yaklaşan bu zirve öncesinde fikir alışverişinde bulunmak üzere halihazırda Riyad'da toplandılar. Bu yüzden Suudilerin, orada sahada bulunan bir dizi militan grup üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu verili bir gerçektir.

 

İlginç bir şekilde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilan edilmemiş infazlardan hemen önce ve teröristlerin buluşmasından kısa süre sonra Krallık'ı ziyaret etti. Bu sebeple, Suriye karşıtı komplo noktalarını bir araya getirdiğimiz zaman, Türkiye-Suudi Arabistan-Katar istikrarsızlaştırıcılar bloğu, hem Cenevre'deki Suriyeliler arası görüşmelerin, hem de Viyana'daki Suriyeliler dışı görüşmelerin altını oymayı planlıyor gibi görünüyor. İlkiyle ilgili olarak şimdi radikal İslamcı vekil güçlerine, diyalog sürecini sabote etmek için makul olmayan taleplerde bulunma talimatı verebilirler; ikincisi konusunda ise, İran'ın dışarıda bırakılmaması halinde kendi katılımlarını geçici olarak askıya alma tehdidinde bulunabilirler.  

 

Gizli gerekçeler

 

Yemen

 

Suudilerin Yemen'e karşı savaşı kasvetli bir yenilgi getirdi, ancak yöneticileri hâlâ çatışmayı sürdürme saplantısı içinde. Son İran karşıtı tezgahın, “İran'ı dengeleme” kisvesi altında “anti-terör” koalisyonunun destek katkısını arttırmasına yol açmasını umuyorlar.

 

Okuyucuya, söz konusu olan şeyin bir “terörle mücadele” oluşumundan ziyade, yarı-meşrulaştırılmış bir uluslararası paralı asker pazarı olduğu hatırlatılmalıdır. Bu sebeple, Suudilerin gerçekte istediği şey, sahaya daha fazla savaşçı getirebilmek için yarı makul gerekçeler bulmaktır.

 

İlave olarak Ensarullah üyeleri Şiidir ve Sünni mezhepçi zihniyetinde onları, mezheplerini ve İran'ı “terörizm”le ilişkilendirmek aynı zamanda (her ikisi de Şii çoğunluklu olan) Bahreyn'de ve Suudi Arabistan'ın Doğu Vilayeti'nde protestoculara karşı, düzmece “terörle mücadele” gerekçeleriyle büyük çaplı müdahalaler düzenlenmesini mazur gösterme amacı taşımaktadır.  

 

Tüm bunların uç etkisi, “terörizm karşıtı” koalisyonu bir Şii karşıtı koalisyona dönüştürmek ve militan Müslüman mezhepçiliğini kurumsallaştırmaktır.

 

Rusya

 

Suudi Arabistan ve onun “perde arkasından liderlik eden” Amerikalı efendileri, İran üzerindeki baskıyı artttırmak ve onu, terörizme karşı Rusya'yla yaptığı işbirliği nedeniyle cezalandırmak istiyor. Tek kutuplu dünya, özellikle de onun, rejim değişikliğini hedefleyen teröristlere milyarlarca dolar yatırım yapmış üyeleri, Rusya'nın onların Suriye'deki varlıklarını yok etmede gösterdiği başarı karşısında inanılmaz derecede öfkeli.

 

İran'ın Rusya ve Suriye'nin tarafında oynadığı, ağırlıklı olarak askeri danışmanların kullanılması ve seyir füzelerinin kendi hava sahası üzerinden atılmasına izin verilmesi yoluyla oynadığı aktif ve destekleyici roller düşünüldüğünde, buradan bazı sonuçların doğacağına şüphe olmamalıdır.

 

ABD ve Suudi Arabistan'ın, şimdi gözle görülen yanıtlarını hazırlamakla zaman geçirmesinin, Yeni Soğuk Savaş'ta çarpıcı bir tırmanış olduğu anlaşılıyor. Bu gergin ve sıradışı zamanların ruhuna gayet uygun bir şekilde İran'ı, uluslararası Müslüman toplumun geri kalanından ‘tecrit' etmek için yoğun çabalar yürütülüyor ve bu geri kalan unsurların çoğu, Suudiler öncülüğündeki “terörle mücadele” koalisyonuna, dolayısıyla da onun kurumsal etkisi altına girmiş durumda.

 

Darbe korkuları

 

Suudi Arabistan'ın İran'la olan gerilimleri arttırmak için bu özgün zamanı seçmesinin son büyük nedeni, Savunma Bakanlığı'nın rolünü güçlendirme ve kraliyet darbesi korkularının üstesinden gelme arayışıdır. Bu durumu biraz daha fazla izah etmek gerekirse, Kral Selman büyük ölçüde, ülkeyi yönetme kapasitesinden yoksun bir seremoni figürü olarak görülüyor ve gerçek iktidar, İçişleri Bakanı ile onun oğlu olan Savunma Bakanı'nın ellerinde. Bunlar aynı zamanda sırasıyla veliaht prens ve ikinci veliaht prens ve her ikisinin de şu andaki mevkilerinde olmalarının tek nedeni, Kral Abdullah'ın ölümünden birkaç ay sonra kraliyetin taht silsilesinde meydana gelen sürpriz bir çalkantı.

 

Suudi kraliyet ailesinden pek çok kişi bu karardan hoşnutsuzdu ve 30 yaşındaki Muhammad bin Selman'ın Yemen'e açtığı düşüncesiz savaş, onları daha da kızdırdı. Kraliyet ailesi üyelerinden bazılarının ciddi ciddi bir darbe hazırlığı içinde olduğu yönüde şayialar ortaya çıktı ve öyle bir heyecan kasırgası yaşandı ki,  Guardian gazetesi Eylül ayı sonlarında gizemli bir isimsiz prensin rejim değişikliği hareketinin başında olduğunu dahi yazdı. Ancak bu komplonun üzerinde ne kadar düşünülmüş olursa olsun, şimdi gerilimlerin kasten İran'a karşı yöneltilmesiyle muhtemelen bu girişimler bir tarafa bırakılmıştır. ‘Ulusal güvenlik' çıkarları açısından her yere nüfuz etmiş olan ruh hali şudur: Tahran'la olan ilişkilerin hiç olmadığı kadar kötü olduğu bir dönemde Suudi kraliyet ailesinin hiçbir ‘vatansever' üyesi ülkenin istikrarını tehlikeye atmamalı, bilhassa da kriz devam ettiği müddetçe (ki muhtemelen bu kriz uzunca bir süre ortadan kalkmayacaktır) bir iç isyan için çaba göstermemelidir.

 

Küresel perspektif

Her şeyi içine alacak şekilde, şu anda İran'a karşı uygulanan sahnelenmiş provokasyon ve tek taraflı ‘tecrit' taktikleri, daha önce Rusya'ya karşı yapılmış olanlarla yakın bir benzerlik gösteriyor. Herkese hatırlatmak gerekirse, Ukrayna'da ABD'nin organize ettiği turuncu devrim ve onun ardından gelen milliyetçi şiddet, Kırım sakinlerinin kendilerini güvensiz hissettiği ve Rusya Federasyonu'yla yeniden birleşmeyi seçtiği koşullar yaratmıştı.

 

Donbass'taki yurtsever ayaklanma bununla neredeyse eş zamanlı olarak gelişti ve bunu izleyen (ve yine Amerika'nın provoke ettiği) iç savaş Batı'nın Rusya'ya karşı yaptırım uygulamasının bahanesi oldu.  

 

Daha da kötüsü NATO, bu ‘fırsat'tan 1997 tarihli NATO-Rusya Kurucu Senedi'ne aykırı bir şekilde Doğu Avrupa'daki varlığını derinleştirmek için istifade etti. Çoktaraflı olarak ve ABD'nin Rusya'ya karşı yaptırım uygulamasıyla ve NATO'nun doğuya doğru gitgide daha kararlı bir şekilde ilerlemesiyle eş zamanlı olarak,  Belarus, Sırbistan ve Makedonya Cumhuriyeti dışında bütün Orta ve Doğu Avrupa, Rusya'ya karşı birleşik bir cephe meydana getirdi.  

 

2016 yılının başı itibariyle neredeyse aynı şey İran'ın başına geliyor. Suudi Arabistan, İran'a karşı önceden planlanmış bir çoktaraflı yanıtı ‘meşrulaştıracak' ‘Ukrayna tarzı' istikrarsızlaştırıcı gerekçeler üretmek için, Şeyh el-Nimr'in vahşice kafasını uçurmayı seçti. Tıpkı NATO'nun ve ABD'nin Rusya'ya karşı yanyana gelmesi gibi, şimdi de Suudilerin “terörle mücadele” koalisyonu ve Riyad tahakkümü altındaki öteki Ortadoğu kurumları İran'a karşı aynısını yapacak gibi görünüyor. Tüm bunlardan oluşan genel strateji, Avrasya'nın en aktif çokkutuplu güçlerini – ister Doğu Avrupa'da Rusya, ister Ortadoğu'da İran – bastırma yönünde çaresiz bir girişimin parçası olarak, süperkıta çapında ‘kontrol altına alma' koalisyonları yaratmak üzerine kuruludur.  

 

Buna uygun olarak bir sonraki sefer sıra Çin'e gelecektir ve bir sonraki önceden planlanmış provokatif eylemin gerekli ön koşulları, Güney Çin Denizi'nde halihazırda pratiğe geçirilmektedir. Eğer ASEAN'ın Vietnam ve Filipinler gibi üyeleri formel olarak, Çin'i ‘kontrol altına almak' için ABD ve Japonya'yla yanyana gelirse, üç çokkutuplu Büyük Güç Orta Asya'yı stratejik manevraları için paylaşır hale gelecektir.  Bunun sonucunda Avrasya'nın kalbi belki bir ‘Orta Asya Baharı', belki bir IŞİD tarzı terörist istilası yoluyla bir sonraki bölgesel istikrarsızlaştırmanın sıfır noktası haline gelecektir – ancak bu, üç çokkutuplu liderin üçünün de bir çırpıda alt edilmesi potansiyelini de getirecektir.

 

www.medyasafak.net