Sünnistan’ın kurulması: Foreign Affairs dergisi, Suriye ve Irak’ın Balkanlaşması çağrısı yapıyor

Sünnistan’ın kurulması: Foreign Affairs dergisi, Suriye ve Irak’ın Balkanlaşması çağrısı yapıyor
29 Kasım 2015 günü Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) yayın organı Foreign Affairs dergisi, “Suriye ve Irak’ta böl ve yönet: Batı neden bir bölünme planlamalıdır?” başlıklı bir makale yayınladı. Makale, Haverford Koleji Siyaset Bilimi bölümünde doçent ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi’nde araştırmacı olan Barak Mendelsohn tarafından kaleme alınmıştı.

 

 

Steven MacMillan

 

New Eastern Outlook

 

 

 

29 Kasım 2015 günü Dış İlişkiler Konseyi'nin (CFR) yayın organı Foreign Affairs dergisi, “Suriye ve Irak'ta böl ve yönet: Batı neden bir bölünme planlamalıdır?” başlıklı bir makale yayınladı. Makale, Haverford Koleji Siyaset Bilimi bölümünde doçent ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi'nde araştırmacı olan Barak Mendelsohn tarafından kaleme alınmıştı. Mendelsohn makalede, Suriye ve Irak'taki mevcut krizin “çözümünün”, “savaşan tarafların” ayrılmasına ilave olarak bir “bağımsız Sünni devletinin” (yahut Sünnistan'ın) kurulması olduğunu savunuyor. Makalede şu sözlere yer veriliyor:  

 

“Yerli halkın desteğini kazanmanın tek yolu, varılacak sonuçta Sünnilere daha büyük çıkarlar sunmaktır. Bunun anlamı, sınırın her iki tarafında Sünnilerin hakimiyetindeki bölgeleri birbirine bağlayacak bağımsız bir Sünni devleti önermektir. Washington'un, bir yüz yıl önce Fransa ve İngiltere tarafından çizilmiş olan yapay Sykes–Picot sınırlarına bağlılığı artık bir anlam ifade etmiyor. Bunca kan aktıktan sonra Suriye ve Irak'ın eski haline geri dönebileceğine gerçekten inananlar çok az. Daha iyi bir alternatif, savaşan tarafların birbirinden ayrılmasıdır. Her ne kadar Sünniler ve Şiiler arasındaki mezhep çatışması kaçınılmaz değil idiyse de – bu, bir ölçüde, kendi çıkarlarının peşinden koşan elitlerin manipülasyonunun sonucuydu – bugün bu çatışma bir gerçekliktir.”

 

Mendelsohn'un bölge için sunduğu sözde “çözüm”, gerçekte Batılı güçlerin Ortadoğu'da yıllardır peşinde koştuğu stratejinin ta kendisidir. Sunduğu öneri, ABD eski dışişleri bakanı ve CFR üyesi Henry Kissinger'ın Suriye için tercih ettiği “sonuç”la neredeyse aynıdır. 2013 yılında Ford Okulu'nda konuşan Kissinger, Suriye'nin Balkanlaşarak “şu ya da bu düzeyde özerk bölgelere” ayrılması yönündeki arzusunu ortaya koyuyordu (ses kaydının 27.35 kısmından itibaren):

 

“Üç muhtemel sonuç var. Esad'ın zaferi, Sünni zaferi, yahut çeşitli milliyetlerin, bir arada, fakat birbirlerine baskı yapamayacak şekilde şu veya bu düzeyde özerk bölgelerde yaşamayı kabul edecekleri bir sonuç. Benim görmek istediğim sonuç budur. Fakat popüler görüş bu değildir… Ben de Esad'ın gitmesi gerektiğini düşünüyorum, ama temel meselenin bu olmadığını düşünüyorum. Temel mesele şudur: bu durum, çeşitli Hristiyan grupların birbirlerini öldürüp en sonunda, birlikte ama ayrı birimler içinde yaşamaları gerektiğine karar verdikleri, Otuz Yıl Savaşı sonrası Avrupa'sına benziyor.”

 

Bölgede Sünnistan'ın oluşturulması fikri yakın zamanda ABD'nin eski Birleşmiş Milletler büyükelçisi John Bolton tarafından NY Times'ta yayınlanan “IŞİD'i yenmek için bir Sünni devleti kurulmalı”  başlıklı makalede de savunuldu. Bolton, Beşar Esad ve Bağdad arasında bir “siper” işlevi görecek bir “bağımsız Sünni devletinin” kurulmasını istiyor. Bu noktada yanılmamak gerekir: ABD'nin stratejisi her zaman için Esad'ı tecrit etmek amacıyla Doğu Suriye ve Batı Irak'ta bir Sünni mikro devleti kurulması yönünde oldu. DIA tarafından yayınlanmış 2012 tarihli açığa çıkmış rapor, Suriye muhalefetini destekleyen güçlerin – “Batı ülkeleri, Körfez devletleri ve Türkiye” – “Doğu Suriye'de Şii yayılmacılığının (Irak ve İran) stratejik derinliği olarak görülen Suriye rejimini tecrit etmek için bir Selefi emirliği” kurmak istediğini ortaya koyuyordu.

 

Şüphesiz Selefilik (bazıları bunun Vehhabiliğin eş anlamlısı olduğunu savunurken, bazıları Vehhabiliğin Selefiliğin daha aşırı bir biçimi olduğunu savunur) Sünni İslam'ın bir koludur. Pek çok kişi “şiddetin”, Vehhabilikte ve Selefilikte merkezi bir konumda olduğunu savunmuştur. Catherine Shakdam'ın  “Vehhabilik, El Suud ve IŞİD – Kutsal olmayan üçleme”  başlıklı makalesinde söylediği gibi:

 

“Vahhabilik, İslam dünyasına bir kanser gibi yayılan ve şimdi bütün dinleri yok etme tehdidinde bulunan, imal edilmiş bir sapma, bölünme ve nefret unsurundan başka bir şey değildir… Vehhabilik İslam'dan değildir ve İslam hiçbir zaman Vehhabilik olmayacaktır – İslam'ın katliamı, yağmayı ve vahşi barbarlığı onaylayabileceğini tasavvur etmek deliliktir. İslam despotizme, adaletsizliğe, hilekarlığa, hırsa, aşırıcılığa – dengeli ve iyi, adil ve merhametli, ince ve şefkatli olmayan her şeye – karşıdır. Vehhabilik bilakis, İslam'ın yadsınmasıdır. Pek çok kişinin daha önce söylediği gibi: İslam Vehhabilik değildir.”

 

Shakdam şöyle devam eder:

 

“Vehhabilik yalnızca bir adamın siyasi tutkularının yanlış yola sapmış ifadesinden ibarettir: Britanya İmparatorluğu için İslam'ın dokusunu aşındırmak ve ümmetin birliğini çatlatmak üzere istihdam edilmiştir  Muhammed Abdülvehhab. Vehhabilik şimdi canavarca bir nefret unsurunu dünyaya getirdi: aşırıcı radikalizm. Bu, Selefi ve Vehhabi zehirlerinden yayılan ve beslenen, El Suud'un petro-dolarlarıyla ateşlenen bir canavar; yeni-emperyalistlerin dünyanın en fazla servet barındıran köşelerindeki askeri müdahalelelerini meşrulaştırmak için istifade ettiği bir silahtır. IŞİD'in tiksindirici vahşetleri, Vehhabilikte ve onun öteki sapması olan Selefilikte içkin ve merkezi olan şiddetin somut örneğidir. Ve her ne kadar dünya bütün terörün kaynağını biliyor olsa da, hiçbir güç ona karşı konuşmaya henüz cesaret edemedi. Bilakis dünya, onun tasarlanmış kurbanından – İslam'dan – nefret etmeyi seçti.”

 

Irak'ın parçalanması

 

Irak'la ilgili olarak, ülkeyi üç parçaya bölme planı ABD'li yetkililer tarafından bıktırıcı derecede fazla defa, açıkça savunuldu. CFR'nin emekliye ayrılmış eski başkanı Leslie Gelb, 2003 yılında NY Times için kaleme aldığı bir makalede, Irak'ta en makul çözümün “kuzeyde Kürtler, orta kısımda Sünniler ve güneyde Şiiler olmak üzere üç devletli çözüm” olduğunu savunmuştu. 2006 yılında  Yarbay Ralph Peters tarafından yayınlanan potansiyel geleceğin Ortadoğu haritası, Irak'ı üç parçaya bölünmüş halde resmediyordu: Batı'da Sünni Irak, doğuda Arap Şii Devleti ve kuzeyde Özgür Kürdistan. Şu andaki ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da Gelb'le birlikte “Irak'ta özerklik yoluyla birleşme” başlıklı bir makale kaleme almış, 2006 tarihli bu makalede iktidarın üç “etnik-dini” grubun elinde olduğu, ademi merkezileşmiş bir Irak devleti savunulmuştu: “Kürtler, Sünni Araplar ve Şii Araplar”. NY Times da 2013 yılında “Haritası yeniden çizilmiş bir Ortadoğu tahayyülü: 5 ülke nasıl 14 ülke olabilir?” başlıklı bir makale yayınlamış, burada Ortadoğu ve Libya'nın tamamen Balkanlaştırılması öngörülmüştü.

 

Batı'nın Irak stratejisi konusunda değerlendirme yapan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ülkenin bölünmesini “kabul edilemez” olarak adlandırdı. Bunun bir “sosyal mühendislik” projesi ve “çok uzaktan yapılmış bir yapısal manipülasyon” olduğunu söyleyen Lavrov, Rusya'nın “Iraklıların – Şiiler, Sünniler ve Kürtler – nasıl birlikte yaşayacaklarına kendilerinin karar vermesi gerektiğine” inandığını ilave etti.

 

Batılı elitlerin stratejisi, emperyalizmin ilerlemelerine direnebilecek güçlü, egemen, bağımsız ulus-devletlerden yoksun bir Ortadoğu (ve aslında dünya) yaratma stratejisidir. Ülkelerin parçalanarak birbiriyle kavga eden mikro devletlere dönüştürülmesi, Batı'nın çıkarlarının bu savaşçı güce karşı birleşebilecek uyumlu bir toplulukla karşı karşıya gelmemesini sağlamaktadır. Mendelsohn'un makalesinin başlığında da yer alan, Romalılardan İngilizlere kadar bir dizi emperyal güç tarafından kullanmış olan kadim “böl ve yönet” stratejisi, bugün Batı İmparatorluğu'nun stratejisi olarak kalmaya devam etmektedir.

 

www.medyasafak.net