Şii katliamları, P5+1 umutlarını boğuyor / İran neoliberalizmin reddiyesidir

Şii katliamları, P5+1 umutlarını boğuyor / İran neoliberalizmin reddiyesidir
İran İslam Cumhuriyeti, neo-liberal kapitalizmin mümkün olan en iyi sistem olarak “tarihin sonunu” temsil ettiği şeklindeki yaygın Batı iddiasının, 636,372 milkarelik bir reddiyesidir. İran’ın petrol ihracatçıları, uluslararası pazarda Exxon Mobile, British Petroleum ve Shell kontrolündeki petrolle rekabet etmektedir. İran, Filistin halkının kurtuluş mücadelesini devamlı olarak desteklemiştir.

 

 

Caleb Maupin

 

 

New Eastern Outlook

 

 

İran İslam Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri yöneticileri P5+1 görüşmeleri için Viyana'da müzakere masasına oturduğu zaman, dünya iyimserlikle dolmuştu. Umutlar, bu iki güçlü ülke arasındaki husumet ve gerilimlerin çözümleneceği yönündeydi.

 

Müzakere masasında İranlı liderler, barışçıl nükleer enerji programının üçte ikisinden vazgeçmek suretiyle dev tavizler verdi. Bunun karşılığında ABD, iddiasından vazgeçerek ilk defa İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması dahilinde barışçıl nükleer enerji geliştirme hakkını kabul etti.

 

Anlaşma sonuçlandırıldığında umutlar daha da artı. Kapsamlı Ortak Eylem Planı uygulayamaya geçirildi ve İran'ın nükleer malzemeleri Rusya'ya götürüldü. Amerika Birleşik Devletleri ve İran arasındaki barış potansiyeli, bunun bütün küresel içerimleriyle birlikte, hiç olmadığı kadar yakın görünüyordu.

 

Müzakere konseptinin kendisi, Batı'daki bazı çok zengin ve kuvvetli güçler tarafından reddediliyordu. İsrail hükümetiyle ve onun destekçiler ağıyla sıkı bir ittifak içinde olan petrol kartelleri ve silah üreticileri, anlaşmanın gerçekleşmesini önleme kararlılığı içindeydi. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, ABD Kongresi'ne hitap etmeye davet edildi ve burada anlaşmayı kınayan bir konuşma yaptı. Yabancı bir ülkenin lideri olan Netanyahu, orada oturan devlet başkanının arzusunun aksine ABD başkentine girdi ve İran aleyhinde bir nefret konuşması yaptı.

 

İyi finanse edilmiş muhalefetin devasa büyüklüğüne rağmen, nükleer anlaşma tamamlandı. ABD Kongresi anlaşmayı durduramadı. Şimdi, nükleer meselesiyle ilintili yaptırımlar kaldırılmaya hazır halde.

 

Aralık 2015'in küresel barış için umut dolu bir an olması gayet mümkündü. Ancak bir aylık kısa bir süre içinde İran İslam Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri'ni birbirinden uzaklaştıran olaylar ortaya çıktı. Viyana'daki müzakere masasında ne kadar hoşluk ve nezaket alışverişi olmuş olursa olsun, P5+1 anlaşması ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı sonrasında, Amerika Birleşik Devletleri'nin petrol üreticisi iki müttefiki, Şii Müslümanlara karşı bir şiddet kampanyası başlattı.

 

Şii Müslümanlara karşı terör

 

12 Aralık tarihinde, ABD'ye yakın ve Shell Oil şirketiyle sıkı bir işbirliği içinde olan Nijerya rejimi, ülkenin kuzeyindeki Zaria şehrine saldırdı. Şehrin saldırı için seçilen kısmı, başında Şeyh İbrahim el-Zekzaki'nin bulunduğu bir dini ve siyasi hareket olan Nijerya İslami Hareketi'nin kalesiydi. Siyasi bir gösteride şiddete yönelindiği hakkındaki belli belirsiz suçlamalar dışında hiçbir gerçek gerekçe olmaksızın, binden fazla silahsız Şii Müslüman öldürüldü. Şeyh Zekzaki'nin takipçileri, bedenlerini liderlerinin önüne attı ve vurulup öldürüldü. Zekzaki, birkaç çocuğu da öldürüldükten sonra gözaltına alındı. Halen kendisine yöneltilmiş formel bir suçlama olmaksızın askeri gözaltı merkezinde tutuluyor.

 

Nijerya'nın Şii azınlığından insanların öldürülmesinin ardından ABD Kongresi, İran İslam Cumhuriyeti'ne yönelik yeni yaptırımlar hazırladı ve bunlar Başkan Obama tarafından imzalanıp onaylandı. İran'a dayatılan yeni yaptırımların gerekçesi, füze testlerinin yapılması.

 

Dünyadaki pek çok ülke gibi İran da, bir dış saldırı durumunda yanıt verebilecek bir füze savunma sistemine sahip. İslam Cumhuriyeti, sıklıkla bu yönde tehdit edildiği için, İsrail'i veya başka ülkeleri saldırıdan caydırmak için on yıllardan beri füze savunma sistemini test ediyor ve koruyor. ABD liderleri ise İran'ın son füze testini “saldırganlık” olarak tanımladı ve ülkeye yeni yaptırımlar dayattı.

 

ABD-İran yumuşaması ihtimaline inen nihai darbe 1 Ocak tarihinde geldi. 2016 yılı başlarken, Suudi Arabistan'da 47 tutuklu idam edildi. Aralarında, insan hakları için düzenlenen barışçıl protestolara öncülük eden Şii din adamı Ayetullah Nimr el-Nimr de vardı. El-Nimr, Suudi Arabistan'ın en saygın Şii din adamıdır. Suudi rejimi tarafından kafası uçurulduğu açıklandığı zaman, şiddet kaçınılmaz hale geldi.

 

ABD müttefiklerinin Şii Müslümanlara yönelik katliamları, ABD-İran ilişkileri açısından devasa içerimlere sahip. İran İslam Cumhuriyeti'nin temelleri, İslam'ın Şii yorumuna dayanıyor. İslami anayasa, Sünnilere, Hristiyanlara, Musevilere ve Zerdüştçülere din özgürlüğü tanıyor, ancak İranlıların %95'i kendilerine inanç olarak Şii İslam'ı seçmiştir. Nijerya ve Suudi Arabistan da dahil olmak üzere dünya çapından Şii Müslümanlar sıklıkla, din eğitim için İran'da düzenlenen seminer okullarına katılıyor. Dünyanın her yerindeki Şiiler, İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu İmam Humeyni'yi ve İran'ın dini lideri  Ayetullah Ali Seyid Hamaney'i, dini rehber ve esin kaynağı olarak görüyor. 

 

Amerika Birleşik Devletleri, Şii Müslümanlara karşı bir terör ve şiddet kampanyasının başlatılmasına izin vermek yoluyla, İslam Cumhuriyeti'ne düşmanlık ve tehdit mesajı gönderiyor. Amerika Birleşik Devletleri halihazırda, Suriye'de “Şii mürtedler” olduklarını düşündükleri için Alevi azınlıktan insanları katletme arayışında olan Sünni tekfirci aşırıcıların yürüttüğü terör kampanyasını finanse etmiştir.  Dahası ABD, Suudi Arabistan'ın bir demokrasi hareketini ortadan kaldırmak için düzenlediği Yemen saldırısını olanaklı hale getirmiş ve saldırıya katılmıştır. Suudi liderlerinin Yemen'e düzenlediği saldırının gerekçesi, demokratik ayaklanmanın Zeydi Şii Müslümanları içine almasıydı.

 

Suudi Arabistan'ın 1 Ocak tarihinde El-Nimr'i idam etmesi, uluslararası adalet standartları açısından tamamen haksız ve kanun dışıydı. Nimr'e bir avukat veya mahkemede kendisini savunması için adil bir şans verilmedi. Nimr ve takipçileri hiçbir zaman şiddete yönelmemiş ve silahlı ayaklanma çağrısı yapmamıştı; yalnızca demokratik seçimler ve yurttaşlık hakları çağrıları yapan barışçıl toplanmalara katılmışlardı.

 

Şeyh Zekzaki Nijerya'da askeri gözaltı merkezinde tutulurken, Şii Müslümanların isyanları Ortadoğu'yu sarstı. İranlı gençler Tahran'daki Suudi büyükelçiliğine saldırarak burayı ateşe verdi. Bahreyn'in Şii topluluğu sokaklara döküldü. Suudi Arabistan'ın Katif bölgesinde bir ayaklanma patlak verdi.  

 

Hem Suudi Arabistan hem de Nijerya, Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğine bağımlıdır. Suudi ekonomisini, ABD'nin Wall Street tarafından kontrol edilen silah alımları ve petrol ihracatları belirler. Barack Obama'nın sadece bir telefon açması, kolaylıkla Ayetullah el-Nimr'in hayatını kurtarabilirdi. Nijerya, ABD'den gelen askeri ve ekonomik yardımlara bağımlıdır; eski Hollanda firması, şimdi Wall Street mülkiyetinde olan Shell Oil şirketi, bu ülkenin ekonomisi üzerinde tam hakimiyete sahiptir. Obama'nın bir telefon açması, kolaylıkla Şeyh Zekzaki'nin serbest bırakılmasını sağlayabilirdi. Son dönemde Şiilere yönelen baskıdaki tırmanış, Amerika Birleşik Devletleri'nin tam suç ortaklığıyla gerçekleşmiştir.

 

Batı kapitalizmine karşı İslam Devrimi

 

İran İslam Cumhuriyeti 1979 yılında doğdu. ABD destekli diktatörlükle ve yabancıların ekonomik tahakkümünden kaynaklı yoksullukla geçen on yılların ardından halk sokaklara döküldü. Kitlesel devrim esnasında binlerce İranlı yiğitçe şehit oldu; göz yaşartıcı gaza, makineli tüfeklere ve helikopterlere göğüs gerdi. İmam Humeyni sürgünden İran'a döndü ve ülkeyi, “Kapitalizm değil İslam”, “Ne Doğu Ne Batı” ve “Servete karşı yoksulluğun savaşı” sloganları etrafında topladı.

 

İran İslam Cumhuriyeti, Batı kapitalizminin egemenliğini defetmiştir. İran ekonomisinin merkezinde kamunun denetiminde olan petrol kaynakları vardır ve İran ekonomisinin geniş bir kesiti devlet tarafından yönetilir. Halka barınma, eğitim ve sağlık hizmeti sunulur. Hükümet, gücünü halk meclislerinden ve topluluklarından alır ve ordudan ayrı, halkın içindeki bir silahlı güç olan İslam Devrimi Muhafızları tarafından korunur. Büyük Ayetullah Ali Seyid Hamaney son sözü söyler, önemli siyasi meseleler hakkında “kırmızı çizgiler” koyar. Ülkenin siyasi liderliği şu anda muhafazakarlar (karşıtlarının ifadesiyle “gericiler”) ve “reformist hareket” (karşıtlarının ifadesiyle “ılımlılar”) arasında bölünmüştür.

 

İran İslam Cumhuriyeti, Rusya, Çin, Venezuela, Bolivya ve yükselen küresel direniş ekseninin parçası olan öteki ülkeler ile müttefiktir. Devrimden bu yana İranlılar, Batılı bankerlerin bağımlı müşterileri olmamıştır. Kendi geleneksel kültürleri ve dinleri temelinde, kendi yurtiçi ekonomilerini ve altyapılarını geliştirmişlerdir. Devlet mülkiyetindeki petrol kaynaklarının yurtiçi ekonominin kalkınmasını sübvanse etmek için kullanılmasıyla, 1979'dan beri çok zengin olan pek çok İranlı vardır.

 

İran kendi arabalarını, çeliğini ve gıda ürünlerini üretmektedir. Okuma-yazma bilmemeyi yok etmiş, kırsaldaki en yoksul kesimlere bile şebeke suyu ve tıp hizmeti götürmüştür. İran Ortadoğu bölgesinin en güvenli kısımlarından biridir – mezhep savaşının musallat olduğu çevre ülkeler Irak, Suriye ve Afganistan'dan çok daha güvenlidir.

 

İran'ı uluslararası finansal elitlerle karşı karşıya getiren, İran'ın dış politikası veya ülke liderlerinin açıklamaları değil, İran'ın istikrarlı, bağımsız bir toplum olarak var olmasıdır. İran İslam Cumhuriyeti, neo-liberal kapitalizmin mümkün olan en iyi sistem olarak “tarihin sonunu” temsil ettiği şeklindeki yaygın Batı iddiasının, 636,372 milkarelik bir reddiyesidir. İran'ın petrol ihracatçıları, uluslararası pazarda Exxon Mobile, British Petroleum ve Shell kontrolündeki petrolle rekabet etmektedir. İran, Filistin halkının kurtuluş mücadelesini devamlı olarak desteklemiştir.

 

Pek çok kişinin P5+1 nükleer müzakereleri esnasında beslediği umutlar ezildi. ABD ve İslam Cumhuriyeti arasında yumuşama ihtimali, şu an için geçmiş görünüyor. Küresel sahnede rakiplerin veya alternatiflerin ortaya çıkmaması için savaş arayışında olanlar, ABD politikasını İslam Cumhuriyeti'yle karşı karşıya geliş yönüne çevirmiş gibi görünüyor.

 

Ancak, ABD içeride istikrarsızlaşırken, protestolar büyürken, federal binalara el konulurken ve anti-kapitalist hisler giderek daha yaygın hale gelirken, küresel sistemde gerçek değişim ihtimali halen canlı. Küresel ekonomi büyük çaplı, sistematik değişimler olmadan çözülemeyecek bir krizle karşı karşıya. İran, ABD liderlerinin mezhepçi şiddet biçimini alan çirkin düşmanlığına tepki gösterirken, önümüzdeki birkaç ay Ortadoğu'nun ve dünyanın geleceği açısından oldukça belirleyici olabilir.

 

www.medyasafak.net