CIA IŞİD’in yükselişini nasıl besledi?

CIA IŞİD’in yükselişini nasıl besledi?
New York Times, ABD’nin 2012 başlarına kadar giden politikasını – silahların aşırıcı grupların eline ulaştığını tamamen biliyor olmasına rağmen ve istihbarat topluluğu tarafından, bunun bugün IŞİD olarak bildiğimiz hareketin yükselişini besleyeceği yönünde uyarılar yapılmasına rağmen Suriyeli isyancılara giden silah akışını koordine etme politikasını – aklıyor.

 

 

Jeremy R. Hammond

 

Jeremyrhammond.com

 

 

New York Times, daha önce ortaya konulmuş gerçekleri hafıza deliğinden aşağıya atarak, ABD'nin Suriye'de oynadığı ve son kertede IŞİD'in yükselişine yol açan rolü aklıyor.  

 

New York Times alışıldığı üzere, ABD'nin Beşar Esad rejimini devirme politikasının bir parçası olarak CIA'in erken dönemde Suriye'deki silahlı isyancılara giden silah akışını koordine etmedeki rolünü görmezden geldi. Times bu şekilde aynı zamanda, ABD'nin İslam Devleti (yahut IŞİD) örgütünün yükselişindeki rolünü aklamış oluyor.

 

Medyanın uzun süredir devam eden propaganda anlatısı

 

Daha önce pek çok defa, Times‘ın haberlerinin nasıl da propaganda işlevi gördüğünü, ABD'nin Suriye'de – tam da Times gazetesinin pek çok defa savunduğu üzere – Suriye'de müdahaleci bir politika izlemesi için rıza ürettiğini yazdım.

 

Örneğin, “NYT'den Bill Keller'ın Suriye'yle savaş propagandası örneği” başlıklı yazıda (Mayıs 2013), şunları yazdım:

 

“Kendimi yeniden ve yeniden ve yeniden ve yeniden ve yeniden (Amerika'nın “rekor kıran gazetesini” takip ederek) ABD medyasının nasıl da kamuoyuna karşı kasten dürüstlükten uzak durduğu ve ilgili gerçekleri hafıza deliğinden aşağıya atarak ABD'nin Suriye çatışmasındaki gerçek rolünü aklamaya çalıştığı hakkında yorum yapar halde buluyorum. Adını koymak gerekirse, bu gerçekler (1) CIA'in halihazırda isyancılara giden silah akışını koordine ettiği ve (2) bu silahların çoğunun en sonunda İslamcı aşırıcıların eline geçtiğidir.”

 

NYT, CIA tarafından Suriyeli isyancılara kaçırılan silahların cihadçıların güçlenmesine yardım ettiğini görmezden gelmeye devam ediyor” başlıklı makalem (Ekim 2013) ise şöyle başlıyordu:

 

Alışıldığı üzere, New York Times, ABD'nin, saflarında El Kaide bağlantılı grupların ve öteki İslamcı aşırıcı grupların da bulunduğu Suriyeli isyancıların silahlandırılmasındaki rolünü ve bu silahların çoğunun cihadçıların eline geçtiğini kasten gizlemek için bilgileri çarpıtıyor.”

 

NYT, ABD'nin Suriye'deki silahlı isyancılara desteğini (bir kez daha) aklıyor” başlıklı yazıda (Şubat 2014), şunları izah ettim:

 

Times gazetesinin bunu okuyuculara açıklamamasının sebebi, bunun ABD'nin müdahaleci dış politikası için rıza üretmek üzere tasarlanmış zorunlu propaganda anlatısının altını oyacak olmasıdır. Bu anlatıya göre Suriye'nin içinde bulunduğu karmaşa, ABD'nin müdahalede bulunmamasının  sonucudur. Bu elbette, saçmalıktır. Bunun tam tersi doğrudur.”

 

Hâlâ aynı yerde…

 

Times‘ın kısa süre önce yayınlanan “ABD Suriyeli isyancıları desteklemek için yoğun bir şekilde Suudi parasına bel bağlıyor” başlıklı haber, büyük ölçüde aynı senaryoyu izliyor. Bu bazı açılardan büyük bir gazetecilik örneği olup, ABD politikası hakkında şu ana kadar bilinmeyen bazı ayrıntıları (CIA'in oradaki operasyonunun isminin “Kereste Çınarı” olduğu gibi) sunsa da, aynı zamanda zorunlu propaganda anlatısını sürdürüyor.

 

Makale bize, halihazırda bildiğimiz şeyi hatırlatarak başlıyor: “Başkan Obama 2013 yılında Suriye'deki sıkışmış haldeki isyancıları silahlandırmaya başlaması için Merkezi Haberalma Teşkilatı'nı gizlice yetkilendirdi”.

 

İlerleyen kısımlarda Times şunları ekliyor:

 

“Bay Obama 2013 baharında isyancıların silahlandırılması için imza attığı zaman bu, kısmen bölgedeki, herkesin içine girmiş göründüğü kavganın kontrolünü elde etmeyi denemenin bir parçasıydı. Katarlılar ve Suudiler bir yıldan daha uzun zamandır Suriye'ye silah sızdırıyordu.”

 

Biraz daha ileride ise Times şunları kabul ediyor:

 

“C.I.A., Suudiler için yapılan silah alımlarından bazılarının düzenlenmesine yardım etti ve buna 2012 yılında Hırvatistan'da yapılan büyük bir anlaşma da dahildi.”

 

Ancak devamında şunları söylüyor:

 

“2012 yazı itibariyle Türkiye'nin Suriye sınırı üzerinde bir serbestlik hissi oluşmuştu ve  Körfez ülkeleri isyancı gruplara nakit ve silah sızdırıyordu – Amerikalı yetkililerin, El Kaide gibi radikal gruplarla bağlarının olabileceği kaygısını taşıdığı gruplara bile.

 

CIA bu dönem boyunca, Beyaz Saray'ın isyancılara silah değil, ölümcül olmayan yardım sağlamayı öngören Kereste Çınarı eğitim programının verdiği yetkiyle büyük ölçüde kenarda bekliyordu. İki üst düzey ABD'li yetkiliye göre 2012 sonlarında, dönemin C.I.A. direktörü David H. Petraeus, Ürdün'deki Ölü Deniz yakınlarındaki bir toplantıda çok sayıda Körfez ülkesinin istihbarat yetkililerine sert bir fırça çekti. Onları, Ürdün ve Türkiye'deki C.I.A. görevlilerinden biriyle veya diğeriyle koordinasyon kurmadan Suriye'ye silah gönderdikleri için azarladı.”

 

İşte mesele. Daha önce 2012 yılı boyunca CIA, silah alımlarının düzenlenmesine yardım etmek ve ölümcül olmayan yardım sağlamak dışında “kenarda otururken”, ABD'nin Körfez müttefikleri – ağırlıklı olarak Suudi Arabistan ve Katar — aşırıcı grupların eline geçmesi riskine rağmen Suriyeli isyancılara silah sızdırıyordu. Bundan ancak “aylar sonra”, “Bay Obama C.I.A.'e, Ürdün'deki bir üs üzerinden isyancıları doğrudan silahlandırması ve eğitmesi için izin verdi ve Kereste Çınarı programını ölümcül desteğe izin verecek şekilde genişletti ” (vurgular bize ait).

 

Bu bizi, bu haberde yanlış olan şeye getiriyor. Son alıntıdaki anahtar kelime, “doğrudan” kelimesi. Sıklıkla olduğu gibi, gerçek hikaye Times'ın dışarıda bıraktığı yerde.

 

CIA, Suriye'deki aşırıcı grupları nasıl silahlandırdı?

 

O halde Times neyi dışarıda bırakıyor? Washington Post gazetesinin Mayıs 2012'de aktardığı şeyi: (vurgular bize ait):

 

“Muhalefet aktivistlerine ve ABD'li ve yabancı yetkililere göre, Başkan Beşar Esad rejimiyle savaşan Suriyeli isyancılar, geçtiğimiz haftalarda kaydadeğer düzeyde daha fazla ve daha iyi silahlar edineye başladılar; bunların ödemesi Fars Körfezi ülkeleri tarafından sağlanırken, koordinasyonu kısmen Amerika Birleşik Devletleri tarafından yürütülüyor.”

 

Üst düzey bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Post'a şöyle konuşmuştu “Kolektif olarak yaptığımız şeyin üzerinde en büyük etkiye sahip olmak için, bölgedeki ve bölgenin ötesindeki dostlarımızla ve müttefiklerimizle çabalarımızı koordine etmeye devam ediyoruz.”  

 

Öğrendiğimize göre “Muhalefet figürleri silah almaya değer isyancı gruplarını belirlemek ve stok yerlerini belirlemek üzere ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle doğrudan temas kurdu” — ve “Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkeler, isyancı güçlerin silahlandırılması ve istihbarat alanında daha fazla koordinasyona yöneldi.”

 

Ertesi ay, Haziran 2012'de Wall Street Journal hikayenin daha fazla unsuruna yer verdi ve CIA ile Dışişleri Bakanlığı'nın ABD'nin rejim değişikliği hedefinin parçası olarak Mart 2012'de Özgür Suriye Ordusu'yla olan koordinasyonunu arttırmaya başladığını ortaya koydu. Journal şunları aktarıyordu:

 

“Çabaların parçası olarak Merkezi Haberalma Teşkilatı ve Dışişleri Bakanlığı – Suudi Arabistan'la, Türkiye'yle, Katar'la ve öteki müttefiklerle birlikte çalışarak – muhalif Özgür Suriye Ordusu'nun  Suriye'ye besleme sağlamak üzere lojistik yolları geliştirmesine yardım ediyor ve iletişim eğitimi veriyor….

 

ABD bir çok bakıdan Suriye'de vekilleri aracılığıyla hareket ediyor; bunlar temel olarak Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, yani ABD'li ve Arap yetkililer….

 

Suudi Arabistan ve Katar silahlar için finansman sağlıyor….”

 

Bu yüzden, bir kez daha söylemek gerekirse, CIA, “bazı isyancıların El Kaide unsurları da dahil olmak üzere katı İslamcılarla bağlarının olabileceği” yönündeki kaygılara rağmen isyancılara giden silah akışının koordine edilmesine yardım ediyordu.

 

Bir haftadan biraz fazla zaman sonra bizzat New York Times şunları aktardı:

 

“Amerikalı yetkililere ve Arap istihbarat görevlilerine göre az sayıda CIA görevlisi Türkiye'nin güneyinde gizlice faaliyet yürütüyor, müttefiklerin sınır üzerindeki hangi muhalefet savaşçılarının Suriye hükümetiyle savaşmak üzere silah alacağına karar vermesine yardım ediyor.

 

Yetkililerin söylediğine göre içinde otomatik tüfeklerin, roket güdümlü el bombalarının, mühimmat ve bazı tanksavar silahlarının da bulunduğu silahlar, ağırlıklı olarak, içinde Suriye Müslüman Kardeşler'inin de olduğu görünmez bir ağ aracılığıyla Türkiye sınırı üzerinden sızdırılıyor ve paraları Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar tarafından ödeniyor.

 

Üst düzey bir Amerikalı yetkilinin söylediğine göre CIA görevlileri birkaç haftadan beri Türkiye'de. Bu kısmen, silahları El Kaide veya öteki terörist gruplarla müttefik olan savaşçıların eline geçmesini engelleme çabalarına yardım etmek için olan bir durum.”

 

İşte meseleyi bizzat Times'tan okumuş oluyoruz: CIA, ABD'nin Körfez müttefiklerinden Suriyeli isyancılara giden silah akışını koordine ediyordu ve görünüşte bu kısmen, bu silahların aşırıcı grupların eline geçmesini engellemek içindi.  

 

Temmuz ayında Reuters, silah kaçırma operasyonunun “kalbinin” Türkiye'nin Adana şehri – “aynı zamanda ABD askeri ve istihbari kuruluşlarının somut bir varlığının bulunduğu bir ABD hava üssü olan İncirlik'e ev sahipliği yapan” şehir – olduğunu açığa çıkardı.

 

İsyancılara gönderildiği iddia edilen silahların arasında omuzdan ateşlenen karadan havaya füzeler, yahut MANPADS'ler de vardı.

 

O halde, ABD'nin görünüşte kısmen bu silahların yanlış ellere geçmesini engellemek için yürütülen Suriye müdahalesinin sonucu ne oldu?

 

IŞİD'in yükselişi

 

İlk kez Mayıs 2015'te Brad Hoff tarafından The Levant Report'ta aktarıldığı  üzere,

Savunma İstihbarat Teşkilatı Agency (DIA) 12 Ağustos 2012 tarihli bir bilgi notunda şu ikazda bulunuyordu:

 

“Eğer durum çözülürse, Doğu Suriye'de (Haseke ve Deyri Zor) ilan edilmiş veya fiili bir Selefi Emirliği'nin kurulması ihtimali doğacaktır ki bu tam da muhalefeti destekleyen güçlerin, Suriye rejimini tecrit etmek için istediği şeyin kendisidir….” 

 

Karışıklık olmaması için DIA, “muhalefeti destekleyen güçler”in de “Batı, Körfez ülkeleri ve Türkiye”yi içerdiğini özel olarak belirtiyordu.

 

Nitekim Ekim 2012'de, bir kez daha, daha az mükemmel olmayan kaynağımız New York Times'ın kendisinden öğrendiğimiz üzere:

 

Suudi Arabistan ve Katar'ın emriyle, Beşar Esad hükümetine karşı savaşan Suriyeli isyancı grupları beslemek üzere gönderilen silahların çoğu katı İslamcı cihadçılara gidiyor….”

 

Bu haber, ABD'nin silah akışının organize edilmesine yardım ettiğini dahi belirtiyordu.

 

Fakat bu kabule rağmen makale, Suriye'deki sorunun ABD'nin çok az müdahalede bulunması olduğu şeklindeki propaganda anlatısını ekiyordu:

 

“Amerikalı yetkililer, kökleri Katar'da ve daha küçük bir oranda Suudi Arabistan'da bulunan görünmez besleme hattı üzerinden Suriye muhalefetine gönderilen silahların aslan payının katı İslamcılara gitmesinin nedenini anlamaya çalışıyor. Hayal kırıklıklarını ifade eden yetkililer, sevkiyatlar için merkezi bir takas noktası olmadığını ve nihai olarak bu silahları alan grupları incelemenin etkili bir yolunun olmadığını söylüyor.

 

Yetkililerin söylediğine göre geçen ay gizlice Türkiye'ye seyahat eden Merkezi Haberalma Teşkilatı direktörü David H. Petraeus'un temel kaygıları bunlardı.”

 

Bu, bölge ülkelerinden yetkililerinTimes gazetesine, bizzat Petraeus'un “sevkıyat çabalarını yönlendirmeye derin bir şekilde dahil olduğunu” söylemelerine rağmen ifade ediliyordu.  

 

“Mesele hakkında CIA'le kapsamlı temaslar yürüten bir Ortadoğulu diplomat, Bay Petraeus'un amacının ‘ABD'nin birlikte çalışabileceğini düşündüğü bir muhalefeti inceleme, ardından da şekillendirme' sürecini denetlemek olduğunu söyledi.”  

 

Bu anlatıdan pek de uzun olmayan bir süre sonra Suriye'deki kaosun büyük ölçüde Obama yönetiminin Suriye'ye müdahale konusundaki isteksizliğinden kaynaklı olduğu iddiası medyaya yansıdı.

 

İslam Devleti örgütünün yükselişine ışık tutan ikaz sırasında DIA'in başında olan Michael Flynn, daha sonra Obama yönetiminin gelişmelere “kör olmadığını”, silahların en sonunda aşırıcı grupların eline geçtiğini tamamen bilerek Suriyeli isyancılara giden silah akışını koordine etme yönünde “bilinçli bir karar” aldığını söyledi.

 

Seymour M. Hersh bunu takip etti ve London Review of Books'ta şunları yazdı:

 

“2012-2014 yılları arasında DIA direktörlüğünü yapan Korgeneral Michael Flynn, kurumunun Esad'ın devrilmesinin korkunç sonuçları konusunda sivil yönetime devamlı olarak gizli ikazlar gönderdiğini doğruladı. Cihadçıların muhalefeti kontrol ettiğini söyledi. Türkiye, sınırdan yabancı savaşçıların ve silahların geçişini durdurmak için yeterince çaba göstermiyordu. Flynn bana ‘Eğer Amerikan kamuoyu en hassas düzeyde her gün ürettiğimiz istihbaratı görseydi, çılgına dönerdi' dedi: ‘IŞİD'in uzun vadeli stratejisini ve kampanya planlarını anladık ve İslam Devleti'nin Suriye'deki gelişimi konusuna Türkiye'nin başka türlü bakmasını tartıştık.' Flynn, DIA'in raporlarına Obama yönetimini ‘inanılmaz derecede terslendiğini' söyledi ve ‘Ben onların gerçeği duymak istemediğini hissettim' şeklinde konuştu.”

 

Brad Hoff'un DIA'in bilgi notunu haber yapmasından yarım yıl sonra New York Times nihayet bunu ele almaya zaman bulabildi:  

 

“Kim bunlar? Ne istiyorlar? İslam Devleti'ni bu kadar ölümcül hale getirmeden önce onu durdurabilecek sinyaller kaçırıldı mı?

 

Gerçekte, grubun planları ve potansiyeli konusunda ipuçlarından fazlası vardı. Amerika Birleşik Devletleri Savunma İstihbarat Teşkilatı'nın 2012 tarihli bir raporu doğrudan bir tespit yapıyordu: Suriye'deki iç savaşın getirdiği büyüyen kaos, oradaki ve Irak'taki İslamcı militanlara yayılma ve genişleme için bir alan sağlıyordu. Rapor, grubun ‘Irak ve Suriye'deki öteki terörist örgütlerle birlik üzerinden bir İslam devleti ilan edebileceğini' söylüyordu.”

 

Korgeneral Michael T. Flynn, “Bu özel raporu kimse görmek istemiyordu” dedi.

 

Flynn, “Rapor Beyaz Saray tarafından görmezden gelindi” dedi ve ekledi: “İstihbarat topluluğu içindeki başka kişiler tarafından da bir seferlik bir rapor olarak görülerek önemsiz addedildi. Dürüst olmak gerekirse bu rapor Beyaz Saray'da mevcut anlatıyı karşılamıyordu.'”

 

Sonuç

 

Aynı şekilde, elverişsiz olgular zaman zaman çatlaklardan sızıp ortaya çıkabildiği zaman New York Times, Esad rejimine karşı ABD-Suudi ittifakı hakkındaki son haberinde olduğu gibi rutin bir şekilde ABD'nin rolünü aklıyor. Daha somut olarak da ABD'nin 2012 başlarına kadar giden politikasını – silahların aşırıcı grupların eline ulaştığını tamamen biliyor olmasına rağmen ve istihbarat topluluğu tarafından, bunun bugün IŞİD olarak bildiğimiz hareketin yükselişini besleyeceği yönünde uyarılar yapılmasına rağmen Suriyeli isyancılara giden silah akışını koordine etme politikasını – aklıyor.

 

Bu gerçekler hafıza deliğinden aşağı atıldı, çünkü New York Times'ta mevcut anlatıyı karşılamıyordu.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net