Suriye: Kaybedilmiş vekalet savaşında NATO’nun son çaresiz seçenekleri

Suriye: Kaybedilmiş vekalet savaşında NATO’nun son çaresiz seçenekleri
Suriye güçleri ve müttefikleri Suriye’nin en büyük şehri olan Halep’i çember altına alma sürecini tamamlarken, ABD ve müttefikleri birdenbire Suriye’de kara operasyonlarına artan oranda ilgi göstermeye başladı ve buna ABD’nin hava gücünün Türkiye-Suudi kara güçlerini desteklemesi de dahil.

 

 

New Eastern Outlook

 

 

Tony Cartalucci

 

 

Suriye güçleri ve müttefikleri Suriye'nin en büyük şehri olan Halep'i çember altına alma sürecini tamamlarken, ABD ve müttefikleri birdenbire Suriye'de kara operasyonlarına artan oranda ilgi göstermeye başladı ve buna ABD'nin hava gücünün Türkiye-Suudi kara güçlerini desteklemesi de dahil.

 

ABD ve müttefiklerinin doğrudan, ülke çapındaki vekil güçlerinin çöküşüne yanıt verdiği açıkken, Suriye'deki çatışmayı daha da tırmandırma yönündeki en son tehditleri belli belirsiz bir şekilde, “IŞİD'le mücadele”ye dayandırılıyor.

 

Guardian gazetesi, “Suudi Arabistan IŞİD'le savaşmak için Suriye'ye kara askerleri göndermeyi önerdi” başlıklı haberinde şunları aktardı:

 

“Suudi Arabistan, ülkenin savunma bakanlığının Salı günü yaptığı açıklamaya göre ilk kez, İslam Devleti'yle savaşmak üzere Suriye'ye kara askeri göndermeyi önerdi. 

 

Askeri sözcü Tümgeneral Ahmed el-Asiri, El-Arabiye TV kanalına verdiği bir mülakatta, ‘Krallık, (IŞİD karşıtı) koalisyonun Suriye'de gerçekleştirmede mutabakata varacağı her türlü kara harekatına katılmaya hazırdır' dedi. 

 

Suudi kaynakları Guardian gazetesine, binlerce özel kuvvet askerlerinin konuşlandırılabileceğini ve bunun muhtemelen Türkiye'yle koordinasyon içinde olacağını söyledi.

 

Gerçekte Türkiye ve Suudi Arabistan, hem IŞİD'in kasten yaratılmasında, hem de onun Suriye ve Irak'taki lojistik ve mali varlığının sürekli hale getirilmesinde merkezi bir rol oynadı. Bu yalnızca Ankara ve Riyad'ın hasımlarına göre değil, en temel müttefikleri olan ABD'ye göre de böyle.  

 

2012 gibi erken bir tarihte, Savunma İstihbaratı Teşkilatı (DIA) tarafından yayınlanan bir doküman (.pdf), Suriye çatışması ve IŞİD'in yükselişi hakkında şunları kabul ediyordu:

 

Eğer durum çözülürse, Doğu Suriye'de (Haseke ve Deyri Zor) ilan edilmiş veya fiili bir Selefi Emirliği'nin kurulması fırsatı doğacaktır ki bu tam da muhalefeti destekleyen güçlerin, Şii yayılmasının (Irak ve İran) stratejik derinliği olarak görülen Suriye rejimini tecrit etmek için istediği şeyin kendisidir.”

 

2012 yılında bu “Selefi Emirliği'nden” (İslam Devleti'nden) söz ediliyor olması tam da ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye tarafından desteklenen – ve o tarihte “isyancılar” diye adlandırılan – El Kaide bağlaşıklarını resmen IŞİD'e dönüştürme kararıyla çakışıyordu. DIA, onun kurulmasını “destekleyen” bu güçlerin kim olduğu konusunda ise şu izahatta bulunuyordu:

 

“Batı, Körfez ülkeleri ve Türkiye muhalefeti desteklerken, Rusya, Çin ve İran rejimi destekliyor.”

 

O halde, çatışmanın tırmandırılmasına yönelik bu ani ilginin IŞİD'le hiçbir ilgisinin olmadığı, Batı'nın vekil gücü konumundaki teröristlerin bütünüyle ortadan kaldırılmadan ve/veya ülkeden çıkarılmadan kurtarılmasıyla daha fazla ilgisinin olduğu açıktır. Sürecin gidişatının Suriye'deki El Kaide ve IŞİD militanlarının aleyhine döndürülmesinde belirleyici bir rol oynamış olan Rusya, Türkiye'yi Suriye'nin kuzeyine çok yakında askeri bir saldırıda bulunmaya hazırlanmakla dahi suçladı.

 

Reuters, “Rusya ve Türkiye Suriye konusunda birbirini suçluyor” başlıklı yazısında şunları belirtti:

 

“Suriye ordusundan bir kaynak Halep'in yakında Rusya'nın hava desteğiyle hükümet güçleri tarafından kuşatma altına alınacağını söylerken, Perşembe günü Rusya, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik askeri bir saldırıya hazırlandığından şüphe ettiğini söyledi.”

 

IŞİD, en başından beri tasarlandığı üzere yalnızca, ABD ve bölgesel müttefikleri tarafından olası bir operasyon düzenlenmesini meşrulaştıracak bir bahane işlevi görmektedir: bu operasyon gerçekte Suriye'nin ve Rusların savaş sahasındaki kazanımlara meydan okuma ve bu kazanımları tersine çevirme, yahut en azından Batı'nın yenilmiş vekil güçlerinin geri çekilmesi için Suriye toprakları içinde saldırılamaz bir sığınak sunmayı amaçlayacaktır. 

 

(Bir kez daha) tampon bölge 

 

Suriye topraklarında bir tampon bölge oluşturma fikri 2012 gibi erken bir tarihe, yani Libya tarzı bir rejim değişikliğine hızlı bir şekilde ulaşmanın zor, hatta belki de imkansız olacağının ortaya çıktığı zamana gidiyor. Fikir, ABD ve müttefiklerinin Şam'ı panikletip iktidardan düşürmeyi umduğu hızlı tempolu, çok yoğun bir vekalet savaşından, Suriye içinde NATO işgali altındaki “güvenli bölgelerden” yürütülecek, daha tempolu bir vekalet savaşına geçiş yönündeydi.

 

Teröristler, NATO'nun hava koruması altında Suriye topraklarının derinlerine doğru emniyet içinde operasyon düzenleyebilecek, tampon bölgeyi ve NATO'nun fiili uçuşa yasak bölgesini yavaş yavaş genişletecekti.

 

En sonunda, tampon bölgelerin doğrudan doğruya Şam hükümetinin çöküşüne yol açması planlanıyordu.

 

Bir kez daha, komplo teorisi olmaktan hayli uzak olan bu plan, Washington'daki politika çevrelerinde açıkça tartışıldı.

 

Brookings Enstitüsü – politika yapıcılarının Irak, Afganistan, Libya ve şimdi de Suriye çatışmaları için üst düzey stratejiler oluşturulmasına yardım ettiği ve İran ve ötesine yönelik gelecekteki çatışmalar için planlar yaptığı, şirket finansmanlı bir politik düşünce kuruluşu – bu “tampon bölgelerin” gerçek niteliği konusunda açık oldu. Kuruluş, yakın zamanda yayınladığı, “Suriye'nin yapısökümü: Amerika'nın en umutsuz savaşı için yeni bir strateji” başlıklı belgede şunları söylüyor:

 

“…Fikir, ılımlı unsurların bunu yapabilir hale gelir gelmez Suriye içinde güvenli bölgeler kurmasına yardım etmek olacaktır. Amerikalı güçlerin yanısıra Suudi, Türk, İngiliz, Ürdünlü güçler ve öteki Arap ülkelerinden güçler, sadece havadan değil, aynı zamanda bir sonraki aşamada özel kuvvetlerin bulunması yoluyla karadan da destek verecektir…” 

 

Metin şöyle devam ediyor (vurgular bize ait):

 

“Bu bölgelerin nihai sonucu önceden belirlenmek zorunda olmayacaktır. Ara amaç, ileri derecede özerkliğe sahip çok sayıda bölge ile mütevazı bir (olası) ulusal hükümetten oluşan konfederal bir Suriye olabilir. Konfederasyon muhtemelen, böyle bir düzenlemenin anlaşma yoluyla formalize edilebilmesi halinde, bir uluslararası barış gücünden destek alınmasını gerektirecektir. Ancak kısa vadede amaçlar daha düşük düzeyli olacaktır: bu bölgelerin savunulabilir ve yönetilebilir hale getirilmesi, bu bölgeler içindeki nüfus için yardım sağlanmasına destek olunması ve yeni istihdamların eğitilip teçhizatlandırılması, böylelikle bu bölgelerin istikrarlı hale getirilip ardından kademeli olarak genişletilmesi.

 

Bu, Suriye'de teröristlerin işgali altındaki bölgelerde pek çok bakımdan şu veya bu düzeyde halihazırda denenmiştir. Suriye güçleri Rusların hava desteğiyle Kuzey Halep'e doğru ilerlerken, Batı medyasında çıkan haberler, Batılı hükümetlerin güvence altına aldığı altyapıların tahrip edilmesinden yakınıyordu. ABD hükümetinin sağladığı unla bilfiil El Kaide tarafından işletilen fırınlar da dahil olmak üzere bu altyapı, Brookings'in “bu bölgeleri yönetebilir hale getirme” planının parçasıydı.

 

Suriye'de Rus askeri gücünün varlığı göründüğü kadarıyla Batı'yı, bu bölgeleri Suriye askerlerini hedef alan doğrudan askeri güç kullanımı yoluyla daha “savunulabilir” hale getirmekten alıkoydu.

 

Bu planın şimdi nasıl tezahür edeceğini zaman gösterecek. En muhtemel olan şey, Kuzey Suriye'deki daralan Afrin-Cerablus koridoruna, Suriye, Rus ve Kürt güçleri bu boşluğu doldurmadan sınırlı bir giriş yapılmasıdır. Türk ve Suudi güçlerinin bu koridorun küçük bir kısmını elinde tutmasıyla birlikte, Brookings tarafından öngörülen haliyle kademeli olarak genişletme girişimleri kısa-orta vadede yapılabilir olacaktır.

 

Brookings aynı zamanda kuzeydeki Türk operasyonlarının güneydeki bir İsrail saldırısıyla koordine edilmesini öngörmüştü – bu, muhtemelen hâlâ düşünülen bir seçenek.

 

Aynı zamanda Batı'nın Suriye topraklarına girerek ülkenin en doğusundaki bölgesinden büyükçe bir parçaya el koyması – ve bu bölgeyi Irak'ta benzer taktikler yoluyla Bağdat'taki merkezi hükümetten koparılması muhtemel topraklarla birleştirmesi – ihtimali de bulunuyor.

 

En iyi vaka senaryosu: yine yenilgi, ilave olarak maliyetli uzun vadeli yenişmezlik 

 

En muhtemel sonuç ise, yıllar, hatta belki de on yıllar boyu sürebilecek, Golan Tepeleri tarzı bir yenişmezliktir.

 

Bu seçenekte Suriye, topraklarının çoğunda barışı ve düzeni yeniden tesis edebilecek, sınırları içinde Batı'nın vekil güçlerini tasfiye edecek, belki de vekil güçleri el konulmuş topraklarda kendi başlarına bırakacak, bu şekilde Türkiye için siyasi, mali ve askeri yönlerden ağır bir maliyet yaratacaktır.

 

Suudi Arabistan için, askeri güçlerin daha fazla yayılması Krallık içindeki operasyonel hazırlık durumunu zayıflatacak ve komşusu Yemen'e karşı sürdürdüğü saldırganlık savaşının orta yerinde, bu ülkenin savaşma kapasitesini daha da azaltacaktır. Bu aynı zamanda krallığın askeri becerilerindeki içkin zayıflığın sergilenmesi için bir başka fırsat olup, Ortadoğu çapında onun nüfuzuna meydan okuyan, büyüyen muhalefet kuşağını daha da fazla cesaretlendirecektir.

 

En kötü vaka senaryosu, ABD hegemonyasını tehdit ediyor 

 

En kötü vaka senaryosu, Suriye'nin kuzeyine yönelik NATO saldırısının, hem hava hem de kara güçlerini köreltecek yoğun bir direnişle karşılaşmasıdır. Türkiye'nin ve Suudilerin askeri ekipmanlarının çoğunun ABD ve Avrupa'dan gelmesiyle bu durum, küresel sahnede Batı'nın askeri üstünlüğü hakkındaki yanılsamayı daha fazla zayıflatacaktır. Bu ise hem Avrupa Birliği'nin hem de NATO ittifakının bütünlüğü üzerinde önemli bir etki yaratacak, yakın-orta gelecekte bunlardan birine veya her ikisine katılma arayışında olan potansiyel üyeleri de etkileyecektir.

 

Suriye'de finalin hızla yaklaşmasıyla, Şam ve müttefikleri bu ikinci, en kötü senaryoyu Suriye'nin kuzeyine yönelik olası bir ABD-Türkiye-Suudi saldırısının en muhtemel sonucu haline getirmek için yoğun bir çabaya girişebilir. Bu şekilde, böyle bir adımı daha en başından caydırabilir veya açık risklere rağmen bunu denemesi halinde Batı için hayal edilemez sonuçlar yaratabilir.  

 

Şam'a yönelik rejim değişikliği operasyonunun başarısız olması halinde bir tampon bölgenin kurulması seçeneğinin oluşturulduğu ilk andan bu yana geçen yıllar içinde Suriye ve müttefiklerinin, bunun karşısında durabilecek kaydadeğer önlemler planlamış olduğu umulur.

 

www.medyasafak.net