Suudilerin Yemen petrol boru hattı savaşı, El Kaide ve IŞİD’i güçlendiriyor

Suudilerin Yemen petrol boru hattı savaşı, El Kaide ve IŞİD’i güçlendiriyor
Gizli yazışmalar ve bir Hollanda hükümeti yetkilisi, Suudi Arabistan’ın Yemen’e karşı yürüttüğü savaşın kısmen, hırslı bir ABD destekli boru hattı fantezisinden kaynaklı olduğunu doğruluyor.

 

 

Nafeez Ahmed

 

 

Middle East Eye

 

 

 

Gizli yazışmalar ve bir Hollanda hükümeti yetkilisi, Suudi Arabistan'ın Yemen'e karşı yürüttüğü savaşın kısmen, hırslı bir ABD destekli boru hattı fantezisinden kaynaklı olduğunu doğruluyor.

 

Suudi Arabistan'ın ABD ve Britanya desteğiyle Yemen'e düzenlediği “soylu” hava bombardımanlarında yaklaşık 3 bin sivil katledilirken, 1 milyon kişi de yer değiştirdi. 

 

14 milyonu aşkın Yemenli, gıda güvencesizliği ile karşı karşıya – Haziran 2015'ten beri bu oran yüzde 12 arttı. Bunların içinden üç milyon çocuk kötü besleniyor. Ve ülke çapında tahminlere göre 20 milyon kişi, temiz suya güvenli erişim sağlayamıyor.

 

Suudi hava kuvvetleri, uluslararası insani hukuku alenen ihlal ederek Yemen'in sivil altyapısını sistematik olarak bombaladı. Güvenlik Konseyi'ne sunulan ve geçen ay sızdırılan resmi bir BM raporunun yaptığı tespite göre Suudiler “sivilleri ve sivillere ait objeleri hedef alan hava saldırıları düzenledi… Bunlara, ülke içinde yer değiştirmiş insanlar ve mülteciler için kurulan kamplar, düğünler de dahil olmak üzere sivil buluşmaları, otobüsler de dahil olmak üzere sivil araçları, sivil yerleşim alanları, tıbbi tesisler, okullar, camiler, fabrikalar ve gıda depoları ile, Sana havaalanı, Hudeyde limanı ve yurtiçi transit yollar gibi öteki temel sivil altyapılar da dahil.”

 

Yerleşim alanlarına ABD yapımı misket bombaları atıldı – BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon bile yumuşak bir dille bunun “bir savaş suçuna varabileceğini” kabul etti.

 

Bir başka deyişle Suudi Arabistan bir haydut devlettir. Ama hata yapmayalım. Bu krallık bizim haydut devletimizdir.

 

Suudi Arabistan'a Yemenli sivillere karşı kullanılmak üzere silah veren ABD ve Britanya hükümetleri, savaşa müdahil olmadıklarını, haydut devlet müttefikimizin savaş suçlarından sorumlu olmadıklarını ileri sürüyor. 

 

Bir İngiliz Savunma Bakanlığı sözcüsü, İngiliz kuvvetlerinin yalnızca “en iyi pratik hedef alma teknikleri” konusunda tavsiyeler verdiğini, “Birleşik Krallık askeri personelinin Suudi öncülüğündeki koalisyonun operasyonlarına doğrudan dahil olmadığını” savundu.

 

Fakat bunlar saptırıcı sözlerdir - özellikle de yakın zamanda Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr'in, İngiliz ve Amerikan askeri yetkililerinin “Yemen'e yönelik Suudi hava saldırılarının komuta ve kontrol merkezinde” çalıştığını açığa çıkardığı düşünüldüğünde.

 

Herhalde vergi mükellefleri onlara gün boyu orada durup çay içmeleri için vergi ödemiyorlardır.

 

Hayır: biz onlara hava savaşını denetlemeleri için para ödüyoruz. Suudi Dışişleri Bakanı'nın sözleri şu şekilde: “Komuta ve kontrol merkezimizde İngiliz yetkililer, Amerikalı yetkililer ve başka ülkelerden yetkililer var. Hedef listesinde neler olduğunu biliyorlar ve ne yapıp ne yapmadığımızı anlıyorlar.”

 

ABD'li ve İngiliz yetkililer, “hava kampanyasını bütün boyutlarıyla ele alabildi ve emniyet tedbirlerinden memnun kaldı.”

 

Nisan 2015 tarihinde ABD'li yetkililer, bu düzenleme hakkında çok daha açık konuşuyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Antony J. Blinken, Riyad'da düzenlenen bir basın toplantısında ABD'nin hedef seçimini de içeren bir “ortak koordinasyon planlama hücresi” üzerinden Suudilerle olan istihbarat paylaşımını arttırdığını söylemişti.

 

Durum ne olursa olsun, hür dünyanın medeni liderleri Suudi ordusunun Yemen'deki sistematik savaş suçlarını içeriden kuşbakışı görüyor  - ve göründüğü kadarıyla onaylıyor da.

 

 

Mezhep savaşı mı?

 

Suudi öncülüğündeki koalisyonun amaçları muğlak.

 

Savaşın geniş jeopolitik, mezhepsel dinamikleri olduğu yaygın kabul görüyor. Suudiler, Husilerin yükselişinin Yemen'de büyüyen İran nüfuzunun sinyali olmasından korkuyor.

 

İran'ın Suriye, Irak ve Lübnan'da aktif olmasıyla Suudi Arabistan, Husi isyanını İran'ın vekil güçleri tarafından stratejik kuşatma altına alınma sürecinin bir diğer bileşeni olarak görüyor.  İran'ın küresel pazarlara entegrasyonunun, azgelişmiş petrol ve doğalgaz sektörlerinin ve bölgesel bir güç olarak konsolidasyonunun önünü açan ABD destekli İran nükleer anlaşması da bu düşünceyi yoğunlaştırıyor.

 

Fakat bu anlatı, hikayenin tümü değil. İran'ın Husilerle olan teması tartışılabilir değilse de, Husiler silahlarının çoğunu iki kaynaktan edinmişti: karaborsa ve eski cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih.

 

ABD istihbarat yetkilileri, İran'ın geçen yıl Husileri açıkça, Yemen başkentine saldırmamaları için uyardığını doğruladı. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcülerinden Bernadette Meehan, “İran'ın Yemen'deki Husilerin üzerinde komuta ve kontrol faalliyetleri olmadığı yönündeki değerlendirmemizi koruyoruz” şeklinde konuştu.  

 

BM'nin eski Yemen özel temsilcisi Cemal Bin Ömer'e göre Suudi hava saldırıları, 12 rakip siyasi grup ve aşiret grubu arasında bir iktidar paylaşımı düzenlemesine yol açacak olan, çok yakın bir barış anlaşmasını baltaladı.

 

Bin Ömer, Wall Street Journal gazetesine “bu kampanya başladığında belirgin olan fakat dikkatten kaçan bir şey, Yemenlilerin o tarihte Husiler de dahil olmak üzere bütün tarafları içeren bir iktidar paylaşımını tesis edecek olduğudur” şeklinde konuştu.

 

O halde mesele İran değildi. Suudiler – ve göründüğü kadarıyla ABD ve İngiltere – demokratik bir Yemen görüntüsüne gerçek bir geçiş görmek istemiyordu.

 

Aslında ABD bütün Körfez bölgesinin demokratikleşmesine açıkça karşı olup, Körfez petrolünün küresel pazarlara akışını ‘istikrarlı' tutma saplantısı içindedir.

 

Mart 2015 tarihinde, Washington DC'de bulunan Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nden ABD ordusu ve  NATO danışmanı Anthony Cordesman şu açıklamayı yapmıştı: “Yemen, tıpkı Suudi Arabistan'ın ve Arap Körfezi devletlerinin geniş istikrarı gibi, büyük stratejik önemdedir. ABD'nin enerji ‘bağımsızlığı' ile ilgili tüm konuşmalarda gerçeklik hayli farklıdır. Körfez'in dışındaki bölgelerdeki petrolde ve alternatif yakıtlarda meydana gelen artış, bu bölgenin küresel ekonomi ve ABD ekonomisi açısından taşıdığı hayati stratejik önemi değiştirmemiştir… Yemen, Körfez'in stratejik önemine denk olmasa da, Suudi Arabistan'ın ve Arap Yarımadası'nın istikrarı açısından halen hayli büyük bir stratejik öneme sahiptir.”

 

Bir başka deyişle Yemen savaşı, Batı'nın Körfez'deki başlıca haydut devlet müttefikinin petrol akışını sürdürmesi ile ilgilidir. Cordesman sözlerine şöyle devam ediyordu: “Yemen'in toprakları ve adaları, Kızıldeniz'in güneydoğu ucunda bulunan, Bab el-Mendeb yahut ‘gözyaşı kapısı' denilen bir diğer küresel geçitin güvenliği açısından kritik bir rol oynamaktadır.”  

 

Bab el-Mendeb Boğazı, “Afrika Boynuzu ve Ortadoğu arasındaki bir geçit ve Akdeniz ile Hint Okyanusu arasında stratejik bir bağlantı noktası” olup, Fars Körfezi'nden gelerek Süveyş Kanalı'na ve Süveyş-Akdeniz  boru hattına (SUMED) giden ihracatların çoğu buradan geçmektedir.

 

Cordesman, şunları da ekliyordu: “Yemen'deki olası bir düşman hava veya deniz varlığı, Süveyş Kanalı'ndan geçen bütün trafiği ve günlük petrol ve petrol ürünleri akışını tehdit edebilir ki EIA [ABD Enerji Enformasyon Yönetimi] 2009'da 2.9 mmb/d [gün başına düşen milyon varil] olan seviyenin 2013 yılında 3.8 mmb/d seviyesine ulaştığını tahmin etmektedir".

 

 

Yemen boru hattı rüyası

 

Fakat burada, Batılı yetkililer tarafından hususi ortamlada kabul edilen, ancak kamuoyu önünde tartışılmayan paralel bir alt amaç da var: Yemen, Suudi petrolünü İran ve Hürmüz boğazını by-pass edecek şekilde ihraç etmeyi sağlayacak bir dizi alternatif petrol ve doğalgaz aktarma yolu sunma konusunda kullanılmayan bir potansiyele sahip.

 

Krallığın bu konudaki tutkuları Wikileaks tarafından elde edilen, Yemen'deki ABD büyükelçiliğinden Dışişleri Bakanlığı'na giden 2008 tarihli gizli bir Dışişleri Bakanlığı yazışmasında ortaya konulmuştu:

 

“Yemen'de bulunan bir İngiliz diplomat PolOff'a [ABD büyükelçiliği siyasi görevlisi] Suudi Arabistan'ın tamamen Suudi Arabistan'a ait, onun tarafından işletilen ve korunan, Hadramut'tan Aden Körfezi'ndeki bir limana gidecek, bu şekilde de Arap Körfezi/Fars Körfezi'ni ve Hürmüz boğazlarını by-pass edecek bir boru inşa etmeye ilgi gösterdiğini anlattı.

 

"Salih buna her zaman karşı çıktı. Diplomat, Suudi Arabistan'ın Yemen askeri liderliğini desteklemek, şeyhlerin sadakatini satın almak ve başka araçlar yoluyla kendisini, uygun bedel karşılığında Salih'in halefinden bu boru hattının haklarını elde edecek şekilde konumlandırıyordu.”  

 

Nitekim Yemen'in doğusundaki Hadramut eyaleti tuhaf bir şekilde Suudi bombardımanından etkilenmedi. Yemen'in en büyük eyaleti olan Hadramut, Yemen'in geri kalan petrol ve doğalgaz kaynaklarının büyük bölümünü içeriyor.

 

Jamestown Vakfı'ndan üst düzey bir Yemen analisti olan Michael Horton, “Krallığın bu eyalette ilgi gösterdiği birinci şey, bir boru hattının inşa edilmesi. Böyle bir boru hattı uzun zamandan beri Suudi Arabistan'ın hayaliydi” şeklinde bir gözlemde bulundu: “Hadramut'tan geçecek bir boru hattı, Suudi Arabistan ve Körfez müttefikleri için, Aden Körfezi'ne ve Hint Okyanusu'na doğrudan erişim sağlayacaktır; stratejik bir geçit olan ve gelecekteki bir çatışmada İran tarafından en azından geçici olarak bloke edilebilecek olan Hürmüz Boğazı'nı by-pass etmelerini sağlayacaktır. Hadramut üzerinden geçecek bir boru hattı için bir yolu emniyete alma ihtimali, muhtemelen Suudi Arabistan'ın Yemen'deki uzun vadeli geniş stratejisinin bir parçasını teşkil ediyor.”

 

 

Boru hattı bağlantısının saklanması

 

Batılı yetkililer, tırmanan çatışmanın arkasındaki enerji jeopolitiği konusunda kamuoyunun bilinçlenmesini engellemeye kararlılar.

 

Geçen yıl, Hollanda Dışişleri Bakanlığı'ndaki, Yemen'de güvenlik ve hukuk devleti alanında üst düzey bir danışman olan Joke Buringa, 2 Haziran 2015 tarihinde kişisel blog sayfasında bu meseleler hakkında keskin bir analiz yayınlamıştı.

 

Buringa, “Böl ve yönet: Suudi Arabistan, petrol ve Yemen” başlıklı makalesinde “İran'ın Hürmüz Boğazı'nı kapaması ve bunun küresel ekonomi için muhtemel felaket sonuçlar yaratması korkusu yıllardan beri vardı” diye yazıyordu: “Bu yüzden ABD, Körfez devletlerine alternatifler geliştirmeleri için baskı yaptı. 2007 yılında Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE, Umman ve Yemen ortak bir şekilde, Trans-Arabistan Petrol Boru Hattı projesini başlattı. Suudi Arabistan'ın Fars Körfezi üzerindeki Ras Tannura şehrinden ve BAE'den Umman Körfezi'ne (Fuceyra Emirliği'ne bir, Umman'a iki hat) ve Aden Körfezi'ne (Yemen'e iki hat) uzanan yeni boru hatları inşa edilecekti.”

 

2012 yılında BAE içinde Abu Dhabi ve Fuceyra arasındaki bağlantı operasyonel hale geldi. Eş zamanlı olarak İran ve Umman kendi boru hattı anlaşmasını imzalamaya yöneldi.  Buringa'ya göre “Umman'ın niyetleri hakkındaki güvensizlik, Suudi Arabistan'ın uzun zamandır arzu ettiği şeyin, yani Yemen'deki Hadramut seçeneğinin çekiciliğini arttırdı”.

 

Ancak Cumhurbaşkanı Salih, Suudilerin tutkularının önündeki önemli bir engeldi. Buringa'ya göre Salih, “Yemen toprakları üzerinde Suudi kontrolünde bir boru hattının inşa edilmesine karşı çıkıyordu. Yıllar boyunca Suudiler, bu projeyi Salih'in halefinin yönetimi altında gerçekleştirme umuduyla aşiret liderlerine yatırım yaptı. 2011 yılında demokrasi yanlısı göstericilerin başlattığı halk ayaklanması bu planları altüst etti.”

 

Buringa, bu meseleyi açıkça kabul eden tek üst düzey Batılı hükümet temsilcisi. Fakat 1 Şubat günü kendisinden röportaj talep etmemden dört gün sonra, Hollanda Dışişleri Bakanlığı'na bağlı kurumsal işler sözcülerinden biri olan Roel van der Meij'den şu yanıtı aldım: “Bayan Joke Buringa benden, bu röportaj için uygun olmayacağı konusunda sizi bilgilendirmemi istedi.”

 

Bu esnada Buringa'nın eskiden www.jokeburinga.com adresi üzerinden erişilebilen blog sayfası da tamamen kaldırıldı.  

 

Ancak Suudilerin Yemen savaşının enerji jeopolitiği hakkındaki makalesinin arşivlenmiş bir versiyonu,  Wayback Machine'de mevcut.

 

Hem Buringa'ya hem de Van der Meij'e, neden röportaj talebinde bulunmamdan bu kadar kısa zaman sonra Buringa'nın blogunun tamamen kaldırıldığını ve Hollanda'nın Suudi Arabistan'la olan bağlarını korumak için hükümet baskısıyla buna zorlanmış olup olmadığını sordum.

 

Buringa gönderdiği bir e-postada, Hollanda Dışişleri Bakanlığı'nın bu blogu silmesi için baskı yaptığını inkar etti: “Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm, fakat bakanlık bana baskı yapmadı. Blog sayfasının tasarımı en başından beri canımı sıkıyordu ve aylardan beri değiştirmek niyetindeydim… Sorunuz bana siteyi değiştirmem ve ne yapmak istediğim üzerine yeniden düşünmem gerektiğini hatırlattı. Bundan başka anlamlar çıkarmayın.”

 

Ancak Hollanda hükümeti kurumsal işler sözcüsü Van der Meij, blog sayfasının kaldırılması hakkında yorum istediğim çok sayıda e-posta ve telefon aramasına yanıt vermedi.

 

İngiliz-Hollandalı petrol devi Shell de dahil olmak üzere pek çok Hollanda firması Suudi Arabistan krallığında faal. Hollanda'nın Avrupa'ya açılan kapı konumu nedeniyle iki Suudi çokuluslu şirketi – ulusal petrol firması Aramco ve petrokimya devi SABIC – Avrupa'daki merkezlerini, her ikisi de Hollanda'da bulunan Lahey ve Sittard'da kurmuş. Suudi Arabistan'dan Hollanda'ya yapılan ihracat da geçtiğimiz yıllarda çarpıcı bir yükseliş göstererek,  2006-2010 yılları arasında yüzde 25 oranında arttı.

 

2013 yılında Suudi Arabistan, Hollanda'ya 34 milyar euro'nun (38.5 milyar dolar) biraz altında mineral yakıt sattı ve Hollanda'dan 8 milyar euro'nun (9 milyar dolar) biraz üzerinde makine ve taşımacılık malzemesi, 4.8 milyar euro'luk (5.4 milyar dolar) kimyasal ürün ve 3.7 milyar euro'luk (4.2 milyar dolar) gıda maddesi ve hayvan ithal etti.

 

 

Suudilerin El Kaide ile ittifakı

 

Suudilerin Yemen'deki stratejisinden fayda sağlayanların arasında, Paris'teki Charlie Hebdo saldırısının sorumluluğunu da üstlenen Arap Yarımadası El Kaidesi (AQAP) de var.  

 

Buringa, “Hadramut eyaleti, Suudi öncülüğündeki koalisyonun herhangi bir hava saldırısı düzenlemediği az sayıdaki bölgeden biri” diye belirtiyordu: “El-Mukalla uluslararası havaalanı ve buradaki liman optimum durumda ve El Kaide'nin kontrolü altında. Dahası, Suudi Arabistan, etki alanını genişleten El Kaide'ye silah sağlıyor.”

 

Suudilerin Yemen'de El Kaide ile bağlantılı teröristlerle olan ittifakı geçtiğimiz Haziran ayında, Abdurabbu Mansur Hadi'nin Suudi destekli “geçici” hükümeti, BM görüşmelerinin resmi delegesi olarak Cenevre'ye bir temsilci gönderdiği zaman açığa çıkmıştı.  

 

O tarihte bu temsilcisinin, 2013 yılında ABD Hazine'si tarafından AQAP için istihdam ve finansman sağlaması sebebiyle “özel tanımlı küresel terörist” olarak tanımlanan Abdülvehhab Humaykani'nden başkası olmadığı ortaya çıkmıştı. Humaykani'nin aynı zamanda 2012 yılında El Kaide tarafından düzenlenen ve yedi Yemen Cumhuriyet Muhafızları üyesinin ölümüyle sonuçlanan bombalı araç saldırısının arkasında olduğu iddia ediliyordu.  

 

Başka analistler de aynı fikirde. Michael Horton'un Jamestown Vakfı tarafından yayınlanan “Terrorism Monitor”de yazdığı gibi: “AQAP da Suudi Arabistan'ın Husilere karşı olan savaşında faydalı bir vekil güç olarak görülebilecek olmasından fayda sağlıyor. Suudi Arabistan ve müttefikleri, Güney Yemen çapında bir dizi dağınık milis grubunu silahlandırıyor.  Finansmanın ve materyallerin bir kısmının, hatta belki de çoğunun AQAP'ın ve muhtemelen İslam Devleti örgütünün eline ulaşacağı hemen hemen kesin.”

 

Batı, bir taraftan Irak ve Suriye'de İD'ye karşı savaş borazanlarını çalarken, diğer taraftan Yemen'de hem El Kaide'nin hem de İD'nin canlanması için yolu döşüyor.

 

Hollanda Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Joke Buringa, şimdi sansürlenmiş olan makalesinde  “Suudi Arabistan, iki ülkeyi [Suudi Arabistan ve Yemen] ayıran, 1,500 kilometreden uzun sınırın diğer tarafında güçlü, demokratik bir ülke görmek istemiyor” diye vurguluyordu. Öyle görünüyor ki ABD ve İngiltere de istemiyor. Buringa, “Mukalla'ya giden bu boru hatları muhtemelen eninde sonunda oraya varacak” diye ekliyordu.

 

Muhtemelen varamayacaklar, ama her durumda bir geri tepme olacak.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

 

www.medyasafak.net