Hizbullah’ın Arap kimliği; gerçek mi kurgu mu?

Hizbullah’ın Arap kimliği; gerçek mi kurgu mu?
Eğer Arap davasını arkadan hançerlemek, Arap ülkeleri karşısında İsrail rejimi ile birlikte çalışmak, hegemonik amaçlar doğrultusunda komşu Arapları bombalamak ve bölgesel güç iddiası için aşırılıkçılığı finanse etmek bu ülkelerin sözlüğünde Arapçılık ise, Hizbullah’ın Arap olmadığı doğrudur.

 

 

Alwaght

 

 

Arap kimliğini belirleyen şey nedir? Bazıları bunun dil, kültür, politika, din ve hatta tarih tarafından belirlendiğini söylüyor. Diğerleri de ortak dilsel, ırksal ve kültürel arka planın önemi üzerinde hemfikirler. Modern Arap kimliği Batı Asya'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanıyor ve Hizbullah'ın doğduğu coğrafyayı, Lübnan'ı da içeriyor. Fakat medya araçlarını kendi propagandalarını yaymak için kullanan bazı Arap ülkeleri için "Arapçılık" ihanet ile eş anlamlı olarak kullanılıyor. Eğer öyleyse evet, Hizbullah Arap değil.

 

Suudi finansmanlı Al Arabiya Haber Kanalı geçenlerde direniş örgütü Hizbullah'ın asıl sadakatinin Arap halkına olmayıp sadece İran'ın bir vekili olarak faaliyet yürüttüğünü iddia eden bir program yayınladı. Videoda “Hizbullah'ın önderi Hasan Nasrallah  katliamlar gerçekleştirip bunlarla Araplar ve Sünnileri itham ederek Lübnan'ın Arap milletini bir Fars devleti haline getirmeye çalışıyor” deniliyor.

 

Program baştan sona Riyad'ın Direniş karşıtı politikasının izlerini taşıyor.

 

İronik olan şey ise Hizbullah'ı Araplara az önem vermekle suçlayan, hatta daha da ileri giderek Direnişi terörizm ile etiketlendiren bu Arap ülkelerinin Filistin davasını defalarca kez başarısızlığa uğratanlarla aynı ülkeler olması.

 

Müslümanların baş düşmanı olan İsrail rejimi, bu sözde Arap birliğini dağıtmayı ve bu ülkelerin Arap ittifakına sırtlarını dönerek Tel Aviv ile gizli ve açık ilişkiler kurmasını sağlamayı başarabildi.

 

Bu ülkeler katliama uğratılan Filistinlilerin görüntülerine ve acılarına kör ve sağır olurken Hizbullah onların yerine Arapların kavgasını veriyor. Hizbullah 80'lerdeki kuruluşundan bu yana İsrail işgaline karşı mücadele veriyor.

 

"Arapçılığın" gerçek yüzünün ortaya çıktığı savaş meydanlarından biri de Suriye. Milliyetçi Araplar olduklarını iddia eden pek çok ülke Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın hükümetine karşı savaşan IŞİD ve El Nusra gibi terörist grupları ve bunlara ilaveten diğer silahlı örgütleri destekliyorlar. Suriye 2011 yılından itibaren, bu ülkelerin Direniş Ekseni'ni zayıflatmaya dönük komplolarının sonucu olarak yıkım ve kan banyosundan başka bir şey görmedi. Öte yandan Hizbullah savaşçıları çoğunluğu Sünni olan Suriyeli sivilleri terör saldırıları karşısında korumak için kendi hayatlarını kurban ediyorlar. Bu korumanın mezhep ve ırk farkı gözetmeksizin herkesi şamil olması Hizbullah'ın hem Araplar hem de Müslümanlara olan ortak sadakatinin göstergesidir.

 

Aynı şekilde Irak'taki Amerikan önderlikli işgal ve yakınlardaki IŞİD yayılması Arapların düşmanlarıyla işbirliği yapan Fars Körfezi ülkeleri tarafından destekleniyor. Yemen'de de Suudi önderlikli koalisyon Yemenlileri katliamdan geçiriyor ve Arap uygarlığının ve kültürünün temellerini ve Arap tarihinin beşiğini bombalıyor.

 

Dolayısıyla Arap kardeşlerine ihanet edip düşmanlarıyla işbirliği yürüten ve onlar karşısında savaşmaları için aralarına terörist gruplar eken sözde Arap ülkelerinin, Hizbullah'ın Araplara olan sadakatini satılığa çıkardığını iddia etmeleri gerçekte münafıklığın rengiyle kirlenmiştir. Eğer Arap davasını  arkadan hançerlemek, Arap ülkeleri karşısında İsrail rejimi ile birlikte çalışmak, hegemonik amaçlar doğrultusunda komşu Arapları bombalamak ve bölgesel güç iddiası için aşırılıkçılığı finanse etmek bu ülkelerin sözlüğünde Arapçılık ise, Hizbullah'ın Arap olmadığı doğrudur.

 

Gerçekteyse direniş grubu Hizbullah Arap vatanseverliğinin ve gerçek Arap kimliğinin değerlerini yükseltmiştir. Hizbullah İran ile aynı dinî ideolojiyi paylaşmakla birlikte olabilecek en azami seviyede vatanperverdir. Ülkesi için en iyisi olduğuna inandığı şeyi yapmaktadır ve bunun içinde benzer ilkelere inanan fakat bu bağı kötüye kullanmayacağına inandığı bir tarafla ittifak kurmak da yer almaktadır.

 

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah direniş gruplarının İslami olduğu kadar Arap da olan kimliğini defalarca vurgulamıştır.

 

Tahran Hizbullah'ın Lübnan'daki siyasi tavrına bir kez bile müdahale etmemiştir, ne de kendi emrine tabi olmasını istemiştir, bu durum Seyyid Nasrallah tarafından doğrulanmaktadır.

 

Beyrut'un güneyinde Yemen halkıyla dayanışma amaçlı bir gösteriye hitaben yaptığı bir konuşmada Seyyid Nasrallah, Suudilerin Yemen saldırılarına sebep olarak gösterdikleri "Araplığı savunmak ve bölgedeki İran hegemonyasına karşı çıkmak" iddiasına itiraz etmiş ve “Daha önceki konuşmamda da söylediğim üzere bu savaşın gerçek amacı Yemen halkının bağımsızlığına tekrar kavuşmasının ardından Yemen'deki Suudi-Amerikan vesayetini tekrar kurmaktır” demişti.

 

Arap dünyası sadece sınırlarının bitişik olması ve dillerinin ortak olmasıyla ya da tarihleriyle değil daha çok birbirlerine olan sadakatleriyle birleşir. Cinayet ve terör yaymaya gelince, bunlar uygulayıcısı oldukları ülkeler tarafından Arap kimliğinin tanımına yeni eklenen terimlerdir.

 

 

www.medyasafak.net