Suudilerin petrol fiyatlarını düşürmesi geri tepti / Suudiler kendi kazdıkları kuyuya düştü

Suudilerin petrol fiyatlarını düşürmesi geri tepti / Suudiler kendi kazdıkları kuyuya düştü
Katar’da her bir yerliye karşılık yedi göçmen işçi var; BAE’de ise bu oran bire altı dolaylarında. Yüzbinlerce kişinin sokaklara çıkması halinde ordu veya polisin kendisini çaresiz halde bulacağını söylemek mümkün görünüyor. Nitekim, bir ‘devrim’ tehdidi bu ülkelerin üzerinde geziyor.

 

 

Petr Lvov

 

 

New Eastern Outlook

 

 

Günümüzde hâlâ geçerli olan eski bir deyiş vardır: “kendi kazdığın kuyuya kendin düşersin”. Bu deyiş, Suudi Arabistan'ın ve bir dizi KİK üyesi müttefikinin başına gelen şeyi mükemmel bir şekilde tarif ediyor. Bu ülkeler, Riyad'ın ortaya koyduğu, uluslararası petrol piyasalarına yönelik yıkıcı fiyat stratejisini destekleme konusunda ortaklaşmıştı ve bu durum, bu devletlerin her birinin ulusal çıkarlarına devasa mali zararlar verdi. Nihayetinde bu devletlerin bütçesinin %70'den fazlası, petrol ihracatlarının meydana getirdiği kârlardan geliyor. Dahası, para akışı kesildiği zaman bu devletler kendilerini sosyal programları finanse edemez ve devletlerinin istikrarını sağlayan aşiret yapılarının liderlerine yönelik “bağışları” ödeyemez halde buldu. KİK devletlerinin nüfusları, 50 yıllık nefes kesici petrol kârları nedeniyle yaşamlarını sürdürmek için çalışmaya çok da ihtiyaç duymuyor ve bütün işleri Asya'dan ve Arap dünyasından gelen misafir işçilere, ağırlıklı olarak da Hindistan, Pakistan, Sri Lanka, Nepal, Bangladeş, Filipinler, vs.den göçmenlere veriyor. Bu zamana kadar işler, yerel sakinlerin aldığından 5 ila 7 kat daha az ücret ödenen en yorucu görevlerde çalışmayı isteyen kişilere giderken, Arapların bankacılık, petrol ve doğalgaz sektörlerindeki en saygın konumları işgal etmesine izin verildi. Bu nedenle KİK ülkelerinin vatandaşları hem sivil hayatta hem de orduda yüksek kademeli mevkilerde bulunuyor.

 

Fakat 2014 yılında Suudi otoriteleri, petrol fiyatlarını düşürmek yoluyla Rusya'yı Avrupa ve Asya petrol pazarlarından çıkarmanın mümkün olduğuna ve bunu denemek gerektiğine karar verdiler. Bu fikir Washington'a da son derece sıcak geldi, zira  Obama yönetimi, Moskova'nın Ukrayna ve Suriye'deki pozisyonu nedeniyle ve Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yasadışı yaptırımlar arzu edilen sonuçları yaratmadığı için, Rusya'nın ekonomisine mümkün olduğunca zarar vermek istiyordu. Bu plan bir dereceye kadar başarılı oldu ve Rusya'nın bütçe gelirlerini yaklaşık yarı yarıya indirdiği gibi, tüm bunlar olmasa yükselişte olacak olan ekonomiyi sakatladı. Ancak süreç içerisinde Riyad, Amerika Birleşik Devletleri'nin şist petrolü endüstrisini kelimenin gerçek anlamıyla yok etti. Bu, belki de onların Batılı efendileri tarafından “yan hasar” olarak algılandı. Suudiler, Suriye halkına verdiği daimi destek ve Suudi rejiminin tiranlığına meydan okuyabilecek, hatta onu yok edebilecek bir Şii kemeri meydana getirebilecek devletler olan İran ve hatta Irak'la ikili ilişkiler getirmeye çalışması nedeniyle Moskova'yı cezalandırmaktan daha önemli bir şey olmadığına karar verdiler.

 

Şimdi, bu stratejinin sonuçlarına bir göz atabiliriz. Rusya ciddi bir darbe yedi, ancak her ne kadar ekonomisini 2014'teki düzeye geri getirmek yıllar alacak olsa da ayakta kaldı. Fakat bundan daha önemli olarak, bu yaşananlardan faydalı bir ders çıkardı: artık hidrokrabon ihracatına bağımlı olamaz. Diğer yandan, hidrokarbondan başka bir şey üretmeyen ve tamamen Asya'dan gelen ucuz emeğe bağımlı olan Suudi Arabistan'dan daha dirençli olduğunu kanıtladı. Dahası, 2016 yılında Riyad, göçmenlere ödeme yapacak parasının olmadığını ve kendi nüfusunun araba tamir etmeyi, enerji santralleri işletmeyi, hatta pazarda bir şeyler satmayı unuttuğunu farketti. Artık onlar, kendilerine bütçe üzerinden dağıtılan petrol gelirlerine bütünüyle bağımlı olan “yeni zenginler”dir. Bu nüfus, bedava eğitimden, bedava sağlıktan, bedava gıdadan vs. yararlanıyor. Fakat aşırı bolluk zamanı artık geride kaldı. Ve her ne kadar Kuveyt ve Katar devlet fonlarını dibine kadar kazarak refah yanılsamasını hâlâ sürdürebilirse de, Suudi Arabistan Krallığı ve Birleşik Arap Emirlikleri halihazırda bunu yapmaya başladı bile. Bu iki devlet, Yemen ve Suriye'deki savaşlara her ay aşırı miktarlarda harcamalar yaptı ve hazinelerinin büyük kısmını tüketti.

 

Meseleleri daha da kötü hale getirecek şekilde, göçmen işçiler Fars Körfezi devletleri karşısında artan ölçüde hayal kırıklığı yaşıyor. Bu işçiler zenginler için çalışarak iyi paralar kazanmaya alıştılar ve şimdi sözleşmeleri yenilenip uzatılıyor. Pek çoğu, daha iyi zamanları bekleyerek, kendilerini yasadışı koşullarda çalıştıran devletlerde kalmayı tercih ediyor, bu şekilde de, yerel nüfusların göçmenlere oranı nedeniyle istikrarsızlaştırıcı bir faktör haline geliyorlar. Katar'da her bir yerliye karşılık yedi göçmen işçi var; BAE'de ise bu oran bire altı dolaylarında. Yüzbinlerce kişinin sokaklara çıkması halinde ordu veya polisin kendisini çaresiz halde bulacağını söylemek mümkün görünüyor. Nitekim, bir ‘devrim' tehdidi bu ülkelerin üzerinde geziyor.

 

Eğlenceli gerçek ise bu ülkelerde yönetici elitlerin daha mutlu olduğunu söylemenin pek de kolay olmaması. Özellikle Riyad'da, Kral Selman'ın, henüz 34 yaşında olan oğlu Muhammed lehine tahttan çekileceği söylentileri dolaşıyor. Başka ne yapsın ki? Sonuçta Selman, on yıllardır rejimi korumuş olan herkesin üzerini çizdi. Ülkeyi istikrarlı hale getirmek için aşiret liderlerinin sadakatini satın almanın zamanı çoktan geldi, ancak Suud Hanedanı'nın bunu yapacak parası kalmadı.

 

KİK devletleri çaresizlik içinde ekonomilerinin çöküşüne tanıklık ediyor: petrol ihracatı gelirleri, 360 milyar dolar düzeyinde azaldı. Bir varil Bren petrol 2014'te 100 doların üzerine çıkma yolundayken, bugün 38 dolara satılıyor. Bu koşullarda hükümetler, bütün maliyetleri kesmek zorunda kalıyor. Uluslararası Para Fonu'nun Körfez bölgesi direktörü Mesud Ahmed'e göre:

 

2015 zor bir yıl oldu, fakat bu çok yıllı bir tanzim sürecinin sadece başlangıcı: 2016 da zor olacak, arkasından da 2017 ve 2018 gelecek. Önümüzdeki yıl yavaşlama azalmayacaktır.

 

Giderek kötüleşen ruh hali için yerel ve yabancı yatırımcıları suçlamak zor, zira daha sıkı vergi ve para politikaları kaçınılmaz ve piyasalar bunların negatif sonuçlarına hazırlanıyor. Hükümet harcamalarındaki keskin düşüş özel sektörü de sakatlayacaktır ki KİK devletleri geçmişte onları, büyük çaplı bir toplumsal altüst oluşu engellemek için iyi bir düzeyde tutardı.

 

Bu koşullar altında devlet mülkiyetindeki Suudi Aramco şirketi, hem Asya hem de Avrupa'daki müşterileri için fiyatları yükseltmeye başladı. Suudiler nihayet fiyat savaşını sonlandırmaya ve fiyat indirimine sırt çevirmeye, düşük petrol fiyatı rekorları dönemine bir son vermeye karar verdi. Ancak Suudi Arabistan herhangi bir zamanda, geçen yıl yaptığı gibi taktik değiştirebilir. Pek çok şey, 20 Mart tarihinde Rusya'da gerçekleşmesi planlanan petrol üreticisi ülkeler toplantısına bağlı olacaktır.

 

Ancak İran'a yönelik yaptırımların kalkmasıyla birlikte Tahran pazardan pay almak için mücadele edecek ve bunun için petrol üretimini ve ihracat düzeylerini arttıracaktır. Şubat ayında İran, uluslararası pazarlara günde 1,4 milyon varile yaklaşan arz sunuyordu. İran Ulusal Petrol Şirketi, Mart ayında ihracatın artarak günde 1,56 milyon varil düzeyine ulaşacağı öngörüsünde bulundu. Uluslararası pazarlara aşırı arz sunulmasıyla birlikte uzmanlar, yeni bir fiyat kırma sürecine tanık olabileceğimizden korkuyor.

 

Suudi otoritelerinin piyasa fiyatlarını tam şimdi yükseltme kararı, ABD'den gelen petrol üretimi istatistiklerinden etkilenmiş olabilir. Bu rakam üst üste altı hafta boyunca düşerek Şubat ayı sonlarında günlük 9.077 milyon varil düzeyine indi. Fakat Suudilerin pazardaki baş rakipleriyle – Rusya'yla – enformel bir anlaşmaya vardıktan sonra genel kanaatin üstesinden gelmeye karar vermesi daha muhtemel. Şu ana kadar OPEC ve Rusya arasındaki, üretim seviyelerini arttırmama yönündeki anlaşma tamamen şekilsel oldu, zira İran yaptırımların kurbanı olduğunu ve kendisi için elverişli koşullara ihtiyaç duyduğunu ileri sürüyor. Fakat 2 Mart günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya'nın petrol üretimi seviyesini şimdiki seviyede tutma niyetini resmen doğruladı.

 

Suudi Arabistan elbette, yeniden oyun oynamaya başlayabilir, ancak bu kez bunlardan fayda sağlayabilecek bir pozisyonda değil gibi görünüyor, zira şu an söz konusu olan şey doğrudan doğruya Suudi devletinin hayatta kalıp kalamayacağıdır. Bu yüzden, Amerika Birleşik Devletleri kendilerini bunu yapmamaya teşvik etse bile, Rusya'yla müzakere yürütmeye zorlanacaktır.

 

www.medyasafak.net