Wall Street Journal: İsrail’in Suriye’deki temel kaygısı IŞİD değil İran

Wall Street Journal: İsrail’in Suriye’deki temel kaygısı IŞİD değil İran
İsrail’de hükümetteki koalisyonun üyesi olan önde gelen bir milletvekili ve eski Washington büyükelçisi Michael Oren, “Eğer IŞİD ve Esad arasında bir seçim yapmamız gerekirse IŞİD’i seçeriz. IŞİD’in açık kasa kamyonları ve makineli tüfekleri var. Esad ise Tahran’dan Beyrut’a uzanan stratejik kemeri, Hizbullah’ın elindeki 130,000 roketi ve İran’ın nükleer programını temsil ediyor” şeklinde konuştu.

 

 

Yaroslav Trofimov

 

 

Wall Street Journal

 

 

Suriye'nin öteki komşularının aksine İsrail, ülkeyi paramparça eden savaştan genel olarak uzak kaldı. Fakat bu, İsrail'in beş yıllık çatışmanın nasıl sona ereceği konusuna yakın bir ilgi göstermediği anlamına gelmiyor – kendi çıkarlarının mutlaka Washington'un çıkarlarıyla aynı çizgide olmak zorunda olduğu anlamına da gelmiyor.

 

İsrail hükümetinin önceliği açık: geçen yılki nükleer anlaşmasının ve Tahran üzerindeki uluslararası yaptırımların kalkmasının ardından İran'ın bir bölgesel güç olarak yükselişini durdurmak. Bu, İsrail'i Suudi Arabistan'ın öncülük ettiği İran karşıtı, Sünni Müslüman kampla giderek artan düzeyde yan yana getirdi.

 

Bir röportajda kendisine, İsrail'in Suriye'deki temel hedefinin ne olduğu sorulan dışişleri bakanlığı genel direktörü Dore Gold, şu yanıtı verdi: “Nihayetinde, Suriye içinde bir tür geçici anlaşmaya varıldığı zaman, İsrail'in durduğu yer açısından Suriye'nin bütünüyle İran'ın stratejik sistemiyle bütünleşmiş bir İran uydusu haline gelmemesi kritik önemdedir.”

 

ABD ve öteki Batı ülkeleri açısından ise Suriye'deki temel öncelik, İslam Devleti örgütünü ve Batı'ya duydukları husumetten daha büyüğünü İran'ın rakip Şii teokrasisine duyması muhtemel olan öteki Sünni radikal hareketleri yok etmek.

 

Cenevre'de şekillenmekte olan barış görüşmeleri, Suriye'deki İran destekli Başkan Beşar Esad rejiminin ve ılımlı Sünni muhalefetin silahlarını IŞİD olarak da bilinen İslam Devleti örgütüne ve El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra Cephesi'ne yöneltmesine olanak verecek bir tür siyasi anlaşma bulmayı amaçlıyor.

 

Ancak pek çok İsrailli yetkilinin bakış açısına göre eğer bu, Suriye ordusunun ve onun Lübnanlı müttefikinin, yani İsrail'i yıkma yemini baki olan İran destekli Hizbullah milislerinin faydasına olacak şekilde sonuçlanırsa, pek de iyi bir senaryo olmayacaktır.

 

İsrail'de hükümetteki koalisyonun üyesi olan önde gelen bir milletvekili ve eski Washington büyükelçisi Michael Oren, “Eğer IŞİD ve Esad arasında bir seçim yapmamız gerekirse IŞİD'i seçeriz. IŞİD'in açık kasa kamyonları ve makineli tüfekleri var. Esad ise Tahran'dan Beyrut'a uzanan stratejik kemeri, Hizbullah'ın elindeki 130,000 roketi ve İran'ın nükleer programını temsil ediyor” şeklinde konuştu.

 

Bir İsrailli yetkili espriyle, bölgedeki çatışma hakkında konuşurken vurguladığı noktaların Sünni Arap mevkidaşlarının vurguladıklarıyla tastamam aynı hale geldiğini söyledi. Bu yanyana geliş, bu ay  Suudi Arabistan'ın ve öteki Körfez monarşilerinin Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmelerinin ardından İsrail parlamentosu Knesset içinde alışılmamış türden bazı tartışmaları getirdi.

 

İsrail'deki Arap partilerinden milletvekilleri, Körfez ülkelerinin kararını “yeni-sömürgeci ve Siyonist güçlere sadakat eylemi” olarak adlandırarak kınadı. Şu anda dışişleri bakanlığı görevini de yürüten Başbakan Benyamin Netanyahu ise cevaben, İsrail kanunlarına göre teknik olarak halen düşman bir devlet olan Suudi krallığının eleştirilmesini “çılgınca” diye nitelendirdi.

 

İsrail'in yakın kaygıları, Hizbullah'ın İsrail'in elindeki Golan Tepeleri'nin karşısında bulunan Suriye topraklarından ikinci bir cephe açmasını ve sofistike İran silahlarının Lübnanlı milis grubuna aktarılmasını engelleme yönünde.  

 

İsrail medyasının aktardığına göre İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin bu kaygıları geçtiğimiz Çarşamba günü Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le tartıştı. Rusya, her ne kadar Esad rejimine yardım etmek için askeri varlıklarını ülkeye konuşlandırmış olsa da, kısa süre önce İsrail'in Suriye içinde Hizbullah'a ait olduğundan şüphe ettiği silah konvoylarına ve depolara hava saldırısı düzenlemesine karışmadı.  

 

Şu anda Golan Tepeleri civarındaki Suriye topraklarının çoğu, Nusra Cephesi de dahil olmak üzere isyancı grupların kontrolü altında bulunuyor.

 

İsrail, isyancı savaşçılar da dahil olmak üzere sınır çizgisi yakınlarında yaralanan Suriyelilere tıbbi yardım sağladığını kabul etti. Ancak bunu, Suriyeli vekil güçleri açıkça eğitme, silahlandırma veya finanse etme noktasına kadar vardırmadı.

 

İsrail'in dış politika ve güvenlik teşkilatı içinde, İran'a ve Hizbullah'a bu şekilde odaklanıp İslam Devleti ve El Kaide'yi görece görmezden gelmenin uzun vadede bilgece bir politika meydana getirmediğini düşünenler de var.

 

İsrail'in eski ulusal güvenlik danışmanlarından Tümgeneral Uzi Dayan, “İsrail'in Suriye'deki çıkarları bir noktayla sınırlı: sınırları geçmişte olduğu gibi sükunet içinde tutmak. Biz Golan Tepeleri'nde Suriye ordusunun olmasını tercih ederiz, zira Suriye'ye, hatta Hizbullah'a nasıl caydırıcılık uygulayacağımızı biliyoruz. Fakat IŞİD ve Nusra gibi bilinen bir varlığı olmayan bir örgüte caydırıcılık uygulamak zordur” şeklinde konuştu.

 

Netanyahu'nun Likud partisinden milletvekili olan ve geçmişte iç güvenlik bakanlığı ve Şin Bet güvenlik ve istihbarat teşkilatı başkanlığı yapmış olan Avi Dichter de, İran'a karşı ortak düşmanlığın Sünni güçlerle kalıcı bir ittifak getirebileceğini düşünmenin, bölge hakkında derin bir yanlış anlamaya sevkedeceğini ekledi.

 

Dichter şöyle konuştu: “‘Düşmanımın düşmanı dostumdur' sözü pek çok dilde işler ama Arapçada işlemez. Arapçada ‘ben amcamın oğluna karşı kardeşimle, yabancıya karşı da amcamın oğluylayımdır' derler. Onlar hâlâ İran'ı amcaoğlu olarak görüyorlar. Biz ise her zaman yabancı olarak kalacağız.”

 

www.medyasafak.net