Geride bıraktığımız yıl: Direniş Cephesinin zaferleri

Geride bıraktığımız yıl: Direniş Cephesinin zaferleri
Keyhan gazetesinin başyazarı Dr. Sadullah Zarei'den bölgesel gelişmeler üzerine bir durum değerlendirmesi...

 

 

Sadullah Zarei

 

 

Kayhan.ir

 

 

Direniş Cephesinin Batılı ve Batılı olmayan muhaliflerinin söylediklerinin aksine Rusya'nın Suriye'deki operasyonel kuvvetlerini azaltması Suriye'deki ilerlemenin ve nisbî istikrarın göstergesidir. Elbette geçen seneye oranla güvenlik yönünden ve siyasi açıdan daha iyi bir durumda olan da sadece Suriye değildir. Direniş Cephesinin vaziyeti bir sene önceye oranla hissedilir oranda daha iyidir. Bu konuda söylenmesi gereken şeyler mevcut:

 

1. Suriye geçen senenin başlangıcında İdlib, Deraa ve Humus olarak üç bölgeden yeni bir saldırıya maruz kaldı ve sonrasında da Suriye devleti ve ordusu için durum Halep'te de güçleşti. Lazkiye eyaletinin ilk kez tehdide maruz kalmasının yanında sorunun kapsamı Humus ve Hama'ya da ulaşmış oldu. Aynı anda teröristlerin Deraa'daki Şeyh Miskin bölgesine saldırısı Nusra Cephesinin hakimiyetindeki merkezlerle Suriye merkezi yönetiminin mesafesini azalttı ve bu durum fiili olarak başkent Şam'ı daha fazla tehdit altında bıraktı. Elbette bununla eş zamanlı olarak Şam etrafındaki ve özellikle Batı Ğuta çevresindeki teröristler pozisyonlarını daha da sağlamlaştırmış oldular. Bu gelişmelerden sonra, özellikle de Mart 2015'te teröristler taze bir moral kazandılar ve aksi biçimde ordunun ve Suriye'yi savunan diğer güçlerin psikolojisi zedelenmiş oldu. Bu bağlamda pek çokları Suriye'nin ve devletinin işinin bittiği analizini bile yapmaya başlamıştı.

 

Fakat Suriye meydanı kısa süre içersinde yeni hadiselere sahne oldu. Hizbullah 2015 Mart'ında, Humus eyaletinin kuzeyinde yer alan ve teröristlerin Hermel, Trablus ve Akdeniz üzerinden silah taşıdıkları, Suriye ile Lübnan'ı fiili olarak birleştiren Zebedani'de, bölgenin %90'dan fazlasının özgürleştirilmesiyle sonuçlanan başarılı bir operasyon gerçekleştirdi. Bu benzersiz bir stratejik zafer idi ve teröristlerin beli kırılmış oldu. Hizbullah bu bölgede Lübnan Hermel'i Humus'a bağlayan batı dağlarını kontrolü altına aldı ve teröristlerin irtibat hattını kesti.

 

Teröristlerin Suriye devleti için azami, kendileri için de asgari kârı sağlayan bir anlaşmaya razı olmaları teröristlerin kendi zayıflıklarını kabul ettiğini gösteriyordu. Bu anlaşma esnasında Suriye devleti, Ahraruş Şam ve İslam Ordusu (Ceyşul İslam) adlı gruplar ile bazı bölgelerde ateşkes uygulanması ve bu grupların üyelerinin Şam civarından ve Zebedani'nin bazı bölgelerinden çatışma olmaksızın çıkmaları üzerinde anlaşmaya vardı. Suriye ordusunun Şeyh Miskin'deki operasyonu Zebedani anlaşmasından yaklaşık 4 ay sonra, 26 Ocak 2016'da gerçekleşti ve Deraa'nın kuzeyi civarındaki yaklaşık 8 bin kişilik nüfusa sahip bu bölgenin özgürleştirilmesiyle sonuçlandı. Bu durum teröristlere vurulan büyük bir darbe sayıldı ve bunda Suriye Ordusu ve Vatan Savunma Güçleri (NDF) daha fazla öne çıkan bir rol oynadılar.

 

Fakat bu arada Muharrem ayının ilk günü (1 Ekim 2015) batı Halep'te başlatılan ve 21 Ocak 2016'da 2000 kilometrekarelik bir alanın özgürleştirilmesiyle sonuçlanan Nasr (Zafer) 2 Operasyonu de stratejik ve kader belirleyici bir kazanım sayılmıştı. Bu nedenle Nasr 2'den önce siyasi müzakerelerden yüz çeviren Batılılar ve Arap-Türk tarafları Şam yönetimini kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kabul ettiler ve onunla Cenevre ve Viyana'da müzakere masasına oturdular! Rusya'nın güvenlik dosyasına daha ciddi bir şekilde dahil oluşu Nasr 2 Operasyonunun başlangıcı ile aynı zamanda gerçekleşti ve elbette ki terörizm karşısındaki operasyonlara etkili bir yardımı oldu. Ve aynı zamanda 2015 Eylül'ünde Zebedani'den başlayıp Şeyh Miskin'e varan ardı ardına elde edilen zaferlere göz atmak, muzafferiyetin sahaya hakim olduğunu ve bunun da terörle mücadele eden tüm bu unsurların birbiriyle uyumu sonucu gerçekleştiğini güzelce göstermektedir. Bu bağlamda Rusya her ne kadar bu iki Zebedani operasyonunun planlanıp icra edilmesinde yer almamışsa da toplamda Suriye'deki değişimlere etkili bir yardım sunmuştur.

 

Şemsi yılın (1394'ün sonu 1395'in başlangıcı, çev.) sonuna geldiğimiz bu günlerde Suriye kabul edilir bir seviyede istikrara kavuştu ve muhtemelen önünde de kader tayin edici bir yıl bekliyor.

 

Bu zaferler, özellikle de Nasr 2 zaferi terörist liderlerin büyük şaşkınlığa düşmelerine yol açtı, öyle ki kendilerine bağlı güçler geçmişe oranla daha az direnmekteler.

 

2. Yemen geçtiğimiz yılın başında zorlu bir savaşın içine düştü. Arabistan'ın yeni liderleri 26 Mart 2015'te ağır bir hava bombardımanı ile Yemen halkı aleyhine savaş açtılar ve kısa bir süre sonra da bu ülkeyi ağır bir deniz ambargosuyla yüz yüze bıraktılar.

 

Azgın Suudi zorbaları Yemenli yoksullar karşısında savaş başlattıklarında hiç kimse bu savaşın birkaç ay süreceğini bile hesap etmemişti fakat bugün itibariyle yaklaşık bir yıldır devam ettiğini biliyoruz. Bu savaş şimdiye dek 10 binden fazla şehid ve yaralıya yol açtı ve öte yandan da yüzlerce Suud, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn vs.li askeri ölüme yolladı. Suudiler savaşın ilk aylarında çok yakın bir zaferden söz ediyorlardı ve gazeteleri Sana'nın "Kararlı Fırtına Operasyonu" ile İran hakimiyetinden kurtarılacak ilk Arap başkenti olacağını yazıyorlardı. Bundan sonra da sıra Bağdat, Şam ve Beyrut'a gelecekti. Bu savaşta Amerikan askeri uçakları çok açık bir şekilde Suudi uçaklarına Yemen göklerinde büyük bombalar ulaştırıyorlardı ve diğer Arap ülkeleri Arabistan'ın yardımına koştular. Batılı ülkeler de 2216 sayılı Yemen karşıtı kararla Arabistan'ın elini her türlü cinayet için açmış oldular ve Arabistan böylece Ensarullah ağacını budamak için tüm gücünden ve bütün fırsatlardan istifade etti.

 

Bugün Arabistan bir senedir süren şiddetli bombardımana rağmen Ensarullah'ın kuzey eyaletlerindeki geleneksel mevzilerine zarar vermeyi başarabilmiş değil. Ensarullah ise bugünlerde bir yıldır devam etmekte olan savaştan sonra bile kendi kadrolarına sağ salim sahip, orta ve üst düzeyli komutanları darbe almadı.

 

Arabistan büyük bir çaba ve onlarca milyar dolar harcayarak Ensarullah'ı güneyden de dışarı atmak istemişti. Ensarullah bu senenin ortalarında güneyi terk etti fakat bu bölge Arabistan'a bağlı Mansur Hadi güçlerinin eline geçmedi ve fiili olarak Ali Salim el-Beyz önderliğindeki Güney Hareketi (Heraku Cenubi) ve Şeyh Zindani önderliğindeki Ensaru'ş-Şeria arasındaki çatışma meydanına dönüştü. Hatta öyle ki büyük bir propagandayla Aden'e giren Mansur Hadi bu şehri terk etmek zorunda kaldı.

 

Suudi rejiminin bu savaşta belli başlı iki kırmızı çizgisi vardı, Arabistan sınırları ve şehirlerinin güvenliği, diğeriyse İran'ın Yemen'deki nüfuzu. Bugün bir yıllık savaşın sonunda Asir, Necran ve Cizan gibi üç Arabistan eyaletinin çok geniş kısımları Ensarullah'ın hakimiyeti ve atış menzili içinde ve Suudilerin kendileri bile İran'ın Ensarullah ve Yemen'de faal olan gruplar üzerindeki nüfuzunun savaşın başlangıcına nispetle daha da arttığını itiraf ediyorlar. Bir yıldır devam eden savaşın sonunda Suudilerin Ensarullah'a galip gelme telaşının beyhudeliği aşikâr oldu. Bu nedenle savaşın başlamasından birkaç hafta sonra Suudilerle birlikte Yemen karşıtı ittifaka dahil olan Arap ülkeleri de eleştirel mahiyette ağızlarını açmaya başlayarak fiili olarak kenara çekildiler. Suudi ittifakının en önemli üyelerinden olan Birleşik Arap Emirlikleri, askerlerini Yemen'den geri çekti.

 

3. Irak'ın durumu da bugün  nisbî bir istikrara kavuşmuştur. IŞİD 2014'ün Haziran ayında Arap ülkelerinin açık mali, istihbari, siyasi, medyatik ve  silah yardımı desteğiyle Diyala, Salahaddin, Neyneva ve Anbar'ı ele geçirmişti. Bunlara ilaveten de Babil, Kerkük ve Bağdat ciddi tehdit altındaydı ve Babil ve Kerkük'ün bazı kısımları bu terörist grubun eline geçmişti.

 

Irak'ın bugünkü durumu ise şöyledir: Bakuba, Tikrit ve Ramadi eyaletlerinin merkezleri IŞİD'in hakimiyetinden kurtarılmış, Diyala ve Selahaddin tamamıyle özgürleştirilmiştir ve Bağdat üzerindeki tehdit tamamen ortadan kaldırılmıştır. Kerkük'teki güvenlik durumu ise daha iyidir. Bu nedenle Irak'ta terörizmin yenilgiye uğratıldığını ve son aylarını geçirdiğini söyleyebiliriz. Tüm bunlar İran mihverliğindeki Direniş Cephesinin çabasıyla gerçekleşmiştir.

 

Direniş Cephesi yetenek ve gücünü ispat etmesinin yanında, bugün dünya milletlerinin nezdinde yüksek bir ahlaki konuma da sahiptir, zira davranışı Batılıların ve onların bölgedeki bağlılarının aksine özveriye ve kardeşçe yardım temellerine dayalıdır.

 

 

Çev: Ozan K. Sarıalioğlu

 

www.medyasafak.net