Palmira’nın geri alınmasını kim kutluyor?

Palmira’nın geri alınmasını kim kutluyor?
İngiltere’de yayınlanan The Independent gazetesi, Başbakan David Cameron’un ve ABD Başkanı Barack Obama’nın neden Palmira’nın geri alınmasına herhangi türden bir tepki göstermediği şeklinde yerinde bir soru soruyor: “Kraliçe Zenobia’nın Roma şehri Palmira’nın geri alınması IŞİD’in iki yıldan daha uzun bir süre içinde aldığı en büyük askeri yenilgi oldu ve evet, biz sessiziz… Ey arkadaşlar, kötü çocuklar kazandı, değil mi? Öyle olmasa hepimiz bunu kutlardık, değil mi?”

 

 

 

Martin Berger

 

 

New Eastern Outlook

 

 

Palmira'nın geri alınmasının, Suriye hükümetinin “İslam Devleti” (IŞİD) örgütüne karşı devam eden mücadelesindeki en büyük zafer olduğuna şüphe yok. Bu zafer, Suriye ordu birliklerinin IŞİD'in fiili başkenti Rakka'ya bir saldırı başlatması için yolu açıyor. Fakat zafer, özellikle bir sebepten ötürü aşırı derecede önemli: bu, geçmişin aklının nihayet, söndürülemez bir yangın gibi yerküre çapına yayılmaya çalışan günümüzün sözde “İslamcılarının” hayaller üzerine kurulu konseptlerini yenilgiye uğratması anlamına geliyor.

 

IŞİD militanları, “dünya medeniyetlerinin incisi” olarak görülen paha biçilemez Palmira şehrini Mayıs 2015'te ele geçirdi. Militanlar, UNESCO tarafından her ne pahasına olursa olsun korunacağı varsayılan bu değer biçilemez alanı yerle bir ederek bütün bir uluslararası toplumu şok etti.  Palmira'nın geri alınması sonrasında Suriye askerleri tarafından bulunan belgelere göre IŞİD bu şehirde düzenli olarak cariyeler satıyordu. The Times gazetesine göre bu militanların insanlık dışı davranışlarının bir diğer örneği, 50 yıl boyunca Palmira'da yürütülen çalışmaları denetleyen antik eserler uzmanı Halid el-Esad'ın kafasının kesilmesi oldu. IŞİD militanları, değerli sanat eserlerinin güvenlik için nereye taşındığını söylemeyi reddettiği için Halid el-Esad'ın canını aldı. Tahrip edilmiş cesedi, Palmira'nın ana meydanındaki bir Roma sütununa asılırken, şehrin en büyük tiyatrosu halkın önünde yapılan infazların sergilendiği bir alana dönüştürüldü. İşgal dönemi boyunca sayısız antik heykel yıkıldı ve tahrif edildi.

 

Rus savaş uçaklarının desteklediği Suriye güçleri, üç hafta süren operasyonların ardından IŞİD birimlerini Palmira'dan dışarı attı. Örgütün 400'den fazla militanını kaybettiği, savaş gücünden geriye kalanın da şimdi Deyrüzzor bölgesine kaçtığı aktarılıyor. The Times gazetesi, bunun “halifeliğin” 2014'teki ilanından bu yana aldığı en büyük yenilgi olduğuna inanıyor. Palmira Koordinasyon Komitesi iki hafta boyunca Rus pilotların Suriye askerlerinin ilerleyişine destek vermek için 900'den fazla sorti yaptığını söylüyor.

 

Palmira'nın düşüşü, Suriye'deki savaşın dinamiğini çok hızlı bir şekilde değiştirdi. IŞİD hem kontrol ettiği toprakları, hem de sahip olduğu insan gücünü korkunç bir hızla kaybediyor. Bu noktada örgütün “askerleri”, şimdi korktukları bir düşmanla karşı karşıya gelmek yerine silahlarını bırakıp kaçacaktır. La Stampa, birkaç ay önce uzak bir amaç olarak görülen şeyin şimdi erişim menzilinde olduğunu belirtiyor. Palmira'nın geri alınması stratejik bir hedefti, zira bu şehir, Rakka'dan sonra IŞİD'in en büyük askeri varlığını barındırıyordu. Şehir, Suriye ve Irak'ın batı ve doğu kısımlarını birbirine bağlayan önemli bir göbek. Dahası bu bölge hidrokarbon açısından son derece zengin. Palmira aynı zamanda IŞİD'in Lübnan sınırındaki bir diğer kalesi olan El Karyateyn ile de bağlantılıydı. Önümüzdeki günlerde bu bölgeye de büyük bir darbe indirilecektir.

 

Suriye Antik Eserler Bakanlığı Müdürü Mamun Abdülkerim'e özel referansta bulunan İspanyol ABC International kuruluşu, Palmira'daki antik harabelerin yaklaşık %80'inin IŞİD işgalinden sağlam çıktığını belirtiyor. Ayrıca, Suriye'nin tarihi anıtları konusundaki önde gelen bir uzman olan İspanyol arkeolog Jesús Gil Fuensanta, Suriye toprakları dahilinde Palmira gibi tehlike altında olan en az 20 bölge olduğunu, bölge çapında IŞİD tarafından yok edilme potansiyeli olan alanların toplam sayısının ise 200 olduğunu unutmamamız gerektiğinin altını çiziyor. Bu bölgeler Yemen, Libya, Magrib, Sahil ve Sina Yarımadası'nda bulunuyor. Bu yüzden de kültürel yapıtların, üzerlerindeki “kara lanetten” temizlenmesi gerekiyor. Bu noktada uzman, bu hikayede UNESCO'nin rolünün, Türk temsilcisi Selami Yıldız'ın içinde bulunması nedeniyle en hafif ifadeyle ihtilaflı olduğunu söyledi. Jesús Gil Fuensanta, bilim topluluğunun her zaman, tarihi eserlerin korunması süreçlerinde, hiçbir türden bilimsel arka plana sahip olmayan bir insanın rolünü sorgulayacağının altını çizdi. Türk gazeteci Pelin Ünker'in kısa süre önce kaleme aldığı bir makalede Türkiye'nin nadir antik eserlerin ticaretinden en fazla fayda sağlayan ülke ve kaçakçılık operasyonlarının ana “geçiş koridorlarından” biri olduğunu ifade ettiğini de ekledi.

 

İsviçre gazetesi Neue Zuercher Zeitung ise Palmira'nın başarılı bir şekilde geri alınmasının “Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad için önemli bir stratejik zafer ve propaganda zaferi” olduğunun altını çiziyor.

 

İngiltere'de yayınlanan Daily Telegraph, Londra Belediye Başkanı Boris Johnson'ın Palmira'nın kurtuluşunun bir Rus başarısı olduğu şeklindeki sözlerine yer veriyor. The Guardian ise daha uzun bir alıntıya yer veriyor. Buna göre Belediye Başkanı, “her ne kadar rejimin kendisinin ‘şer' rejimi olduğuna inansa da, Esad'ın bu zaferinin arkeoloji için bir zafer, dünyanın en büyüleyici kültürel sitelerinden birindeki antik eserleri önemseyen herkes için bir zafer olduğunu düşünüyor… Maalesef Esad güçlerinin başarısının herhangi bir İngiliz, hatta Batı politikasının sonucu olduğunu iddia etmek çok zor.”

 

Los Angeles Times gazetesi, Palmira'nın geri alınmasının Moskova ve Şam arasındaki ortaklığın ne kadar etkili olduğunu gösterdiğine inanıyor. Ancak ABD Başkanı Barack Obama'nın önüne bir tür bulmaca koyduğunu düşünüyor. Gazete şunları ekliyor: “Obama yönetimi ve müttefikleri için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın çok sayıda Rus hava saldırısının desteğiyle tarihsel önemdeki şehri geri alması bir ikilemi vurguluyor: Washington, İslam Devleti'ne karşı savaşı Amerika Birleşik Devletleri'nin ve müttefiklerinin projesi olarak betimlemeye çalışırken, Moskova'yı aşırıcılar yerine “ılımlı” isyancılara saldırmakla suçluyordu. Palmira ise alternatif bir anlatıyı şekillendiriyor gibi görünüyor.”

 

Önde gelen bir alternatif medya kaynağı olan Global Research ise, Suriye'deki olaylara ilişkin değerlendirmesinde bundan daha ileriye gidiyor: “ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve BAE yönetimleri arasında bir ittifak oluştu, ancak bu,  “ABD ittifakı”, yahut “Suudi ittifakı”, hatta “Türk ittifakı” olarak adlandırılmasından bağımsız olarak cihadçı ittifakıdır ve şimdi, gayet açık bir şekilde Rus ittifakı tarafından gelen nihai yenilgiye yaklaşmış görünüyor.”  

 

Norveçli medya kaynağı NRK, Palmira'nın alınmasında bir Rus subayının gerçekleştirdiği kahramanca eylemleri vurguluyor. Subay, teröristler tarafından kuşatılıp çatışmadan sağ kurtulmasının pek de muhtemel olmadığını anlayınca, kendi mevzisine hava saldırısı başlatılmasını istemişti. Başkalarının ülkesi için ve bu dünyanın kültürel değerleri için bir kahraman olarak ölen subay, yalnızca bir Rus ya da Suriye kahramanı olarak değil, medeni dünyanın savaşçısı olarak kabul gördü.

 

Bu temel karşısında İngiltere'de yayınlanan The Independent gazetesi, Başbakan David Cameron'un ve ABD Başkanı Barack Obama'nın neden Palmira'nın geri alınmasına herhangi türden bir tepki göstermediği şeklinde yerinde bir soru soruyor:  “Kraliçe Zenobia'nın Roma şehri Palmira'nın geri alınması IŞİD'in iki yıldan daha uzun bir süre içinde aldığı en büyük askeri yenilgi oldu ve evet, biz sessiziz… Ey arkadaşlar, kötü çocuklar kazandı, değil mi? Öyle olmasa hepimiz bunu kutlardık, değil mi?”

 

Her ne kadar bu, büyüklüğünden bağımsız olarak IŞİD'e karşı savaşta yalnızca bir adımdan ibaret olsa da, bu makalede kimlerin terörizmle mücadele azminde olanları övdüğü, kimlerin ise “terörizme karşı savaşa sadakatin” Batı'da her gün telaffuz ediliyor olmasına rağmen kendi eylemsizlikleri nedeniyle öfkeden çıldırdığı gösterilmiştir. Batı'da söylenen bu sözlerin yalnızca sözden ibaret olduğu aşikardır, zira hiçbir zaman bunun arkasından bir mücadele gelmemektedir. O halde nihai yargıç tarih olsun ve tarih, kimin insanlığın evrensel değerlerinden yana olduğuna, kimin ise zor işlerden kaçtığını, bu konuda dünya şampiyonu olduğunu iddia ettiği halde gerçekte bu konuda hiç olduğuna karar versin.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net