Ortadoğu kaosundan yeni bir küresel mimari doğuyor / İran bu yeni düzenin temel bileşenlerinden biri

Ortadoğu kaosundan yeni bir küresel mimari doğuyor / İran bu yeni düzenin temel bileşenlerinden biri
Zafer Bengaş yazdı: ABD liderliğindeki tek kutuplu dünya sona doğru gelirken, küresel siyasette büyük değişiklikler ufukta görünüyor. Yeni ve daha sağlam oyuncuların aktif olduğu çok-kutuplu bir dünya doğuyor. İslami İran bu yeni düzenin temel bileşenlerinden biri.

 

 

Zafer Bengaş

 

 

Crescent-online

 

 

ABD liderliğindeki tek kutuplu dünya sona doğru gelirken, küresel siyasette büyük değişiklikler ufukta görünüyor. Yeni ve daha sağlam oyuncuların aktif olduğu çok-kutuplu bir dünya doğuyor. İslami İran bu yeni düzenin temel bileşenlerinden biri.

 


Eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Temmuz-Ağustos 2006'da Lübnan'a düzenlenen Siyonist saldırıyı kinik bir sırıtmayla, “Yeni Ortadoğu'nun doğum sancıları” olarak tanımlamıştı. Bunun kendisinin öngördüğünden bu denli radikal derecede farklı olacağını herhalde tahayyül edemezdi. Bugün Müslüman Doğu'da (namıdiğer Ortadoğu'da) farklı bir manzara olduğu gibi, küresel mimari de çarpıcı şekilde değişmiştir. Küresel işlerde artık ABD'nin tek yanlılığını kabul etmeye hazır olmayan yeni oyuncular ortaya çıkmıştır.



Bunun en açık şekilde görüldüğü yer, beş yıldan beri dışarıdan kışkırtılmış kargaşaya ve cinayetlere maruz kalan Suriye'de olayların şekillenme biçimidir. Ülkenin altyapısının yıkıldığı doğrudur, ancak bu suçun arkasındaki temel amaç — Başkan Beşar Esad hükümetini devirme amacı — başarısız olmuştur ve bu başarısızlığıa yol açan faktörler kombinasyonu, olayların gelecekteki yönüne dair ipuçları sunmaktadır.



Suriye'deki kargaşa, saldırganlık kampı ve direniş kampı diye özetlenebilecek olan ittifakların ortaya çıkmasına yol açtı. Saldırganlar Esad hükümetinin devrilmesi konusunda kararlı iken direniş cephesi, adının da işaret ettiği üzere, bunun gerçekleşmesine izin vermeme konusunda eşit derecede kararlıdır. Saldırganlar, emperyalistler ve Siyonistler ile onların yerel vekil güçlerinden (terörist gruplar) ve kukla rejimlerden (Suudi Arabistan, Türkiye, Katar ve Ürdün) oluşmaktadır. Direniş cephesi ise İslami İran, Hizbullah, Rusya ve daha sınırlı bir ölçekte Irak ve Çin'den müteşekkildir.



Dışarıdan dayatılmış beş yıllık savaş boyunca Suriye hükümet güçleri aşırı derecede gerilmiş ve savunmaya yönelmişti. Büyük şehirlere çekilmek zorunda kalmışlardı (Halep bunun tek istisnası oldu, ancak onun da özgürleştirilmesi çok yakın). Buna rağmen ordu saflarından büyük çaplı taraf değiştirmeler olmadı. Türkiye sınırından ve Türkiye ordusunun yardımıyla ülkeye akan paralı askerlere karşı ciddi kayıplar verildiği doğrudur, ancak Suriye ordusu çökmemiştir.



Beni Suud'un hainliği



Suudi rejimi paralı askerlere maddi destek sağladığı gibi, onların silahlandırılması için de ödeme yaptı. Hırvatistan'da satın alınan silahlar CIA uçaklarıyla Ürdün'e götürüldü ve oradan Suriye'ye sokuldu. Suudiler ayrıca zehirli tekfircilik propagandalarını yaydı ve bu, halkın önünde kafa kesmelere, organ yemelere ve büyük çaplı tecavüzlere yol açtı. Bu türden barbarlıklar Suriyelilerin çoğu arasında, hatta rejime karşı olanlar arasında bile kuvvetli tepkilere ve tutum değiştirmelere yol açtı. Eğer Esad'ın alternatifi bu türden barbarlıklar olacaksa, bu kesinlikle olmamalıydı.



Suriye devlet yapısı Libya'da olduğu gibi parçalara da ayrılmadı. Nitekim emperyalistlerin, rejimin hızlı bir şekilde çöktüğü Libya'daki deneyimleri, Suriye'deki durumu yanlış okumalarına yol açtı. Onlar Esad rejiminin de aylar içinde, hatta belki de daha çabuk çökeceğini düşündü. Bu, savaşın ilk günlerinde sıkça duyulan bir nakarattı. Suudiler ve Türkler tarafından, ABD'yi Suriye'ye doğrudan saldırmaya çekmek üzere hazırlanan bir dizi yanıltma opeasyonu da (özellikle Ağustos 2013'te Guta'da gerçekleşen kimyasal saldırı) başarısız oldu.



Direniş cephesi



Tam bu aşamada İslami İran, Suriyeli müttefikinin çok daha güçlü bir şekilde yardımına gelme yönünde stratejik bir karar aldı (İran ve Suriye arasında stratejik ortaklık ve savunma anlaşmaları mevcuttur). O zamana dek Tahran, Suriye hükümetine dışarıdan kışkırtılmış savaşla baş etmesine yardımcı olmak siyasi ve ekonomik yardım sunmuş ve askeri danışmanlar göndermişti.  



İdeolojik yönelimlerinin çok farklı olmasına rağmen iki ülke arasındaki uzun ilişkiler tarihi nedeniyle Tahran, zor zamanında müttefikini terk etmeyecekti. Nitekim Suriye, Şubat 1979'da İslam Devrimi'nin ardından İslam Cumhuriyeti'ni Sovyetler Birliği ve Pakistan'ın ardından tanıyan üçüncü ülkeydi. Dahası, Iraklı zalim lider Saddam Hüseyin yeni doğan İslam devletini yıkma yönünde nafile bir çaba içerisinde, emperyalistlerin, Siyonistlerin ve Arap diktatörlerin desteğiyle saldırganlık savaşını (1980–1988) başlattığı zaman Şam, İslam Cumhuriyeti'ni desteklemişti. Suriye, Lübnan'daki İslami direniş grubu Hizbullah'a Siyonist saldırıya ve işgale karşı mücadelesinde yardım edilmesinin kolaylaştırılmasında da hayati bir rol oynadı.  



Uluslararası düzeyde eşit derecede önemli olan başka gelişmeler de yaşandı. Rusya ve Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2011'de Libya'da olduğu gibi (BMGK'nın 1973 nolu kararı) bir uçuşa yasak bölge getirecek yeni bir karar almasına izin vermedi. Emperyalistler ve Siyonistler, BMGK'nın Libya kararını bu Kuzey Afrika ülkesinde bombalamalara ve kitlesel katliamlara koyulmak amacıyla kullanmıştı. Libya bugün darmadağın halde duruyor. Suriye, Libya'nın yolundan gidilmesine izin verilmeyecek kadar stratejik önem taşıyor. Rusya'nın Tartus'ta bir deniz üssü var ve emperyalistlerin ve Siyonistlerin galip gelmesi halinde Akdeniz'deki bu üssün kapatılması, Moskova için büyük bir kayıp olacaktır.  



Beni Suud ve Rusya



Necd Bedevileri de ilk günden beri, yakın akrabaları Siyonistlerle birlikte, Suriye'nin istikrarsızlaştırılmasına müdahil oldu. Suudilerin terörizmin baş destekçileri olduğu yaygın bir şekilde bilinse de, dönemin Suudi istihbarat şefi Bender bin Sultan'ın 31 Temmuz 2013 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin karşısında söyledikleriyle bunun bir kanıtını daha sunmuş oldular. Satılık bir karakter olan Bender o tarihte Putin'e, “Gelecek yıl [2014] Karadeniz'in Soçi şehrinde yapılacak Kış Olimpiyatları'nı koruma garantisi verebilirim. Oyunların güvenliğini tehdit eden Çeçen gruplar bizim kontrolümüzde” demişti. Bu, 2013'teki toplantıya ait sızdırılan diplomatik kayıtlar tarafından doğrulandı. Burada Bender, Suriye dahil bir dizi meselede Rusya'yla işbirliği arıyor ve Moskova'nın Esad'a olan desteğini çekmesi halinde Riyad'ın Rusya'dan milyarlarca dolarlık silah alacağını söylüyordu.



Aynı sızdırılan belgelere göre Putin bu ziyarete nazikçe cevap vermedi ve Suudi ziyaretçiye şunları söyledi: “On yıldır Çeçen teröristleri desteklediğinizi biliyoruz. Ve sizin tam şimdi açık açık bahsettiğiniz bu destek, sözünü ettiğiniz küresel terörizmle mücadele hakkındaki ortak hedeflerle tamamen uyumsuzdur. Biz, açık ve güçlü prensiplere uygun şekilde dostça ilişkiler geliştirme arayışındayız.” Görüşme esnasında orada bulunan Rus yetkililer, Putin'in öfkeli olduğunu doğruladı. Buna göre Putin görüşmeyi hızla sonlandırdı ve Suudi ziyaretçiye kapıyı gösterdi.



Suudilerin emperyalist ve Siyonist efendileri adına yürttüğü ve İslami İran'ın bölgedeki etkisinin altını oymayı amaçlayan komplo geri tepmiştir. Suriye krizi bilakis Rusya'yı ve Çin'i İran'a daha da fazla yaklaştırmıştır. Bu yeni, ancak enformel ittifak, emperyalizme ve Siyonizme etkili bir şekilde meydan okudu. Yasadışı yaptırımlardan özgürleşen İslami İran, hızla küresel düzendeki meşru yerini sağlama almaya yöneldi. Desteği olmadan bölgede hiçbir sonuç elde edilemeyecek, önde gelen bir bölgesel güç olarak kabul gördü. Ve Tahran bunu tehditler yayarak yapmadı; ilkeleri için ayağa kalktı ve gerekmesi halinde güç de kullanarak bu ilkeleri destekleyebileceğini gösterdi.  



Mezhepçiliğin kızıştırılması



Batı medyasında Suudilerin İran karşıtlığı, Sünni-Şii rekabeti bağlamına yerleştiriliyor. Bu, bir dizi nedenden ötürü tamamen hatalıdır. Arap Yarımadası'nı işgal eden Necd Bedevileri Sünni Müslümanları temsil etmiyor. Onlar, Vehhabiliğin negatif çağrışımlarını kamufle etmek için kendilerine Selefi deseler bile, Selefileri bile temsil etmiyor. İran ise hiçbir zaman kendisini Şiilerin temsilcisi olarak sunmamıştır; liderliği devamlı olarak Müslümanların birliğinden söz etmektedir. Evet, İran'da bile dar zihniyetli mezhepçi Şiilerin olduğu doğrudur, anca onlar karar alma mevkilerinde değildir.



Siyasi ve stratejik düzeylerde Suudi Arabistan, İslami İran'ın dengi değildir.  Beni Suud (namıdiğer Suud Hanedanı) üyeleri çölden gelen ilkel vahşilerdir ve on yıllardır saraylarda yaşamalarına rağmen ham davranışlarında herhangi bir incelme olmamıştır. Kabalık onların DNA'larının parçasıdır.



Onlar, Güney ve Güneydoğu Asya'dan gelen ülke içi hizmetkarlar gibi zayıf ve savunmasız insanlara karşı aşırı derecede zalimlik gösterseler de, tabiatları itibariyle ödlektirler. Onlar devamlı olarak yabancı korumasına ihtiyaç duyarak yaşarlar. Varoluşlarının ilk on yıllarında İngilizlere bel bağlamışlardı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD'nin kuklaları oldular. Şimdi Washington'un odak noktası Müslüman Doğu'dan Doğu Asya'ya doğru kayarken, Beni Suud Siyonistlerin korumasını aramaya başladı. Gizli ittifakları şimdi aleni hale gelmiştir.



Avrasya Ekonomik Birliği



Ancak Beni Suud üyeleri, geniş siyasi manzarada figüranlardan ibarettir. Dahası onların raf ömrü de tükenmektedir. 21. yüzyılın gelişmelerini şekillendirecek olan, yeni ittifakların ve dolayısıyla yeni güç bloklarının ortaya çıkışıdır. Dünya artık tek kutuplu değil çok-kutupludur ve İslami İran burada önemli bir rol oynamaktadır. İşte nedeni.  



Rusya, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasını sonucu olarak inen psikolojik darbelerden yeniden doğdu. Liderleri artık  Boris Yeltsin gibi soytarılar değil. Politikaları hakkındaki kişisel kanaatlerimizden bağımsız olarak Kremlin liderliği, dirayetle ve özgüvenle hareket ediyor. Aynı zamanda kendi çıkarlarını nasıl savunacaklarını biliyorlar.



Putin yönetimindeki Rusya, “yakın yurtdışı” olarak adlandırılan Orta Asya'daki konumunu sağlamlaştırmaya yöneldi. Bunu, ölçülü adımlarla yaptı. Örneğin Avrupa Ekonomik Birliği temelinde bir Avrasya Ekonomik Birliği (EEU) kurma önerisi Moskova'dan gelmedi ve ilk olarak  Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından, 1994 yılında Moskova Devlet Üniversitesi öğrencilerine verilen bir seminer esnasında dillendirildi. Birliği kurma anlaşmasının imzalanması yirmi yıl sürdü ve anlaşma 29 Mayıs 2014 tarihinde imzalandı. Buna karşın birlik yalnızca üç ülkeyi içine alıyordu: Belarus, Rusya ve Kazakistan. Anlaşma 1 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe girdi ve şu anda Ermenistan ve Kırgızistan'ı da içeriyor. Bu, dar anlamda bir ekonomik ticaret bloğu, ancak sağladığı entegrasyon Avrupa Birliği'nin entegrasyonundan çok daha ileri, zira bu devletler geçmişte Sovyetler Birliği'nin parçasıydı ve bu yüzden de pek çok şekilde birbirlerine bağlılar.  



Şangay İşbirliği Örgütü



Büyük önem taşıyan diğer blok, Şangay İşbirliği Örgütü'dür (ŞİÖ). Adının da işaret ettiği üzere bu oluşum 2001 yılında Şangay'da kuruldu ve şu andaki üyeleri Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan ve Özbekistan'dan oluşuyor. 10 Temmuz 2015'de Ufa'da düzenlenen son toplantıda Pakistan ve Hindistan da formel olarak tam üyeliğe dahil edilmek üzere kabul edildi. Bu süreç 2016 yılında tamamlanacak. Şimdi İran da bölgeyi yalnızca ekonomik yönden değil, siyasi ve askeri yönden de entegre eden bu bloğa katılmaya davet edildi.  Afganistan, ülkedeki savaşın bitmesi halinde tam üye olacak.



Şangay İşbirliği Örgütü'nün önemi, nüfus bakımından görülebilir. Şu anda yaklaşık 1.42 milyar insanı içine alıyor. Pakistan'ın ve Hindistan'ın da üye olması halinde bu rakam iki katına çıkacak, İran'ın dahil edilmesi ise toplam nüfusu 3 milyarın üzerine çıkaracaktır. Bu, zengin mineral ve enerji kaynaklarında yükselişte olan bir bölgede yaşayan ve dünya nüfusunun yaklaşık yarısına denk gelen bir nüfus demektir. Avrasya kemeri, küresel ekonomik büyümenin motoru olacaktır.



Yeni İpek Yolu



Bu yükselen bloğun üçüncü ayağı, Çin'in Tek Kemer Tek Yol İnisiyatifi'dir (namıdiğer Yeni İpek Yolu İnisiyatifi). Bu, yakın tarihte başlatılan en tutkulu ekonomik projelerden biri olup, Güneydoğu Asya'yı Güney ve Orta Asya ile bağlayacaktır.  Çin, bu proje için yüz milyarlarca dolar yatırım yapma sözü verdi. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (bedeli 46 milyar dolar), genel yatırım şemasının yalnızca bir parçası. İslami İran formel olarak bu dev altyapı projesine katılma talebinde bulundu. Geçtiğimiz Mayıs ayında Rusya Devlet Başkanı Putin, Avrasya Ekonomik Birliği altyapısının formel olarak İpek Yolu İnisiyatifi'ne bağlandığını duyurdu.  



Avrasya Ekonomik Birliği, Şangay İşbirliği Örgütü ve İpek Yolu İnisiyatifi'nin önemi, sınırları bitişik olan ülkeleri birbirine bağlamasıdır. Bu oluşumlar, yalnızca insan gücü açısından değil, aynı zamanda maden ve enerji kaynakları açısında da inanılmaz zengin kaynaklara sahip devasa bir toprak parçasını meydana getirmektedir. Bu blokların ekonomik potansiyeli ne kadar vurgulansa azdır.



Askeri gücü meydana getiren şey ekonomik güç ve onun uygun şekilde kullanılmasıdır. Nitekim çoğu ülke askeri gücünü ekonomik avantajlarını arttırmak için kullanır (veya kötüye kullanır). Bu, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerin neden hedef alındığını da izah ediyor, zira bu ülkeler, yırtıcı güçlerin göz diktiği zengin maden kaynaklarına sahip.



İslami İran ve bölge



İran'ın Avrasya Ekonomik Birliği, Şangay İşbirliği Örgütü ve İpek Yolu İnisiyatifi'ne katılmaktan elde edeceği fayda aşikar ama, İslam Cumhuriyeti bunun karşılığında ne sunuyor? İşte buna ilişkin özet bir liste.

 

İslami İran 80 milyonluk bir nüfusa sahip olduğu gibi, nüfusun çoğunluğu da genç, eğitimli ve yüksek motivasyona sahip. Okuma-yazma oranı, dünyadaki en yüksek oranlar arasında: yetişkin nüfusta  %82, 15-24 yaş arası genç yetişkinlerde %97.  İslami İran, mühendislik ve savunma teknolojileri ile, kök hücre araştırmalarında büyük atılımlar gerçekleştirdi. Bu başarılar, istenmeden yapılan bir lütuf olduğu anlaşılan yasadışı yaptırımlarla geçen on yılların sonucu olarak gerçekleşti.



Dünya İran'ı petrol ve doğalgaz rezervleri açısından zengin bir ülke olarak biliyor. Bu doğru, zira İran dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerine ve dördüncü büyük petrol rezervlerine sahip ve daha fazla petrol sahası keşfi yapıldıkça bunun daha da artması muhtemel. Ancak enerji kaynakları gerçek resmi yansıtmıyor.



İran dünyanın en büyük bakır rezervlerinden birine sahip. Buna boksit, kömür, demir cevheri, kurşun ve çinko da eklenince daha iyi bir resim ortaya çıkıyor. Aynı zamanda değerli alüminyum, kromit, altın, manganez, gümüş, kalay ve tungsten yatakları var. Altın madenlerinin tümü kullanılmadı. İran halılarını (Acem halıları efsanevidir) ve fıstıklarını duymayan da yoktur. İran'ın ekonomik çıktılarını çeşitlendirdiği ve ihracat kazançları için tümüyle petrol ve doğalgaza bağımlı olmadığı da akılda tutulmalıdır.



Yasadışı yaptırımların kaldırılması İran'a on milyarlarca dolarlık dondurulmuş fonlara erişim imkanı sağladığı gibi, aynı zamanda ülkenin hızla petrol ve gaz arama yatırımlarına, yolcu uçakları gibi büyük kalemlerin ve bir dizi başka kalemin alımına yönelmesiyle bir ekonomik faaliyet patlaması olacaktır. İran, kalkışa hazırdır. Yaptırımlar formel olarak kaldırılmadan önce bile komşu ülkelerden – çoğu türbe ziyaretçisi olmak üzere – turist akışı vardı. Şimdiki durum ise otellerin ve taşımacılığın gelişimini kamçılayacaktır.



İran'ın Avrasya anakarasıyla bütünleşmesi ve İpek Yolu İnisiyatifi'ne katılması bölgeyi dünyanın ekonomik motorlarından biri haline getirecetir. Küresel meselelerde deprem yaratan bir yer değiştirme yaşanmaktadır ve ekonomik büyümenin kapsamlı siyasi sonuçlar yaratması da kaçınılmazdır.



Çok-kutuplu bir dünyada yeni küresel mimariye hoş geldiniz!

 

 

www.medyasafak.net