Neden Suriye ve Yemen’e barış gelmiyor?

Neden Suriye ve Yemen’e barış gelmiyor?
Suriye’deki kan dökme beş yıldan daha uzun süre önce, Paris’te Suudi-Amerikan-İsrail yetkililerinin kurduğu ortak bir komployla başladı. Korkunç üçlü, çoğu Londra, Paris veya Washington’da sürgünde yaşayan oportünist Suriyelileri kışkırttı ve onlara Beşar Esad’ın kellesinin tepside sunulacağı hızlı bir zafer vaat etti. Komplocular Suriye rejiminin – tıpkı Muammer Kaddafi’nin Libya'sı gibi – birkaç ay içinde, hatta belki de daha kısa süre içinde devrileceğini iddia etti.

 

 

Zafer Bengaş

 

 

Crescent-online

 

 

Suriye ve Yemen halkları hiçbir şeyi barıştan daha fazla isteyemezdi, fakat yabancı güçler, trajik can kayıpları yaratan kargaşayı devam ettirmeye kararlılar.


Uğursuz bir ölüm arzusu Suriye ve Yemen halklarını pençesine aldı da barışı istemiyorlar mı? Bu ülkedeki – ve sarsıntı yaşayan bölgenin pek çok başka ülkesindeki – gerçekliği bilenler, aşikar nedenlerden ötürü bu iddiayı hiç düşünmeden reddedecektir. Eğer iş bu iki ülkenin halkına kalsaydı onlar hemen barışın gelmesini isterlerdi, fakat kendi yazgılarını ellerinde tutmuyorlar. Onların yazgısını, bu talihsiz insanlara kendi gündemlerini dayatmaya can atan dış güçler belirliyor. Cenevre'de BM aracılığılığıyla gerçekleşen Suriye barış görüşmeleri hiçbir sonuç elde edemedi, zira muhalefet grupları, yabancı efendilerinden gelen talimatlarla, tek sonucu müzakereye dayalı bir çözüm ihtimalini sabote etmek olacak saçma taleplerde bulunuyor.


Suriye'deki kan dökme beş yıldan daha uzun süre önce, Paris'te Suudi-Amerikan-İsrail yetkililerinin kurduğu ortak bir komployla başladı. Korkunç üçlü, çoğu Londra, Paris veya Washington'da sürgünde yaşayan oportünist Suriyelileri kışkırttı ve onlara Beşar Esad'ın kellesinin tepside sunulacağı hızlı bir zafer vaat etti. Komplocular Suriye rejiminin – tıpkı  Muammer Kaddafi'nin Libya'sı gibi – birkaç ay içinde, hatta belki de daha kısa süre içinde devrileceğini iddia etti. Türkiye, Ürdün ve Katar da bu uğursuz komploya katıldı.


Katar'ın şimdi Londra'da yaşayan eski başbakanı Şeyh Hamad bin Casım el-Sani, 15 Nisan günü İngiliz Financial Times gazetesine verdiği bir röportajda, Doha'nın Suriye ayaklanmasında baş oyuncu olmasının öngörüldüğünü doğruladı. Bunun iç durumla pek az ilgisi vardı. El-Sani ayrıca Suudi Arabistan'ın başlangıçta müdahil olma konusunda çekingen kaldığını, fakat daha sonra öncülük rolünü Katar'dan devraldığını söyledi. Eski Suudi istihbarat şefi Bender bin Sultan'ın kargaşanın kışkırtılmasına derin bir şekilde dahil olması bunu yalanlıyor. Hükümeti devirme amaçlı silahlı ayaklanmaya karşı çıkan Suriye muhalefeti liderlerinden Heysem Menna bunu, kendisinin de katıldığı, Paris'teki Şubat 2011 tarihli komplo toplantısından kısa süre sonra açığa çıkarmıştı!

 
Suriye'deki kaos, yaklaşık 400 bin kişinin ölümü, Suriye nüfusunun neredeyse yarısının yer değiştirmesi ve ülkenin altyapısının neredeyse tamamen yıkılması ile sonuçlandı. Peki bu girişim ne elde etti? Esad hâlâ iktidarda ve yakın zamanda devrilmesi pek de mümkün görünmüyor; öte yandan Suriye ordusu, teröristleri ve öteki sözde ılımlı isyancıları silecek nakavt darbesini indiremiyor ve şimdi ABD, bir yandan Suriye'ye ilave Özel Kuvvetler gönderiyor – ki bunun Şam'dan izin almadan yapıldığı da eklenmelidir – diğer yandan da isyancılara daha fazla ölümcül silah sunmayı planlıyor. Rusya'nın hava saldırılarını azaltması, Suriye ordusunun, kargaşanın devam edebilmesini sağlayan silah ve insan kanalı işlevi gören Türkiye sınırını kapatamaması anlamına geldi.  


Bütün bunlardan ne sonuç çıkarılmalıdır? Dış güçlerin savaş ve kargaşanın devam etmesini istediği açık gibi görünüyor. Onların amacı Suriye devletini, İsrail'e karşı direniş cephesine yarım edemeyecek kadar zayıflatmak. Bu noktaya şimdiden ulaşılmış olabilir. Çok sayıda milis gücü – hem iç hem de dış – çokça ihtiyaç duyulan desteği sağlıyor olsa da, Suriye ordusu fena halde tükenmiş durumdadır. Suriye'nin yıkılması, İşgal Altındaki Filistin'deki Siyonist rejimin emniyetini sağlamayı amaçlıyordu. Bu hedefe de ulaşılmış gibi görünüyor, zira Siyonistlerin Kudüs'teki Mescid-i Aksa'yı ilhak etmesinin yaklaşması ve pişkinlikle, işgal altındaki Golan Tepeleri'nin ebediyen kendilerinin olduğunu etmeleri buna tanıklık ediyor! Bununla eş zamanlı olarak Arap yöneticiler, İslami İran'la mücadele etmek için Siyonist canavara sarılmaya yöneliyor.


Yemen'de durum altüst oldu. Ülke, Arap Yarımadası'nı yasadışı bir şekilde işgal etmiş olan Necd haydutlarının öncülük ettiği, dışarıdan gelen tam kapsamlı bir saldırıyla karşı karşıya. Necd barbarları Yemen'de binlerce masum insanı öldürdü ve yoksul ülkeye dayattığı topyekün abluka, 24 milyonluk nüfusun 22 milyonunu gıda sıkıntısıyla karşı karşıya kalmasına yol açtı. Necd Bedevileri ayrıca okullara, hastanelere, evlere ve fabrikalara saldırmak için misket bombaları kullandı. Bunlar savaş suçu teşkil ediyor, ancak Siyonistler kendilerine koruma sağladığı için Necd haydutları bu suçlardan paçayı kurtarabiliyor – en azından şimdilik. Bu, gözardı edilemeyecek bazı koşullarda değişebilir.


Suriye'de olduğu gibi Yemen barış görüşmeleri de hiçbir yere varmıyor. Husiler ve müttefikleri, BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden Suudilerin ülkelerini bombalamayı durdurması ve 11 Nisan'da yürürlüğe girmesi beklenen ateşkese uyulması konusunda güvence aldıktan sonra Kuveyt'te BM aracılığıyla gerçekleşen barış görüşmelerine katıldı. Bu görüşmeler 21 Nisan'da yapıldı, ancak görünebilir ilerleme çok sınırlı oldu. Neden?



Suudi Arabistan'da saklanan kaçak eski cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi, sahadaki gerçeklikle pek az ilgisi olan taleplerde bulundu. Örneğin – yabancı efendileri adına – Husi Ensarullah milislerinin başkent Sana'dan çekilmesini ve bütün silahlarını teslim etmesini talep etti. Ensarullah Aden veya Taiz'i kontrol etmiyor. El Kaide ve Daiş terörist grupları bu iki şehri kontrol eden Hadi'ye bağlı güçlerden cesaret alarak zincirlerini koparıyor.


Ensarullah savaşçıları Sana'nın aynı kaderi yaşamasına izin vermeyecek, bu talepte bulunanlar – Hadi ve Suudi efendileri – hiçbir meşruiyete sahip değilken silahlarını da teslim etmeyecektir. Yemen halkının geleceğine yalnızca kendisi karar verebilir, Necd haydutları veya onun yardakçıları değil. Hadi'nin zorba milisleri, Ensarullah'tan güç yoluyla alamadıkları şeyi müzakere yoluyla istiyorlar. Bu, Suriye'de olanın aynısı: teröristler ve onların yabancı destekçileri Esad hükümetini güç yoluyla deviremiyor fakat onun müzakere masasında teslim olmasını istiyor.


Bu saha gerçeklikleri nedeniyle hem Suriye hem de Yemen halkı acı çekmeye devam edecektir, zira dışarıdan dayatılmış savaşlar yakın bir gelecekte bitecek gibi görünmüyor.

 

 

www.medyasafak.net