Halep imparatorlukların yeni mezarlığı mı?

Halep imparatorlukların yeni mezarlığı mı?
Suriye sahnesini izleyen bilgi sahibi gözlemciler, Reuters’ın sözde Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin – İngiltere’deki Coventry’de bulunan bir daireden yönetilen tek kişilik örgütün – boş sözlerini aktarmaya ne kadar hevesli olduğunu hatırlayacaktır.

 

 

Catherine Shakdam

 

 

Crescent-online

 

 

Suriye'nin en büyük şehri ve savaştan önceki ticari başkenti Halep, Suriye'nin geleceği için bir turnusol kağıdı oldu ve imparatorluğun mezarlığı haline gelebilir.


Her ne kadar Batılı rejimler uzun zamandır, emperyal özgünlük markalarını daha iyi ifade edebilmek için demokratik yollardan seçilmiş bir hükümeti harap etmek umuduyla Suriye'nin egemenliğini ayaklar altında çiğnemişse de, Suriyeliler gözlemcilerin çoğunun tahayyül ettiğinden daha sağlam olduklarını kanıtladı.  Başka halkların savaşa tâbi tutuldukları zaman verdikleri mücadeleden bir şey eksiltmeyen gerçek, Suriyelilerden daha büyük bir kararlılıkla mücadele edenlerin az olduğudur. Başkalarının sinip teslim olacağı, çetin bir asimetrik savaşla geçen beş yıl içinde Suriye, bir direniş yolu oluşturmayı başarmıştır.


Batılı güçlerin ve müttefiklerinin dışladığı, şirket medyasının şeytanlaştırdığı, Arap rejimlerinin çoğunun arasına mesafe koyduğu, habis Daeş güruhlarının ve Vehhabilerin finanse ettiği paralı askerlerin boğazına sarıldığı Suriye, bağlantısız ülkeler arasında bir dev olarak ortaya çıkarak imparatorluğun ve tiranlığın yeni mezarı haline geldi. Suriye'nin savaşında siyasi, hatta dini tutkulardan fazlası vardır. Suriye yalnızca, Büyük Ortadoğu'nun balkanlaştığını görmek isteyen büyük Siyonist satranç içinde düşmesi beklenen bir diğer domino taşıdır. Suriye savaşı, yeni dünya düzeninin – emperyal globalizmin başlangıcının – dayatılmasıyla ilintilidir.


Bugün yeni dünya düzeni, halkların haklarını ve onurlarını emperyal tahakküm karşısında teslim etmesi anlamına geliyor. Suriye savaşından hatırlanacak bir şey varsa, Batı'nın terörle mücadele ve ulusal güvenlik adına bir ülkenin egemenliğinin ortadan kaldırma ısrarıdır. Sivillerin üzerine bombalar bırakılırken kimin güvenliği arzulanıyor ve kimin hakları savunuluyor? Bazı hayatların ötekilerden üstün olduğu bir yaşam hiyerarşisi mi var? Kimlerin hayatı bıktırıncaya kadar, ötekilerinkinden daha kıymetli olarak gösteriliyor? Batı demokrasisi adına başkalarının güvenliğinin ve haklarının çiğnendiği açıktır – onlar neyi kastederse kastetsin!


Suriye savaşı, yeni bir çatışmadan çok daha fazlasıdır – baskıya, tiranlığa ve barbarlığa karşı bir direniş öyküsüdür. Dayatılan hükümdarlığa ve dış saldırganlığa boyun eğmeyi reddeden bir halkın öyküsüdür. Savaş feryatlarının üstünde, on yıllardır emperyalizme karşı çıkılabileceğini ve onun yenilgiye uğratılabileceğini tekrar ve tekrar kanıtlamış olan insanlar ayakta kalmıştır. Birinin gerçek değerinin en iyi ortaya çıktığı zamanlar, devasa zorluklar ve aşılmaz görünen engeller zamanıdır. Rusya'nın, İran'ın, Hizbullah'ın ve elbette Suriye ordusunun gerçek yiğitliğini kanıtladığını kim inkar edebilir?


Dikkatimizi Müslüman Doğu'nun (namı diğer Ortadoğu'nun) geleceğiyle oynanan Kuzey Suriye'ye ve Halep şehrine çevirelim. Yıllardır yürüttükleri çabalara rağmen, Batılı güçler ve onların bölgesel kuklaları tarafından devasa düzeyde silahlandırılmış ve finanse edilmiş olan Daeş teröristleri ve onların patronları, Suriye'nin özgürlüğünü ve haysiyetini korumayı ısrarla savunan sağlam kararlılığı karşısında kaybediyor. Halk, Ankara ve Riyad'ın saray duvarlarını sarsan bir inançla, devlet başkanlarının etrafında kenetlenmiştir.


Suriye ordusu ilerlerken, Daeş üyesi terörist paralı askerler kaçıyor. Batı'nın tekfirci teröristlerle savaştığı şeklindeki sonu gelmez propagandaları dikkate alınınca, Suriye ordusunun ilerlemeleri pozitif bir gelişme olarak övülmeli ve alkışlanmalı, yahut en azından Başkan Beşar Esad'ın değerli bir siyasi lider olabileceğinin bir işareti olarak görülmelidir.

 
Elbette, Batılı politikacıların gözünde Başkan Esad hiçbir zaman kendini kurtaracak vasıflara sahip olamaz. Bu küreselleşmeci anlatıda yalnızca teröristler partner olarak rasyonalize edilebilir – demokratik yoldan seçilmiş liderler değil.


Geçen ay hem ABD hem de Birleşmiş Milletler, uydurma şikayetlerle Şam'a öfke gösterdi ve savaş suçu işleme, kimyasal silah kullanma ve benzer hikayelerle suçlamalar üretti. Şirket medyası adeta sözleşmişçesine bu türden propagandalar için bir yankı odası işlevi görürken, Türkiye ve Suudi Arabistan, terörist paralı askerleri daha fazla eğitmek, silahlandırmak ve istihdam etmek için çabaladı. Batı'da bu utançtan söz edilmiyor.


Suriye sahnesini izleyen bilgi sahibi gözlemciler, Reuters'ın sözde Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin – İngiltere'deki Coventry'de bulunan bir daireden yönetilen tek kişilik örgütün – boş sözlerini aktarmaya ne kadar hevesli olduğunu hatırlayacaktır. Reuters haberinde şunlar okunuyordu: “Bir izleme grubunun [Suriye İnsan Hakları Gözlemevi] aktardığına göre Perşembe günü [5 Mayıs] Türkiye sınırı yakınlarında, savaşın yerlerinden ettiği Suriyelilere evsahipliği yapan bir kampa düzenlenen hava saldırılarında en az 28 kişi öldü. Halep şehrinde çatışmaların durdurulması yönünde bir anlaşmaya varılmış olmasına karşın Kuzey Suriye'nin bazı kısımlarında savaş kızışıyor.” Ve: “Sosyal medyada paylaşılan görüntüler, kurtarma görevlilerinin yakılmış çadırların arasında, çamurlu bir alanda hala yanan ateşleri söndürmeye çalıştığını gösteriyor. Küllerin arasında beyaz bir duman yükselirken, yanmış ve kanamış bir ceset de görülebiliyor.”


Bunu, Russia Today tarafından aynı trajedi hakkında, hayali kaynaklara değil ampirik kanıtlara dayanılarak hazırlanan haberle karşılaştırın. RT şunları aktarıyordu: Rusya Savunma Bakanlığı sözcüsü Tümgeneral İgor Konaşenkov, Cuma günü [6 Mayıs], “Alandan çekilen resim ve videolarda görüen parçalanma yolu dikkate alındığında, kamp kasten veya yanlışlıkla havan topu saldırısına maruz kalmış olabilir ki bu toplar bölgede El Nusra Cephesi terör grubu tarafından aktif olarak kullanılmaktadır” şeklinde konuştu. Konaşenkov, yıkılan kamptan çekilen ve çevrimiçi erişilebilen fotoğraflar ve video görüntüleri analiz edildikten sonra, “hava saldırısından kaynaklı krater veya başka bir hava saldırısı alemetinin olmadığının” olmadığının açık hale geldiğini ekledi.


Rusya Savunma Bakanlığı, saldırının olduğu gün veya öncesindeki gün mülteci kampının bulunduğu bölge üzerinde hiçbir sorti yapılmadığını ifade etti. Konaşenkov,“4 ve 5 Mayıs 2016 günleri itibariyle bölge için bulunan hava sahası objektif kontrol verilerini analiz ettik. Kamp bölgesinin üzerinde ne bir Rus uçağı, ne de başka herhangi bir uçak uçmuştur” diye vurguladı.


Şu ana kadar olan yola bakalım. Rusya'nın geçen Eylül ayında (2015) Suriye'deki kavgaya girmesinden bu yana – ki bunun Şam'ın özel talebiyle ve uluslararası hukuka uygun şekilde olduğunu eklemek gerekir – Suriye Moskova'nın askeri desteğinden ve istihbarat desteğinden başarılı bir şekilde istifade ederek, birliklerini Daeş kalelerine karşı kullandı. Altı ay içinde Suriye savaşın dinamiğini, Suudi destekli “muhalefet gruplarının” barış görüşmelerinden çekilmesine sebep olacak kadar tersyüz edebildi.


Geçen ay itibariyle Başkan Esad'a bağlı güçler zaferin eşiğinde duruyordu. Kuzey Halep'teki son bir adım Daeş'i etkin bir şekilde alt edecek ve bu terör ordusunu patlamış balon gibi küçültecekti. Söylemeye gerek yok: Türkiye ve Suudi Arabistan, Suriye'nin askeri başarılarına pek de sıcak bakmıyordu. Bu yüzden de çarpıcı bir şeylerin olması gerekiyordu.  


Medya, doğrudan doğruya Washington'un terör kitapçığından hareketle, zulüm ve insani çaresizlik hikayeleri üretmeye başladı. Gazeteler ve televizyonlar kamuoyunu, savaş görüntüleri ve yürek burkan zorluk hikayeleri ile doldurdu. Hikayenin ebedi kötü adamı Esad, kendi halkını eğlence için öldürme niyetindeki bir savaş suçlusuna dönüştürüldü.


Bu propagandanın arkasına saklanan teröristlerin patronları, direnişi nakavt etme amaçlı öldürücü darbeyi indirmeye yöneldi. Batılı güçlerin gölge oyunlarına tâbi olmayı reddeden Suriye halkı, baskıya karşı yalnız başına savaşmak zorunda bırakıldı. Daha da kötüsü, sessiz kalan ve bu siyasi manipülasyonun ötesini göremeyenler yakında, kendilerinin de haklarından yoksun bırakıldıklarına tanık olabilir. Bazı Batı ülkelerinde halihazırda olan şey budur.


Rusya Savunma Bakanlığı'nın bir açıklamasında, “Teröristler ve müttefikleri ABD ve Rusya aracılığıyla hazırlanan kırılgan ateşkesi bozmaya çabalamaya devam ederken, El Nusra Cephesi Suriye'nin Halep şehrine yönelik büyük bir saldırıya hazırlık olarak yaklaşık 6 bin savaşçıdan oluşan bir güç topladı” denildi. Rusya'nın Suriye Uzlaşısı Merkezi'nin başkanı Korgeneral Sergey Kuralenko 24 Mayıs tarihinde “Suriye'nin bir dizi bölgesinde durumun tırmanışa geçmesi her şeyden önce, El Nusra Cephesi liderlerinin ve onunla müttefik olan grupların uzlaşma sürecinin altını oyma amacına bağlıdır” şeklinde konuştu. Kuralenko, “Halep bölgesinde El Nusra Cephesi liderleri, hükümet askerlerinin şehre doğudan hücum etmesini engellemek için 6 bin militandan oluşan bir saldırı grubunu kurmayı tamamlıyor, eş zamanlı olarak da kuzeyde Nubl şehrine erişimi kesmeye çabalıyorlar” diye de ekledi.


Suriye'de kazanmak uğruna, düşünülemez olan şey gerçekleşiyor: terör, düşman olarak tanımlanan bir devlete karşı gerekli bir kötülük olarak rasyonalize ediliyor. Yalnızca Suriye'deki yeni bir gelişme olarak Nusra'nın seferberliğine değil, aynı zamanda Batı'nun suçunun açık deliline de bakmak gerekir. Adeta Suriye'nin temsilcileri olmayı hak ediyorlarmış gibi Ahrarüşşam üyesi teröristleri kabul eden Washington değil miydi?

 
Halep'te ne olacağı, teröre karşı savaşın nasıl gelişeceğini belirleyecek...

 

www.medyasafak.net