"Suud’u Kim Yönetiyor?"

"Suud’u Kim Yönetiyor?"
"Şu sözü söylersek ne abartmış ne de bir sırrı ifşa etmiş oluruz: Arap ve İslam dünyası, Suud hanedanı işbaşına geçmesinden daha büyük bir faciaya tanık olmamıştır. Zira Suud yönetimi, birçok hukuk kuruluşu ve insan hakları kurumu tarafından yeryüzünün en karanlık diktatörlüklerinden biri olarak görülmektedir."
Suud’u Kim Yönetiyor?

Ali Muhsin

islamtimes.org
 


Şu sözü söylersek ne abartmış ne de bir sırrı ifşa etmiş oluruz: Arap ve İslam dünyası, Suud hanedanı işbaşına geçmesinden daha büyük bir faciaya tanık olmamıştır. Zira Suud yönetimi, birçok hukuk kuruluşu ve insan hakları kurumu tarafından yeryüzünün en karanlık diktatörlüklerinden biri olarak görülmektedir.

Uzun zamandan beri, medyatik, politik, dini (insanların dinin orjinal kaynaklarına ulaşması dahi engellenmektedir) ve toplumsal olarak son derece kapalı olan karanlık bir iktidarın egemen olduğu bir ülkede fiili iktidarın kime ait olduğuna ilişkin çeşitli sorular sorulmaktadır. Yıllar boyu insanlar, ülkenin gerçek hâkiminin Kral Abdullah mı yoksa onun belirli bir grubun ya da kişilerin vitrindeki mümessili mi sorusunu sormuşlardır. 

Suud’un gerçek yöneticisinin, adını anmaktan bile tiksindiğimiz Bender bin Sultan ya da Milli İstihbarat Kurumu’nun başı Abdülaziz bin Mukrin olma ihtimalini reddetmiyoruz. Çünkü mutedil bir hitap şekline sahip, kibar ve temiz geçmişi olan bir adam olan Kral Abdullah’ın, ne Bahreyn’de ne Suudi Arabistan’da binlerce göstericinin katledilmesinde Suudi Arabistan’ın sorumlu tutulduğu pis işlerde taraf olması mümkün değildir. Tersine inancımız ve pratikte müşahade ettiğimiz kanıtların gösterdiği gibi bu adam, siyasi ve idari bakımdan son derece zayıf bir kişiliğe sahiptir, o nedenle Amerika tarafından desteklenen Suudi prenslerin ve hanedan içindeki nüfuzlu kimselerin ön plana çıkardığı vitrinlik bir mankenden başka bir şey değildir. Gerçekte bu ülkeyi idare edenler söz konusu prenslerdir.

Evet, bunun doğru ve gerçek olma ihtimalini reddetmiyoruz, ancak bir başka doğru da şuur ki sadece gördüklerimizi anlayabiliriz, sadece zahire göre hükmedebiliriz. Aslında Kral Abdullah’ın yönetimin başına geçtiğinden bu yana Suudi Arabistan’ın gerçek yöneticisi olduğu yönünde çok miktarda çürütülemez kanıtlar mevcuttur. Krallığın içerisinde başka iktidar odaklarının bulunduğuna dair kanıtların varlığına ilişkin yakini bilgimize rağmen bunları söylüyoruz. 

Şu an ülkede devam etmekte olan krizin başlarında (ki bunu resmi Arap medyasıyla Batılı basın yayın organları reddetmektedir) Suudi resmi kaynaklar, Suud’un bir çok bölgesinde gösterilerin patlak vermesinin ardından Kral Abdullah’ın televizyona çıkıp konuşma yapmasından hemen önce, bir çok adımın atılacağı ve reformların yapılacağı yönünde haberler sızdırmıştı: Suudi Arabistan’ı İngiltere tipi anayasal monarşiye dönüştürecek bir anayasayı hayata geçirerek Suud hanedanının yönetim tekeline son vermek, partilerin kuruluşuna izin vererek politik özgürlükleri hayata geçirmek, Suud tarihinde ilk kez bir parlamentonun işlerlik kazanmasının sağlanması ve son olarak politik olan ve olmayan mahkûm ve tutuklular için genel af çıkartılması, alınan söz konusu kararlar kapsamındaydı.

Tahmin edildiği gibi, krallık hanedanı içerisinden kimse bu adımlarla ilgili kamuoyu önüne çıkıp da bir açıklama yapmaya cesaret edemedi. Ve aradan bir süre geçtikten sonra sızan bu haberlerin hayal dünyasından başka bir yerde gerçekliği olmayan bir seraptan başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. Sayın ekselansları, çaresiz kalmış ve manipüle edilmiş Suud halkına daha önce defalarca vaad ettiği şeyleri ilan etmeye tenezzül dahi etmedi. Kral, kadınların araba sürmesine izin veren bir kanuni düzenleme bile çıkarmadı. Sadece bu da değil, köklü bir siyasi değişimi mümkün kılacak reformları uygulamak yerine (Amerikan-Siyonist-Vehhabi) fetvalarla gösterilerin haram olduğuna dair kendi kendine dini bir kural ihdas etti. Ardından devrim ateşinin kendi ülkesine ve hatta sarayın içlerine sıçramasından duyduğu korku nedeniyle barışçıl gösterileri bastırmak için tanklarını (Kudüs’e değil) Bahreyn’e gönderdi. Bu konuşmanın ardından kraliyet ailesine yakın kaynaklar sayın ekselanslarının reformları yakında açıklayacağı haberini sızdırdı. Ancak “yakında” kelimesi öylesine şimşek hızıyla telaffuz edilmişti ki tam olarak duyulamadı bile. 

Suudi halkının alışageldiği gibi reform vaatlerinin üzerinden, kanlı olaylarla dolu haftalar, hatta aylar geçmiş olmasına rağmen bu reform vaatlerinin söylentiden başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. Hatta kral, işlediği bu çirkin eylemlerin çapını daha da büyüterek, Yemen ve Bahreyn’den başkent Riyad’a ve belli başlı bütün büyük şehirlere intikal ettirdi. Sıkı sıkıya zaptu rapt altına alınmış Körfez medyası ise Batı medyası ile olan soru işaretleriyle dolu işbirliğiyle bu alevin üstünü örtmek için elinden geleni yaptı. Kimse BAE, Suudi Arabistan ve Suudi Arabistan’daki bu gösterileri duymadı bile.

Kral Abdullah’ın sadece vitrinlik bir yönetici olduğunu ve gerçek idarecinin kendisi olmadığını kabul etsek bile merhameti olmayan tarihi bakış ve ahmak cahil Vehhabi şeyhlerinin bihaber olduğu Allah’ın kanunuyla hükümde bulunursak, halkının önünde tek sorumlu olan yine kendisidir. Bu noktada kendisinin gerçek anlamda reformların hayata geçirilmesi noktasında cesur kararlar almasını engelleyen başka güç odakları gibi mazeretler ileri sürmesi kendisi için geçerli olamaz. Tarihin hafızası, onu hesaba çekecek ve layık olduğu şekilde muamele görecektir. Tabii Allahu Teâlâ’nın zorlu ve çetin hesabını da unutmamak gerekir.

medyaşafak