Andrew Korybko: Türkiye’deki başarısız darbe girişimi neden bir “yanıltma harekatı” değildi

Andrew Korybko: Türkiye’deki başarısız darbe girişimi neden bir “yanıltma harekatı” değildi
"Tarihte hiçbir zaman ABD’nin nükleer silahlarına erişimi kesilmemişti ve uçuşa yasak bölge ve İncirlik’e giden enerjinin kesilmesiyle olan tam da budur... Yanıt olarak ABD şimdi Erdoğan’a karşı son derece çirkin bir Melez Savaş saldırısı başlatmayı düşünüyor."

 

Türkiye'deki başarısız darbe girişimi neden bir “yanıltma harekatı” değildi?

 

 

Andrew Korybko

 

 

Global Research

 

 

 

Yanıltma harekatı teorisi

 

 

Bunun inanılabilir olmasının bir dizi nedeni var; bunlardan bir tanesi de Erdoğan'ın, 2014 yılında bir işgal başlatmanın bahanesi olarak Suriye'nin kuzeyinde bulunan Süleyman Şah'a düzenlenen başarısız saldırı misyonu gibi başka yanıltma planlarına dahil olması... “Sahte yanıltma darbesi” [“tiyatro”, “mizansen”, “kendi kendilerine yapılan iş” – Ç.N.] teorisinin taraftarları, Erdoğan'ın derhal siyasi muhaliflerinden öç almasını, ülkedeki rejim değişikliği tiyatrosunu daha fazla tasfiye gerçekleştirmek ve anayasal olarak laik olan ülkenin İslamileştirilmesini tamamlamak için bir neden yaratmak üzere başlattığının kanıtı olarak gösteriyorlar. Gerçekten de Cumhurbaşkanı'nın kademeli olarak birer birer ele aldığı, uzun bir siyasi hasımlar listesinin olduğu ve toplumun Müslüman Kardeşler ilhamlı Selefileştirilmesinin (ne kadar kusurlu ve manipüle edilmiş olursa olsun) uluslararası düzeyde tanınan “demokratik” araçlar üzerinden sağlandığı yaygın bir şekilde biliniyor. Ancak planlarını ivmelendirildiği kabul edilse de, Erdoğan'ın yıllardır var olan ve yerleşikleşen bu gündeme devam etmek için bir “sahte yanıltma darbesine” ihtiyacı yoktu.

 

“Sahte yanıltma darbesi”ne arşı argümanlar geliştirirken, Erdoğan'ın tam bir politikacı olduğunu ve bir krizden kendisine fayda sağlayacak şekilde istifade etmek için hiçbir fırsatı kaçırmadığını akılda tutmak gerekir. Başarısız darbenin ardından iktidarın yeniden tesisi sonrasında Erdoğan, bütün düşmanlarını bir hamlede devre dışı bırakmak için eşi görülmemiş bir fırsat anı gördü ki, süreç içinde şu anda yaptığı şey tam olarak budur. Ancak bu, onun burada “payının olmadığını” kanıtlamaz.

 

 

Teorinin makul bir şekilde inceltilmesi

 

Bu varsayımları bir anlığına dikkate alıp bunlara biraz daha makul bir yaklaşım eklemek gerekirse, Erdoğan'ın gerçekte kendisine karşı bir darbenin hazırlandığından haberdar olması, ancak onu ezip oportünist avantajların meyvesini toplamak için zayıf ve halihazırda ifşa olmuş planın hayata geçmesine izin vermiş olması teorik olarak mümkündür. Bu bir yönüyle Pearl Harbor'u çevreleyen duruma benzeyecektir; hatta bazıları 11 Eylül için de benzer bir durumun olduğunu, ABD'nin bir saldırının geldiğini bildiğini, ancak bunun olmasına izin vermekle çok derin bir stratejik fayda sağladığını söylemektedir.  

 

Yazar söz konusu Türkiye olduğunda bu yaklaşımı desteklemek zorunda değil ve bu, (geçmişi bu tür pervasız davranışlarla dolu olan) Erdoğan için bile fazla riskli bir kumar gibi görünüyor, ancak bir anlığına bu teoriyle devam edecek olursak, olacak olanlar hakkında Rus istihbaratı tarafından ikaz edilmiş olması bile akla yatkındır. Moskova, oyun değiştirici Rusya-Türkiye yumuşaması sonrasında güven inşa edici bir jest olarak ve aynı zamanda Rusya'nın bu girişimin başarısız olması halinde ABD ve enformasyon müttefiklerinin kendisini suçlamasını istemediği için bu planın ayrıntılarını sunmuş olabilir.

 

Canlı yayında kendisinin gelecekteki aşağılayıcı devrilişini tertip etmeye çalışması nedeniyle ABD'ye karşı kontrol edilemez bir öfke duyan Erdoğan, bundan sonra ülkesinin kademeli olarak Avrasya'ya yönelmesine karar vermiş olabilir, ancak bunu yapmak için kamuoyu karşısında haklı gösterilebilir gerekçelerinin olması gerektiğini bildiğinden, sonrasında ezip ülkesinin dış politikadaki eksen kaymasını izah etmek üzere kullanmak için, ifşa olmuş Amerikan planının ilerlemesine izin vermiş olabilir.

 

Eylemler spekülasyondan daha yüksek sesle konuşuyor

 

Her durumda, Erdoğan ister darbeden tamamen habersiz olsun, isterse ondan istifade etmeye karar vermiş olsun, girişim sonrasında vuku bulan olayların sırası, güç yoluyla rejim değişikliği girişiminin ABD tarafından yönlendirildiğine ilişkin ikna edici kanıtlar sunuyor.

 

Türkiye'nin Çalışma Bakanı Süleyman Soylu çıkıp açıkça pek çok şey söyledi; Başbakan Yıldırım ise daha diplomatik davranarak Gülen için “Ben özellikle dün geceden sonra bu adamın, bu terör çetesinin liderinin arkasında duracak bir ülke görmüyorum. Bu adamın arkasında duracak ülke Türkiye'nin dostu değildir. Bu, Türkiye'ye karşı düşmanca bir eylem bile olabilir” dedi. Eş zamanlı olarak ABD'nin İncirlik'teki hava üssünün (her ne kadar formel olarak böyle ifade edilmese de) bir uçuşa yasak bölge getirilerek fiilen nötralize edilmesi, üsteki bütün tesislere giden enerjinin kesilmesi ve darbede dahli olduğu gerekçesiyle üs komutanı General Bekir Ercan Van'ın gözaltına alınması son derece güçlü bir şekilde, bunun Erdoğan tarafından daha fazla iktidar için sahnelenmiş bir melodram değil, ABD'den uzaklaşan ciddi bir jeopolitik yeni yönelimin açılış safhaları olduğunu ortaya koyuyor.

 

ABD'nin İncirlik'te kalıp kalmayacağı gerçekte tartışılacak esas mesele değil, zira gelişmekte olan şeyin etrafındaki derin sembolizm, Pentagon'un oradaki fiili varlığından çok daha somut ve önemli. Tarihte hiçbir zaman ABD'nin nükleer silahlarına erişimi kesilmemişti ve uçuşa yasak bölge ve İncirlik'e giden enerjinin kesilmesiyle olan tam da budur. Erdoğan, mümkün olan en unutulmaz ve etkili yolla, kendisinin bütün Türkiye'nin – İncirlik dahil – Sultan'ı olduğu ve tesisin darbecilere aktif olarak yardım ederek ve sığınma sağlayarak kendisine karşı kullanılmasını tolere etmeyeceği mesajını veriyor. Bir "eski hainin" akla gelmeyecek olan bu saygısızlığına yanıt olarak ABD şimdi Erdoğan'a karşı son derece çirkin bir Melez Savaş saldırısı başlatmayı düşünüyor. Bu, Türkiye'yi jeopolitik olarak kendinden koparmaya ve Yeni Osmanlıcı bir “halifelik”te yaşayan 70 milyonu aşkın insanı bir kaos kazanına atmaya kadar varabilir; bu ise daha sonra stratejik olarak Rusya ve İran'a yönelebilir.

 

Türkiye savaş sahasını Rusya ve İran'a karşı silahlandırmak

 

Bu çok-kutuplu devletlerin her ikisi de ABD'nin kendilerini Ortadoğu'daki kargaşanın yayılması karşısında nasıl da istikrarsızlaştırmak istediğini gayet iyi biliyor ve onların Suriye'de terörizme karşı askeri işbirliği içinde olmalarını temel olarak izah eden şey de bu. Bu savaşın gidişatının en sonunda ABD'nin aleyhine dönmesi ve çatışmanın (tam bir çözüm son kertede ne kadar uzun sürecek olursa olsun) yavaş yavaş bir sona doğru yaklaşmasıyla, ABD'nin bunun yerini alacak başka bölgesel çatışmalar imal etme ve Rusya ile İran'ın stratejik çıkarlarına karşı yürütülen dolaylı asimetrik savaşı uzatma arayışı içinde olacağı öngörülebilir. “İkinci jeopolitik İsrail” olacak olan “Kürdistan”ın militan yoldan kurulması kesinlikle bu planların parçasıdır, ancak Erdoğan'ın tek kutupluluğa isyan etmesi ve ABD'nin yönlendirdiği başarısız darbenin yan sonuçları ile birlikte, Washington şimdi bir dizi fırsattan Türkiye'yi parçalara ayırmak üzere istifade etmek için epey sebebe sahiptir.

 

Rusya ve İran'ın her ikisi de söz konusu olan şeyin yakıcılığını anlıyor ve ABD'nin Erdoğan'a karşı başarısız darbe girşimini kendisine yönelik yeni bir Renkli Devrim'in tohumlarına, hatta belki de bir konvansiyonel olmayan savaşa dönüştürme arayışı içinde olması gayet muhtemel. Türklerin, Cumhurbaşkanlarını sevmemek için, başta Suriye'deki savaşa perde arkasından müdahil olması ve ülke içindeki Selefi politikaları olmak üzere yığınla meşru sebebi var, ancak korkulan şey toplumun geniş bir kesitinin haklı öfkesinin ABD tarafından, Türkiye geneline karmaşayı yaymak ve yapısal olarak bir “Yeni Suriye” işlevi görecek bir kaos kara deliği yaratmak üzere kullanılmasıdır.

 

İran'ın yanıtı ve çıkarları

 

Bu olaylar zincirini öngören ve bundan doğrudan etkilenecek ilk ükenin kendisi olacağını anlayan İran, darbe girişimine karşı derhal sesini yükseltti. İran Dışişleri Bakanı Zarif, ülkenin devlet kanalı Press TV'nin aktardığı yorumlarında parlamentoya şunları söyleyecek kadar ileri gitti: “Biz Türkiye hakkındaki pozisyonunu açıkça ilan eden ilk ülke olduk, öteki ülkeler ise ya ses çıkarmadı ya da eğer bir duruş benimsemişlerse bu duruşlarında muğlak oldu ve demokrasiye desteklerini dillendiremedi… Suudi Arabistan ve Katar gibi bazı ülkeler, Türkiye hükümetine yönelen darbe girişiminin tırmanmasını tercih etti.” Bu güçlü ve somut beyan, hemen hemen herkesin yaptığı gibi mekanik bir şekilde, uluslararası düzeyde tanınan hükümet lehine tutum belirtmenin çok ötesine geçmekte ve tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde, Tahran'ın darbe sonrası bölgesel manzarada kendisini bilerek ve isteyerek, Ankara'nın en yakın müttefiki olarak konumlandırdığına işaret etmektedir.

 

Bunun birkaç nedeni var ve bu, şunlarla ilgili:

 

* Ülkede ABD'nin planladığı yıkım sonrasında “Kitle Göç Silahı”nın kurbanı olmanın istenmemesi;

 

* Potansiyel sınır ötesi Kürt ayrılıkçı terörüne yanıt olarak Erdoğan'la sürdürülebilir ve koordineli bir işbirliğinin istenmesi (İran şu anda PKK'nın müttefiki “İran Kürdistan Demokrat Partisi”nin saldırısı altındadır);

 

* ve İran doğalgaz boru hattının bir gün Türkiye'nin kuzeyindeki TAP projesine bağlanabileceğini ve Avrupa'nın Rusya dışı enerji beslemesi taleplerine cevap verebileceğini öngörmesi.

 

 

Rusya'nın yanıtı ve çıkarları

 

Rusya'nın darbe karşıtı yanıtı görece daha sessiz olsa da, hayli güçlüydü. Son olaylardan fayda sağlamak isteyebilecek herhangi bir aktörü suçlamaktan imtina eden ve İran'ın her iki örnekte de yaptığı gibi darbeye ne kadar hızlı bir şekilde diplomatik yanıt verdiğini vurgulamaktan uzak duran Rusya temel olarak, Türkiye'nin uluslararası düzeyde tanınan hükümetine olan desteğini ilan etti ve askeri yoldan gerçekleşecek bir rejim değişikliğine izin verilemeyeceğinden söz etti. Ancak önemli bir şekilde daha sonra Devlet Başkanı Putin Erdoğan'ı telefonla aradı ve iki lider, Eylül ayı için planlanan görüşmeyi önümüzdeki aya çekme ve Avrasya Ekonomik Birliği üzerinden potansiyel işbiriğini tartışma konusunda mutabakata vardı.

 

Rusya'nın Türkiye'deki çıkarları çok yönlüdür, ancak birkaç tanesi diğerlerine göre daha fazla öne çıkmaktadır ve amaç, Ankara'nın şu adımları atarak jeopolitik yeni yönelimini tamamlamasını sağlamaktır:

 

* Suriye'deki teröristlere desteği kesmek ve devam eden terörist sızmalarına karşı sınırı kapamak yoluyla eski politikalarını reddetmek;

 

* Balkan Akımı boru hattı müzakerelerine yeniden başlamak ve çok-kutuplulukta merkezi önemi haiz olan bu mega projeyi dondurulmuş olmaktan çıkarmak;

 

* ve Avrasya Ekonomik Birliği platformu üzerinden işbirliği yapmak yoluyla Rusya'yla olan karmaşık ekonomik karşılıklı bağımlılığı derinleştirmek.

 

İlave olarak, Moskova'nın Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına olan diplomatik desteğine aynı zamanda Gülencilerin iktidara gelmesini engelleme yönündeki pratik ihtiyaç da yön veriyor. Eğer bu puslu ulus-üstü ağın başındaki, ABD'de bulunan ve Clinton'la bağlantıları bulunan dini lider Türkiye'nin bir sonraki lideri olursa veya kendisinin yerine iktidara gelecek vekil güç her kim olursa olsun onun üzerinde kontrol edici etkiye sahip olursa, Rusya'nın bu iktidarın bütün devlet araçlarını ağın Sovyet sonrası topraklardaki terörist gündemi ilerletmesinde kullanacağına inanması için yeterince sebep vardır. Bu, Rusya'nın Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (CSTO) müttfikleri adına yanıt vereceği onlarca “mini Çeçenistan” yaratacak, Rusya'yı daimi olarak stratejik savunma konumuna getircek ve 2008 yılından beri dünya çapında elde ettiği bütün göreceli kazanımlar tersine dönecektir.

 

 

Gözleri Erdoğan'ın günahlarından uzaklaştırmak

 

 

Bütün bu meselenin en çetrefilli boyutu, çok sayıda çok-kutupluluk taraftarının Rusya ve İran'ın, Erdoğan'ın Suriye'deki terör savaşındaki suç ortaklığından tamamen haberdar olmalarına rağmen Türkiye'yi desteklemesini kabul etmekte zorlanmasıdır. Dahası, İstanbul'da intikamcı toplulukların yaptıkları görüldükten ve elbette tam şu anda ülke çapında yaygın tasfiyelerin yaşanmasına tanık olunduktan sonra, normalde Rusya ve İran'ın dış politikalarına sempati duyan insanlar şimdi saçlarını yoluyor ve Moskova ile Tahran'ın neden kararlı bir şekilde bu şok edici olaylara karşı ses çıkarmadığını merak ediyor.

 

Gerçekte – ve bu pek çok okuyucu için ne kadar hayal kırıklığı oluştursa oluştursun – Rusya da, İran da, doğru veya yanlış, partnerlerinin iç meselelerine yönelik herhangi bir ilgi göstermez. Her iki devlet de genel olarak bir devlet egemenliği politikası izler ve devletler arası pragmatik işbirliği sonuç olarak engellenmediği müddetçe ortaklarının ülkeleri içindeki ihtilaflı gelişmeleri görmezden gelir.

 

Bu kuralın istisnası, Rusya için en üst derece önemi olan bir devletin aniden ikisinden birine düşman haline gelmesi veya halihazırda düşman olması ve ülke içinde bu çok-kutuplu liderlerin stratejik pozisyonlarına dolaylı yoldan hasar verecek bir dizi skandal nitelikli ülke içi adım atmaya yönelmesidir. Örneğin Maidan sonrası Kiev Ukrayna'daki Ruslara ve Rusya'yla bağlantılı nüfusa yönelik etnik temizliği desteklemiştir ve Moskova'nın Kırım'da yanıt vermesini ve Donbas milislerine yönelik desteğin bazı biçimlerini genişletmesini izah eden şey budur. İran ise Bahreyn ve Suudi Arabistan'ın Şii azınlıklara şiddet yoluyla baskı uygulamasına negatif yanıt vermiştir...

 

İran ve Rusya'nın başlıca dış politika rehberi olan devlet egemenliğini destekleme politikasındaki vaka düzeyindeki bu istisnalara rağmen bu ülkelerin her ikisi de halen Batı'nın imal ettiği “insani müdahale” ve “demokrasiyi yayma” ideolojilerini reddediyor. Her ikisi de “insani” veya “demokratik” düşüncelerin mevkidaşlarıyla olan ilişkileriini etkilemesine izin vermez, ancak ifade edildiği gibi bu, (mevcut veya potansiyel) pragmatik ortaklığı bozan hasım hükümetlerle baş ederken doğru olmak zorunda değildir. Moskova ve Tahran, “insani müdahale” ve “demokrasinin yayılması”nı “sıfır toplamlı” jeostratejik kazanımların peşinden gitmek için başka ülkelerin içişlerine yapılan istikrarsızlaştırıcı siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri müdahaleleri “meşrulaştırma” amaçlı pazarlama numaraları olarak görür. Bu haliyle, bu manevralar tasarruflu bir şekilde ve yalnızca en uç koşullarda kullanılmalıdır.  

 

Sonuç niteliğinde düşünceler

 

Devlet egemenliği yönündeki yol gösterici dış politika prensibi nedeniyle, Erdoğan'ın Türkiye'yi dostça bir çok-kutuplu müttefik haline gelmeye daha fazla yakınlaşma yönünde adım atması nedeniyle ve şu anda söz konusu olan daha büyük jeopolitik meseleler nedeniyle Rusya ve İran, Erdoğan'ın kendisine yönelen başarısız ABD darbesinden “insani” ve “demokratik” olmayan şekillerde istifade etmesine rağmen, kendi tarihindeki (ve dünyanın geri kalanının tarihindeki) bu belirleyici anda Türkiye'yi diplomatik olarak desteklemektedir.

 

 

www.medyasafak.net