Foreign Policy: Suriye, Hizbullah’ın savaş potası

Foreign Policy: Suriye, Hizbullah’ın savaş potası
Hizbullah’ın gençlik örgütü İmam Mehdi İzcileri, yakın zamanda 70 bin izci için mezuniyet töreni düzenledi. Törene katılan gözlemcilerden biri, “Gözlerime inanamıyorum!” dedi. Seyyid Nasrallah ise etkinlikte “İnsanları Hizbullah’a katmakta bir sorunumuz yok, sorunumuz onları nereye yerleştireceğimiz” diye konuştu.

 

Suriye: Hizbullah'ın savaş potası

 

 

Nour Samaha

 

 

 

Foreign Policy

 

 

 

Suriye iç savaşına katılmak Hizbullah'ı daha fazla güçlendirdi, ancak Ortadoğu'da daha az popüler hale getirdi.

 

 

 

BEYRUT  12 Temmuz 2006 günü sabah 9 sularında Lübnan'dan fırlatılan Katyuşa roketleri İsrail'in kuzeyine düştü. İsrail askerleri olay yerine geldiğinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bir ekip sürüne sürüne ilk dikenli telden, ardından ikinci dikenli telden geçti ve koşarak, İsrail ordusuna ait iki Humvee aracının konuşlandırıldığı yola geldi.

 

Ekip, Humvee'lerden birine bir tanksavar füzesi fırlatarak aracı imha etti ve üç İsrail askerini öldürdü. İki İsrail askerini ise yakaladılar ve onları Lübnan topraklarına götürmeden önce Humvee'nin üzerine benzin döküp aracı ateşe verdiler. İkinci bir Humvee aracı ise sınırı geçmeye çalışırken bir el yapımı bombanın hedefi oldu ve içinde bulunan dört İsrail askerinin dördü de sınır üzerinde öldü.  

 

Bu, kanlı bir 33 günlük savaşın başlangıcı anlamına geliyordu. Bir İsrail hava saldırısı Güney Lübnan'ı, Bekaa Vadisi'ni ve Beyrut'un güney banliyölerini hedef aldı; bu bölgeler İsrail'İn Hizbullah kaleleri olarak tanımladığı yerlerdi. Ardından İsrailliler, Güney Lübnan'a kara saldırısı başlatarak amaçlarının hareketin silahsızlandırması olduğunu açıkladı. Hizbullah ise sınırdan İsrail'e yüzlerce roket fırlattı. Bu sürçte çoğu sivil olmak üzere yaklaşık 1,300 Lübnanlı ölürken, 121'i asker olmak üzere 165 İsrailli de hayatını kaybetti.

 

2006 savaşı Hizbullah için bir dönüm noktasıydı. Lübnanlı Şii grup Arap dünyası çapında, bölgede İsrail'i yenilgiye uğratabilen tek güç olarak övüldü. Bir halk desteği dalgasıyla ve ezilenlerin haklarının savunucusu olarak kazandığı ünle çok önemli bir yere gelmişti.

 

Fakat bu tarihten 10 yıl sonra, Hizbullah için çok şey değişti. Bir zamanlar bir Lübnanlı ulusal direniş hareketi olarak görülen grup şimdi yaygın bir şekilde, İran ve Suriye'nin oluşturduğu, Şam'dan Bağdat'e ve Sana'ya kadar uzanan bir askeri ve siyasi varlığa sahip bölgesel bir Şii ekseninin elit kolu olarak görülüyor.

 

Bununla birlikte Hizbullah'ın bölgesel bir aktör olarak yükselişi, hareket için bir bedel ödenmesini beraberinde getirdi. Hareket, Suriye genelindeki çarpışmalarda kaydadeğer sayıda savaşçısını ve üst düzey komutanını kaybetti. Arap sokaklarında sahip olduğu destek de, gitgide bir Şii mezhep partisi olarak görülmesiyle azaldı. Bütün bunlar pek çok gözlemciyi şu soruyu sormaya götürüyor: Grup büyümeye devam ederken yeni zorlukların ve sorumlulukların üstesinden gelebilir mi?

 

 

Askeri büyüme

 

Beyrut'un güney banliyölerindeki bir lokantada otururken, Hizbullah'ın bir gazi savaşçısı, grubun yakın zamanda edindiği askeri ve taktik deneyimi ayrıntılı olarak izah etti. 40'lı yaşların ortalarında olan bu savaşçı, hem 2006 Lübnan savaşına hem de şu anda Suriye'de devam eden çatışmaya katılmış, ancak Suriye'de savaş sahasında aldığı bir yara onu aktif görevden ayrılmak zorunda bırakmış.

 

Savaşçı, “2006 savaşı iki tür arazide yürütüldü: güney ve Bekaa” sözleriyle, güneyin yokuşlu tepeleri ve dağları ile Bekaa Vadisi'nin ovalarına gönderme yaptı. Suriye savaşı ise grubu ülkenin çeşitlilik arz eden manzaralarıyla karşı karşı bıraktı, bu ise Hizbullah'ın askeri kapasitelerini önemli düzeyde genişletmesine olanak verdi. Hizbullah süreç içinde temel olarak savunma amaçlı olan bir gerilla grubu olmaktan çıkıp, konvansiyonel bir orduya daha çok benzeyen bir grup haline geldi.

 

Savaşçı, “Örneğin Suriye'de, Lübnan'dakilerden daha yüksek sıradağlarda savaştık ve burada yepyeni stratejiler ve ekipmanlar öğrendik, çünkü eski ekipmanlarımız bu kadar yüksek irtifada işlemiyor” şeklinde konuştu ve ekledi: “Sahil cephelerinde, çöl cephelerinde ve şehir cephelerinde savaştık. Şehir cepheleri bile büyük şehirler ile daha küçük kasabalar arasında büyük farklılık arz ediyor.”

 

Hizbullah 2006 savaşını kendi evinde ve çok büyük bir halk desteği arasında yürütmüşken, Suriye, hareketi tanıdık olmayan yerlerde, kendisine hasmane yaklaşan bir nüfus içinde savaşmaya kendini uyarlamaya zorladı. Savaşçı, “2006 yılında çok iyi bildiğimiz bölgelerde savunma savaşı veriyorduk. Suriye'de yerel nüfusun bize karşı hasım olabileceği alanlara giriyoruz ve sahayı bizden daha iyi bilen savaşçılarla karşı karşıya geliyoruz. Bu koşullarda hücum çatışmalarına girdik” şeklinde konuştu. 

 

Hizbullah'a yakın olan başka kişiler de bu alıntıyı sürdürdü. Hizbullah ilk kez hücum operasyonları yürüttü – ve Suriye'de edinilen becerileri İsrail'le gelecekte yaşanabilecek olası bir çatışmaya aktarma niyeti taşıyor.

 

Hizbullah'ın Suriye'deki operasyonlarına aşina bir kaynak, “İsrail, elde ettiğimiz deneyimi görmeye başladı ve bu deneyimin, özellikle de iç şehirlerde ve kent çevrelerinde elde edilenlerin kendilerine karşı kullanılmasından kaygı duyuyor” ifadelerini kullandı.

 

İsrail kaygılanmakta haklı da olabilir. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, gelecekteki olası bir karşı karşıya gelişte, İsrail'in kuzeyini işgal etmeye çalışacaklarını söyledi. Bunu yapmak, tam da Suriye'de edinilen becerileri – yerel sakinlerin onların varlığına karşı olduğu, tanınmayan bir bölgede çatışma becerilerini – gerektirecektir.  

 

Dahası, tam da Hizbullah'ın Suriye'de geliştirdiği türden, yüksek düzeyde komuta-kontrol becerilerini gerektirecektir. Her ne kadar 2006 yılında hareket, liderliklerinden gelecek talimatları bekleme ihtiyacı olmaksızın günler ve haftalar boyu savaşmaya devam edebilecek küçük hücreler konuşlandırmış olsa da, şimdi hareket yüzlerce millik bir alanda çok sayıda cepheye, daha büyük askeri oluşumlar yerleştiriyor ve daimi bir bilgi akışını sağlayarak bu bilgileri sahadaki komutanlarına aktarıyor.

 

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü'ne bağlı Stein Anti-terörizm ve İstihbarat Programı'ndan Matthew Levitt, “Hizbullah her zaman isyancı bir grup oldu ve şimdi isyan bastırmayı da gayet iyi bir şekilde öğreniyorlar” diyor ve ekliyor: “Bu, onların İsrail'le savaşmada kendilerine faydalı olacak çok sayıda farklı türden beceriye ve manevraya girişmelerine olanak veriyor.”

 

Levitt, Hizbullah'ın gelecekteki olası bir savaşta gerçekten de İsrail topraklarını elinde tutabileceğinden şüphe ediyor: “Oradaki [Kuzey İsrail'deki] güvenlik önlemleri oldukça sofistike önlemlerdir, bu yüzden Hizbullah'ın bunu yapabileceğini yahut toprağı elinde tutabileceğini düşünmüyorum. Fakat başarısız bile olsa bu girişimde bulunması halinde İsrail toplumu açısından bunun nasıl bir psikolojik etki yaratacağını bir düşünün.”  

 

Hizbullah'ın ayrıca 10 yıl önce İsrail'e karşı kullandığı silahlara kıyasla çok daha sofistike silahlar edindiği söyleniyor. Grup bugün ağır toplara, dronlara ve geri tepmesiz silahlı çok sayıda büyük jeep'e sahip – buna, İsrail'in tahminlerine göre sayıları 120 bini, yani 2006'da sahip olduğunun neredeyse on katını bulan roketleri de eklemek gerekir. Cephanelikteki füzeler bugün çok daha güçlü: Grup, İran yapımı Fetih-110 taktik balistik füzelere ve bunun Suriye yapımı varyantı olan M-600'lere sahip. Çok sayıda haber ayrıca grubun elinde Yakhont sahil füzeleri ve Rus yapımı 9K33 Osa sistemi gibi mobil hava savunma sistemlerinin bulunduğunu ileri sürüyor.

 

Hizbullah saflarındaki Lübnanlı savaşçıların sayısı da katlanarak arttı. 2006 yılında Hizbullah, temel eğitim almış yaklaşık 10 bin ihtiyat askerine ilave olarak kabaca 2 bin kadar adanmış, tam zamanlı savaşçıdan oluşan bir çekirdeğe sahipti. Suriye'ye müdahil olması gruba çekirdeğini genişletme olanağı sağladı ve temel eğitime sahip olanlar Suriye'de savaşla geçen yıllar içinde sağlamlaştı. (Bu gün bu sayının ihtiyat güçleri dahil 45 bin kişi olduğu iddia ediliyor; Medya Şafak)

 

Çok sayıda Hizbullah kaynağı, grubun 2006 sonrasında başvurularda dev bir artışa tanık olduğunu, Suriye'ye müdahil olmaları sonrasında da aynısının tekrarlandığını söyledi.

 

Pek çok kaynağın söylediğine göre Hizbullah'ın gençlik örgütü İmam Mehdi İzcileri, yakın zamanda 70 bin izci için mezuniyet töreni düzenledi. Törene katılan gözlemcilerden biri, “Gözlerime inanamıyorum!” dedi. Seyyid Nasrallah ise etkinlikte “İnsanları Hizbullah'a katmakta bir sorunumuz yok, sorunumuz onları nereye yerleştireceğimiz” diye konuştu.

 

Aynı kaynak Hizbullah'ın şimdi yeni savaşçı sayısını ve örgütün edindiği yeni teknikleri uyumlu hale getirmek üzere Lübnan'da sayıları yediye varan eğitim kamplarını eş zamanlı olarak faal şekilde kullandığını doğruladı.

 

Bununla birlikte Hizbullah son 10 yıl içinde, özellikle de geniş bölgesel çatışmalara katılması sonrasında yüksek profilli kayıplar da verdi. Grubun Suriye'deki can kayıplarına ilişkin resmi rakamlar yok; tahminler ise son üç yıl içinde 800 ile 1,200 arasında savaşçının hayatını kaybettiği şeklinde. Hizbullah'ın Suriye'ye müdahil olması sonrasında Fevzi Eyüb, Cihad Muğniye, Muhammed Ahmed İsa, Ghassan Fakih, Fadi el-Cezzar, Ali Feyad, Samir Kuntar ve Mustafa Bedreddin gibi üst düzey komutanlar hayatını kaybetti. Hizbullah'ın İsrail'e karşı yürüttüğü operasyonların çoğunun beyni olan İmad Muğniye'ye 2008 yılında düzenlenen suikast da partiye büyük bir darbe olmuştu.

 

Levitt'e göre, “İsrail'e karşı yürüttükleri bütün savaş ve çatışmalarda verdikleri kayıplardan daha fazlasını Müslüman dindaşlarına karşı savaşta vermeleri ve buna çok sayıda üst düzey ismin de dahil olması onlar için acı verici.”

 

Beyrut Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde öğretim üyesi ve bir Hizbullah uzmanı olan Ali Fadlallah, Hizbullah'ın Suriye savaşını varoluşsal bir mesele olarak görmesi nedeniyle kayıplara katlanma isteğinde olduğunu söyledi.

 

“Hizbullah Suriye'deki rolünü bir zorunluluk olarak, silah yollarını ve siyasi rolünü korumanın gerektirdiği bir şey olarak görüyor” diyen Fadlallah, “Sonuç olarak da, kilit isimlerin ölümü de dahil olmak üzere büyük bir bedel ödüyor” şeklinde konuştu.

 

Hizbullah'a yakın kaynaklar, kayıpların etkisini küçük görüyor. Gazi savaşçıya göre Suriye'de verilen kayıplar, “partinin böyle bir savaş için hesapladığı ölüm rakamlarının yüzde 10'una bile denk gelmiyor.”

 

Bir başka kaynak da, “Kurbansız savaş olmaz” diyor ve ekliyor: “Hacı İmad Muğniye sonrasında örgütümüz, 2006 öncesinde olduğundan daha büyük, bu yüzden de devamlı olarak yeniden yapılanmadan geçiyoruz.”

 

“Her şehadetimiz yeni bir fırsat sunuyor ve her zaman [devreye girecek] taze kan var.”

 

 

Politika ve kimlik

 

Ancak Hizbullah'ın savaş sahasındaki başarısı politikada kendini tekrar etmedi. Hareket, 2006 savaşı sonrasında hem Lübnan'da hem de geniş anlamıyla bölgede sahip olduğu, geniş bir tabana yayılan çekiciliğin önemli bir bölümünü kaybetti. Bölgedeki – Irak, Suriye ve Yemen'deki – çatışmalara seçici katılımı, Hizbullah'ın “yalnızca Şiiler için” bir askeri ve siyasi güç olduğu düşüncesini güçlendirdi.  

 

Partiye yakın olan bir Lübnanlı siyasal analist olan Hüssam Matar, “Her ne kadar Hizbullah kendisini bölgesel etkileri olan ulusal bir aktör olarak tanımlasa da, bugün bölgedeki siyasi ve askeri başarısı nedeniyle Şiiler için bir model olarak görülüyor” ifadelerini kullanıyor.

 

Suriye'deki ayaklanma artan ölçüde mezhepsel bir karakter alınca, Hizbullah'ın sahneye girişi de ülkenin Alevi azınlığı adına Sünni çoğunluğa karşı gerçekleşen bir müdahale olarak görüldü. Bu mesaj, Arap medyasının görünümüne hakim olan, Körfez devletlerine ait yayınlar ve televizyon kanalları tarafından yüksek sesle ve geniş bir şekilde yayıldı. Bunun sonucunda geçmişte Hizbullah'ı desteklemiş olan pek çok Arap, harekete Sünni-Şii mezhepselliği prizması üzerinden bakmaya başladı. Bu şüphecilik, Hizbullah'ın Filistin davasını destekleme ve İsrail'e karşı savaşma retoriğinden şüphe etmeye kadar vardı.

 

Hizbullah ve destekçileri bu meseleyi kabul etse de, asgariye indirmeye çalışıyor. Hareket devamlı olarak Suriye'de Sünnilerle değil, tekfircilerle savaştığını ifade ediyor ve Araplara, Suudi medyasının propagandası olarak gördüğü şeye kulak asmama çağrısı yapıyor.

 

Matar'a göre “Bu [kayma] büyük ölçüde, başkalarının Hizbullah'ı bir mezhep partisi olarak betimleme kampanyasının başarılı olmasından kaynaklanıyor. Bölgede bir mezhep mücadelesine tanık olduğumuz için Hizbullah daha fazla Şii olarak görülecektir ve bu onun seçimi değildir.” 

 

Hizbullah'ın Ortadoğu'nun önde gelen Şii mezhep grubu olarak algılanması, parti üzerindeki diplomatik basıncın artmasına da yol açtı. Tarihsel olarak Körfez devletleri her zaman Hizbullah'la fırtınalı bir ilişkiye sahip olagelmiştir. 2005 yılında Lübnan eski başbakanı Refik Hariri'ye düzenlenen suikast ve sonrası, bu açıdan dip noktaydı. Ancak Hizbullah'ın Suriye müdahalesi ve Yemen'deki Suudiler öncülüğündeki savaşa yüksek sesle karşı çıkması sonrasında Körfez devletleri gruba karşı açık bir saldırganlık içine girdi, Hizbullah'ı terör örgütü ilan etti ve Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinde yaşayan Lübnan Şiilerini sınırdışı etti. Körfez'de çalışan Lübnanlı işçilerden gelen havaleler, Lübnan'da yaşayan pek çok kişi için başlıca gelir kaynağıdır ve ülkenin mali sisteminin istikrarının sürdürülmesine yardımcı olur.

 

Levitt, “Ben İsraillilerin hiçbir zaman, Körfez'dekilerin şimdi olduğu kadar Hizbullah karşıtı olacağını düşünmüyorum ve bunun onlar için gerçek sonuçları var” diyor.

 

Fakat üzerindeki artan baskıya rağmen Hizbullah, kendini yakın zamanda elde ettiği yeni uluslararası rolle güçlenmiş hissediyor gibi görünüyor.

 

Hizbullah'a yakın bir kaynağa göre “[Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Mihail] Bogdanov Lübnan'ı ziyaret edeceği zaman politikacılarla konuşmaya değil, Hizbullah'la, Hizbullah'ın rolü hakkında konuşmaya gelecek. Bogdanov, Hizbullah'ı bir bölgesel aktör olarak görüyor.”  

 

Matar'ın işaret ettiği gibi, İran'ın Hizbullah'la ilişkisi de bölgedeki Arap Şiilerle olan yakın bağlantısı nedeniyle değişti. “Hizbullah şimdi İran'a Arap meseleleri hakkında tavsiyeler verebiliyor, bu ise Hizbullah'a bölgede daha büyük bir rol sağladı.”  

 

 

Sırada ne var?

 

2006 yılında Hizbullah, tek bir operasyon sahnesinde, tek bir misyonu olan küçük bir askeri örgüttü. On yıl sonra katlanarak büyüyerek çok sayıda sahnede, çeşitli sorumlulukları, talepleri ve zorlukları olan bir oluşuma dönüştü. Bazı ulus-devletlerle eşit düzeyde etkisi olan bölgesel bir siyasi aktör haline geldi. Fakat aynı zamanda Arap nüfusun genişçe bir kesimini yabancılaştırdı.  

 

Fadlallah, Hizbullah, İran ve Suriye'den oluşan bir bölgesel ittifaka gönderme yaparak “Özellikle ‘direniş ekseni' açısından bölgede güç kazanıyorlar. Eğer Hizbullah bu savaşı kazanabilirse, bölgeyi de kazanacaktır” diyor.

 

Matar'a göre Hizbullah'ın ne kadar büyüdüğünden bağımsız olarak grup, esas misyonunun – İsrail'e karşı direnişin – üzerindeki etkisini dikkate almaksızın herhangi bir bölgesel taahhütte bulunmuyor. “Bölgesel düzeyde bir işe giriştiğinde, hesaplarının en başında her zaman İsrail oluyor.  Kaynaklarını da buna göre dağıtıyor.”

 

Hizbullah'a yakın kişiler, hareketin bölge geneline ulaşmasından övgüyle, Araplar arasında geniş bir desteğin olmamasından ve üzerindeki artan bölgesel ve uluslararası baskıdan ise sızıyla bahsediyorlar. Fakat aynı zamanda ısrarla, İsrail “dosyasının” hareketin önceliği olarak kaldığını savunuyorlar. Bütün diğer faaliyetler, nihai hedefi gerçekleştirme yolunda deneyim kazanmanın aracı olarak tanımlanıyor.

 

Bir kaynak, “Suriye'ye girdiğimiz zaman yanımızda gelişmiş silahlar ve binlerce savaşçı getirdik” diyor ve ekliyor: “Fakat şu anda Güney Lübnan'da sahip olduğumuz şey, İsrailliler için pek çok yeni sürpriz barındırıyor.” 

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net