Fethullah Gülen: İsrail’den bir bakış

Fethullah Gülen: İsrail’den bir bakış
Siyonistlerin gözüyle Fethullah Gülen...

 

 

Alon Goshen-Gottstein

 

 

Times of Israel

 

 

Bir Müslüman dini lider, Fethullah Gülen, her gün haberlerde yer alıyor; Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan onu son darbe girişimini hazırlamakla suçluyor ve terörist diye tanımlıyor. Müslüman din adamlarının terörist olmasına veya öyle görülmesine o kadar alıştık ki, bunun üzerine pek düşünmüyoruz. Ancak Türkiye'de son günlerde Gülen'in Hizmet hareketine yapılan baskılar Ortadoğu'ya, İslam'a ve dine önem verenler açısından büyük bir kaygı sebebi olmalıdır. Özellikle İsraillilerin yabana atmaması gereken bir şey olmalıdır. Aşağıda bunun nedenlerini yazacağım.

 

Gülen, Erdoğan ve Mavi Marmara

 

İsrailliler, o zamana kadar ilişkilerde kademeli olarak meydana gelen zorluklara rağmen, Mavi Marmara'yı İsrail-Türkiye ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak görürler. İsrail kısa süre önce Türkiye ile olan anlaşmazlıklarını şu ya da bu düzeyde giderdi. Ancak bir ilişki kalıcı olarak hasar gördü ve Mavi Marmara bunun gelişiminde büyük rol oynadı. Bu, dönemin başbakanı, şimdinin cumhurbaşkanı Erdoğan ile Gülen arasındaki ilişkidir. Her ne kadar Gülen bu süreçlerde Amerika Birleşik Devletleri'nde olsa da ve bir siyasi partiyi değil, geniş bir sosyal ve eğitsel hareketi temsil ediyor olsa da, o zamana kadar iki isim siyasi işbirliği bakımından birbirine çok yakındı. Bir gazeteci Gülen'e Mavi Marmara ve Gazze filosu hakkındaki fikrini sorduğu zaman Gülen bu girişimi kınamış, İsrail'in egemenliğini savunmuş ve Gazze'ye verilecek desteğin devlet otoritesi üzerinden aktarılması çağrısında bulunmuştu. Zira Gülen hükümetlere ve demokratik süreçlere saygı gösterir. Geçtiğimiz günlerde New York Times gazetesinde yayınlanan serbest kürsü yazısı bu açıdan gayet açıktır.

 

Gülen aynı zamanda İsrail'i tanıyor ve bu, onu Erdoğan'ın Gazze ve filoyla ilgili pozisyonundan uzaklaştırmak için yeterli. İlkeli bir adam olan Gülen, Türkiye cumhurbaşkanını çok öfkelendiren bu açıklamasından geri adım atmamıştı. Bu, iki Müslüman lider arasındaki ilişkilerin bozulmasına büyük bir katkı yaptı.

 

Mavi Marmara yalnızca İsrail ve Türkiye için dönüm noktası değildi. Aynı zamanda iki Türk lider açısından da belirleyici oldu. Son olayların tükettiği dinamiklerin izleri o olaya götürebilir. Ben İsrail'in, ağır bir maliyet pahasına kendi egemenliğini tanımış olan ilkeli bir Müslüman sese şükran borçlu olduğuna inanıyorum.

 

İslam ve siyaset hakkında

 

Müslüman liderlik, Hazreti Muhammed'in örneğine dayanır. Peygamber, iki tür liderliği – dini ve dünyevi (askeri dahil) liderliği – bir araya getirmişti. İslam geleneğinde sonraki kuşaklar bu iki bileşeni bir arada tutmayı başaramadı ve aralarındaki bölünme, karmaşık bir din-devlet ilişkileri tarihine yol açtı. Bu tarih, günümüzde de ilerlemeye devam ediyor. Siyaset ve devlet tartışmaları bugün de büyük bir mesele olarak kalmaya devam ediyor. Şunu düşünün: dünyanın en büyük küresel tehdidi, adı İslam Devleti olan bir örgüt ve bu isim, meydan okumanın merkezinde duran şeye işaret ediyor. Dünya, yahut “Batı”, yahut hangi biçimde adlandırırsak adlandıralım bu büyük “öteki” devamlı olarak İslam'la karşı karşıya geliyor ve çoğu zaman da onun şiddet yanlısı yüzüyle karşı karşı karşıya: çağdaş devlet, demokrasi ve hukuk devleti kavramlarını İslami gelenekle uzlaştırmakta zorlanan bir İslam. Defalarca şu retorik soruyu duymuşumdur: “İyi” Müslümanlar nerede? “Ilımlı” Müslümanlar nerede? Fethullah Gülen'in takipçisi olan milyonların bu soruya bir cevabı var ve cevap Bay Gülen. Onun demokrasiye ve hukuk devletine saygı gösteren, teröre ve şiddete karşı çıkan görüşleri, on yıllardan beri tutarlıdır. Şu andaki kriz, bu adamın görüşlerinin geniş kamuoyuna taşınması için bir vesile olmalıdır.  

 

Gülen Hareketi: Kişisel bir bağ

 

Yaklaşık 20 yıldır Gülen hareketinin üyeleriyle dostça ilişkilerim var. Onları güvenilir partnerler, potansiyel partnerler ve dostlar olarak, insanlık, din ve değerler konusunda ortak bir vizyona sahip olan ve benim gibi, bu vizyona ulaşmak için dinler arası diyalog yoluyla çalışan insanlar olarak gördüm. Bazen bu idealleri gerçeğe çevirmek için canlı bir ilişki gerekir. Yaklaşık 20 yıldır hareket üyeleriyle sahip olduğum dostluklar, onların İslam anlayışlarına, insanlıklarının derinliğine ve en sonunda, hiçbir zaman şahsen tanışmadığım ruhani liderlerine büyük bir saygı duymama yol açtı. Bu dostlardan biri Alp Aslandoğan. Alp, dinler arası diyalog çabaları yürüten, Gülen'le bağlantılı, ABD'de bulunan çok sayıda kuruluşun çatı örgütü olan Ortak Değerler İttifakı'nın İcra Direktörü. Alp'i bir süredir tanıyorum ve onun şahsıyla, İslam ve dinler arası diyalog hakkındaki fikirleriyle temaslarım oldu.

 

Dün Alp'le uzun uzun konuştuk. Din ve siyaset, konuşmamızın önemli bir parçasıydı. Alp'in ifade ettiği gibi, din ve siyaset birbirine karıştığı zaman her ikisi de sıkıntı yaşar, ama din daha fazla sıkıntı yaşar. Ve evet, Gülenciler ilk yıllarında Erdoğan'ı eleştirmeksizin destekledikleri için pişmanlar. Alp, Gülen'in basit bir şekilde Erdoğan'la aynı çizgide yola devam etmesi halinde işlerin daha kolay olacağını kabul etti. Fakat Gülen için bağımsızlık bir ilke. Onun hareketi hiçbir zaman bir siyasi partinin uydusu haline gelmemeli. Bir siyasi parti haline gelmek açık bir şekilde gündem dışıydı. Gülen, din-devlet ilişkileri hakkında net bir görüşe sahip. Dini ses, devletle ilişkili olarak bir kontrol ve denge sisteminin parçası olmalıdır. Her şey yolunda gittiği zaman bu ikisi birbirini destekler. Fakat siyasi düzen, birden fazla defa dinin sesini yok etmiştir. Dört İslam mezhebinin dördünün de kurucuları – İmam Hanbeli, Hanefi, Şafii ve Maliki – otoriteye koşulsuz şekilde biat etmeyi reddettikleri için siyasi otoritelerden muzdarip olmuşlardır. O halde Gülen Müslüman siyasi-dini tarihinin acılı ama sınanmış bir yolunu izliyordu denilebilir.

 

Zor dönemleri atlatmak

 

Gülen Müslüman ruhani öğretilerine dayanıyor ve takipçileri tarafından Sufi geleneğinden biri olarak görülüyor. Bu, onun içinde bulunduğumuz ana verdiği yanıtı koşullandırıyor. Alp'e, Türkiye'de Hizmet'in geleceğini nasıl gördüğünü sordum. Hareketin şimdi Türkiye'de yok edildiğini kabul etti. “Kalplerde yaşamaya devam edecek” dedi. Başka gözlemciler, içinde bulunduğumuz anda hareketin kendi ülkesi olan Türkiye'de değil, küresel düzeyde büyüyebileceğini ileri sürdüler. Bunu zaman gösterecek.

 

“Gülen şu an için ne telkin ediyor, baskı altındaki kalabalıklarına ne önerebilir?” diye sordum. Alp, yapılacak şeyi “aktif sabır” diye adlandırıyor. Buna göre pratikte kişi, haklarını korumak için yapabileceği her şeyi yapmalıdır. Fakat tutum açısından bu, onlar size ne yaparsa yapsın sabretme çağrısıdır. Sabır, ızdırabı da içerir. Kişi, kanuna riayet etmeli, daha fazla kutuplaşmaya yol açmamalı ve şiddete yönelmemelidir. Ancak bu sabrın aktif bir parçası da vardır. Düşünmeyi, durumdan çıkarabileceğimiz derslere, toplum için doğru olan derslere bakmayı içerir. Her olayın bir amacı vardır, bu yüzden de bu olayın amacı aranmalıdır. Fakat bu yalnızca Allah'a güvenle gerçekleştirilebilir. Kişi yalnızca bu şekilde şiddete sürüklenmekten imtina edebilir.

 

Şaşkınlık içinde dinledim. Bu ruhani öğreti, destek olarak Tanrı'ya dayanan, varsa iktidarın cezbediciliğine direnen şehitler kuşaklarını çağrıştırıyor. Bu şimdi, gerçek İslam'ın doğasının en yakıcı küresel zorluklardan biri olduğu bir dünyada, güç durumdaki ve baskı altındaki bir Müslüman grubun öğretisi olmuş.

 

Yanıtımız

 

Bu olaylara verilecek doğru yanıtı bulmak için çabaladım. Türkiye'deki insan hakları ihlalleriyle ilgili feryatlar ve işkence ve tecavüz kaygıları var. Darbe girişiminin siyasi amaçlarla kullanılması kaygısı var. Alp'in söylediği gibi, boşluk olmadığını ve Gülen'in çıkarıldığı alanın onun yerinde görmek istemeyeceğimiz güçlerle doldurulabileceğini kolayca anlayabiliriz.

 

Fakat bütün bu olanların içinde, onun İslam hakkında ve daha özel olarak da onun öncülerinden biri olan Fethullah Gülen hakkında söylenenlere dair az şey denildi. Bunun önemli bir kısmı, onun toplumdan el-etek çekmiş niteliğinden kaynaklı. Gülen, evlenmemiş bir münzevi, bir öğretmen, milyonlara ilham vermiş, ancak meydanlardan kaçınan bir adam. Ancak geçmişte dostlar edindi. Dinler arası diyalog moda olmadan çok önce sinagogları ziyaret etti. Papa II. Jean Paul ve Başhaham Bakshi Doron'a ulaşıp onlarla görüştü. Dinler arası dostluğu savundu. İhtiyaç duyduğu zamanda dostları ve takipçileri nerede? Nice zamandır sesleri duyulmuyor.

 

 

www.medyasafak.net