James Petras: Emperyalizm anlaşmalarına uymaz / İran Devrimi ve Chavez'in başarısının arkasında ne var?

James Petras: Emperyalizm anlaşmalarına uymaz / İran Devrimi ve Chavez'in başarısının arkasında ne var?
Dr. James Petras 29 dilde yayınlanan 62’den fazla kitabın ve American Sociological Review, British Journal of Sociology, Social Research ve Journal of Peasant Studies gibi akademik dergilerde yayınlanan 600’ü aşkın makalenin yazarıdır. New York Times, The Guardian, The Nation, Christian Science Monitor, Foreign Policy, New Left Review, Partisan Review, TempsModerne, Le Monde Diplomatique gibi gazete ve dergilerde de 2000’den fazla yazısı çıkmıştır ve bunların çoğuna internetten ulaşılabilmektedir.

 

Dr. James Petras: Emperyalizmin anlaşmalarına uyacağına güven olmaz

 

 

Khamenei.ir

 

 

Dr. James Petras 29 dilde yayınlanan 62'den fazla kitabın ve American Sociological Review, British Journal of Sociology, Social Research ve Journal of Peasant Studies gibi akademik dergilerde yayınlanan 600'ü aşkın makalenin yazarıdır. New York Times, The Guardian, The Nation, Christian Science Monitor, Foreign Policy, New Left Review, Partisan Review, TempsModerne, Le Monde Diplomatique gibi gazete ve dergilerde de 2000'den fazla yazısı çıkmıştır ve bunların çoğuna internetten ulaşılabilmektedir.

 

Aşağıda okuyacağınız röportaj Khamenei.ir'de yayınlanmak üzere Marva Osman tarafından gerçekleştirilmiştir.

 

 

Batılı hükümetlerin gündemlerinin belirlenmesinde Siyonizmin etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Siyonizmin Avrupa ve Amerikan diplomasisinde, özellikle de Ortadoğu ve daha da özelde İsrail'in dış politikasıyla ilgili meselelerde çok önemli bir etkisinin olduğuna inanıyorum. ABD'de ise bu etki ziyadesiyle önemlidir. Siyonizm ABD için gündem belirlemiş, yetkililerin seçilmesinde yardımcı olmuş, kendisini eleştirenlere gözdağı vermiş, Amerikan hükümetinden muazzam fonlar almıştır ve genel olarak İsrail'in Ortadoğu'daki Amerikan politikalarını belirlediğini söyleyebiliriz. Siyonistler Irak'ın işgalinin organize edilmesinde çok önemli bir rol oynadılar ve Afganistan savaşına müdahil oldular, hâlihazırda da Suriye'deki savaşa müdahiller ve dışişleri bakanlığı ve Pentagon'da derin bağlantılara sahipler. Pentagon içinde ABD'yi savaşlarını yaygınlaştırmak ve bölgedeki Müslüman nüfusu yıkıma uğratmakta önemli rol oynamaktadırlar. Hazine Bakanlığındaki İsrailli Siyonistler de İran karşısındaki yaptırımların dayatılmasında çok etkili olmuştur ve kanımca Siyonistlerin baskısına rağmen İran ve ABD arasında gerçekleşen anlaşmaya rağmen ticaret ve yatırımları geliştirecek herhangi bir politikayı sıkıntıya sokmayı sürdürecekler. Dolayısıyla genel olarak İngiltere, Fransa ve ABD İslam ülkeleriyle ilgili politikalarında Siyonizmden çok etkilenmiştir ve bu durumun savaş ihtimalini azaltıp gerginliklerin dindirilmesinde ve İsrail'in Suudi Arabistan'la birlikte İslam ülkelerini bir bütün olarak düşman göstermedeki rolüne dikkat çekilmesinde büyük bir engel olduğuna inanıyorum.

 

Siyonistlerin böylesi bir etkiyi kamuoyunun gözünden ve özellikle de medyadan nasıl kaçırdığını düşünüyorsunuz?

 

Siyonistlerin medyadaki etkisinin çok fazla olduğuna inanıyorum. Genele hitap eden büyük televizyon kanallarına bakarsanız eğer Siyonistlerin CBS, NBS, CNN, New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal gibi kurumlarda önde gelen pozisyonlarda olduklarını görürsünüz ve bunlar İsrail çıkarlarına bağlı olan sahipleri ve yazarları tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilmektedirler. The Financial Times da bunun istisnası değildir ve kamuoyunun etkilenmesinde büyük rol oynadılar. Bunun da ötesinde pek çok Siyonistin hükümete sızdığı ve Kongreye lobi baskısı yaptığı ve bunun da önemli bir rol oynadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Siyonistler Demokrat Parti'nin %60'dan fazlasını ve Cumhuriyetçi Parti'nin %35-40'ını finanse ettiklerinden hükümeti doğrudan etkilerler ve aynı şekilde medya, Kongre ve seçim sürecinde tesirleri vardır. Tüm bunlara İsrail'i eleştirenlere karşı yapılan ateşli saldırılar eşlik eder. İsrail'i eleştiren pek çok yazar ve akademisyenin işlerini kaybederek aşağılanmaya maruz kaldıklarını gördük ve hatta bunlardan bazıları ölümle bile tehdit edildi.

 

Andreas Papandreou'ya yıllarca danışman olarak hizmet ettiğiniz sürece edindiğiniz ilk elden izlenimler nelerdir? İşler daha iyiye doğru gitti mi?

 

Şimdilerde her şey daha kötü. 1982'den 1985'e kadarki dönemde hükümetteyken Filistinlilere yapılan İsrail saldırısını eleştiren daha dengeli bir politika izledik. O dönemde Filistin Cumhurbaşkanı Yasir Arafat'ın Papandreou'yu ziyaret etmesine ve Filistin'in kurtuluşu hakkında benzer fikirleri dillendirmelerine şahit olduk. Papandreou seçim kampanyasında sözünü verdiği radikal sözleri yerine getirmedi fakat kadın hakları, sağlık ve yüksek eğitim programlarının geliştirilmesi gibi pek çok reforma imza attı. Başka bir ifadeyle etkili bir sosyal reformcuydu fakat NATO ve Avrupa Birliğinden çekilmek gibi aslında bir blöf olan önceki tehditlerini de içeren yüksek çıtalı gündemini takip edemedi. Dolayısıyla hâlihazırdaki dönemle kıyaslandığında Papandreou'nun Yunanistan'daki fiili hükümetlerden çok daha reformcu ve çok daha bağımsız bir politika izleyen birisi olduğu söylenebilir. Yunanistan'ın en azından geçmişin bağımsız politikalarını takip etmeyi geçtik geriye gittiğini söylemek utanç verici.

 

ABD niçin Salvador Allende yönetimini devirme kararı aldı?  Kendi gözlemlerinize dayanarak Şili hükümetinin devrilmesindeki Amerikan müdahalesinin boyutunu nasıl tanımlarsınız?

 

Sanırım bir dizi şey bunda çok önemli oldu. Bunlardan biri Allende hükümetinin demokratik bir şekilde seçilmesinden sonra bakır endüstrisi, bankalar ve bazı temel sanayi tesislerini millileştirme ya da onları işçilerce temsil edilen kurumlara dönüştürme yolunda ilerlemesiydi. Dolayısıyla Washington'un, özellikle de Henry Kissenger'ın ilk karşı çıktığı ve altını oymak istediği şey Şili'nin bağımsız ekonomik politikasıydı. İkinci mesele ise Şili'nin Latin Amerika'da demokratik bir alternatif ve Küba dahil tüm ilerici hükümetlerle iyi ilişkilere sahip bağımsız bir dış politika örnekliği sergilemesiydi. Washington, Latin Amerika'da demokratik bir şekilde seçilen ve Çin dahil denizaşırı bölgelere yapılan emperyalist savaşlara, Şah'a verilen Amerikan desteğine vs. karşı, bağımsız bir dış politikaya sahip sosyalist bir hükümet örneği istemedi. Bu nedenle Şili'deki Allende ve sosyalist hükümetin Washington'un doğrudan finansal yardımı, Şili ordusunun demokrat generallerine tasfiye baskısı ve CIA yetkilileri tarafından ülkenin ekonomisini felç etme amacıyla yüklü miktarda para ödenen kamyon sahiplerinin önderlik ettiği özellikle de ulaştırma sektöründeki grevlerle devrildiğini düşünüyorum. Allende'nin dışişleri bakanlığında danışmandım ve onları Washington'un ordudaki Şili bağımsızlığını sabote etme amaçlı rolü hakkında bilgilendirmek istedim. Problem ABD'nin orduda çok büyük bir etkiye sahip olması, ABD ile ittifak içerisindeki ordunun temizlenmemesi ve demokrat subayların sonunda görevden alınmasıydı. Bu durum darbeyi kolaylaştırdı.

 

Allende'nin yönetim modelini Chavez'inkiyle karşılaştırıyorsunuz. Chavez'in başarısının Allende'nin gerekliliğini teşhis edemediği, Venezüella politik sisteminde gerçekleştirdiği yapısal yenilenme olduğuna inanıyorsunuz. Siz bazı Arap ülkelerindeki ayaklanmalardaki başarısızlığın ve 1979 İran İslam Devrimi'nin zaferinin arkasındaki temel nedenin bu olduğunu mu düşünüyorsunuz?

 

Bence bunun nedeni, hem İmam Humeyni hem de Chavez örneklerinde ikisinin de ordudaki potansiyel darbeci güçlerin doğrudan temizlenmesi yönünde hareket etmeleridir. İmam Humeyni ordu içindeki Şah yanlısı general ve komploculardan kurtuldu ve böylece fitne ve askeri darbe ihtimalini ortadan kaldırdı. Chavez de aynı şeyi yaptı. Seçildiğinde yaptığı ilk iş yeni bir anayasa kurulu toplayarak yeni bir anayasa hazırlamak oldu. Chavez demokratik anayasaya bağlı subayların seçimi ve güçlendirilmesinde çok etkiliydi, bu nedenle Washington'un Chavez'e karşı kışkırttığı darbe başarısız oldu. Ordunun sadece küçük bir kısmını ellerine geçirebildiler, ordunun demokratik bir güç olduğuna inanan ve ABD ile önceki sağcı hükümet döneminden kalan ilişkilerine uzun vadede bağlı kalmayacağına inanan Allende'nin tersi bir durum gerçekleşti. Ordu ve anayasada yapılan değişikliklerle birlikte sivil ve askeri seçim süreçlerinin aynı anda gerçekleştirilmesinin İran ve Venezüella'daki ilerlemede çok etkili olduğuna inanıyorum.

 

Arap ülkelerindeki ayaklanmalarının başarısız olmasında pek çok başka neden de vardı. Kitleleri seferber etmede başarısız oldular ve parlamento ve seçimlerdeki basit manevralara dayandılar. Milli ve antiemperyalist bağımsız bir ordu kurulması için gayret göstermediler. Sözde ilerici denen pek çok Arap devletinin kendisi gerçekte çok yozlaşmıştı ve ABD ile anlaşabileceklerini düşünerek kendilerini kandırdıklarına ve ülkelerini askeri darbelere ve Amerikan müdahalelerine açık hale getirdiklerine inanıyorum. Irak'ta 1 milyon Arap savaşçı toplansaydı bile bunun işgali önleyeceğine inanmak zordur fakat yine de Saddam Hüseyin Washington tarafından fazlasıyla manipüle edilmişti ve İran karşısında ABD ile anlaşabileceğini ve Fars Körfezi ülkelerindeki maceralarına göz yumulacağını düşündü, fakat yanılıyordu.

 

Cumhurbaşkanı Papandreou, Şili'de Salvador Allende ve Başkan Hugo Chavez'in Amerikan diktatörlüğüyle savaş hakkındaki zihinsel çerçevelerini nasıl gördünüz?

 

Papandreou'nun seçimi kazanmaya baktığını düşünüyorum ve çoğunluğun oyunu almanın yegâne yolu insanların genelinin fikirlerine uymaktı. Yunanistan da İran Şahı gibi bir askeri diktatörlükten çok çekmişti. 60'ların başında ve 70'lerde Yunanistan dış politikadaki bağımsızlığının önünü kesen sağ kanat hükümetlerin idaresi altındaydı. Yunanistan'ın yaşam standartlarına zarar verdiler ve bu anlamda Papandreou sivil toplumun dinamiklerini ve bir seçimin nasıl kazanılacağını iyi anlamıştı. Papandreou'nun problemi kapitalist sistemin içerisinde çalışabileceğini düşünmüş olmasıydı. Kapitalizmi ıslah ederek onu daha fazla sorumlu kılabileceğini, Avrupa Birliği ve NATO ile çalışarak onları daha ilerici bir yöne getirebileceğini zannetti, bu nedenle reformlara devam ederken müesses yapının dayattığı sınırlamaların doğasını okuyamadı. Bazı pozisyonları almayı becerirken bir dizi sağ dönüşler de yaptı. Bu nedenle çok paradoksal bir durumdaydı, Papandreou'yu ziyaret edip ona bazı politik tavsiyelerde bulunurdum, o da kâğıda not alırdı. Bağımsız bir antiemperyalist politika yürütüleceğini ve büyük bir etkim olduğunu düşünüyordum. Fakat ofisinden ayrıldığımda sekreteri Amerikan büyükelçisinin arkamdan geldiğini, kendisinin ikili oynadığını, benim tavsiye ve eleştirilerimi parlamentodaki konuşmalarında kullanırken öte yandan da Amerikan elçisiyle yaptığı konferanslarla uyumlu pratik kararlar aldığını söyledi.

 

Chavez'e gelince, bu çok farklı bir hikâyeydi. Chavez çok daha angaje ve dürüsttü, halkıyla uyumluydu. Pek çok toplantıda Başkan Chavez ile birlikteydim, Paris Sorbonne'da bir platform paylaştık. Emperyalizm ile savaşa çok bağlıydı ve batıda terör ile savaşa karşı çıkan tek büyük cumhurbaşkanıydı. Terörizme değil şiddeti yaratan yoksulluk ve sefalete savaş açılması gerektiğini söylemişti. Washington'un Ortadoğu politikalarına karşı olduğu için hedef oldu. Başkan Chavez'in parlak bir politikacı ve sosyal analist olduğuna inanmakla birlikte petrol sanayisine ve sosyal programlara fazla güvenmekle hata ettiğine inanıyorum. Ekonomiyi çeşitlendirerek petrole daha az bağımlı olmalıydı ve Venezüella'yı daha fazla kendine yeter hale getirmeliydi. Allende çok demokrat, sıkı bir sosyalist olmasına rağmen ordu ve kitlesel desteğin hükümetini sağlamlaştıracağı konusunda zayıf bir anlayışa sahipti. Her hükümetin demokrasiye saygı göstereceğini düşünüyordu ve şüphesiz ki çok naifti. Washington buna hiç dikkat etmedi. Onlar demokrasiyi hükümeti tahrip etmekte araç olarak kullandılar. Seçim sürecinin zayıflığını sömürdüler, bağımsız orduyu yıkıma uğrattılar ve 15 yıl sürecek diktatörlüğe yol açacak ve tarım reformu, medyanın ve doğal kaynakların millileştirilmesi gibi büyük dönüşümlere engel olacak darbeyi gerçekleştirdiler. Bu nedenle daha kapsamlı, derin bir bakışa sahip olunmalıdır. Emperyalizmin anlaşmalarına uyacağına güvenemezsiniz.

 

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

www.medyasafak.net