Türkiye: başarısız darbe girişimi mi yoksa Ortadoğu’da/dünyada paradigma değişimi mi?

Türkiye: başarısız darbe girişimi mi yoksa Ortadoğu’da/dünyada paradigma değişimi mi?
Türkiye’nin Doğu’ya yönelmesi Batı’nın oyun planını mahvedebilir. Bunun olmasını ancak ümit ederiz. Ancak Washington’un arkasındaki efendiler ve ekonomik elitler, bir muharebeyi kaybettikten sonra vazgeçme eğilimi taşımazlar. Yenilgi tam olmalıdır. Ya onlar yenilecektir ya da dünyanın geri kalanı. Ya hep ya hiç.

 

 

Peter Koenig

 

 

Global Research

 

 

 

Türkiye'deki başarısız darbe girişimi hakkında bolca teori ve spekülasyon bulunuyor ve bunlar acemi bir CIA darbesinden, Erdoğan'ın baş düşmanı, şu an ABD'nin Pennsylvania eyaletinde sürgün hayatı yaşayan din adamı Fethullah Gülen'in ilhamıyla gerçekleşen bir girişime, Erdoğan ve yakın askeri müttefiklerinin kasten başarısız kıldığı, kendi kendine yapılmış bir darbeye ve çok sayıda başka komplo teorisine veya bunların kombinasyonlarına kadar değişiklik arz ediyor. Kadim soru olan Cui Bono [“kimin çıkarına?”] sorusu gündemde.

 

Şu an itibariyle Erdoğan, büyük kazanan olarak görünüyor. Halk desteğini tazeledi, ultra zengin vaiz düşmanı Gülen'i ve Washington'u darbenin kışkırtıcıları olmakla suçlayabildi ve şimdi Rusya'yla yeni ittifakının ve Beşar Esad'la yenilenmiş bir dostluğun peşinden gidebilir.

 

Bu kadar basit mi? Daha yakından bakıldığında, başarısız bir CIA-Mossad-MI6 darbesi belki de en gerçekçi senaryodur. Rusya, bu gözüpek, ancak iyi hazırlanmamış darbenin çökmesinde hayati bir rol oynamış gibi görünüyor. 

 

(http://themillenniumreport.com/2016/07/bombshell-expose-the-u-s-military-used-incilirk-air-base-to-stage-failed-coup-in-turkey/#more-32420).

 

Washington ve onun Avrupa-NATO'daki müttefikleri, dünya hakimiyetine erişme çabalarında her geçen gün daha da küstahlaşıyor. Ancak dokunulmaz olmanın kibiri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin nezdinde geçmiyor. 

 

 

Önce 24 Kasım 2015 tarihinde Rus Sukhoi Su-24M savaş uçağının Suriye-Türkiye sınırı yakınlarında düşürülmesine dönelim. Uçağın peşine düşen, Türk Hava Kuvvetleri'ne ait iki adet ABD yapımı F-16 savaş uçağı, Türkiye'de bulunan ve aynı zamanda ABD ve İngiltere Hava Kuvvetleri tarafından da kullanılan, ABD'nin sayısız savaş uçağına ve savaş helikopterine ilave olarak yaklaşık 5 bin asker konuşlandırdığı İncirlik Hava Üssü'nden kalkmıştı.

 

Pilotlar [Rusya ve Türkiye arasında bölünme yaratmak amacıyla] dolaylı olarak ABD istihbaratı adına mı hareket ediyordu? İçlerinden biri Rus uçağını düşürdü. İçindeki pilot hayatını kaybetti.

 

CIA'in Türk Hava Kuvvetleri içine sızmış onlarca ajanı vardı. Pentagon Rusların bundan habersiz olduğunu nasıl düşünebildi? KGB'nin halefi olan, Rusya Federasyonu Federal Güvenlik Servisi (FSS) Kremlin'i bilgilendirmişti. Putin, Türkiye'yle bütün bağları kestiği zaman suçun arkasında kimin olduğunu biliyordu. Ancak Erdoğan'ın tepki vermesini istedi.

 

Putin Erdoğan'ın savunmasız halde olduğunu biliyordu. Erdoğan Washington'un güvenini kaybetmişti ve yeni Osmanlı yöneticisi olma arzuları nedeniyle Avrupalıların nefretini kazanmıştı.

 

Fakat Washington'un bölgedeki – Avrupa ile Asya'nın tam ortasındaki – en stratejik NATO üssü olarak İncirlik'e ve Türkiye'ye ihtiyacı vardı. Amerikalılar, Erdoğan'ın Avrupa içinde bir geleceğe dair umutlarının yok olması ve Washington'un kendisini yalnızca bir hizmetkar gibi kullandığını (Türkiye bu doğrultuda Suriye sınırını açık tutarak IŞİD'in, namı diğer NATO'nun kara askerlerinin işini kolaylaştırıyor, onları finanse ediyor ve silahlandırıyordu ve bu şekilde IŞİD kolayca giriş çıkış-yapıp, Irak'tan, Suriye'den ve Kürtlerden çaldığı petrolü İsrail gibi anlı şanlı müşterilere satabiliyordu) giderek anlaması nedeniyle, Rusya kampına doğru yönelmesinden korkuyordu.

 

Rusya, SU-24M'nin Erdoğan'ın talimatıyla düşürüldüğü anlatısıyla uyumlu şekilde hareket ederek, Türkiye'yle bütün – diplomatik ve ticari – ilişkileri kesti. Ticari ilişkiler, özellikle de tarım ürünlerinin ihracatı (yıllık yaklaşık 1 milyar dolar), Rusya'daki Türk inşaat anlaşmaları (4,5-5 milyar dolar) ve Türkiye'deki Rus turizmi (3,5 milyar dolar) Türkiye ekonomisi açısından son derece önemliydi. Türkiye'nin toplam yıllık kaybının 10 milyar ABD dolarını aşacağı tahmin ediliyor.

 

İlave olarak Türkiye'nin yıllık doğalgaz gereksiniminin %55'i Rusya'ya dayanıyor. Rusya, Rus gazını Türkiye ve Avrupa'ya taşımak üzere Karadeniz'e getirecek olan Türk Akımı boru hattını da askıya aldı.

 

Erdoğan'ın, ABD-AB-NATO için kurbanı oynayarak, onların Ortadoğu'yu yok etmesine yardım ederek ve “eski dostu” Esad'ı baş düşmanına çevirerek kaybedecek çok şeyi vardı. Hesap karışık değildi. Ve Washington bunu biliyordu. Bu yüzden Erdoğan'ın şu ya da bu şekilde gitmesi gerekiyordu. Bir kez daha, “rejim değişikliği” gündemdeydi. Ağustos 2016 ortaları için bir darbe planlandı. Pentagon-NATO-CIA'in Türk ordusu, polisi ve yargı sistemi arasında hallihazırda çok sayıda “dostu” vardı. Erdoğan elbette sözde destekçileri arasında hainlerin olduğunu biliyordu. Fakat onları tasfiye etmek için bir sebebe ihtiyacı vardı.

 

En sonunda Erdoğan düşürülen Rus jeti için özür dilemek üzere Putin'i aradığında ve ardından Rus liderle bizzat görüşmek için Moskova'ya gitmeyi planladığında, geçen Kasım ayında uçağın düşürülmesinin arkasında gerçekte kimin olduğunu öğrendi mi? Artık Washington'daki güvenilmez “dostlarının” kim olduğu konusunda elinde bir teyit vardı.

 

Erdoğan Rusya'yla (ve Suriye'yle?) olan yeni ilişkisini sağlamlaştırmak için adımları hızlandırdı ve Putin, Türkiye'ye karşı uygulanan tüm “yaptırımları” iptal etti. Erdoğan'ın 9 Ağustos günü St. Petersburg'da Putin'le bir araya gelmesi planlandı.

 

Bunlar, Washington-NATO ittifakı için tehlikeli işaretlerdi. CIA-Mossad-MI6 darbesinin hızlıca hayata geçirilmesi gerekiyordu, aksi halde – Tanrı korusun – Batı'nın silahlı kuvvetleri İncirlik'i Rusya'ya kaptırabilirdi! Ve bu Kırım'ı, Rusya'nın Karadeniz limanını “kaybettikten” sonra gelecek, Ukrayna'yı Nazi yönetimi altına sokmanın Jumbo ödülü olacaktı. Ortaya çıkmakta olan Ortadoğu / Orta Avrupa senaryosu iyi görünmüyordu.

 

15 Temmuz günü, hızlı ve kötü bir şekilde hazırlanmış olan darbe girişimi hayata geçirilmeden kısa süre önce Putin, Erdoğan'ı Batı'nın planları hakkında bilgilendirdi. Moskova'dan Ankara'ya giden karmaşık ve dolambaçlı bir yol üzerinden bir özel temsilci gönderdi. Temsilci, Erdoğan'a Türkiye yönetiminin üst kademelerinde yer alan şüphelilerden oluşan uzun bir liste verdi.  

 

Erdoğan, kendisini devirmeyi amaçlayan kalkışma başlar başlamaz Türk halkını kendisini savunmak için sokaklara çıkmak üzere mobilize etti. Tuhaf ve paradoksal bir şekilde bunu, Erdoğan'ın çağrısını akıllı telefonuyla yayınlayan bir CNN Türk spikerinin yardımıyla yaptı. Devlet kanalı TRT isyancı askerlerin eline geçti. Erdoğan bir helikopterle Ankara'dan ayrılırken, NATO kontrolündeki İncirlik'ten iki F-16 savaş uçağı peşinden gitti. Ama bu nafileydi. Savaş uçakları Erdoğan'ın helikopterine tek bir ateş açamadı. Sonuç o anda belli olmuştu.

 

Bu tuhaf “darbe hikayesinde” pek çok ihtilaflı ve çelişkili nokta var. Hikaye her türlü mantığa meydan okuyor, özellikle de arkasında en mükemmelleşmiş ve en pratik deneyim sahibi darbecilerin – yalan, aldatmaca ve suikast ittifakı CIA-Mossad-MI6'in – olduğu düşünülünce. Belki onların kibiri, kendilerini alt edecek birinci sınıf bir satranç oyuncusunun orada olabileceğini düşünmelerine mani olmuştur.

 

Erdoğan başarısız darbe girişimi nedeniyle Washington'u suçlamakta tereddüt etmedi – girişim ise Vladimir Putin'in zamanında yaptığı uyarı ve sokaklara çıkan öfkeli insanların büyük bir şevkle ortalıkta dolaşan tankların üstüne tırmanması sayesinde ezildi ve Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin yeni popüler lideri olarak muzaffer çıktı.

 

Bunun ne kadar süre böyle olacağını zaman gösterecek. İngiltere'de yayınlanan Independent gazetesinin aktardığına göre Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım, kalkışma esnasında “100 darbeci” ve 265 kişinin öldüğünü söyledi.

 

Erdoğan, düşmanlarını ve şüphelileri – şu ana kadar, aralarında asker, polis, yargıç, doktor, öğretim üyesi ve öğretmenlerin de olduğu 70 bin kişiyi – gözaltına aldırmak ve idam cezasını geri getirmek için vakit kaybetmedi. Bu sert önlemlerin kendisini AB'den iyice uzaklaştıracağını biliyor, ama bu umrunda değil. AB'nin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki halklar bir yana, kendi halkıyla ne denli yoz ve aldatıcı bir ilişki kurduğunu ilk elden biliyor.

 

Rusya Devlet Başkanı Putin, Erdoğan'ı iyi dilek temennilerini surmak ve darbeyi ezdiği için tebrik etmek üzere hemen ararken, ABD Dışişleri Bakanı AB ve NATO liderleriyle “Türkiye'deki kriz hakkında benimsenecek ortak bir duruşu tartışmak” üzere Brüksel'de düzenlenen bir kahvaltılı acil durum toplantısına uçtu.

 

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault, Türkiye'nin güvenilir bir müttefik olarak kalıp kalamayacağını sorguladı ve Avrupa'nın “darbecilere” karşı Erdoğan'ı desteklemesinin bir “açık çek” olmadığını ileri sürdü. Elbette hepsi bir şeyi daha iyi biliyor: Yeni Türkiye-Rusya ittifakı ABD-NATO'nun bölgede kendi kendine ilan ettiği ve satılık basının savunduğu üstünlüğün ölüm çanlarını çalabilir. Kerry daha da ileri giderek açıkça, Türkiye'yi NATO'dan çıkarmayı düşünmenin gerekip gerekmediğini dahi sorguladı.

 

Bu kulağa, Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble'nin Yunanistan'ı borçlarını kapamaması halinde AB'den/Euro'dan çıkarmakla tehdit etmesi kadar sahte geldi. Bu yalancılar, bu tür açıklamaların halklara yutturulacak ihanet propagandası olduğunu biliyorlar; ayrıca bu efendiler, Yunanistan ve Türkiye'nin kendi savaşları ve küresel tahakküm planları için hayati önemde olduğunu da biliyor, zira her ikisi de stratejik açıdan önem taşıyan NATO ülkeleri ve doğuya yönelmelerinin kesinlikle engellenmesi gerekiyor.

 

Bu acemi darbe girişimi BÜYÜK bir olay; ana akım medyanın Batı'yı inandırdığından çok daha büyük bir olay. Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde güç dengesini kesin ve geri dönüşsüz olarak değiştirebilir ve belki de yeni bir dünya paradigmasını meydana getirebilir. Yeni ve hayati nitelikteki Rusya-Türkiye ittifakı sağlamlaştıkça, Türkiye Şangay İşbirliği Örgütü'nün ve BRICS'in geniş çemberine kabul edilebilir. Türkiye coğrafi olarak Doğu ile Batı arasındaki stratejik açıdan en önemli kesişim noktalarından birinde yer alıyor, bu ise onu jeopolitik olarak bir kilit noktası haline getiriyor.

 

Türkiye'nin Doğu'ya yönelmesi Batı'nın oyun planını mahvedebilir. Bunun olmasını ancak ümit ederiz. Ancak Washington'un arkasındaki efendiler ve ekonomik elitler, bir muharebeyi kaybettikten sonra vazgeçme eğilimi taşımazlar. Yenilgi tam olmalıdır. Ya onlar yenilecektir ya da dünyanın geri kalanı. Ya hep ya hiç.

 

Söz konusu olan sadece Erdoğan ve Türkiye'nin Batı müttefiki olarak kalmasından fazlası, çok daha fazlası. Batı'ya karşı bir muharebeyi kazanmanın şöhretini sürdürmeye çalışmak fazla cüretkar bir iş olacaktır. Türkiye için yedekte bekletilen başka şeyler olabilir.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net