NATO, Suriye 'de El Kaide 'nin Gizli Hatlarını Kullanıyor

NATO, Suriye 'de El Kaide 'nin Gizli Hatlarını Kullanıyor
"Bender b. Sultan ve diğer Suudiler, Beyaz Saray’ı, dini fundamentalistleri yakından kontrol edecekleri noktasında temin etmişlerdi. Bize ‘bu hareketi biz yarattık, dolayısıyla onu rahatlıkla kontrol ederiz’ şeklinde mesaj veriyorlardı. Biz selefilerin bomba atmalarıyla değil, kime attıklarıyla ilgiliyiz."

NATO, Suriye'yi yabancı teröristlerle doldurmak için El Kaide'nin gizli hatlarını kullanıyor


2007-2008 Amerikan West Point raporları NATO'nun sözde “özgürlük savaşçıları”nın arkasında El Kaide şebekesinin bulunduğunu ifade ediyor. Irak'taki savaşa giden yabancı savaşçı akının arkasında Suriye'deki aşırılıkçılar vardı, Suriye hükümeti değil.

Tony Cartalucci

landdestroyer.blogspot.com


25 Ekim, 2012 –Yönetimden koptuğunu ilan eden Suriye büyükelçisi Nevvaf Faris, 2012 yazının ortasında, güvenilmez ve şüpheli bir şekilde Amerikan-İngiliz koalisyonunun Irak işgalinin son dönemlerinde ülkeye gelen yabancı savaşçı akının arkasında Suriye yönetiminin bulunduğunu söylemişti. Bu teröristler, şu an çoktan harabeye dönüşmüş Irak'ta ülkeyi bölen ve tahrip eden mezhep güdümlü kampanyanın merkezinde yer almışlardı. Faris, ilgi çekici bir şekilde söz konusu terörist grupları ve ölüm timlerini kendisinin organize ettiğini söyleyerek Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ı beceriksiz bir şekilde hedef göstermeye çalışmıştı.

Faris'in ifade ettiği husus, Suriye içerisinde Suudi müttefiki olan, mezhepçi ve aşırılıkçı görünmez bir devletti. Bu kesim, sadece bağımsız olarak Başkan Esad'ın yönetimini değil aynı zamanda şiddet yanlısı muhalefeti de etkiliyordu. Bu “devlet içerisinde devlet”, işe bakın ki, Suriye yönetimine karşı Batılılar tarafından açıkça desteklenen Suriye'deki silahlı şiddetin öncü güçleri El Kaide ve Müslüman Kardeşler'le doğrudan bağlantılıdır.

Bu görünmez terör devletinin ayrıntılı belgeleri, ABD ordusunun West Point Terörizmle Mücadele Merkezi (TMM)'nin kapsamlı akademik çalışmasında ifade edilmektedir. 2007 ve 2008 yıllarında yayınlanan bu iki rapor el Kaide'ye katılan terör gruplarının küresel ağını inceliyor ve onların Irak'a yabancı savaşçı akınını organize etmek için nasıl seferber olduklarını anlatıyor.

....

Tarihçi ve jeopolitik uzmanı Dr. Webster Tarplye tarafından da Mart 2011'de referans olarak gösterilen El Kaide'nin Irak'taki Yabancı Savaşçıları adlı birinci rapor, Libya'daki NATO destekli “demokrasi yanlısı” ayaklanmaların aslında, ABD Dışişleri Bakanlığı, BM ve İngiltere İçişleri Bakanlığı (bkz. pdf belgesi, s.5) tarafından uluslararası terörist gruplar listesinde gösterilen El Kaide'nin Libya kolu olan Libya İslami Mücadele Grubu tarafından organize edildiğini ifade ediyor.

West Point raporu, El Kaide'nin eğitim ve askere almada küresel merkez üssü olan Libya'nın kişi başına düşen militan anlamında Suudi Arabistan'dan da daha fazla savaşçı yetiştirdiğini, ve S.Arabistan hariç Irak'a militan gönderen diğer uluslar arasında en fazla yabancı savaşçı yetiştiren ülke olduğunu gösteriyor.

....

Fakat yabancı savaşçılar Libya'nın bütün bölgelerine eşit şekilde dağılmış değil. Ağırlıklı olarak 2011'deki sözde  “demokrasi yanlısı devrim”in başladığı ve Libya lideri Muammer Kaddafi'nin aşırılıkçı militanlarla mücadele için otuz yıl üzerinde odaklandığı doğu bölgelerinden (Sireneyka) çıkıyor. Derne, Tobruk ve Bingazi, Irak'a gönderilen yabancı savaşçıların ezici çoğunluğunun çıktığı ve 2011'deki NATO destekli ayaklanmanın merkez üssü olan kentler.

Açıkça, ABD ordusu ve ABD hükümeti, 2000'den beri Sireneyka bölgesinde ciddi bir El Kaide varlığının farkındaydı. 2011'de şiddet baş gösterdiğinde, birçok jeopilitik analist, bunun “demokrasi yanlısı göstericiler”in değil El Kaide'nin marifeti olduğunu gayet net biliyordu. ABD hükümeti, onun müttefikleri ve yardakçı basın, kamuoyuna kasıtlı olarak yalan söylediler, bu durumu BM'ye yanlış aksettirdiler ve egemen bir yönetimi devirmek için uluslararası terörist gruplar adına Libya'ya müdahale ettiler. Böylece koca bir ülkeyi El Kaide'nin bir kolu olan Libya İslami Mücadele Grubu'nun savaş alanı haline getirdiler.

Benzer bir senaryo şu an, Bingazi'de El Kaide varlığını kabul etmesine rağmen, Batı'nın militanları kullandığı ve Irak'a gönderilen militan ağının aynısının şimdi cirit attığı Suriye'de hayata geçiriliyor. Bu, Amerikan büyükelçisinin ölümüyle sonuçlanan 2012 Eylülü'ndeki ölümcül saldırıyı gerçekleştiren militanların aynısı. 

....

LİMÖ teröristleri Suriye'ye Libya'dan akın akın geliyorlar. Kasım 2011'de Telegraph gazetesinde yayınlanan “Önde gelen Libyalı İslamcılar, muhalif Özgür Suriye Ordusu'ndan gruplarla buluştu” başlıklı bir makalede şu ifadeler yer alıyor:

Trablus Askeri Konseyi başkanı ve Libya İslami Mücadele Örgütü'nün eski lideri Abdülhakim Belhac'ın asistanı onun,  “Özgür Suriye Ordusu liderleriyle İstanbul'da ve Suriye sınırına yakın bölgelerde görüştüğünü” ifade ediyor. Asistanı “Onu oraya (Geçici Konsey Başkanı) Mustafa Abdülcelil gönderdi” diyor.  

Telegraph gazetesnde yayınlanan “Libya'nın yeni yöneticileri Suriyeli isyancılara silah gönderme teklifinde bulundu” başlıklı bir başka makale ise Suriyeli isyancıların, Beşşar Esad rejimine karşı yürüttükleri mücadelede para ve silah temin etmek amacıyla yeni Libya yöneticileriyle Cuma günü gizli görüşmeler yapmayı kabul ettiğini söylüyor.

Türk yetkililerin de yer aldığı İstanbul'daki bu gizli görüşmede, Suriyeliler Libyalı temsilcilerden yardım istediler, bunun üzerine kendilerine para ve gönüllü savaşçılar gönderme teklif edildi. İsminin gizli kalması koşuluyla demeç veren bir Libyalı kaynak, “Suriye'ye silah ve militan gönderilmesi için bir şeyler planlanmaktaydı” ifadelerini kullandı. Kaynak, “Askeri müdahale yolda. Birkaç hafta içerisinde göreceksiniz” şeklinde konuştu.

Toplantının ardından 600 kadar Libyalı teröristin nokta operasyonlar yapmak üzere Suriye'ye girdiği belirtilirken bunun şimdiye kadar ülkeye bir defada giren en fazla yabacı savaşçı olduğu belirtiliyor.

2007'de West Point raporuna göre, Suriye'nin Kuzeydoğusundaki Irak sınırında Deyru'z Zur kenti, Türkiye sınırı yakınlarındaki İdlib şehri ve Ürdün sınırındaki Dera kenti Irak'a en çok savaşçının gittiği kentler olarak yer alıyor.  

Bu bölgeler Suriye'de bugün Libya'ya benzer şekilde ayaklanmanın merkez üssü görevi görüyor. Ayrıca savaşçılar da ikiyüzlü bir şekilde “demokrasi yanlısı” ve “özgürlük savaşçıları” olarak gösteriliyor. Bu bölgeler aynı zamanda 2007'de yayınlanan raporda en çok Ürdün üzerinden S. Arabistan'dan, Türkiye/Ürdün/Mısır üzerinden ya da doğrudan Libya'dan yabacı savaşçıların geldiği bölgeler olarak tanımlanıyor.

....

2007'deki West Point raporu ayrıca Irak'a giren savaşçıların kullandığı rotayı aktarıyor. Buna göre şu ana kadar en çok kullanılan rotanın, Libya-Mısır-Suriye, S. Arabistan-Suriye ve S. Arabistan-Ürdün-Suriye güzergâhı olduğu görülüyor. Bu rotalar Irak'ta mezhep savaşı çıkarmak ve ülkeyi tahrip istikrarsızlaştırmak yerine, bu kez, NATO'nun da desteğiyle Suriye'yi hedef almak için kullanılıyorlar.

Suriye'nin tasfiyesine 2007'de ABD, İsrail ve S. Arabistan tarafından karar verilmiş

ABD-İsrail ortak yapımı Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm (Yeni bir Sayfa: Bölgenin güvenliği için yeni bir strateji) adlı rapor da dahil olmak üzere bir çok Batılı think tank dokümanı, Ortadoğu'da ve ötesinde, Suriye'yi birleşik finansçı hegemonyaya (küresel sisteme) tehdit olarak tanımlamaktadır. Bu açıkça ifade edilen plan, en azından 2007'ye kadar meşru bir ulus-devlet olan Suriye'yi elimine etmek için geliştirilmemişti.

El Kaide uzantılı militan organizasyonlarının sadece Suriye içinde değil aynı zamanda bütün bir bölgede açıkça kullanımı, planın en can alıcı bileşeniydi. Nitekim bu meseleyi Newyorker Dergisi'nin Pulitzer ödüllü yazarı Seymour Hersh, “Yeniden Yönlendirme: Yönetimin yeni politikası düşmanlarımızı terörizme karşı mücadelede ödüllendiriyor mu” başlıklı makalesinde ele almıştı.

Yazısında Hersh açıkça şunları ifade ediyordu:

“Şii bir ülke olan İran'ın altını kazmak için Bush yönetimi, Ortadoğu'da önceliklerini yeniden tanımlamaya karar verdi. Lübnan'da ABD yönetimi, İran destekli Şii hareket Hizbullah'ı zayıflatmak amacıyla Sünni S. Arabistan'la işbirliğine gitti. ABD ayrıca İran'ı ve onun müttefiki Suriye'yi hedef alan örtülü operasyonlarda da yer aldı.  Bunun bir yan ürünü olarak El Kaide'ye sempati duyan, Amerika'ya düşman ve İslam'ın militan bir görüşünü benimseyen aşırılıkçı Sünni grupları destekledi. (The Redirection, Seymour Hersh, 2007).  

Hersh'un raporu, şöyle devam ediyor:

“S. Arabistan yönetimi, ABD'nin de onayıyla, Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ı zayıflatmak için fonlar ve lojistik yardımlar sağlayacaktır. İsrailliler Esad yönetimi üzerinde bu tür baskılar uygulanmasının onu daha da uzlaşmacı ve müzakerelere açık hale getireceğini düşünüyorlardı.” (The Redirection, Seymour Hersh, 2007). 

West Point TMM tarafından raporda zikredilen, Suudi fonlarıyla aşırılıkçı gruplar arasındaki bağın Irak'ta mezhepçi şiddetin arkasında yer alan savaşçılarla onları fonlayanların önemli bir bölümünün S. Arabistan'dan geldiği yönündeki kanıtları yansıtmaktadır.  Hersh'un yazısı özellikle şunları dile getirmektedir:

“…[S. Arabistan'ın etkili ismi] Bender b. Sultan ve diğer Suudiler, Beyaz Saray'ı, dini fundamentalistleri yakından kontrol edecekleri noktasında temin etmişlerdi. Bize ‘bu hareketi biz yarattık, dolayısıyla onu rahatlıkla kontrol ederiz' şeklinde mesaj veriyorlardı. Biz selefilerin bomba atmalarıyla değil, kime attıklarıyla ilgiliyiz. Biz, onların bu bombaları Hizbullah'a, Mukteda es Sadr'a, İran'a ve –Hizbullah ve İran'la çalışmaya devam ettikleri müddetçe- Suriyelilere atmasını istiyoruz. (The Redirection, Seymour Hersh, 2007).” 

Batılı medya tarafından sürekli tekrarlanan bir hikâyeye rağmen görünen o ki, ABD; İsrail ve S. Arabistan'la birlikte devlet destekli terörizmin en büyük sponsorudur. Ayrıca en korkulu ve acımasız terör örgütü El Kaide ve onun Müslüman Kardeşler de dahil  olmak üzere çeşitli kolları, sadece ABD ve S. Arabistan tarafından 1980 yılında Afganistan dağlarında kurulmakla kalmadı, aynı zamanda onlar tarafından da idame ettirildi.

El Kaide'ye kucak açmakla ve terörizmin sponsoru olmakla suçlanan Irak, İran, Kaddafi Libyası ve Suriye gibi ülkeler, aslında aşırılıkçı güçlere karşı en sert mücadeleyi vermekteydi. Ancak Batılı güçler tarafından aşırılıkçıları, tıpkı Kaddafi güçleri tam da Bingazi kapılarına dayandığında onları ‘demokrasi yanlısı' şeklinde göstermesi nedeniyle, bu mücadeleleri sürekli olarak akamete uğramaktaydı.  Cumhurbaşkanı Beşşar Esad bu vekâlet savaşı veren, haklarında ayrıntılı belge ve kanıtların bulunduğu terörist ağına karşı mücadele verirken, söz konusu terörist gruplar geleneksel olarak demokrasi yanlısı ve özgürlük savaşçıları olarak tanımlanarak bu yapılan aslında Batılı güçler tarafından Suriye'de tekrar edilmektedir.

Suriye yönetiminin Irak'ta El Kaide'yi desteklemedeki rolü

Batılı medya Suriye hükümetinin uluslararası güvenliğe tehdit teşkil ettiğinde ısrarlı. Bir çok olayda Suriye yönetiminin şu ana kadar El Kaide'yi desteklediğini ve buna devam ettiğini ima eden bir çok habere imza atmış bulunuyor. Bununla birlikte Irak'ın Batılı ülkeler tarafından işgali sırasında yabancı savaşçıların ülkeye akınında Suriye yönetiminin rolüyle ilgili olarak West Point TMT ne söylüyor? Ya da El Kaide'nin öncüsü Müslüman Kardeşler hareketiyle aşırılık yanlısı militan grupla ilgili olarak Suriye yönetim tarihi ne anlatıyor?

....

2008 yılında yayınlanan ve “Bombacılar, Banka hesapları ve Kan kaybı: El Kaide'nin Irak İçi ve Dışındaki Yolu” başlığını taşıyan ikinci rapor,  El Kaide'nin doğuşu ve Suriye'deki tarihiyle ilgili samimi ve az bulunur bilgiler veriyor. Raporda ayrıca dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad ve onun 1980'deki büyük baskısıyla ilgili Batılı medyanın sürekli tekrarladığı konulara zıt şeyler söylüyor. Medya, Hafız Esad'ı kendisine karşı ayaklanan sivillerin isyanını acımasızca bastıran su katılmamış bir otokrat olarak göstermeye çalışıyor.

2008 TMM raporu ise şunları ifade ediyor: (Vurgular bana ait)

“80'lerin ilk yarısında Afganistan'daki yabancı savaşçıların rolü gözlemciler tarafından göz ardı edilmekte ve fark edilmemekteydi. Arap coğrafyasından yabancı savaşçıları akını, 80'lerin başlarında çok azdı. Bu dönemde gerçi mücahitlerle Orta Asya Müslümanları (özellikle Tacik, Özbek ve Kazaklar) arasındaki bağlantılar daha belirgindi. Yukarıda ifade edildiği gibi, sırf bu maksat için Ebu'l Velid gibi bazı bireyler silahaltına alınmakta ve Afganistan içinden yardım kampanyaları düzenlenmekteydi. Ancak 1984'ten itibaren özellikle S. Arabistan ve ABD tarafından yapılan kaynak aktarımı daha büyük oranda ve silahlı mücadelenin gelişiminde önemli ölçüde etkili olmaya başladı. Ancak bu andan itibaren yabancı gözlemciler dışardan gelen gönüllü savaşçıların varlığına dikkat çekmeye başladılar.

İslami hareketlerin Ortadoğu ülkelerinde baskılara maruz kalması, Arap savaşçıların Afganistan'a gidişine katkıda bulundu. Ancak burada önemli bir süreç, Hafız Esad'ın Suriye'de Müslüman Kardeşler'in silahlı kolu olan (et Talia'l Mukatile-Savaşan Öncüler) adlı cihat hareketine karşı başlattığı acımasız kampanyla birlikte başladı. Esad'ın kanlı baskını, öncü militanların komşu ülkelere göç etmesiyle sonuçlandı. 1984 başlarında bu insanların büyük bir bölümü, Sovyetler Birliği'yle savaşmak için S. Arabistan, Kuveyt ve Ürdün'den Afganistan'ın güneydoğusuna gitmeye başladılar. (s. 24, “Bombacılar, Banka hesapları ve Kan kaybı: El kaide'nin Irak İçi ve Dışındaki Yolu” 2008).

Öyle görünüyor ki Hafız Esad'ın “acımasızlığı” daha sonraları El Kaide şebekesini oluşturacak ve dünyanın dört bir yanında saldırılar gerçekleştirerek ülkeleri istikrarsızlığa götürecek olan fanatik-aşırılık yanlısı mezhepçi grupları hedef almaktaydı. Ayrıca kaynaklar özellikle S. Arabistan ve ABD gibi ülkelerden buraya akıtılacaktı.

2008 raporu, Libya İslami Mücadele Örgütü'nün Irak'a giden yabancı militanlar içerisindeki önemi ve El Kaide örgütüyle olan resmi bağını şu ifadelerle tekrarlamış oluyordu:

Bugün LİMÖ, El Kaide'nin cihatçı gruplarla yaptığı küresel ittifakında önemli bir partnerdir. LİMÖ'nün emiri Ebu'l Leys el Libi, Derne ve Bingazi'nin Libyalı cihatçılar için önemini, Kasım 2007'de LİMÖ'nün El Kaide'ye katıldığını ifade ettiği şu konuşmasında dile getirmiştir:

“Bu sapkın rejime karşı Libya İslami Mücadele Örgütü'nün komutası altında cihad bayrağını yükseltmemiz Allah'ın bize bir lütfudur. LİMÖ'nün seçkin evlatlarının kanı Derne dağlarına, Bingazi caddelerine, Trablus varoşlarına, Sabha Çölüne ve kıyı şeridine saçılmıştır.(s. 38-39, “Bombacılar, Banka Hesapları ve Kan Kaybı: El Kaide'nin Irak İçi ve Dışındaki Yolu” 2008).

Rapor, bu savaşçıların sonuçta Suriye'nin dört bir yanında gezdikten sonra Irak'ta izledikleri yöntemi tanımlıyor. Rapor, yabancı savaşçıların Irak'a geçişiyle ilgili organizasyondan, kesinlikle Suriye yönetimini değil, Suriye'deki ekstremist gruplarla birlikte çalışan muhalif “koordinatörler”i sorumlu tutuyor. Rapor boyunca Suriye yönetiminin yabancı savaşçıların Irak'a gitmesini önlemek için alınan önlemlerden bahsediliyor, ancak komplike nüfus yapısı ve sınır bölgelerindeki ekonomik koşullar nedeniyle Suriye yönetiminin buna engel olamadığını ifade ediyor. Rapor şunları söylüyor:

Suriye, sınır boyun trafiğini engellemek için daha fazlasını yapabilir. Bununla birlikte, sınır boyunca yapılan illegal ticaretin Suriye'nin sosyal ve siyasi liderleri açısından öneminden kaynaklanan ekonomik ve içsel nedenler ile bu gruplara baskınlar düzenleme konusundaki rejimin sınırlı gücü nedeniyle onun daha fazla enerji harcamasını beklemek gerçekçilikten uzak olur. (s. 98, “Bombacılar, Banka Hesapları ve Kan Kaybı: El Kaide'nin Irak İçi ve Dışındaki Yolu” 2008).

Belgenin hiçbir yerinde Suriye rejiminin El Kaide ve yabancı savaşçı gruplara ülke içinde kolaylıklar sağladığı yönünde bilgi ya da kanıt bulunmamaktadır. Şayet bir katkı ya da destek varsa bu, bağımsız bir şekilde hareket eden ve kime bağlı olduğu gayet sorgulanabilir bir kişi olan Nevvaf el Faris gibi kişilerce yapılmış olabilir. Nitekim kendisi de istifasını vererek Suriye yönetiminden koptuğunu ve bu cihatçı gruplara katıldığını göstermiştir.

Suriye yönetiminin yıllar boyu mezhepçi aşırılıkçılığa, militan terörizme ve daha spesifik bir şekilde Müslüman Kardeşler Örgütü'yle El Kaide'ye karşı savaş verdiği açıktır. Batılı medyanın Suriye yönetimini, demokrasi ve özgürlük isteyen sivil halka karşı vahşice saldırılar düzenleyen bir yapı şeklinde tanımlaması, gerçekte umutsuzca egemenliğini ve halkının ezici çoğunluğunu, (Irak savaşında da daha önce görüldüğü ve şu anda Suriye sınırında bütünüyle uygulamaya geçirildiği gibi) mezhepçiliğin tahripkâr etkilerine karşı korumaya çalışan bir rejime yapılmış en büyük haksızlıktır. 

Belki de Suriye yönetiminin “demokrasi” ve “özgürlük”le ilgili “uluslararası konsensus”la girdiği uzlaşma, militanlara, şiddeti Suriye'nin dört bir tarafını yayması ve sınırlarının ötesine taşırması için ihtiyaç duyduğu tutunma noktasını/basamağı sağlamış olabilir. West Point Terörle Mücadele Merkezi'nin sağladığı kanıt ve belgelerin terörizmin daha iyi anlaşılmasına ve mağlup edilmesine katkı sağlayacağını umuyoruz. ABD ve Suriye'de insanlar, kendi ülkelerinde el Kaidenin güçlendirilmesine ve vekâlet savaşı için kullanılmasına katkı sağlayan güçleri görür de bu örgütleri ve ideolojilerini politikanın bünyesinden temizlerler.

medyasafak.com