Deraa’dan önceki gün: Suriye’de savaş nasıl patlak verdi?

Deraa’dan önceki gün: Suriye’de savaş nasıl patlak verdi?
Gerçekte, Mart 2011’de Deraa’da başlayan ayaklanmanın fitilini ateşleyen gençlerin duvar yazılamaları değildi ve çocuklarının serbest bırakılmasını isteyen şikayetçi aileler de yoktu. Bu, yetenekli CIA ajanlarının yazdığı Hollywood tarzı bir senaryoydu ve bu ajanlara bir görev verilmişti: rejim değişikliği amacıyla Suriye’yi yıkmak. Deraa yalnızca Perde 1, Sahne 1’di.

 

 

 

Steven Sahiounie

 

 

American Herald Tribune

 

 

 

11 Eylül 2001'den önceki gün, New York City'de herhangi bir normal gün gibiydi.  10 Eylül 2001, ertesi gün gerçekleşecek, dünyayı sarsacak olaylardan habersizdi.  

 

Benzer bir şekilde Mart 2011'de Suriye'nin Deraa şehrinde şiddetin patlak vermesinden önceki günün, başlamak üzere olan ayaklanmadan habersiz, olaysız bir gün olduğu düşünülebilir.

 

Ancak durum böyle değildi. Deraa, sahnelenmiş ayaklanmanın açılış sahnesi başlamadan önce de faaliyetlerle ve Suriye'ye gelen yabancı ziyaretçilerle doluydu.

 

Ömer Camii, sahne arkası hazırlıkların, kostüm değişikliklerinin ve provaların merkeziydi. ABD-NATO'nın Libya'daki rejim değişikliği saldırısının savaş sahasından daha yeni gelmiş olan Libyalı teröristler, Mart 2011'deki ayaklanma şiddetinden önce de Deraa'daydı. Ömer Camii'nin imamı Şeyh Ahmed el-Sayasne'ydi. Bu yaşlı adamın ciddi göz sorunları onun özel siyah gözlükler takmasına sebep oluyordu ve görmesini ciddi şekilde engelliyordu. Gözleri bozuk olduğu gibi aynı zamanda ışığa da duyarlıydı ve bu onun mümkün olduğunca çok içeride olmasına, çoğu zaman da izole olmasına yol açıyordu. Konuştuğu insanlar hakkında şiveleri ve sesleriyle hüküm vermeye alışkındı.  

 

Deraa şivesi ayırt edicidir. Ömer Camii'ne giden insanların hepsi yerel sakinlerdi ve hepsi de ortak Deraa şivesi konuşurdu. Ancak Libya'dan gelen ziyaretçiler kendilerini imama tanıtmadılar, çünkü bu onların örtüsünü meydana çıkaracaktı. Bunun yerine yerel sakinlerle çalıştılar; birkaç kilit oyuncuyu ortakları ve sırdaşları yapmaya çalıştılar. Yabancı Libyalı paralı askerlere/teröristlere yardım edecek olan yerel Müslüman Kardeşler takipçilerinin katılımı, senaryosu Ürdün'de yazılıp oradan yönetilen CIA planının asli bir unsuruydu.

 

Selefizm'in yerel takipçilerinin yardım ve işbirliğini temin etmek, Libyalıların herhangi bir şüphe çekmeden Deraa'da hareket edebilmesine olanak verdi. Yerel halktan kişiler operasyonun “cephesi” idi.

 

Ürdün'deki ofislerinden Deraa operasyonunu yöneten CIA ajanları, Suriye'deki devrim ateşlerini yakmak için gerekli silah ve parayı halihazırda temin etmişti. Yeterli para ve silahla, dünyanın herhangi bir yerinde bir devrim başlatabilirsiniz.  

      

Gerçekte, Mart 2011'de Deraa'da başlayan ayaklanmanın fitilini ateşleyen gençlerin duvar yazılamaları değildi ve çocuklarının serbest bırakılmasını isteyen şikayetçi aileler de yoktu. Bu, yetenekli CIA ajanlarının yazdığı Hollywood tarzı bir senaryoydu ve bu ajanlara bir görev verilmişti: rejim değişikliği amacıyla Suriye'yi yıkmak. Deraa yalnızca Perde 1, Sahne 1'di.

 

Bahsedilen duvar yazılaması yapan gençlerin ve ailelerin hiçbir zaman bulunmamış olması, hiçbir zaman isimlerinin verilmemiş ve hiçbir zaman resimlerinin yayınlanmamış olması, onların kimliğinin karanlığa bürünmüş olduğunu gösteren ilk ipucudur.  

 

Her ayaklanmada bir taban desteğinin olması gerekir. Genellikle ortaya bir durum çıkar ve protestocular sokaklara dökülür. Güvenlik ekipleri sükuneti sağlayıp sokakları temizlemek için devreye girer ve eğer “gaddarca bir müdahale” varsa bu olmadığında “barışçıl protestocular” olan kişiler öfkeyle tepki verir; ezildiklerini ve haksızlığa uğratıldıklarını düşünen insanlar sokaklardaki sayıyı kabartır. İşte bu noktada sokak protestoları iki yönde gidebilir: protestocular ya geri çekilip evlerine döner ya da şiddetle tepki verir, bu ikincisi ise güvenlik ekiplerinden gelen şiddetle karşılanır ve bu da tam kapsamlı bir ayaklanma için sahneyi hazırlar.

 

Deraa'daki sahnelenmiş ayaklanmada sokaklarda yerel halktan olan ve CIA-Hollywood prodüksiyonuna katıldıklarından habersiz olan insanlar vardı.  Onlar açılmakta olan sahnede ücret ödenmeyen ilavelerdi. Olanlardan habersiz bu ilavelerin belki bir nesildir veya daha fazla zamandır devam eden şikayetleri vardı, yahut belki de bu şikayetlerin kökleri, Suudi Arabistan Krallığı ve hanedan ailesi ile onun ücretli yetkilileri tarafından küresel çapta ihraç edilen bir siyasi ideoloji olan Vehhabizm'de yatıyordu. 

 

Libyalılar, gençlerin duvar yazılaması nedeniyle gözaltına alındığı şayiaları dolaşmaya başlamadan çok önce Ömer Camii'ne silah stoklamıştı. Gözleri görmeyen yaşlı imam, camisinin içindeki durumdan veya onun görev yerine sızan yabancılardan habersizdi.

  

Silahlar Deraa'ya Ürdün'deki CIA ofisinden gelmişti. ABD hükümetinin Ürdün Kralı'yla yakın bağları vardır. Ürdün nüfusunun büyük çoğunluğu Filistinlidir, ancak ülkede, 5 milyon vatandaşının İşgal Altındaki Filistin'deki komşularının her türlü insan hakkından yoksun olmasına rağmen İsrail'le uzun süredir yürürlükte olan bir barış anlaşması vardır. Ürdün Kralı her gün bir cambaz ipi üzerinde kendi yurttaşları ve ülkesindeki barış ve emniyet ile, Amerika'nın Ortadoğu'daki çıkarları ve projeleri arasında bir denge kurmaya çalışır. Kral Abdullah yalnızca bir ip cambazı değil, aynı zamanda bir hokkabazdır ve üzerindeki bütün bu baskı kendisi için ve bir Filistinli olan Kraliçe Rana için devasa olmalıdır. Bu olgular, son 40 yıldır iç ve dış politikasında Filistinlilerin insan haklarının ve özgürlük ve adalet arayışlarının önemli bir yer tuttuğu Suriye Arap Cumhuriyeti'nin arka plan manzarasında en önlerde yer almalıdır.

 

ABD'nin rejim değişikliği amacıyla Suriye'ye saldırma politikası yalnızca doğalgaz hatları, petrol kuyuları, stratejik konum ve altınla ilgili değildi; aynı zamanda Filistinlilerin haklarının mihenk taşının ezilip toza çevrilmesiyle ilgiliydi. Başkan Beşar Esad'dan kurtulmak, Filistinli haklarının tereddütsüz sesi olan az sayıdaki Arap liderden birinden kurtulmak demekti. 

 

Deraa'nın tam Ürdün sınırı üzerinde bulunan konumu, buranın Suriye ayaklanmasının açılış sahnesinin açık havada çekilmesi için seçilmesinin yegane sebebiydi. Suriyelilere Deraa'ya hiç gidip gitmediklerini veya gitmeyi düşünüp düşünmediklerini sorsanız, çoğu “hayır” cevabını verecektir. Burası küçük ve önemsiz bir tarım şehridir. Ülke çapındaki bir devrimi başlatması hiç de muhtemel olmayan bir yerdir.  Deraa'nın arkeolojik kalıntılar nedeniyle tarihsel bir önemi vardır, fakat tarih profesörleri ve arkeologlar dışındaki insanlar için bu önemi yitirmiştir.  Ürdün'den gelen silahlara erişim, Deraa'yı bir uluslararası savaşa dönüşecek olan ayaklanmanın sahnelenmesi için mükemmel yer kılmıştır. Sağduyu sahibi herkes, Suriye'de bir ayaklanma ya da devrimin ülkenin en büyük iki şehri olan Şam ya da Halep'te başlayacağını öngörür.  Ülke çapında şiddetle geçen iki buçuk yılın sonunda bile Halep nüfusu ayaklanmaya katılmamış veya rejim değişikliği talebinde bulunmamıştır. Suriye'nin büyük sanayi merkezi Halep, CIA misyonuyla ilgili hiçbir şey istemiyordu ve her türlü katılımdan uzak kalmak yoluyla kendilerini koruyacaklarını, şiddetin de en nihayetinde son bulacağını düşünüyorlardı; sivillerin katılımının olmaması nedeniyle doğal bir son olacaktı bu. Ancak Halep'te vuku bulacak olan bu değildi. Bilakis, ağırlıklı olarak İdlib'den ve civar bölgelerden gelen  ABD destekli Özgür Suriye Ordusu, yabancı partnerlerinden gelen daveti kabul edip Türkiye'den Halep'e akmaya başladı. Bu kişiler Afganistan, Avrupa, Avustralya ve Kuzey Afrika'dan Türk Hava Yolları'yla İstanbul'a iniyor, ardından da Türk hükümetine ait otobüslerle Halep sınırına taşınıyordu. Uçak biletleri, otobüsler, maaş çekleri, tedarikler, gıda ve tıbbi ihtiyaçlar Türkiye'de Suudi Arabistan'dan bir yetkili tarafından karşılanıyordu. Silahların hepsi, Libya'nın Bingazi limanındaki depodan Amerika Birleşik Devletleri tarafından temin ediliyordu. ABD-NATO'nun rejim değişikliği Libya'da başarıyla sonuçlanmış, Amerika önceden Libya hükümetine ait olan bütün silahlara ve stoklara sahip olmuştu ve bunlara ABD hükümetinin Libya Merkez Bankası'ndan aldığı tonlarca külçe altın da dahildi.

 

Bu noktada Libyalılar sahneye girdi. İrlanda pasaportlu bir Libyalı olan Mehdi el-Harati, Libya'da CIA'in ödemesiyle ve onun yönetimi altında çalışan teröristlerden bir tugay kurmakla görevlendirildi. Oradaki savaş tamamlandıktan sonra Amerikan destekli Özgür Suriye Ordusu'nun operasyon üssü olan ve Cumhuriyetçi Senatör John McCain'in ABD Kongresi'nde lehine lobi faaliyeti yürüttüğü ve pasaport ya da sınır kontrolü olmaksızın ülkeye yasadışı yoldan girerek bizzat ziyaret de ettiği İdlib bölgesine hareket etti. Arizona'da Senatör McCain, ABD'ye yasadışı yoldan giren herkesin sınırdışı edilmesini savunuyor, ancak bizzat kendisi Suriye'ye yasadışı yoldan ve belgesiz olarak girerek uluslararası hukuku çiğnedi. Öte yandan  güvenilir dostlar ve ortaklar topluluğu olan Özgür Suriye Ordusu'nun içindeydi: Hristiyanların ve Müslümanların kafasını kesen, kadınlara ve her iki cinsiyetten çocuklara tecavüz eden, kızları Türkiye'de seks kölesi olarak satan ve bir adamın ciğerini çiğ çiğ yeyip bunu gururla videoya çeken ve yayınlayan adamlardı bunlar.

 

Daha önceden Suriye'de hiç El Kaide üyesi terörist yoktu ve ülke, komşu Irak'taki savaşı, 2 milyon Iraklıyı misafir mülteci olarak kabul etme dışında yıpranmadan geçirmişti. Deraa'daki sahnelenmiş ayaklanma başlamadan kısa süre önce Brad Pitt ve Angelina Jolie Şam'daydı ve Devlet Başkanı ve First Lady tarafından araçla gezdirilmişti. Pitt ve Jolie, Şam'daki Iraklı savaş mültecilerini ziyaret etmeye ve desteklemeye gelmişti. Brad Pitt, Suriye Devlet Başkanı'nın kendisini bizzat ve herhangi bir koruma veya güvenlik ayrıntısı olmadan gezdirmesi karşısında hayret etmişti.  Pitt ve Jolie, ABD'de kendi ağır güvenlik ekiplerine alışkındı. Başkan Esad, kendisinin ve eşinin Şam'da rahat olduğunu, buranın güvenli bir yer olduğunu bildiklerini söylemişti. Nitekim Fransız seyahat acentaları birliği Suriye'yi bütün bir Akdeniz havzasının en güvenli turist mekanı, yani Fransa'nın kendisinden bile daha güvenli bir yer olarak görüyordu.

 

Ancak ABD'nin stratejisi, bir kasırga, yahut kendi deyişleriyle “değişim rüzgarları” yaratarak bir “Yeni Ortadoğu” kurmak yönündeydi ve bu, Suriye'de emniyeti ortadan kaldıracaktı.

 

Tunus, Libya, Mısır ve ardından Suriye, “Arap Baharı” bahçesinde sıçrama tahtalarıydı. Fakat Suriye misyonunda senaryo, yazıldığı haliyle kalmadı. Belirlenen son tarihin ve bütçenin ötesine gitti. Final sahnesi daha gelmedi ve perde henüz sahnenin üzerine inmedi.

 

Ana akım medyanın Suriye'deki yıkımda oynadığı rolü hafife alamayız. Örneğin El Cezire'den Rula Amin Deraa'daydı ve imam Sayasne ile Ömer Camii'nde bizzat röportaj yaptı. El Cezire Katar'ın devlet televizyonudur ve Katar Emiri adına medya faaliyeti yürütür. Katar Emiri, Suriye'ye saldıran teröristlerin başlıca finansörlerinden biriydi. ABD silah ve beslemeler gönderiyor ve askeri uydu görüntüleri sağlıyordu, ancak maaşların ödenmesini, Türkiye'deki rüşvetlerin verilmesini ve sıcak parayı gerektiren bütün diğer masrafların karşılanmasını sağlayacak nakit para, Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu'daki en yakın müttefikleri konumunda olan Katar Emiri ve Suudi Arabistan Kralı tarafından ödeniyordu.  Bu, temel olarak ABD, AB, NATO, Türkiye, Ürdün, İsrail ve Fars Körfezi'nin Arap monarşileri Suudi Arabistan ve Katar'ın oluşturduğu bir prodüksiyon ekibiydi. CIA'in yabancı ülkelerde örtülü operasyonlar yürütme, hatta tam kapsamlı saldırılar gerçekleştirme konusunda hiçbir sorunu yoktur, ancak finansman meselesinin başka bir ülke tarafından halledilmesi gerekir, zira Amerikalı seçmenler Suriye'de insanların öldürülmesini umursamasa da, bunun için ödeme yapılmasını asla onaylamayacaktır. Projenin ödemesi Araplar tarafından yapıldığı müddetçe, muhtemelen Suriye'yi haritada bulamayacak olan  Bay John Q. Public [ortalama Amerikalı – Ç.N.] için mesele yoktu.

 

Rula Amin ve El Cezire personelinden başka kişiler ve onların yanısıra Amerikalıların CNN, İngilizlerin BBC ve Fransızların France24 kanalları, yerel ayaklanmanın aktörleri olduğunu iddia eden teröristlerin getirdiği ölüm ve yıkımdan muzdarip olan Suriye halkına ve Suriye hükümetine karşı kasıtlı bir siyasi propaganda kampanyasına başladı. Bazı günler senaryolar o kadar benzer oluyordu ki, hepsinin Beyrut'ta aynı otel odasında yazıldığı tahmin edilebiliyordu. Bu sahneye Beyrut'taki gözleme noktasından Robert Fisk ve Oklahoma'daki evinden  Joshua Landis gibi medya figürleri de katıldı. Gerçek olaylardan hayli uzakta oturan bu iki adam, Suriye'de olan biten her şeyi bildiklerini iddia ediyorlardı. İngiliz ve Amerikalı okurlar onların kasıtlı tek taraflı izahatlarından etkilenirken, Suriye içinde yaşayan ve İngilizce yazıları çevrimiçi olarak okuyan gerçek Suriyeliler şaşkına dönüyordu. Suriyeliler, Batılı yazarların nasıl olup da yabancı olan, radikal İslam çizgisini izleyen ve evini ve ailesini savunmaya çalışan silahsız sivillere saldıran teröristlerin tarafında yer alabildiğini merak ediyordu. Medya teröristleri özgürlük savaşçıları ve demokrasi kahramanları olarak betimlerken, onlar Deraa'da silahlar patlamaya başlamadan önce senaryoyu okumamış olan silahsız sivillere tecavüz ediyor, yağma yapıyor, onları sakatlıyor, fidye için kaçırıyor ve öldürüyordu. Tek ve küresel bir film fragmanı vardı ve bu, dünya çapında yaygın bir şekilde paylaşılan düşük bütçeli bir cep telefonu videosuydu; izleyenlere de Suriye'nin özgürlük, adalet ve Amerikan yaşam tarzı için dramatik bir mücadelenin başında olduğu fikrini satıyordu. En başından itibaren El Cezire ve medyanın geri kalanı, Suriye'deki her bir amatör video görüntüsüne 100 dolar ödeme yapıyordu. Bunun üzerine Suriye'de, yönetmenlerinin ve aktörlerinin spot lambalarına ve şöhrete aç olduğu, yepyeni bir küçük sanayi filizlendi. Hakikilik sorgulanmıyordu; medya yalnızca Suriye'deki propaganda kampanyalarını destekleyen içerikler istiyordu.

 

Deraa, henüz tamamlanmamış olan trajik destanın açılış sahnesiydi. Filmin başındaki temel karakter olan  Şeyh Sayasne önce ev hapsine alındı, ardından Ocak 2012'de Ürdün'ün başkenti Amman'a kaçırıldı. Şimdi Amerika'da, Washington, DC yakınlarında vaazlar veriyor. Film endüstrisinin kıblesi olan Hollywood'a yolunu bulup giden hevesli aktörler gibi Şeyh Sayasne de, bütün rejim değişikliği projelerinin kıblesine yolunu bulup gitti.  

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net