“İsrail Ezilenlerin ve Müslümanların Düşmanıdır”

“İsrail Ezilenlerin ve Müslümanların Düşmanıdır”
"Bu düşman Esad değil, Kaddafi değil, Hizbullah değil, İran devleti değil. Daha güneydeki Fars Körfezi monarşilerine ve Siyonist devlete bakmak gerek. Bunlar, bölge halklarının, Müslümanların ve dünyanın tüm mazlumlarının düşmanlarıdır."

“İsrail ezilenlerin ve Müslümanların düşmanıdır”

 Press TV

 
Bir siyasi yorumcu, Fars Körfezi monarşileriyle birlikte İsrail rejiminin, Müslümanların ve tüm dünyadaki mazlumların gerçek düşmanı olduğunu söylüyor.

Press TV, Suriye'deki yabancı destekli isyan konusunu tartışmak üzere Londra'dan siyasi yorumcu Sukant Chandan'la bir röportaj yaptı. 

Press TV'nin haber analiz programında Chandan'a iki ilave konuk da eşlik etti: Orlando'dan eski bir Amerikan İstihbarat Servisi dil uzmanı olan Scott Rickard ve New York'tan Dünya Politikası Enstitüsü'nün Ortadoğu Direktörü Alon Ben-Meir. Aşağıda, röportajın ana hatlarıyla çözümlemesi sunulmaktadır. 

Press TV: Britanya, Suriye'deki durumu sonlandırmanın yollarını gözden geçiriyor.

Britanya'nın göründüğü kadarıyla daha kontrollü bir rol oynamaya başlamasına, özel olarak da örneğin Suriye'deki isyancılara silah desteği sağlama yönündeki legal opsiyonlarını yeniden gözden geçirdiğini ve önceden terkedilmiş seçeneklerden biri olan uçuşa yasak bölgeyi yeniden düşünmeye başladığını söylemesine neden olan şey nedir?

Chandan: Hayal kırıklığıdır. İngilizler Suriye'de istedikleri sürede istedikleri şeyleri elde edemediler. 

Tıpkı, hatalı bir şekilde isyancı denilen Suriye'deki ölüm mangaları gibi onlar da bunun görece kısa bir operasyon olacağını düşündüler.

Ancak bu olmadı. Suriye Baas devleti kendisine yönelik uluslararası ve bölgesel saldırının karşısında durmayı başardı ve bu nedenle de, krizi körükleyen insanlar, tahrikçilerin merkezleri, yani Londra, Paris ve Washington, opsiyonlarını yeniden düşünmek zorunda kaldı.

Cameron'un Obama'nın seçimi kazanmasıyla ilgili ilk görüşmesinde de kibir görülüyordu. Biliyorsunuz Cameron'un parmağı Obama'ya doğru sallanıyor ve Suriye krizini öncelikli bir mesele olarak çözmesi gerektiğini söylüyordu ve bu Barack Obama'nın pek hoşuna gitmedi. 

Gerçi Obama birkaç saat önce yaptığı göreve başlama konuşmasına, Amerika Birleşik Devletleri'nin bağımsızlığını 200 yıl önce kazanmış bir ülke olduğunu söyleyerek başlamıştı, bu da İngilizlerin biraz bozulmalarına neden olmuş olmalı. 

Bunlar, orada bulunan iki büyük emperyalist güç arasındaki çelişkilerin bir kısmını ortaya koydu. 

Şimdi, Britanya'yı temsil eden Cameron, rejim değişikliklerinde lider rolü üstleniyor ve Libya ve başka örneklerde görülene benzer şekilde Küresel Güney'in ülkelerine karşı sarsıcı operasyonlar gerçekleştiriyor. 

Britanya hükümeti çoğu kez halka, ülkelerinin beyaz emperyalizmin ön sırasında olmadığı şeklinde yanlış bir izlenim veriyor. Gerçekte öyle. Londra hâlâ uluslararası mali kapitalizmin başkenti ve Britanya da hâlâ onun öncü kuvveti.

Bu yüzden süregiden bir hayal kırıklığı var. Bence Cameron'un isyancılara açık destek sağlayan, örtülü şiddet yerine açık şiddet stratejilerini hayata geçirmeye çalışmasının nedeni bu. 

Kastım şu: Cameron, kendi halkından yaşlı insanlar evlerinde titreyip, her kış olduğu gibi ölümle karşı karşıya gelirken, Suriye'deki ölüm mangalarına 1.4 milyon pound daha vereceğini kabul etti.

İşte David Cameron'un ahlakı bu ve İngiliz dış politikası ve onun uygulamaya çalıştığı politikalar böyle. 

Press TV: Sukant Chandan, lütfen bizimle fikrinizi paylaşın. İlginç bir şekilde Türkiye, Patriot'ların mevzilenmesini talep etti, bu da duruma yeni bir boyut katıyor. Bunun aynı zamanda Suriye'de uçuşa yasak bölgenin başlangıcı olduğu söylenebilir mi?  

Chandan: Kesinlikle. Bir anlığına geriye gidelim. Arap Baharı'nın nasıl bir süreç olduğu hakkında derin ve düzgün bir tartışmaya ve analize ihtiyacımız var.  

Bir çok defa TV kanallarında söylediğim üzere benim kanaatim, yaşananın bir NATO Arap Baharı – bölgenin temizlenmesi süreci olduğudur ve siyasal ve toplumsal göstergelerden hareketle hiç kimse, Arap Baharı'nın tüm ilgili ülkelere mutlak travma ve yıkımdan başka herhangi bir şey getirdiğini kanıtlayamaz. Orlando'daki konuğun da yerinde bir şekilde söylediği gibi, Suriye'yi yeni bir Libya'ya çevirmek istiyorlar.

Neden Cameron, Hague ve doğru ifadeyi kullanmak gerekirse Batılı emperyalist ülkelerden diğer şeytanlar şimdi Suriye'deki aşırıcılıktan bahsediyorlar?

Gerçekte onlar hâlâ, ölüm mangalarından başka bir şey olmayan, Suriye'ye giderek bu ülkede sivil halka ve Suriye devlet milislerine ve orduya karşı katliam gerçekleştiren sözde cihadçıları destekliyorlar. 

Libya'da aynı ölüm mangalarıyla birlikte çalışan ve Suriye'ye yapılan ve büyük silah sevkiyatlarını fiilen kolaylaştıran ABD büyükelçisi Christopher Stevens kendi meslektaşları tarafından öldürüldü ve ana akım medyada, gerçekte olan şeyin ancak bir kısmı gösteriliyor. Başkan Esad ise Russia Today TV'ye verdiği mükemmel röportajda kendisinin Suriyeli olduğunu, Batı mamulü olmadığını ve gerekirse Suriye için savaşıp ölebileceğini söyledi.

Kesinlikle doğru bu! Fakat sanırım Suriye'nin bölgede laikliğin son kalesi olduğunu söylediğinde çok da haklı değildi. 

Batı, laikliği hiç de önemsemiyor. Batı ülkeleri, kendi dış politikasına uygun hareket ettiği ölçüde El Kaide'yi kullandığını kanıtladı. Fakat eğer El Kaide ve diğer benzer gruplar kendilerine MI6, CIA ve Fransız dış istihbaratı tarafından verilen rolün dışına çıkarlarsa, ABD uçakları tarafından vurulurlar – tıpkı Ebu Yahya el Libi örneğinde, tıpkı [Enver] el Evlaki örneğinde olduğu gibi.

Dolayısıyla her şey çok açık ve David Cameron bölgede, James Bond'un Skyfall filmindeki rolüne benzer bir tutum alırken, Britanya kendisinin insanüstü bir emperyalist topluluk olduğu mefhumunu geliştirmeye ve korumaya çalışıyor. 

David Cameron silahlarını kime satacak? Geçmişin ve bugünün İngiliz mandalarına, yani Fars Körfezi rejimlerine ve Ürdün'e. 

Dünyada David Cameron'un öldürülmesi gerektiğini söyleyecek son kişi benim ama, eğer James Bond'u izlemişseniz ne yapmak gerektiğini bilirsiniz. Bu adamın tutuklanması, mahkemeye çıkarılması veya en azından cezalandırılmasının istenmesi gerekir. Bölgedeki durumun gerçekliği bu. 

Press TV: Sukant Chandan, devam edin lütfen! 

Chandan: Bana göre bütün bir Arap Baharı süreci, Batı'nın bölgede İran, Suriye, Hizbullah ve Filistin direnişinin oluşturduğu direniş ekseninin öncülük ettiği büyüyen bir güçle karşı karşıya kaldığı bağlamında düşünülmelidir. Onların bu durumu durdurması gerekiyordu. Nihai olarak planlarını, Temmuz savaşında Siyonist topluluğun tarihi bir yenilgi aldığı 2006 sonrasında hayata geçirdiler. 

Tunus ve Mısır halklarının baskıya uğramadığını hiçbir zaman söylemedim. Baskıya uğruyorlardı, fakat devrimi başlatmak için ajitasyon ve propaganda yapan kimdi? Katar'dı. Bunu yapan bir İngiliz mandasıydı ve ben de sonucun halktan yana olumlu hiçbir şey getirmediğini söyledim. Aslında Tunus ve Kahire'de yaşananlar, bölge çapında, özellikle de Libya ve Suriye'yi hedefleyen Batı yanlısı, Fars Körfezi ve NATO yanlısı karşı devrim için bir fırlatma rampası oldu. 

Suriye bağlamında belirtmek istediğim ikinci nokta, eğer Suriye'de sürecin yatışmasını ve barışı istiyorsak, kendimize karşı dürüst olmamız gerektiğidir. NATO ve onun bölgesel müttefikleri, Suriye'de iç savaş kıvılcımlarını ateşliyorlar ve sorumlu onlar. 

Eğer barışı görmek istiyorsak, tüm taraflara, özellikle Türkiye'ye, Fars Körfezi ülkelerine ve NATO'ya isyancılara silah desteği vermeyi durdurmalarını söyleyelim. 

Suriye'deki rejim karşıtı gösterilerin ilk gününde gösterilerde kimi görmüştük? ABD büyükelçisini.  Her şey çok açık.

Son nokta şu ki, programdan hemen önce Press TV haberlerinde Filistinlilerin İsrailliler tarafından katledildiğini gördük.  

Bu noktaya odaklanalım. Silahlarımızı Batı'nın düşmanlarına yöneltmek yerine Batı'nın önde gelen müttefiklerine, yani Suudi devletine ve Siyonist devlete yöneltelim.

Bu rejimler devrildikten sonra bölgeye gerçek demokrasinin, barışın, istikrarın ve halk için refahın geldiğini göreceğiz. 

Şu anda her şey alt üst olmuş, her şey baş aşağı dönmüş durumda ve bunu değiştirmemiz gerekiyor. 

Press TV: Sukant Chandan, son 30 saniyede sözlerinizi tamamlamanızı istesek?

Chandan: New York'taki konuk Suriye halkını kullanmaya çalışıyor. Suriye halkını önemsiyoruz.  Bu yıkımdan, bu iç savaş travmasından ilk zarar gören Suriye halkı ki, başka hiçbir savaş halkın üzerine bu kadar yıkım getiremez.

Suriye'de silahlarımızı indirelim, Batı'yı durduralım, müttefiklerinin silah getirmesini durduralım. Müzakereye dayalı bir çözüm bulalım ve bölgedeki halkların esas düşmanlarının kim olduğuna odaklanalım. 

Bu düşman Esad değil, Kaddafi değil, Hizbullah değil, İran devleti değil. Daha güneydeki Fars Körfezi monarşilerine ve Siyonist devlete bakmak gerek. Bunlar, bölge halklarının ve Müslümanların ve dünyanın tüm mazlumlarının düşmanlarıdır.

medyaşafak