Şermin Nervani: Direniş Ekseni kendi söylemini işitilir kılmalı / Batı bu eksen karşısında mağlup

Şermin Nervani: Direniş Ekseni kendi söylemini işitilir kılmalı / Batı bu eksen karşısında mağlup
Yazar Şermin Nervani daha önce Oxford Üniversitesi’ndeki Saint Anthony Kolejinde Batı Asya (Ortadoğu) araştırmacısıydı. Yüksek lisansını New York’taki Kolombiya Üniversitesindeki Uluslararası İlişkiler Okulunda, hem Ortadoğu çalışmaları hem de gazetecilik alanlarında yaptı. Bayan Nervani hâlihazırda Londra’da yaşıyor.

 

Şermin Nervani: Direniş Ekseni kendi söylemini işitilir kılmalı

 

 

Alwaght / Javanonline

 

 

 

Şermin Nervani “Suriye tüm bunların dönüm noktasıydı. Rusları ve Çinlileri Ortadoğu sahnesine çekti ve küresel bir yenişememe durumu ortaya çıktı. Bugün dünyanın finansal, ekonomik ve politik düzeninde radikal bir dönüşümün kıyısında duruyoruz. Yeni güç merkezleri ortaya çıkıyor ve eskileri son nefeslerini veriyor” diyor.

 

Yazar Şermin Nervani daha önce Oxford Üniversitesi'ndeki Saint Anthony Kolejinde Batı Asya (Ortadoğu) araştırmacısıydı. Yüksek lisansını New York'taki Kolombiya Üniversitesindeki Uluslararası İlişkiler Okulunda, hem Ortadoğu çalışmaları hem de gazetecilik alanlarında yaptı. Bayan Nervani hâlihazırda Londra'da yaşıyor. “Anlatılar Suriye halkını nasıl öldürdü?” başlıklı makalesi ilk olarak RT'de (Russia Today) yayınlandı ve 7 dile çevrildi (Türkçesi için bkz. http://medyasafak.net/haber/1988/ozel-analiz--anlatilar-suriye-halkini-nasil-oldurdu-isyan-gercekten-d)

 

Aşağıda Bayan Nervani'nin İran'da yayın yapan Javan gazetesine verdiği röportajın çevirisini okuyacaksınız:

 

 

Makalenizde Direniş Eksenine atıf yapmışsınız. Bu kampı nasıl değerlendiriyorsunuz? Başka bir ifadeyle Direniş Ekseni'nin kimliğini nasıl tanımlarsınız?

 

Benim değerlendirmeme göre Direniş Ekseni ana devletler/gruplar olarak İran, Suriye ve Hizbullah'ı kapsıyor. Fakat açıkçası son birkaç yıldır bu eksenin cazibesi ve etki alanı genişledi ve diğer ülkeler farklı derecelerde de olsa bunun bileşenlerinden oldular. Mesela Irak ve aynı şekilde de Rusya bu eksenle birlikte aynı düşmana, Tekfircilere karşı savaştığından bu eksenle ortak güvenlik hedeflerini paylaşıyor. Bunların beşi de geçtiğimiz yıl farklı noktalarda Suriye ve Irak'taki savaş meydanlarında Tekfircilik ile çatışmada işbirliğine gittiler. Bu eksen aynı zamanda bağımsızlık, antiemperyalizm ve uluslararası ilişkilerde kanuna bağlılık gibi ilkelere dayalı bir dünya görüşünü paylaşıyor. Bu anlamda bunun cazibesi daha da genişliyor bile denilebilir, zira Direniş Ekseninin dünya görüşünü ve politik tavrını benimseyen Çin, Venezüella, Bolivya, Güney Afrika ve pek çok başka devlet de var.

 

Bu makalenizin bir yerinde Levant (Doğu Akdeniz) bölgesinden başlayıp Fars Körfezi'nde biten bir güvenlik yayından bahsediyorsunuz. Bunu biraz açıklar mısınız?

 

2013 yılında Lübnan, Suriye, Irak ve İran arasında bir güvenlik işbirliği öngören -ki bugün bu genel olarak gerçekleşti- bir makale yazmıştım. Bu ülkeler güçlerini birleştirmeliydiler çünkü başta ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar tarafından finanse edilip alevlendirilen ve organize edilen bir istikrarsızlaştırma ve terörizm dalgasıyla yüzleşmekteydiler. Bu Güvenlik Yayına Ürdün kralı Abdullah tarafından, şoke edici bir mezhepçi gevezelikle “Şii Hilali” olarak atıfta bulunulmuştu fakat bu Yay bugün bir gerçeklik halini almıştır, fakat mezhep nedeniyle değil İran'ı zayıflatmak amacıyla Suriye'yi yıkıma uğratmak isteyen komşu ülkelerin ve dünya güçlerinin eylemleri sonucu oldu bu.

 

Benim teorim bu dört ülkenin ortak bir güvenlik tehdidini ortadan kaldırmak amacıyla askeri olarak işbirliği yapmaya mecbur kalacaklarıydı ve bunu yapmakla da daha derin ekonomik ve politik ilişkiler kurmaya başlayacakları ve bunun sonucundaysa bu gruplaşmanın bölgede yeni bir politik bloklaşma doğuracağı şeklindeydi. Levant'tan Fars Körfezi'ne uzayan terörizmin bu dört oyuncu tarafından yenilebileceğine ve bölge dışı askeri kuvvetlerin varlığının gereksiz ve aksine zararlı olacağına inanıyorum, elbette bu kuvvetlerin Güvenlik Yayı tarafından ve kendi komutaları altında savaşmaya açık bir şekilde davet edilmedikleri müddetçe.

 

Bir kez istikrara kavuştuğunda bu Güvenlik Yayı bölgenin geri kalanı için de örnek haline gelecektir, özellikle de kendi yıkımlarıyla yüz yüze olan komşu ülkeler tarafından. Türkiye, Ürdün, Mısır ve aynı zamanda muhtemelen Kuveyt, Umman ve Cezayir'in de bu durumda bölgesel güvenlik, ekonomik ve siyasi krizlerde daha kapsamlı işbirliği yürütmek için aşamalı olarak bu Güvenlik Yayı ile daha güçlü ilişkiler kurma doğrultusunda ilerleyeceklerini ummaktayım.

 

Dünyayı ve Ortadoğu'yu kendi vizyonumuza göre yeniden şekillendirmek için kapsamlı fırsatlara sahip olduğumuzu söylüyorsunuz. Bu şanslar nelerdir, değerlendirmenizi alabilir miyiz?

 

Batı ve Ortadoğu'daki vekilleri bölgede Direniş Ekseni karşısında yürüttükleri bu savaşı kazanamazlar. Hâlihazırdaki savaşlar, temelde kendi hegemonyalarını kurmak için gerçekleştirdikleri nihai bir saldırı girişimidir ve mağlup olacaklar. Bu çabaları için para ve silah harcadılar ve politik etkinlik sarf ettiler, peki bugün ellerinde ne var?  NATO üyesi Türkiye Suriye'ye müdahalesi yüzünden iç çatışmalarla -Kürtler, Tekfirciler ve dahili siyasi kavgalarla- uğraşıyor.  Suudiler Suriye, Irak ve Yemen'deki askeri maceracılıkları nedeniyle iflas etmiş durumdalar.  Katarlılar 200 metrekarelik devletlerine geri çekilmiş haldeler. ABD, Birleşik Krallık ve Fransa Ortadoğu'ya hâkim olmaya çalışırken Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve diğer yerlere yaptıkları “demokrasi” müdahaleleri yüzünden kendi kaynaklarını ve zenginliklerini tükettiler. Onların tamamı şimdi de terörizmin geri tepmesi, dahili politik kemik kavgaları ve kendi haklarını talep eden yerel nüfusla karşı karşıyalar. Avrupa Birliği çatırdamaya başladı, NATO güvenilirliğini kaybetti ve her köşede faşizm uç vermeye başladı.

 

Suriye tüm bunların dönüm noktasıydı. Rusları ve Çinlileri Ortadoğu sahnesine çekti ve küresel bir yenişememe durumu ortaya çıktı. Bugün dünyanın finansal, ekonomik ve politik düzeninde radikal bir dönüşümün kıyısında duruyoruz. Yeni güç merkezleri ortaya çıkıyor ve eskileri son nefeslerini veriyor.

 

Kendi öz umutlarımızı tatmin edecek yeni bir dünya düzeni modelleme fırsatı için bundan daha iyi bir zaman yok! Ne tür bir Orta Doğu istiyoruz? Filistin meselesinin çözümü nedir? Ekonomik problemlerimizi nasıl çözeceğiz? Özür dilerim fakat artık bunların cevabını bize söylemesi için IMF, Washington ya da NATO'ya ihtiyacımız yok! Kendimizi Amerikalılara sevdirmek için onlardan Boeing uçakları almak zorunda değiliz. Bizi kabul etsinler diye Batının köhne ürünlerinin çöplüğü haline gelmemiz de şart değil! Önümüzdeki yeni büyük gelişme öyküsü Asya'da yazılacak, bu hikâyenin yazılmasında öncü rolü oynayalım. Eğer bugün İran'daki karar alıcıların yerinde olsaydım, İran'ın, temel bir ihracatçı ve ülkenin dikkate değer “direniş ekonomisi” modelinden ders almak isteyenler için güvenilir bir dost olarak, Asya yüzyılının doğu kanadı olması için planlar yapıyor olurdum. Mısır, Ürdün ve Cezayir'e gider onlara bir varil petrolün sadece 8 dolar olduğu sekiz yıllık tüketici bir savaşın sonrasında ülkeyi tek bir parça halinde tutmayı nasıl başardığımızı anlatırdım, kendi bölgelerinde etkili bir sağlık sistemini yaygınlaştırmayı ve bilgiye dayalı kendi ekonomilerini nasıl kuracaklarını öğretirdim.

 

Ortadoğu kendi ayakları üstünde durmaya ihtiyaç duyuyor, her ne kadar bizi tüketseler de. Kaos ve yıkımda bile pek çok fırsat yatmaktadır, eğer bu konuda inisiyatifi ele alır ve akıllı davranırsak bu vartadan her zamankinden daha güçlü ve rekabet edebilir halde çıkabiliriz. Gelecek şimdidedir, onu kendimiz yazalım.  Kimsede bizim için cevap yok.

 

Siz Direniş Ekseninin kendi anlatılarını yaygınlaştırmada ve Batılı medyanın yalanlarına karşı koymada zayıf kaldığını söylüyorsunuz. Bunu değiştirmek için ne öneriyorsunuz?

 

Direniş Ekseni bu bölgede dikkate değer bir tesir, kabiliyet örneğidir. Tüm imkânsızlıklara rağmen askeri, ekonomik, siyasal açıdan büyük adımlar atıldı. Fakat bu eksen propagandanın değerini tam olarak anlamış değil. Burada yalanlardan söz etmiyorum. Burada propagandadan kastım hükümetlerin, kurumların kendi değer yargılarını kendi unsurlarına ve diğerlerine açık seçik bir şekilde iletmelerinin gerekliliğidir. Direniş Ekseninin kendi arzularını, hedeflerini küresel muhataplarına, kamuoyuna iletmek için elinde neyi var?  Profesyonel olmayanlarla dolu birkaç işe yaramaz medya organı. Haberlerdeki ve baş makalelerdeki önyargıları gördüğümde azap duyuyorum. Direnişin dünya görüşü bölge halkının çoğu, hatta dünya için çekicilik sahibidir. Filistin'den ve bağımsızlıktan söz ettiğinizde, bilgiye dayalı bir ekonomiden, emperyalizmle mücadeleden, kendi kaderini tayin hakkından ve adaletten bahsettiğinizde bunları kim kabul etmez ki?  Öyleyse bazıları vazifelerini yerine getirmiyor demek ki. Onlar bu savaşın niçin hakça, adil ve hayati olduğunun ayrıntılarını açıklamadan, sadece savunma savaşıyla işi yürütebileceklerini düşünüyorlar.  Siz sadece Ali Hamanei ve Hasan Nasrallah'ın haftalık sohbetleriyle Batılı medya organları ve onların vekilleri karşısında duramazsınız. Onların on binlerce gazetecisi, gazete ve TV kanalı var.

 

Direniş Ekseninin anlatılar savaşındaki yenilgisini itiraf etme zamanı geldi. İlerleme kişinin hatalarını kabulü ve onları düzeltmekle mümkün olabilir.  Direniş Ekseni bunu savaş meydanında her gün derk ediyor ve kendi taktiklerini bununla uyumlu hale getiriyor. Direniş Ekseni anlatı ve söylem alanında yenilgiye uğraması halinde gerçek anlamda muzaffer olamayacağını anlamalıdır. Amerikalılar “kalp ve zihinlere hâkim olmaktan” söz ediyorlar sürekli olarak ve bu alana büyük yatırım yaparak stratejik hedeflerini koruyorlar.

 

Tekerleği yeniden icat etmemize gerek yok, kendimize bir tekerlek almamız yeterli olacaktır.

 

 

Çev: Ozan Kemal Sarıalioğlu

 

www.medyasafak.net