Yemen Direnişi, Suudi Arabistan’ın toprak bütünlüğünü sarsıyor

Yemen Direnişi, Suudi Arabistan’ın toprak bütünlüğünü sarsıyor
Yemen’in doğal kaynaklarının krallığın doğal kaynaklarını açık ara geçeceği bir kez daha vurgulanmalıdır. Shafaqna Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü tarafından doğrulanmış olan yakın tarihli araştırmalara göre Yemen’in petrol rezervleri dünyadaki rezervlerin %30’una denk gelecek, Suudi Arabistan’dan fazla getiri sağlayacaktır.

 

 

 

Catherine Shakdam

 

 

New Eastern Outlook

 

 

 

Her ne kadar Suudi Arabistan, büyük sandıklarının imtiyaz yoluyla elitlerine sunduğu milyarlarca doların arkasından ülkede kontrol ve siyasi güveni temin edebilmeye devam edebilse de, krallığın planlarında teokrasisine karşı Yemen Direnişi'nin bir abide dikmesi hiçbir zaman olmadı… ve Direniş'in yaptığı tam olarak bu oldu.

 

Bütün engellere rağmen, bütün ülkelerin en yoksulu, halkların en mazlumu, silahlarının gücüyle birden fazla askeri süper gücü savuşturmayı başardığı gibi, özgürlük meydan okuması için El Suud'un sınırlarını çiğnemeyi de başardı.

 

Savaşın ateşlerinin bir araya getirmesiyle bir ulus-devlet olarak Yemen, en saygıdeğer devrimcisinin baş kaldırısıyla yeniden doğdu. İktidar koridorlarının uzağında, ülkesinin insanlarının kalbine egemenlik ve onur duygularını yeniden aşılayan adam bu: Şeyh Abdülmelik el-Husi.

 

Bugün Yemen, bir çok-uluslu askeri koalisyonun çizmeleri altındaki kabuğu kırılmış bir ülke olarak değil, zulme karşı büyük bir direniş durumunda olan bir ülke olarak duruyor. Her ne kadar pek çok kişi Yemen'in savaşında insanlığın zulme karşı mücadelesini görüp kabul etse de, halen pek çok kişi, yüzeysel zenginlik alametlerinin yargılarını gölgelemesine izin veriyor. Evet Yemen yoksul, az gelişmiş bir ülke ve eski günleri arayacak hale geldiği ileri sürülebilir… Fakat hâlâ geleceği iltifatı hak ediyor.

 

Yemen geleceğini düşünüyor… ve en önemlisi hatalarını. Özgürlük doğal bir haktır; Batı'nın tekelinde olan bir şey değildir. Egemenlik ve toprak bütünlüğü, uluslararası hukuka devredilemez haklar olarak girmiştir; güçlü olanla sınırlanmış ayrıcalıklar olarak değil.

 

Yemenliler bugün artık Batılı güçlerin kurallarına göre oynamıyor. Emekli jeopolitik analisti ve eski cumhurbaşkanı danışmanı Dr. Hasan el-Vezir, “Bizin hürriyetimizi ve sivil özgürlüklerimizi geliştirmeye söz vermiş olan Batı başkentleri tarafından, El-Suud'un deliliğine ve histerik emperyalizmine satıldık” diyor.

 

El-Vezir şunları ekliyor: “İhanete uğradık. (…) Ana yurdumuz ihlal edildi, su yollarımız işgal edildi, gökyüzümüz istila edildi; zenginliklerimizin, onurumuzun, geleceğimizin Riyad'a satılabilmesi ve Batı emperyalizminin kontrolüne geri getirilebilmesi için halkımız rehin alındı. Fakat Yemen tarihinde hiçbir zaman çiğnenmemiştir. Yemen çiğnenemez! Yemen geleceğinden yoksun kalmayacaktır ve halkımız kanımızın son damlasına kadar savaşacaktır.”

 

Nitekim, Yemen'in halen fethedilmesi gerekiyor…

 

Yemen gerçekte kendisine ait olan bir şeyleri fethetti – yahut Yemen'in Arabistan Yarımadası'nın en korkunç teokrasisi olan Vehhabi Suudi Arabistan'ın ayaklarının altından geri almak istediği, kendi topraklarıdır.

 

Yemen savaşı hakkındaki, itaatkar bir medyanın gizlediği bazı hakikatlerin halen gün yüzüne çıkarılması gerekiyor. Yemen'in bu vahşi ve soykırımsal yıpratma savaşını kazanmakta olduğunu söylemek, iddia etmek ve yüksek sesle bağırmak gerekiyor. Büyük bir ihtimalle hiçbir zaman tahayyül edemeyeceğiniz şey oldu ve Yemen, krallığın halkına karşı ortalığa saldığı askeri canavara karşı kendi başına ayakta durdu.

 

Kasabaları, şehirleri ve köyleri Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun acımasız – ve önde gelen bir insan hakları aktivisti olan Kim Şerif'in ifadesiyle “histerik” – bombaları altında kan kırmızısı kesilirken, bütün kuzey aşiretlerinin desteklediği Yemen Direniş Hareketi, El Suud'un asırlık monarşisinin altın tahtını bile sarsabilen bir halk ordusu inşa etti.

 

Necd hanedanının en sonunda Suudi Arabistan – yani El Suud'un ülkesi – adını almak üzere Hicaz'a ayak basmasından üç asır sonra, kendi soyları ve kendilerinden sonra gelecek bütün soylar için özgürlük ve adalet arayan, Yemen'in yoksullaştırılmış aşiretleri oldu.

 

Kan banyosuyla geçen bu 18 ay boyunca Batı medyası demokrasinin inşa edilmesi çağrısı yaparken, Yemen Suudi Arabistan'ın güney vilayetleri olan Necran, Asir ve Cizan'daki varlığını yeniden tesis etti: açgözlü bir monarşinin doğal kaynakları nedeniyle çaldığı topraklardı bunlar.

 

Yemen'in doğal kaynaklarının krallığın doğal kaynaklarını açık ara geçeceği bir kez daha vurgulanmalıdır. Bulguları Shafaqna Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü tarafından doğrulanmış olan yakın tarihli araştırmalara göre Yemen'in petrol rezervleri dünyadaki rezervlerin %30'una denk gelecek, Suudi Arabistan'dan fazla getiri sağlayacaktır.

 

Yemen'in yoksulluktan çıkmanın bir yolunu bulmak için kimseye ihtiyacı yok; tek ihtiyaç duyduğu şey toprak bütünlüğü – Riyad megalomanlığının meydan okuduğu ve ayaklar altında çiğnediği bir haktır bu.  

 

Eylül ayı ortaları itibariyle Yemen Direniş Hareketi içindeki askeri kaynaklar, Asir, Necran ve Cizan'daki aşiret üyelerinin El Suud'a karşı Direniş askerlerine katıldığını doğruladı. Yemen'in çabalarına karşı çıkmaktan uzak olan Güney Suudi Arabistan, kendisini yeniden Yemenli olarak adlandırmayı öğreniyor.  

 

Eğer bu kulağa inanılması güç gibi geliyorsa, bir an durup bu eski Yemen vilayetlerinin El Suud'un yönetimi altında nasıl bir dini baskıya katlanmak zorunda kaldığını düşünün. Krallığın Vehhabizmi reddeden dini gruplara karşı nazik olmadığını düşünmeniz gerekiyor. 2008 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü, Necran'daki İsmailililerin karşı karşıya olduğu kültürel ve dinsel soykırıma tanık olduğu zaman krallığa karşı oldukça sert bir rapor yayınlamıştı.

Raporda şu ifadeler okunuyordu: “Suudi Arabistan'da İsmaililere karşı uygulanan resmi ayrımcılık, kamu görevlerinde istihdam, dini pratikler ve adalet sistemi alanlarında kendini gösteriyor. Hükümet yetkilileri İsmailileri karar alım süreçlerinden dışlıyor ve inançlarını açıkça küçük düşürüyor. Nisan 2000'deki çatışmaların akabinde, Suudi otoriteleri yüzlerce İsmailiyi tutukladı, onlara işkence etti çeşitli cezalara çarptırdı, yüzlerce İsmaili kamu çalışanını da bölge dışına nakletti. Bunların altında yatan ayrımcı pratikler dinmedi.”

 

İsmaililer, Zeydiler, On İki İmamcı Şiiler, Sufiler, Sünniler… tüm bu cemaatler, Vehhabizmin hoşgörüsüz kılıcıyla karşı karşıya geldi. Neden Yemen bayrağına geri dönmeyi ve yeniden huzur içinde yaşamayı arzulamasınlar? Neden gaddarca bir baskı altında geçen on yılların ardından onurlu bir yaşamı ve özgürlüğü istemesinler?

 

Suudi Arabistan, kendi kendine yayılan bir ur, petrol gelirlerinden ve hacdan beslenen bir teo-faşist kangren haline geldi. Buna rağmen halen Riyad Batı'yla olan dostluklardan faydalanmaya devam ediyor… Halen monarşisinin, arkasında parlak altın paralar taşıdığı için Demokrasi masasında oturmasına izin veriliyor.

 

Yemen artık bir köşede oturup bekleyemez. Krallığın Yemen'e getirmeye yemin ettiği yegane şey ölümdür. Riyad'ın Güney Arabistan'da görmek istediği şey siyasi ve dinsel köleliktir.

 

Bu yüzden de Yemen Direniş Hareketi krallığa karşı yürüyor. Hamran'ın oğulları Necd'in oğullarına karşı – Özgür Arabistan, çağımızın Sezarlarına karşı.

 

Teslim ol Suudi Arabistan, etrafın sarıldı” diye haykırıyor Direniş. Şimdi büyük bir bölgesel uyanışa ilham verebilecek ve bir imparatorluğun sonunun geldiğini ilan edebilecek olan, böyle bir meydan okumadır.

 

 

Çev.: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net