Oxfam: Nüfusun yüzde biri, dünyanın geri kalanının sahibi

Oxfam: Nüfusun yüzde biri, dünyanın geri kalanının sahibi
İngiltere’de bulunan Oxfam International Vakfı tarafından yayınlanan bir rapor, dünyanın en zengin 85 kişisinin, dünya nüfusunun yarısının bütün varlıklarından daha fazla servete sahip olduğunu ortaya koydu.

 

 

 

Ayesha Alam

 

 

Crescent – ICIT

 

 

 

Zenginlikler, küçük bir azınlığın – 2011'deki Wall Street hareketinin tanımladığı %1'in — ellerinde toplanıyor ve bu küresel düzeyde ciddi sorunlara yol açıyor.

 

İngiltere'de bulunan Oxfam International Vakfı tarafından yayınlanan bir rapor, dünyanın en zengin 85 kişisinin, dünya nüfusunun yarısının bütün varlıklarından daha fazla servete sahip olduğunu ortaya koydu. Rapor, Aralık 2014'te yayınlandı. Oxfam raporu ilave olarak, ultra-zenginlerin giderek daha da zenginleştiğini gösteriyor. Dahası, küresel servetin küresel elitlerin ellerinde birikme eğilimi devam ederse, 2016 yılı itibariyle en zengin %1, dünyanın servetinin %50'den fazlasının sahibi olacak.

 

Oxfam International Vakfının icra direktörü ve 2014 Davos Ekonomik Forumu'nun altı eşbaşkanından biri olan Winnie Byanyima, 2008–2009 mali krizinin ekitlerin dünya sermayesini kontrol altına alma sürecini ivmelendirdiğini söyledi. Oxfam raporundaki rakamlar, büyük çaplı eşitsizlik hakkında ürkütücü bir resim çiziyor. Raporda zikredilen en üstteki 85 kişi, yaklaşık 1,9 trilyon doları kontrol ediyor ve 3,3 milyar dolar insandan daha büyük bir ekonomik güce sahip. Rapor ayrıca 2016 yılı itibariyle, dünya nüfusunun %1'inin geri kalan %99'dan daha fazla servete sahip olacağını öngörüyor.  

 

İngiliz The Guardian gazetesine verdiği bir röportajda Byanyima, “En güçlü iş ve siyaset liderlerinin forumuna, dünyanın en yoksul ülkelerindeki insanlardan bir mesaj getirmek istiyoruz. Bu mesaj, büyüyen eşitsizliğin tehlikeli olduğudur. Bu durum büyüme açısından ve yönetim açısından kötüdür. Gücü eline alan ve sıradan insanları sessiz, çıkarlarını ilgisiz bırakan bir servet yoğunlaşması görüyoruz” şeklinde konuştu. Oxfam raporunun servet dağılımının farklı tabakalaşmaları hakkında çizdiği portre, durumun aciliyetini vurguluyor: araştırmaya göre küresel servetin en zengin %1'in sahip olmadığı %52'lik kısmına, en zengin %20 sahip. Kalan nüfus küresel zenginliklerin yalnızca %5,5'ini elinde bulunduruyor ve Oxfam'a göre onların ortalama serveti, 2014 yılında 3.851 dolar (2.544 sterlin) idi.

 

Byanyima sözlerine “Geçtiğimiz 12 ay içinde Başkan Obama'dan Christine Lagarde'a kadar dünya liderlerinin aşırı eşitsizlikle mücadele etme konusundan daha fazla bahsettiğini gördük, ancak halen çoğunun söylediklerinin gereğini yerine getirmesini bekliyoruz” şeklinde devam etti: “Liderlerimizin, daha adil ve daha müreffeh bir dünyanın önünde duran güçlü çıkar gruplarına karşı bir duruş sergilemesinin zamanı geldi. Elitlerin her zamanki şekilde devam etmesi, maliyetsiz bir seçenek değildir – eşitsizlikle mücadele edilememesi, yoksullukla mücadeleyi on yıllarca geriye götürecektir. Yükselen eşitsizlik yoksulları iki kere vurmaktadır – ekonomik pastadan daha küçük bir pay almaktadırlar ve aşırı eşitsizlik büyümeyi vurduğu için, paylaşılacak pasta da küçülmektedir.”

 

Her ne kadar bazı iş forumları bu şekilde sunmak isteyecek olsa da Oxfam raporunun yayınladığı bu rakamlar bir anti-kapitalist mitoloji değildir. 19 Ocak 2015'te Forbes Magazine'da yayınlanan bir makalenin başlığı, kibirli bir şekilde “”Yine Oxfam mızmızlanması: En üstteki %1, her şeyin %50'sine sahip olacak” diyordu. Oysa bu rakamlar, pek çok başka araştırma grubu ve düşünce kuruluşu tarafından geniş bir şekilde doğrulanmaktadır. Örneğin Birleşik Krallık'taki eşitsizliği hafifletmek için çalışan Equality Trust tarafından yayınlanan araştırma, Britanya'daki en zengin 100 ailenin 2008 yılında, toplam servetlerinin 15 milyar sterlin arttığını gördüğünü, bu dönemde ortalama gelir artışının ise 1,233 sterlin olduğunu ortaya çıkardı. Equality Trust kuruluşuna göre Britanya'nın şu andaki en zengin 100'ü, ülkedeki hanelerinin %30'unun sahip olduğunun toplamı kadar servete sahip. Kapitalist soyguncu baronlara çılgınca tapınımasını kurumsallaştıran bir yayın olan Forbes Magazine bile makalesinde, “Rakamlarının doğru olduğunu söylemek gerekir: ama aynı zamanda bu rakamlar çok da önemli değildir” dedi.

 

2008 sonrasındaki servet kutuplaşması, ABD'de daha da çarpıcı oldu. Ekonomik Analiz ve Araştırma Ağı'nda (EARN) yayınlanan 26 Ocak 2015 tarihli bir rapora göre elitler mali krizi, servetleri daha az sayıda elde konsolide etmek ve orta sınıfı mahrum bırakmak için kullandı. ABD hükümetinin bizzat küresel mali erimeye sebep olan yoz Wall Street finansörlerine 800 milyar dolar ödediği, el altından yapılan 2008 Wall Street kurtarma paketinin dışında, elitler ekonomik kurtarmanın kendisine, bir servet birikimi aracı olarak el koydu.

 

Bu durum Zoe Carpenter'ın 26 Ocak tarihinde ABD'de yayınlanan The Nation isimli ilerici dergiye, EARN raporunun içerimleri hakkında yazdığı makalede vurgulandı. Carpenter'a göre “ABD eyaletlerinin büyük çoğunluğunda, en yüksek kazancı sağlayan yüzde 1, ekonomik kurtarma sürecinin ilk üç yılında elde edilen gelir kazançlarının en az yarısını ele geçirdi. On yedi eyalette, yüzde 1 bütün gelir büyümesini götürdü.”

 

EARN raporunun yazarları Mark Price ve Estelle Sommeiller, “Politika seçimleri ve kültürel güçler birleşerek, üretkenlikleri artmasına rağmen Amerikalıların çoğunun ücretleri ve gelirleri üzerinde aşağıya doğru basınç oluşturdu” diyor.  Diğer yandan Oxfam raporu, serveti finans ve sigortaya dayanan ABD elitlerinin %20'sinin nakit servetinin Mart 2014'e giden 12 ay içinde %11 oranında arttığı gözlemini yapıyor. 

 

ABD ekonomisi ince bir buz tabakası üzerinde yol alıyor: Obama yönetiminin başardığı ve kendini en fazla, onun görev süresi içinde 10,9 milyon işin yaratılmasında gösteren cılız mali kurtarma programı, şiddetli savaş korkusundan besleniyordu. 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez ABD'li askeri elitler ve iş elitleri, orta sınıfa sözleşmeler, güvenlik işleri ve yatırımlar biçiminde damlayan serveti kapmak için daimi savaşı kullanmak üzere kutsal olmayan bir ittifak kurdu. 2008 yılından bu yana ABD'nin Afrika'daki ve Müslüman Doğu'daki  (kimi zaman Afganistan'da olduğu gibi doğrudan, kimi zaman IŞİD ve Boko Haram gibi vekil güçler aracılığıyla dolaylı biçim alan) askeri saldırganlıkları, mali iflas kurdunu kapı dışarı eden kârlar getirdi. Bu, Oxfam'ın küresel %1'in çoğunluğunun sırasıyla ABD, Avusturalya ve Batı Avrupa ülkelerinde bulunduğunu gösteren diyagramları tarafından ortaya konulmaktadır.

 

Pek çok uzmana göre dünya bir devrilme noktasına ulaştı – küresel baskının genişlemesi, yalnızca konuşma ve inanç özgürlüğünü değil, aynı zamanda maişetin onurlu bir şekilde korunmasını gerektiren temel yaşam hakkını da aşındırıyor. Dünya nüfusunun yarıdan fazlası kelimelerle anlatılamaz bir yoksulluğa düşüp küçük bir elit topluluğu dev meblağlarda servet biriktirirken, yaşam hakkı yalnızca süper zenginlere ayrılmış bir ayrıcalık olma yolunda gidiyor.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net