Gerilim Stratejisi Olarak Sistematik Kaos : 9/11, Kennedy Suikastı ve Oklohama Patlaması (I. Bölüm)

Gerilim Stratejisi Olarak Sistematik Kaos : 9/11, Kennedy Suikastı ve Oklohama Patlaması (I. Bölüm)
Global Research'te yayınlanan ve Gladyo'nun soykütüğünü çıkaran bu önemli yazıyı iki bölüm halinde sunuyoruz
"Bir gerilim stratejisi olarak sistematik istikrarsızlaştırma: 9/11, Kennedy Suikastı ve Oklohama Patlaması

Prof Peter Dale Scott
 


Global Research

 

Giriş: Derin yapısal olaylar ve İtalya’da gerilim stratejisi

 Amerikan bakış açısından 20. yüzyılın ikinci yarısında, benim derin yapısal olaylar olarak adlandırdığım bir dizi hadiselerleİ[1]İtalyan tarihinin nasıl sistematik olarak istikrarsızlaştırıldığını görmek kolaydır.[2] Ben bunları “Kennedy suikastı, sosyal yapıyı parçalayan, toplum üzerinde….açık etkisi olan, sürekli kanun ihlallerinin yapıldığı ve bir çok durumda bilinmeyen karanlık bir  güç odağı tarafından işlenen Watergate ya da 9/11 sansasyonu” olarak tanımlıyorum.[3] 

1969’daki Piazza Fontana patlaması, 1974’deki Piazza della Loggia patlaması ve 1980’deki Bologna tren yolu patlaması da dahil İtalya örneği İtalyanlar tarafından çok iyi bilinir.

Yüzden fazla sivilin hayatını kaybettiği ve bir çoklarının da yaralandığı bu patlamalar,  toplumda marjinal konumda yer alan aşırı sol kanada mal edilmiştir. Bununla birlikte şükürler olsun ki bir dizi tahkikat ve yargısal işlem, bu saldırıların İtalyan askeri istihbaratıyla gizli işbirliği içerisindeki sağ kanat unsurlar tarafından, İtalyan solunu itibarsızlaştırmak, yolsuzluk içindeki statükoya yönelik desteği teşvik ve belki de demokrasiyi tamamıyla ortadan kaldırmak için uygulamaya konulan sürekli “gerilim stratejisi”nin bir parçası olarak gerçekleştirildiğini açıkça ortaya koymuştur.[4]  Komploculardan biri olarak Vincenzo Vinciguerra, daha sonra şunları ifade etmiştir: “Aralık 1969 patlaması, siyasi ve askeri otoriteleri olağanüstü hal ilan etmenin kaçınılmaz olduğuna ikna etmek isteyenler için bir kıvılcım olmuş olmalı.”[5]

Vinciguerra ayrıca kendisinin ve başkalarının II. Dünya savaşının sonunda CIA ve NATO tarafından bir “Gladio operasyonu” olarak organize ettikleri yedek paramiliter grubun üyeleri olduğunu ifade etmiştir.[6]

1980 yılındaki Bologna istasyonu bombalamasıyla ilgili sorgulanan Vinciguerra, 1984 yılında şunları söyledi: “Peteano ve onu takip eden diğer katliamlarla birlikte, gerçekten yasadışı gruplara stratejik talimatlar verme kapasitesine sahip, gizli bir yapının varlığını sürdürdüğüne dair net bir bilgiye sahibiz. Bu yapı bizzat devletin içerisinde bulunmaktadır…. Silahlı kuvvetlere paralel olarak yapılandırılmış, askerlerle sivillerden oluşan, Rus ordusuna karşı İtalyan topraklarında direnişi örgütlemek için organize edilmiş Sovyet karşıtı gizli bir güç vardır. Bu, iletişim ağlarına, silahlara, patlayıcılara ve bunları kullanılmak üzere eğitilmiş insanlara sahip gizli ve olağanüstü bir organizasyondur. Bu olağanüstü teşkilat, aslında hiçbir zaman olmayacak olan Sovyet işgali gerçekleşmeyince NATO adına ülkenin politik dengelerinin sola kaymasına engel olma görevini üslenmiş bir teşkilattır. Bunu gizli servis, siyasi ve askeri güçlerin içerisinde bulunan bir kısım memurların da yardımıyla yapmıştır.[7]

NATO ve CIA’in de içinde bulunduğu Gladio bağlantılı yanıltma harekâtı, daha sonraları birçok ülkede özellikle de Belçika ve Türkiye’de denenmiştir.

Gladio’nun asli hedefi, bir Sovyet istilasına karşı direnişi desteklemektir. Ancak CIA ve NATO’nun çatısı altında gerçekleştirilen bombalamalara adları karışan önde gelen İtalyanlar şunlardır:  

Birincisi, İtalyan askeri istihbaratının başı General Vito Miceli, sorgulamasında 1974’de hükümeti devirme komplosuna karışma suçuyla mahkum edilmesinden sonra “yasa dışı olan bu teşkilat NATO anlaşmaları çerçevesinde ABD ile yapılan gizli bir anlaşmayla oluşturulmuştur” şeklinde ifade vermiştir. İtalyan eski Savunma Bakanı Paulo Taviani, yargıç Casson’a 1990 Gladio soruşturmaları sırasında “büroda çalıştığı 1955-58 yıllarında İtalyan Gizli Servisi’nin Roma’daki Amerikan elçiliğinde bulunan CIA Ajanı ‘Via Veneto’daki çocuklar’ tarafından finanse edildiğini”  söylemiştir. 2000 yılında ise İtalyan Gizli Servis Şefi [Giandelio Maletti], CIA’in istikrarsızlık yaratmak ve komünistleri iktidardan uzak tutmak için kendilerine İtalya’da bir dizi bombalamaya yazılı olmayan onaylar verdiğini ifade etmiştir. İfadesinde ayrıca CIA’in aşırı milliyetçiliğin doğuşuna destek olarak ve radikal sağa özellikle de Ordine Nuovo örgütüne katkıda bulunarak İtalya’nın sola kaymasını önlemeye çalışmıştır.[8]

Bir başka komplocu Carlo Digilio, “bombalı saldırıların hükümetin olağanüstü hal ilan etmesi için bir Amerikan planı olduğu”nu söyleyen CIA şefi David Carret’e bombalı saldırıların ayrıntılarını nasıl geçtiği”ni anlatmıştır.[9] Daniele Ganser, NATO’nun Gizli Orduları adlı önemli kitabında dönemin NATO  Genel Sekreteri Manfred Wörner’in üstü örtük bir şekilde aslında bu bombalı saldırılardan NATO’nun merkez ofisi olan SHAPE’in sorumlu olduğunu ifade eden İspanyolların hazırladığı bir rapora yer vermiştir:

Gladio’nun Genel Sekreteri General Manfred Wörner’in NATO üyesi 16 ülke temsilcileriyle yaptığı bir toplantı sırasında kullandığı ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla Yüksek Avrupa Müttefik Kuvvetler Karargahı (The Supreme Headquarters Allied Powers Europe [SHAPE]), NATO’nun askeri kanadının yürütme organı ve  Gladio’nun eylemlerini koordine eden bir örgüttür.[10]

Bu tür tanıklıklardan yola çıkarak Ola Tunander, İtalya’daki gerilim stratejisi ve onun yanıltma harekâtı dediği bombalı saldırıları, “Türk askeri elitinin demokrasinin derin devlet tarafından tashih edilmesi” şeklinde tanımladığı şeyle karşılaştırmıştır.[11]

Gerilim stratejisi

Ancak ben İtalya’daki gerilim stratejisini, özellikle de NATO adına yapılan yanıltma harekâtları görevini üstlenen Vinciguerra’nın süper organizasyonuna yüklemenin ve sadece onu suçlamanın aşırı basitleştirme olduğuna inanıyorum. NATO’nun ve onla birlikte iş yapan Vinciguerra’nın yanı sıra, onun farkında olduğu İtalyan askeri istihbaratının ( daha sonra adı SISMI olarak değiştirilen SID) içerisinde bulunan başka unsurlar da işin içinde olmalıydı. 1980 Bologna saldırısıyla ilgili suçu kanıtlanmış olan kişilere ilişkin yargılamayı göz önüne aldığımızda işin içinde sadece Vinciguerra, SISMI ve Gladio değil aynı zamanda İtalyan mafyasının bazı unsurlarının (the Banda della Magliana), suça karışmış bankerlerin ve Vatikan’la bağlantılı İtalyan Mason Locası P 2’nin de bulunduğunu hatırlamak önemlidir.[12]

Kısacası, Türk derin devletinin İtalyan gerilim stratejisini de benimsediğini hatırladığımızda bu İtalya’daki gizeme herhangi bir çözüm getirmez.

Gerilim stratejisi Amerika’da da uygulandı mı?

NATO ve CIA’in de içinde bulunduğu yanıltma harekâtıyla bağlantılı Gladio operasyonları başka ülkelerde ama özellikle Belçika ve Türkiye’de de hayata geçirilmiştir.[13] Amerika’nın ve Avrupa’nın, Amerika’yı sürekli olarak olağanüstü halin uygulandığı bir yönetime doğru iten gerilim stratejisiyle uyum içerisindeki bombalı saldırılar ve yanıltma harekâtı eylemlerinden de ciddi ölçüde sıkıntı içerisinde olduğunu ifade etmek isterim.

NATO karargâhları

Yanıltma harekâtı eylemleri olarak değerlendirilebilecek operasyonlar arasında şunlar bulunmaktadır:

1963 yılında yapılan Kennedy Suikastı ya da Vietnam Savaş Karşıtı harekete karşı CIA’in kaos operasyonu (11/22 ), (11/22 tam bir derin olaydı: Lee Harvey Oswald’ın CIA operasyonuyla olan ilişkisi, mahkemenin açığa çıkarılması kararına rağmen halen saklı tutulmaktadır).[14]

1968 yılında gerçekleştirilen Kennedy suikastının hemen ardından, 1968 Demokrat Parti Konvansiyonu’nda devlet destekli şiddete yol açan olağanüstü hal yasası çıkarılmıştır.

1993 yılındaki Dünya Ticaret Merkezi bombalaması ve Oklahama bombalı saldırıları ülkeyi Anti-Terörizm ve 1996 Etkin Ölüm Cezası Yasası’na götürmüştür.

11 Eylül 2001 ve aynı yıl gerçekleşen şarbon saldırıları, 14 Eylül’de Vatandaşlık Yasası ve Hükümetin Sürekliliği Yasası ve halen yürürlükte olan olağanüstü halin ilanıyla sonuçlanmıştır. (Eylül 2012’de her yıl yapıldığı gibi bir sonraki yıla kadar uzatılmıştır.)[15]

Bu yapısal derin olayların ortak ve kümülatif bir sonucu vardır: Halkın ve anayasal gücün erozyonu, ayrıca bunların tamamen sınırlamalardan kurtulmuş baskıcı güçle yer değiştirmesi. Ben bunları başka bir yerde de tartışmıştım:

1. İtalya’da olduğu gibi, bütün bu olaylarda aşırı sol unsurlar suçlanmış olmakla birlikte aslında bunları yapanlar Amerika’nın örtülü istihbarat servislerinde bulunan unsurlar ve onların yer altı dünyasındaki gölge bağlantılarıdır.

2. Bu tür derin yapısal olayların bazıları, -Pentagon’da Doomsday Planı olarak adlandırılan- Hükümetin Sürekliliği Yasası’na dair gizli planlamanın ilişkilerini içinde barındırıyordu. Albay Oliver North’un deyimiyle “Amerikan Anayasası’nın askıya alınması” şeklinde tarif ettiği düzenlemelerin hayata geçirebilmek amacıyla ilgili kendi gizli iletişim ağının kurulmasını öngören bir planlamaydı bu.

3. Her durumda derin olaylara ilişkin resmi yanıt, yasama faaliyeti şeklinde karşımıza çıkan bir dizi yeni baskı araçlarından ibaretti.

4. Kümülatif olarak bu olaylar, Amerika’da benim “karanlık güçler” ya da “derin devlet” dediğim şeyi öngörüyordu. Bu, Vinguerra’nın İtalya’da yasadışı yapılara stratejik talimatlar verme kapasitesine sahip “esrarlı gizli güç”le karşılaştırılabilir.[16] 

Oklohama City bombalaması

“Soylu Yalan” filmi 1995’daki olayla 2001’deki arasında çarpıcı benzerliklere işaret etmektedir.[17] En açık olanı ise sözde çelikle güçlendirilmiş binanın dış müdahaleyle tahrip edilmesidir (1995’te Murrah binası olayında bombalı araçla, 2001’de Seven Plaza’da şarapnel parçalarıyla). Uzmanlar her iki olayda da binanın kendisini destekleyen kolonlara doğrudan yerleştirilen parça tesirli bombayla yıkılabileceğini öngörmüşlerdir. Aşağıda ABD Hava Kuvvetleri Tuğgenerali ve nükleer olmayan silahlar uzmanı General Benton K. Partin’den Kongre için hazırlanmış raporun bir örneğini bulacaksınız:

Federal binaya asimetrik hasar veren bombalı araca ilişkin resimleri gördüğümde ilk tepkim, binayı güçlendirici kolonlara fazladan tahribat yaratacak ilave yapmadan bu hasarın meydana gelmesinin teknik olarak imkânsız olduğunu dile getirmek olmuştu. Bombalı araçla yapılan saldırı sonucu meydana gelen basit patlamanın, rapor edilen boyutu ve terkibi bakımından 60 feetlik bir derinliğe ulaşarak A-7 büyüklüğündeki takviye kolonunu imha etmesine inanmak saflığın da ötesinde bir şeydi.[18]

Mimarlar, mühendisler ve diğer uzmanlar arasında 2001 yılında yıkılan Dünya Ticaret Merkezi’ne ait üç binanın büyük ihtimalle kontrollü tahrip üniteleri tarafından gerçekleştirildiğine dair bir fikir birliği mevcuttur.[19]

Bir diğer önemli benzerlik ise bu olayların birçoğunun hukuki sonuçlarının da benzerlik arz etmesidir: Oklohama City saldırısına yanıt, 1996 yılındaki Anti-Terörizm ve Etkili İdam Cezası Anlaşması iken, 9/11 olayına yanıt ise (kedisiyle yanıltma harekâtının yapıldığı Şarbon saldırılarından sonra) COG’un (Hükümetin Sürekliliği Yasası)nın derhal uygulamaya geçirilmesi ve Vatandaşlık yasası (Patriot Act) olmuştur. “Soylu Yalan” filmi anti-terörizmin ve hemen ardından Vatandaşlık Yasası’nın ülke çapındaki sonuçları üzerine odaklanmıştır –gerçekten de böyle olmuştur-. Bu yasa, maalesef mahkemelerin yorumladığı şekliyle sanığın mahkemeye çıkarılma hakkına belirgin sınırlamalar getirmiştir. Başka bir deyimle, her iki yasa da Hükümetin Sürekliliği Yasası’nın 1980’lerde Oliver North olayında merkezi öneme sahip olan idari tutuklama teklifinin uygulanmasına gerekçe teşkil etmiştir. Bu, aynen kontrolsüz zorlayıcı güç tarafından anayasal haklarımızın ileri düzeyde sınırlandırılması şeklindeki daha geniş bir modele de uymaktadır ki bu model, John F. Kennedy’nin 1963 yılında öldürülmesine kadar geri götürüp izini süreceğim bir modeldir.

Ancak 1996 Anti-terörizm Yasasının önemli dışsal sonuçları olmuştur, özellikle de terörizme karşı mücadele çerçevesinde belirli ülkelere silah ya da teçhizat temin ederek yardım etmeye ilişkin değişiklikler öngören Yabancılara Yardım Yasası’nı düzenleyen 328. bölüm.[20] Bu da 1997’de Suudi Arabistan’la CIA’in Kontr-terör Merkezi arasında yapılan gizli “Eyes Only” adlı irtibat anlaşmasının oluşturulmasına götürmüştür. Ardından da Özbekistan’la 1999’da yapılan CIA anlaşması gelmiştir.[21] (Burada söz her iki ülkenin de dünyanın en şeffaf olmayan ve baskıcı iki ülkesi olduğuna dikkat edilmelidir).

S. Arabistan ve Özbekistan’la yapılan bu gizli anlaşmaların 11 Eylül 2001’den önce CIA’in düzmece zanlıları el Hazmi ve al Mihdar hakkında sahip olduğu bilgileri elinde tutarak kimseye vermemesi için bir kamuflaj olabileceğini tartıştım.[22] Bu yüzden, şayet benim CIA’in 2000 ve 2001’de bilgileri kendi elinde tutmaya dönük olduğu yönündeki analizim isabetliyse, 1995’teki 4/19 saldırısı sadece 9/11 saldırılarıyla benzerlik arz etmiyor: Bu, aynı zamanda CIA’in bilgiyi elinde tutmasına ve aynı zamanda 9/11’in meydana gelmesine izin veren söz konusu kurgunun önemli bir parçasıydı.

Derin olaylardan sonra iktidar baskısındaki artış

Oklohama City saldırısının özellikle Warren Komisyonu’nun JFK suikastını CIA’in Amerikan vatandaşları üzerindeki kontrolünü artırmak için kullanmasından sonra gerek 11 Eylül 2011 gerekse Kennedy Suikastına benzer hukuki sonuçları olmuştur. Derin Politikalar adlı makalemde de yazdığım gibi bu Warren Komisyonu’nun çelişkili bir şekilde Gizli Servis’in yerel kontrol yetkisinin artırılması tavsiyesinin bir sonucuydu (WR 25-26).  Bir ölçüde akıl dışı bir şekilde Warren Komisyonu’nun raporu hem Oswald’ın tek başına hareket ettiği (WR 22) hem de Gizli Servis’in, CIA’in, FBI’ın organize grupları daha yakından takip etmesi noktasında işbirliği yaptığı sonucuna ulaşmıştır (WR 463). Dikkate değer bir şekilde Komisyon, Gizli Servis’in CIA tarafından geliştirilmiş olan dijital veri bankasındaki verileri paylaşması tavsiyesinde bulunmuştur.[23]

Vietnam Savaşı’nın ardından CIA’in yerel takip yetkisine sahip olması CIA’in, yerel casusluk meselesine sınırlamalar getiren yasaya rağmen savaş karşıtı hareketlere dair soruşturmaların yapıldığı, onlara dair dosyaların oluşturulduğu, yüz binlerce Amerikalı hakkındaki bilgilerin indeksinin yapıldığı, binlerce Amerikalı hakkında oluşturulmuş raporların FBI ve diğer hükümet ofislerine dağıtıldığı Kaos Operasyonu düzenlemesine neden olmuştur. Bu bilgilerin bir kısmı Amerikalıların kendi ülkelerinde yaptığı faaliyetlerle ilgilidir.[24] Artan baskı modeli 1968 yılının sonlarında Martin Luther King’in öldürülmesinin ardından, iki Amerikan Birliğinin ülkedeki huzursuzlukları önlemek amacıyla 1971’e kadar GARDEN PLOT operasyonunun bir parçası olarak ABD’de kalmak üzere görevlendirilmesine yanıt olarak kendini tekrarlamıştır.[25]

Bu model Kennedy suikastıyla kendini bir kez daha tekrarlamıştır. Bobby’nin silahı sıkmasıyla Kennedy’nin ölümü arasındaki 24 saatlik süre içerisinde Kongre, başkan adaylarını koruma gerekçesiyle (1964’teki Tonkin Körfez Anlaşması ve 2001’deki Vatandaşlık Anlaşması gibi) Gizli Servis’e gizli güç ve yetkilerin verildiği kanunun süresini uzatmıştır.[26]