"Türkiye, Suriye’ye Karşı NATO Öncülüğünde Savaş Başlatmaya Çalışıyor"

"Türkiye, Suriye’ye Karşı NATO Öncülüğünde Savaş Başlatmaya Çalışıyor"
"Brookings Institution’un “güvenli bölgeleri” ve “insani koridorları” bunu gerçekleştirmek için aylardır Suriye’yi kısmen işgal etme tehdidinde bulunan NATO üyesi Türkiye tarafından hayata geçirilecektir."
Türkiye, Suriye’ye karşı NATO öncülüğünde bir savaş başlatmaya çalışıyor

Türkiye, bilinmeyen kişilerin sınır kasabasına havan fırlatması sonrasında Suriye’ye top atışları yapıyor.

Tony Cartalucci

Global Research

Yabancı teröristlerin barındırılması ve Türkiye-Suriye sınırı yakınında ve üzerindeki operasyonların desteklenmesiyle geçen bir yılın sonunda, NATO üyesi Türkiye, Türk topraklarına yapıldığı varsayılan ve Suriye hükümetini suçladığı bir saldırı sonrasında, Suriye içindeki “hedeflere” askeri güçle “misilleme yaptığı” iddiasında bulundu.

Ağır silahlı terörist örgütlerin, Türkiye’ni açık onayı ve lojistik desteğiyle sınırın her iki tarafında çok sayıda operasyon gerçekleştirmesine rağmen, Ankara hükümeti, silahlı militanların geniş şekilde kullandığı bilinen ölümcül havan toplarıyla gerçekleşen saldırının Suriye ordusu değil, terörist güçler tarafından gerçekleştirilmiş olma ihtimalini dışarıda bırakmış görünüyor.

Bizzat New York Times, “Türkiye, Sivil Ölümlerine Misilleme Olarak Suriye’deki Hedeflere Top Atışları Yapıyor,” başlıklı makalede şunu kabul ediyor:

Ölüme yol açan havan mermilerinin Suriye hükümet güçleri tarafından mı, yoksa Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek için mücadele eden isyancılar tarafından mı ateşlendiği belli değildi. Türk cevabı, Suriye hükümetinin sorumlu olduğunun varsayıldığını gösterdi.

Türkiye’nin ani ve temelsiz askeri saldırısı ve ABD tarafından refleks olarak yapılan kınamalar, organize bir olayın bütün izlerini taşıyor – yahut buna en azından, münferit bir olaydan, Batı’nın kolektif jeopolitik gündeminde kurnazca ilerlemek amacıyla oportünist tarzda yararlanma denilebilir.

Suriye’nin Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmede kesinlikle çıkarı olmadığı gibi, NATO’ya, bocalayan terörist temsilcilerinin adına doğrudan müdahale etmek için aradığı bahaneyi verecek şekilde, Türk topraklarına saldırması için bir nedeni de yok.

Türkiye, Suriye’yle Savaş Başlatmak için Bahane Arıyordu


Daha önceden Türkiye’nin, NATO tarafından, daha özel olarak Wall Street ve Londra tarafından, Suriye’nin kuzeyinde “güvenli bölgeler” oluşturma yönünde girişimde bulunmak ve bunu sahte bir “insani” bahane veya sahte bir “güvenlik” bahanesiyle yapmak yönünde teşvik ediliyordu.

Bu, gerek  Libya’da gerekse de Suriye’de ve İran’da rejim değişikliği tasarımları yapan, Fortune 500 tarafından finanse edilen ABD dış politikası alanındaki think-tank kuruluşu Brookings Institution tarafından da doğrulandı. “Rejim Değişikliği için Seçeneklerin Değerlendirilmesi” başlıklı raporlarında şu ifadeleri kullandılar:

“Bir alternatif, diplomatik çabaların öncelikle, Annan’ın liderliğinde yapılmaya çalışıldığı gibi şiddetin nasıl sonlandırılacağına ve insani erişimin nasıl sağlanacağına odaklanmalıdır. Bu, sınırlı askeri güçle desteklenmesi gerekecek olan güvenli bölgelerin ve insani koridorların oluşturulmasını sağlayabilir. Bu ise elbette ABD’nin Suriye’deki amaçları için yetersiz gelecektir ve Esad’ın iktidarını koruyabilir. Bununla birlikte, bu noktadan itibaren uygun uluslararası yönetim altındaki geniş bir koalisyonun, bu çabalara daha fazla zorlayıcı eylem eklemesi mümkün olabilir.” -sayfa 4, Rejim Değişikliği için Seçeneklerin Değerlendirilmesi, Brookings Institution.

Brookings raporunun sonraki kısımlarında Türkiye’nin sınır boyunca geniş kapsamlı birlikler ve silahlar bulundurmasının ve onunla koordinasyon halinde İsrail’in Suriye’nin güneyinde yürüttüğü çabaların Suriye’de şiddet yoluyla rejimin değiştirilmesine yardımcı olabileceği söylenmektedir:

İlave olarak İsrail istihbarat servisleri Suriye hakkında ve Suriye rejimi içinde, Suriye’nin güç tabanının alt üst edilmesini ve Esad’ın devrilmesi için baskı uygulanmasını sağlayacak varlıklar hakkında güçlü bilgilere sahipler. İsrail Golan Tepeleri üzerinde veya yakınlarında konumlanabilir ve bunu yaparak, rejim güçlerinin muhalefeti ortadan kaldırmasını engelleyebilir. Bu konumlanış, özellikle Türkiye’nin kendi sınırında aynısını yapmayı istemesi ve Suriye muhalefetinin sıkı bir silah ve eğitim desteği alması halinde, Esad rejiminde çok cepheli bir savaş korkusu yaratabilir. Böyle bir mobilizasyon belki de Suriye’nin askeri liderliğini, kendi kendisini koruma için Esad’ı uzaklaştırmaya ikna edebilir. Bu fikrin taraftarları, böyle bir ilave basıncın, diğer kuvvetlerin de uygun şekilde konumlanması halinde, Suriye içinde dengeyi Esad aleyhinde devirebileceğini savunmaktadır. -sayfa 6, Rejim Değişikliği için Seçeneklerin Değerlendirilmesi, Brookings Institution.

Türk liderleri kesinlikle, bu bakımdan Washington’un taleplerini karşılamak üzere şiddet üreterek Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca teşvik ettiği şiddetin avantajlarından yararlanarak, çeşitli mazeretler üretmeye hayli zaman ayırdı.

Rapor aynı zamanda Türkiye’nin, kuzeydeki kadim kent Halep’in sarsılması, yıkılması ve şekillendirilmesinde oynadığı rolden de bahsetmektedir:

Birleşik bir ulusal muhalefet yaratmak muhtemelen hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmeyecek uzun vadeli bir proje olduğu için, bir yandan bu çaba tamamen terkedilmezken diğer yandan bir temas grubu kurulması, daha gerçekçi amaçlar güdebilir. Örneğin, ticari başkent konumunda olan ve Türkiye’nin en büyük basıncı uyguladığı Halep’in seçkinleri üzerine Esad’ın sahip olduğu etkinin kırılması için çabanın azami düzeyde yoğunlaştırılmasını sağlayabilir. Halep’in muhaliflerin eline geçmesi halinde, bunun rejim üzerinde belirgin bir moral bozucu etkisi olacaktır.

Bu seçeneğin başarısız olması halinde Amerika Birleşik Devletleri, basit bir şekilde Suriye’deki durumun kötü olduğunu kabul edebilir veya aşağıdaki askeri seçeneklerden birine yönelebilir. -sayfa 6, Rejim Değişikliği için Seçeneklerin Değerlendirilmesi, Brookings Institution.

Askeri seçenekler, şiddetin kalıcı hale getirilmesinden, Brookings’in kendi kelimeleriyle, “doğrudan müdahalenin maliyetlerinden kaçınırken kan akması yoluyla bölgesel bir düşmanın zayıf tutulması”na, Libya tarzı “uçuşa yasak bölgeler”den tam askeri işgale kadar farklı seçenekleri içermektedir. Brookings bildirisinin okunması üzerinden açıkça görülmektedir ki komplo, bildirinin yazılmasından itibaren hayata geçirilmeye başlanmış, çeşitli askeri seçenekler hazırlanmış ve çeşitli eş komplocular bunları hayata geçirmek üzere konumlanmışlardır.

Brookings Institution’un “güvenli bölgeleri” ve “insani koridorları” bunu gerçekleştirmek için aylardır Suriye’yi kısmen işgal etme tehdidinde bulunan NATO üyesi Türkiye tarafından hayata geçirilecektir. Türkiye bunun “insani kaygılar” temelinde olduğunu iddia ederken, kendi sınırı içinde ve dışında Kürt halkına karşı izlediği süregiden soykırım kampanyasına ilave olarak Türkiye’nin kırdığı korkunç insan hakları ihlalleri rekoru, gerçekte yaptıkları tek şeyin Wall Street ve Londra’daki Batılı patronları tarafından oluşturulan gündemi gerçekleştirmek olduğunu açıkça göstermektedir.

Türkiye ve Suriye arasındaki son karşılıklı ateş olayı, ilk olay değildir. Türkiye, sınır üzerinde Suriye birliklerinin “ateş açmasından” önce de hikâyeler üretti. New York Times bu sert suçlamaları yayınladı ve daha sonra, “Pazar günü Türk topraklarının altı mil içerisinde yaralanmalara neden olanın hangi tür silahlardan kaynaklandığı belli değil” ve “olay hakkında çelişkili raporlar var” itiraflarında bulundu. Bu suçlanalar Suriye’nin içişlerine karışmayı meşrulaştırmak üzere NATO, Birleşmiş Milletler ve üye devletler tarafından kullanıldığı gibi, bu tür hikâyeler bizzat isyancıların anlattığı kulaktan dolma hikayelerdir.

Türkiye, NATO ve BM’nin sürekli olarak, askeri müdahaleye yeşil ışık yakan girişimlerin pek çok defa Rusya ve Çin tarafından veto edildiği BM Güvenlik Konseyi’ni alt etmeyi amaçlayan “güvenli bölgeler” ve “insani koridorlar” oluşturmak için bir bahane yaratmaya çalıştığı açıktır.

BM’nin provokasyonları ve Suriye’nin içişlerine karışılmasını kınama konusunda bütünüyle başarısız olması, küresel yönetim bir yana, ulus-üstü yönetimin dahi mutlak başarısızlığını göstermektedir.

medyaşafak