İran ekonomisi: Mesele yalnızca iktisat değil

İran ekonomisi: Mesele yalnızca iktisat değil
Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) rejimleri, ekonomi dahileri oldukları için değil, emperyalist güçlerin stratejik taleplerine ve çıkarlarına hizmet ettikleri için, Batı’nın finansal sistemine kolay erişim sağlayıp her türlü ekonomik avantajı elde ediyor. Onların küresel hegemonlara siyasal düzeyde ve güvenlik düzeyinde olan itaatkarlıkları, göreceli ekonomik refahlarının sebebidir – ancak bu, ücretli köleler olan, yabancı işçilerin aleyhine olacak şekilde böyledir.

 

 

Tahir Mahmud

 

 

Crescent International

 

 

 

Pek çok başka ülke gibi, İran ekonomisi de ülkenin siyasi durumuna ve güvenlik durumuna derinden bağlıdır. Bu boyut dikkate alınmadan, ülkenin iktisadi ilerlemesi, düzgün şekilde değerlendirilemez. 

 

Her ülkenin ekonomisi, siyasi ve güvenlikle ilgili etmenlerle yakından bağlantılıdır. Bu, İran ekonomisi için özellikle doğrudur. İşte nedenleri.

 

Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin Temmuz 2015'te İran'la bir nükleer anlaşması imzalamak zorunda kalmasından beri, İslami İran'ın ekonomisi, şirket medyasında ve şirket dışı medyada önde gelen bir tartışma konusu oldu.

 

İran ekonomisini inceleyen makalelerin ve düşünce kuruluşları tarafından hazırlanan politika metinlerinin büyük çoğunluğu, ülkenin ekonomik görünümü ile siyasi ve güvenlikle ilgili etmenler arasındaki bağı kasten görmezden geliyor. Neden? Mevcut kapitalist dünya düzeninin basitleştirilmiş dogması, iktisat ve politikanın ayrı meseleler olduğunu söyler. Kapitalist anlatı, ekonomi, iş ve kârın siyasi meselelerle karıştırılmaması gerektiği “gerçeği” temelinde, Arap Yarımadası'ndaki Beni Suud rejimi veya General Augusto Pinochet'nin Şili'deki askeri rejimi (1973–1990) gibi despotik rejimlerle iş yapmak için siyasi ve sözde felsefi gerekçe sunar. Bu, itaatkar despotları desteklemek için bir mazeret sağlar.

 

Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) rejimleri, ekonomi dahileri oldukları için değil, emperyalist güçlerin stratejik taleplerine ve çıkarlarına hizmet ettikleri için, Batı'nın finansal sistemine kolay erişim sağlayıp her türlü ekonomik avantajı elde ediyor. Onların küresel hegemonlara siyasal düzeyde ve güvenlik düzeyinde olan itaatkarlıkları, göreceli ekonomik refahlarının sebebidir – ancak bu, ücretli köleler olan, yabancı işçilerin aleyhine olacak şekilde böyledir.

 

İran'ın uluslararası şirketlerle iş ilişkilerini kolaylaştırması beklenen nükleer anlaşmasının imzalanmasından sonra, Ocak 2016'da Washington, son beş yıl içinde İran'ı ziyaret etmiş AB vatandaşlarının ABD'ye varmalarından önce vize almalarını gerektiren bir yönetmelik yayınladı.  Bu kısıtlama, anlaşmaya verilen isimle Ortak Kapsamlı Eylem Planı'nın imzalanmasından önce mevcut değildi ve açık bir şekilde Batılı turistleri İran'ı ziyaret etmekten, işadamlarını da İran'ın ekonomik kalkınmasına katılmaktan caydırmayı amaçlıyor. Elbette bu politika salt güvenlik açısından da izah edilebilir, ancak temel analitik becerilere ve en basit araştırma kapasitesine sahip olan herkes, bunun ekonomik basınç uygulamanın bir aracı olduğunu kolayca görebilir.

 

Bu satırların yazarı, yılların deneyimi içinde, Tahran'ın ekonomik kararlarını etkileyen siyasi boyutları ve güvenlik boyutlarını görmezden gelmeleri halinde, Batılı gazetecilerin, akademisyenlerin ve aktivistlerin yazdıklarını ciddiye almamak gerektiğini öğrenmiştir. Ekonomik yaptırımlar İslami İran'a, siyasi prensipleri ve güvenlik prensipleri nedeniyle dayatıldı. Bu nedenle İran ekonomisini siyasi meselelerden ayırıp kendi başına sunmak, gerçekliğin üzerini örtme yönünde kasıtlı bir girişimdir.  

 

İran'ın bazı ekonomi politikalarını eleştiren bazı Müslümanlar ve gayrimüslimler var, ancak bu tür eleştirilerin geçerli olması için adil olması, siyasi önyargılara daha az, sağlıklı iktisadi prensiplere daha fazla dayanması gerekir. Evet, İran'da kötü bir ekonomi yönetimi olduğu doğrudur. Başka ülkelerde ekonomi politikasında yapılacak küçük bir ince ayar hayli hızlı bir şekilde değişim getirebilirken, İran örneğinde aynısını yapmak arzulanan sonuçları üretmeyebilir ve hatta durumu daha da kötüleştirebilir. Peki neden?

 

İran'ın ekonomik başarısı, kapitalist iktisadi dogmanın suratına atılmış bir tokat olacaktır. Mevcut küresel talancı güçler, gerçek bir İslami temelli ekonominin başarılı olmasına izin vermeyecektir; zira böyle bir durum, Batı'nın empoze ettiği mevcut sömürücü ekonomi düzenine karşı sağlam bir alternatif sunacaktır. Bu yüzden İran'ın pozitif ekonomik reformları veya politika değişimleri her zaman, NATO rejimlerinin ve onların bölgesel tâbilerinin uygulayacağı siyaset ve güvenlik temelli karşı politikalarla karşılanmalıdır. İran dışında hangi Müslüman ülkenin bilim insanları hedef alınıp öldürüldü? Hiçbiri. Eğer İsrail ve NATO, İran'ın bilimsel ilerlemesini kendi hakimiyetlerinin önünde tehdit olarak görüyorsa, muhakkak ki ülkenin ekonomik refahını da tehdit olarak görüyorlardır.

 

İktisat, çok sayıda somut ve soyut değişkenin devrede olduğu, karmaşık bir konudur. Batılı şirket medyası İslami İran'ı bir “savaş kışkırtıcısı”, “baskıcı devlet” yahut “geleceği belirsiz” bir devlet olarak yansıtırken, bu medya kuruluşlarını finanse eden hükümetler veya hükümetle bağlantılı oluşumlar, doğrudan yabancı yatırımı caydırmayı ve ülke içi sermayeyi de daha istikrarlı olduğu varsayılan, Batı hakimiyetindeki piyasalara kaçmaya teşvik etmeyi amaçlıyor.

 

Bu yüzden, bir İranlı, Avrupalı, Arap ya da Kanadalı uzman veya akademisyenin kaleminden, İran ekonomisinin durumunu öngören veya ekonomik performansının nasıl geliştirilebileceği konusunda ahkam kesen yeni bir yorum yayınlandığında, bir turnusol testine tabi tutulmalıdır. Bu uzmanın, küresel ekonomi devlerinin İslami İran'la olan etkileşimlerindeki siyasi gündemlerine ve güvenlik gündemlerine bir referansın olup olmadığı kontrol edilmelidir. Eğer bu tür şeyler yoksa bu analiz temelden kusurludur ve güvenilmezdir.

 

 

www.medyasafak.net