Âl-i Halife, Bahreyn’i ateşe sürüklüyor: Körfez baskısı üç genci idama götürdü

Âl-i Halife, Bahreyn’i ateşe sürüklüyor: Körfez baskısı üç genci idama götürdü
Öldürülmeden birkaç saat önce son kez aileleri ile görüşen şehitlerden Abbas Semi, ailesine “Kanım vatana feda olsun. Bahreyn halkı haklarının tamamını elde edene kadar boyun eğmesin” dedi. Üstelik üç aktivist de, öldürülmeden önce son kez, suçlandıkları polis cinayeti olayında suçsuz olduklarını yinelediler. Ağır işkence altında, işlemedikleri bir cinayeti kabul etmek zorunda kaldıklarını vurguladılar.

 

 

 

Nadir Metruk

 

 

El Akhbar

 

 

Bahreyn yönetiminin ülkedeki krizi tırmandırmaya yönelik attığı yeni adım, siyasi muhalifleri meydanlara sürüklemek için planlanmış bir hamle gibi görünüyor. 2014 yılında iki polis ve bir Birleşik Arap Emirlikleri görevlisini öldürdükleri iddiası ile 3 gencin idam edilmesi, ülkede geniş yankı uyandırdı. Olayın hemen ardından patlak veren büyük çaplı protesto gösterileri, Bahreyn'i daha önce görülmemiş bir ayaklanmanın eşiğine getirdi.

 

Bahreyn yönetimi, 3 idamın ülkede yarattığı etkiler ve yansımaları safhasında kendini sorumlu tutmazken, vahşi bir hayvan gibi olayın ardından sessizliği tercih ediyor. 2014 yılında 2 Bahreynli polisin yanı sıra Birleşik Arap Emirliklerine mensup olan güvenlik görevlisi Tarık el-Şahi'nin bombalı saldırıda öldürülmesi olayına ilişkin davanın sonucu olarak 3 Bahreynli aktivist kurşuna dizilerek öldürüldü. Öldürülen polislerin ülkenin kuzeyinde yer alan ed-Diye bölgesinde gösterileri bastırmak üzere görev aldıkları bildirildi.

 

Bu girişim, Bahreyn yönetiminin “kronik başarısızlığının” yükünü boşaltma çabası içinde başlattığı bir “psikolojik savaş” eylemi gibi görünüyor. Zira içinde bulunduğumuz ayın başında Cev Merkez Hapishanesinden 10 siyasi tutuklunun paralı askerler, güvenlik kameraları ve korunaklı duvarları aşarak firar etmesi, Bahreyn yönetiminin itibarını oldukça zedelemişti.

 

Aralarında 200 yıldan fazla hapis cezasına çarptırılan ve dördüncü kez kaçmayı başaran mahkûmların da bulunduğu firarilerin, yeniden tutuklanması girişimi İngiliz uzmanların deneyimi ve teknolojisine rağmen fiyaskoya uğradı. İşte üç aktivistin idam hikâyesinin başlangıcı bu firara dayanıyor. Bahreyn yönetimi, başarısızlığını gölgelemek için Sami Maşime (42) Abbas es-Semi (27) ve Ali el-Senkis (21) adlı gençleri idam etti.

 

Cumartesi gününün sabahı, üç aktivistin ailesi Cev Hapishanesinin hukuki işler birimi tarafından bir telefon aldı. İdam kararının bildirildiği telefonda, ailelerden mahkûmlar ile son kez görüşebilmek üzere cezaevine gitmeleri istendi. Yıllardır mahkûmlar ve aileleri tarafından dört gözle beklenen ziyaret, bu kez Abbas Semi'nin oğlunun tabiri ile “felaket randevusu” oldu.

 

Aileler ve avukatların devamlı vurguladığı “tek kötü durum senaryosu” üç aktivistin kapısını çaldı. Avukatlardan biri, temyiz mahkemesinin ayın 9'unda yaptığı beyan ile bu durumun belli olduğu ve mahkemenin nihai ölüm cezasını onadığını ancak yargıtayın karar reddettiğini açıkladı. 

 

Ardından Bahreyn kralı Âl-i Halife'nin, kararın uygulanmasına yönelik bizzat imzası ile olaya “siyasi müdahale” yapıldı. Olayın akışını doğrudan yönlendirerek idam kararını harekete geçiren bu müdahale, Birleşik Arap Emirliklerinin Âl-i Halife'ye uyguladığı baskı ile geldi. Birleşik Arap Emirlikleri yöneticileri bir süredir idam için baskı uyguluyordu.

 

Cumartesi günü öğleden sonra durumun meydana çıkması ile Bahreyn muhalefet güçleri işlerin dizginlerini ele geçirmeye çalışarak genel seferberlik çağrısı yaptı. Halkı öfkesini göstermek için meydanlara davet eden muhalif güçler, ülkenin dört bir yanında geniş çaplı öfke gösterileri düzenlenmesini sağladılar. Bahreyn polisi yine protestocuların üzerine ateş açarak gösterileri bastırmaya çalışırken, yönetim güçleri idam suçunu onayladı. Ardından kurşuna dizilen üç aktivistin, göğüslerinde dörder mermi izi bulunan fotoğrafları yayınlanmaya başlandı.

 

Şehitlerin naaşlarını defnetmek üzere öfkeli halktan kaçan yönetim, sıcak bölgelerden uzak bir noktada yer alan mezarlığı tercih etti. Ancak görevliler, ağır silahlı kuvvetlerin etrafını çevrelediği yaslı anneler ve öfkeli halkın “yönetim düşsün” ve “Hammad düşsün” sloganlarını duymaktan kaçamadılar. Şehitlerin aileleri, “müstekbirler tarafından öldürülen” evlatları ile gurur duyduklarını haykırdı.

 

Öldürülmeden birkaç saat önce son kez aileleri ile görüşen üç aktivist, vasiyet olarak tek bir şeyi vurguladılar, “Halkın talepleri için daha fazla fedakârlık yapılmalı.” Şehitlerden Abbas Semi, ailesine “Kanım vatana feda olsun. Bahreyn halkı haklarının tamamını elde edene kadar boyun eğmesin” dedi.

 

Üstelik üç aktivist de, öldürülmeden önce son kez, suçlandıkları polis cinayeti olayında suçsuz olduklarını yinelediler. Ağır işkence altında, işlemedikleri bir cinayeti kabul etmek zorunda kaldıklarını vurguladılar.

 

Londra merkezli insan hakları örgütü Reprieve, konu hakkında bir açıklamada bulundu. Kurumun idam cezalarını takip eden direktörü Maya Foa, 2010 yılından bu yana Bahreyn'de ilk kez idam cezası gerçekleştiğini belirterek, bu idamın uluslararası hukukun aşağılanarak ihlal edilmesi anlamını taşıdığını bildirdi. Foa, işkence altında alınan ifadelere dayanan idam kararının geçerliliği olmadığını ifade etti.

 

Birleşmiş Milletler Raportörü Agnes Callamard da “Twitter” hesabından bir açıklamaya yaparak, Bahreyn yönetimini kınadığını duyurdu.

 

Öte yandan, Birleşik Arap Emirlikleri'ne mensup olan el-Şahi kabilesinin (öldürülen polisin kabilesi) “intikam arayışı içinde” olduğu söyleniyor. İdamların ardından BAE'nin hedefine ulaştığı tartışmasız bir gerçek, ancak Bahreyn'de “zafer düğünü” yapmaya imkân bulamayacaktır. Çünkü Bahreyn'in halkı sokakları ve evleri ile kara bir yasa bürünmüş durumda. Öfkeli halkın tekbirleri ve tezahüratları tüm ülkedeki minarelerde yankılanıyor. “İnci Devrimine” komplo kuran karanlık iş birlikleri ve suç ortaklığı, yine gün yüzüne çıkarken, 14 Şubat Devriminin yıldönümü ise bu yıl bir ay önceden halledilmeye çalışılmış gibi görünüyor.

 

 

Çev: Merve Soydaş Gök

 

www.medyasafak.net