IŞİD’in Iraklı Şii Müslümanlara karşı yürüttüğü kampanya politika değil, soykırımdır

IŞİD’in Iraklı Şii Müslümanlara karşı yürüttüğü kampanya politika değil, soykırımdır
Şii topluluklara yönelik haftalık saldırılara ilave olarak, daha da ölümcül olan koordineli saldırılar oldu. Temmuz 2016’da IŞİD Bağdat’ın bir Şii mahallesini vurarak 300’den fazla insanı öldürdü. IŞİD 2014’te Irak’ın kuzeyinin kontrolünü ele geçirince, Şiiler son yılların en ölümlü saldırısının kurbanı oldu: Camp Speicher katliamı olarak bilinen olayda binden fazla Şii acemi asker ve hava harp okulu öğrencisi diğerlerinden ayrıldı ve soğukkanlılıkla işkence edilerek öldürüldü.

 

 

 

Ranj Alaaldin

 

 

 

The Guardian

 

 

Batı, cihadçıların vahşetlerinin gerçek niteliğini kabul edinceye kadar, bölgede iyi yönetim ve istikrara erişilemeyecektir.

 

Irak'taki kıyım devam ediyor. Bu yazının yazıldığı gün Bağdat'ta yeni bir terörist saldırı daha gerçekleşti ve bu, geride bıraktığımız hafta boyunca ülkenin başkentini ve diğer kısımlarını vuran vahşetler dizisinin son parçası oldu. IŞİD, Irak'ta kalan son kalesi olan Musul'da kaybetmekte olduğu bir savaşın içinde ve önümüzdeki aylarda şehrin kontrolünü kaybetmesi bekleniyor. Ancak hâlâ terörist saldırılar gerçekleştirebilen ölümcül bir kapasitesi var. Sözde halifeliği olmadan bile IŞİD ülkede istikrarın altını oymaya devam edecektir.

 

Geçen hafta boyunca gerçekleşen bombalamalar uluslararası medyada ve uluslararası toplumun vicdanında pek az yer buldu. Sorun kısmen, savaşın, on yıldan fazla zamandır terörizmin yerleştiği Irak'ta savaşın yeni normal haline gelmesinden kaynaklı; ama aynı zamanda geniş bir şekilde, çatışmanın uluslararası toplum ve medya tarafından “siyasal” olarak tanımlanmasından kaynaklanıyor. Nitekim uluslararası toplum ve medya, IŞİD'in ortaya çıkışını, intihar saldırılarını ve daha genel olarak çatışmayı, iyi yönetimin olmamasına ve ABD işgali esnasında ve sonrasında benimsenen bir dizi korkunç politikaya atfediyor.

 

Ancak Irak'taki terörist saldırıların bu şekilde basitleştirilmesi ve bir politika meselesine indirgenmesi, kendi sonuçlarını getirmiştir. Irak, Batı'nın bu ülkedeki işlevsiz siyasal süreçle ilişki kurmaya ve onu incelemeye devam etme konusundaki yorgunluğunun ve tereddüdünün sonucunda radardan çıktı. Mezhepsel bölünmeler ve yaygın yolsuzluk da hükümetleri, kaynaklarını ve enerjilerini Irak'n kurumlarından uzaklaştırmaya itti; bu ise uzun vadede, militan grupların içinde büyüdüğü boşluğu genişletecektir. Örneğin kurulmakta olan Trump yönetimi şimdiden, Irak devletinin ve bölgedeki öteki devletlerin yeniden inşasına artık ABD kaynaklarının tahsis edilmeyeceğini belirtti.

 

Öte yandan, Irak'ın salt siyasal şiddet ve istikrarsızlıktan fazlası olan bir şeyden ızdırap çektiği anlaşılamıyor. Bu, ülkenin dini ve etnik gruplar dizisine karşı yürütülen bir kampanyadır. Irak'taki terörist saldırılar, IŞİD'in çarpık ideolojisini ve İslam yorumunu reddeden gruplara karşı daimi bir saldırı meydana getirmektedir.

 

IŞİD gibi cihadçı gruplar, Kürtleri, Yezidileri, Hıristiyanları ve diğer azınlıkları sapkın olarak görüyor, ancak (Irak'ın çoğunluğunu teşkil eden) Şiilere yönelik saldırıları, Birleşmiş Milletler'in ve başka uluslararası kurumların, bir arada bir soykırımı meydana getiren faktörler olarak tanımladığı noktalara varmaktadır: “bir etnik, ırksal, dinsel veya ulusa grubun, tamamen veya kısmen, kasıtlı ve sistematik bir şekilde yıkıma uğratılması”.

 

Bombaların hedefleri, büyüklüğü ve sıklığı Irak'ın Şii ağırlıklı mahallelerine yönelmiştir ve arkalarındaki niyet, bu parametreler içine düşmektedir. İnsani kuruluşlar sık sık, Irak'taki can kayıplarını vurguluyor ve bu hemen hemen her zaman, bir ayda yüzlerce ölüm ve daha fazla yaralanma içeriyor. Ancak bu istatistikler büyük ölçüde, Şii mahallelerine, türbelerine, kutsal şehirlerine ve kutsal ziyaretlerine yönelik saldırıları yansıtıyor. 

 

Şii topluluklara yönelik haftalık saldırılara ilave olarak, daha da ölümcül olan koordineli saldırılar oldu. Temmuz 2016'da IŞİD Bağdat'ın bir Şii mahallesini vurarak 300'den fazla insanı öldürdü. IŞİD 2014'te Irak'ın kuzeyinin kontrolünü ele geçirince, Şiiler son yılların en ölümlü saldırısının kurbanı oldu: Camp Speicher katliamı olarak bilinen olayda binden fazla Şii acemi asker ve hava harp okulu öğrencisi diğerlerinden ayrıldı ve soğukkanlılıkla işkence edilerek öldürüldü.

 

IŞİD'in etkililiği aynı zamanda, Şiilere karşı yürüttüğü soykırım kampanyasını, dinin ötesine geçen – siyasi, ekonomik ya da başka türlü – meseleleri olabilen Arap Sünni nüfusun geniş kesimlerinin başka rahatsızlıklarını ele almanın bir aracı haline getirebilmesinden ileri geliyor.

 

Genel olarak, politikacılar ve politika üreticiler için sorun, soykırım terimi kullanılır hale geldikten sonra bu terimin harekete geçilmesi için basınç oluşturuyor olmasıdır. Örneğin Irak Yezidileri son on yıldır kesintisiz olarak hedef alındı. 2007 yılında gerçekleşen tek bir koordineli saldırıda Irak El Kaidesi – IŞİD'in öncüsü – 700'den fazla Yezidiyi öldürdü. Fakat Yezidi toplumuna yönelik suçların bir dizi hükümet ve uluslararası kuruluş tarafından soykırım olarak tanınması ancak, Haziran 2014'te IŞİD'in Kuzey Irak'taki Sincar'ın kontrolünü ele geçirmesinden cihadçıları yenmek üzere ABD öncülüğünde bir kampanya başlatılmasından sonra oldu.

 

Eğer uluslararası kaynaklar yalnızca askeri çabalar için kullanılırsa, IŞİD'e karşı yürütülen kampanya ancak yarı yarıya başarı olabilir. Irak Şiilerine yönelik saldırıların soykırım olarak tanınması yalnızca ahlaki bir yükümlülük değildir: aynı zamanda bu tür vahşetlerle daha iyi mücadele etmeyi sağlayacak hukuki ve siyasi mekanizmaların oluşturulmasına yardımcı olabilir. Kamuoyu ancak bundan sonra ülkede iyi yönetim ve istikrarlılaştırma çabaları için mobilize edilebilir ve bu son kertede bölgedeki insani krizlere çözüm üretip, gelecekte IŞİD benzeri grupların yeniden ortaya çıkmasını engelleyebilir.

 

 

Çev: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net