W. Post: Trump İran’ı geriletmek istiyor, fakat İran şimdi hiç olmadığı kadar güçlü

W. Post: Trump İran’ı geriletmek istiyor, fakat İran şimdi hiç olmadığı kadar güçlü
El-Hüseyni, “Amerika’yı baş düşmanımız olarak, yeryüzündeki bütün kötülüklerin kaynağı olarak görüyoruz” dedi. “Irak’taki Amerikan çıkarları, görüş alanımızda ve silahlarımızın menzili içinde. Eğer ahmakça davranırlarsa çıkarları silinecektir… ve onların üslerini istediğimiz zaman hedef alabiliriz.”

 

 

Trump İran'ı geriletmek istiyor, fakat İran şimdi hiç olmadığı kadar güçlü

 

 

Liz Sly – Loveday Morris

 

 

Washington Post

 

 

ABD Başkanı Trump'ın İran hakkındaki sert konuşması ona Arap dünyasında dostlar kazandırıyor, ama aynı zamanda ABD'nin şimdi, yaklaşık 40 yıl önce İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana hiçbir noktada olmadığı kadar güçlü olan bir rakibiyle çatışmaya girmesi yönünde önemli bir risk de getiriyor. 

 

Trump yönetimi, geçtiğimiz hafta İran'a “dikkat edildiği” ikazında bulunmak suretiyle, İran'la nükleer anlaşması peşinde koşarak ABD'nin İran yayılmacılığı hakkındaki tarihsel kaygılarını gölgede bırakan ve Washington ile Tahran arasında ender görülen bir yumuşama dönemini müjdeleyen eski başkan Barack Obama'nın politikalarından keskin bir uzaklaşmanın sinyalini verdi.

 

Bölgede pek çok kişi şimdi, ABD ve İran amillerinin Irak'ta bir gölge savaş yürüttüğü, Sünni-Şii gerilimlerinin bölge çapında yükselişe geçtiği ve Amerika'nın müttefiki İsrail'in İran'ın Lübnan'daki müttefiki Hizbullah'a karşı gaddarca bir savaş yürüttüğü George W. Bush döneminin gerilimlerine geri dönüş öngörüyor.

 

Ancak fark şu ki, şimdi Amerika Birleşik Devletleri çok daha güçlü bir İran'la, Arap dünyasında son altı yıldır yaşanan karmaşadan, erişimini ve askeri kapasitelerini istikrarlı bir şekilde arttıracak şekilde istifade etmiş bir İran'la karşı karşıya olacak.  

 

Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi'nden Nicholas Heras,  “İran'la karşı karşıya gelmek veya ona daha sert bir şekilde yüklenmek için, müttefiklerimiz veya Amerikan kamuoyu içinden pek çok kişinin beklediğine kıyasla çok daha geniş kapsamlı olan ve küresel ekonomi bakımından çok daha yıkıcı olacak bir çatışmanın içine girmeniz gerekebilir” şeklinde konuştu.

 

İran'ın varsayılan nükleer silah üretme arayışı – ki Tahran bunu her zaman inkâr etmiştir – 2015'te imzalanan nükleer anlaşmasıyla frenlendi. Fakat ülke zaman içinde, Ortadoğu çapındaki ABD üslerini ve müttefiklerini vurabilecek füzeler geliştirdi ve kendisini en güçlü bölgesel oyuncu haline getiren bir ittifaklar ağı inşa etti.

 

İran şimdi, Tahran'dan Akdeniz'e, NATO sınırlarından İsrail sınırlarına ve Arap Yarımadası'nın güney ucuna uzanan bir etki kemerinin tepesinde duruyor. Suriye'de, Irak'ta ve Yemen'de cephe hatlarında, zırhlı araçlar, tanklar ve ağır silahlarla savaşan müttefik milislerden ve vekil ordulardan on binlerce kişinin bağlılıklarını yönetiyor. Bu savaşçılara, İran'ın en prestijli askeri kanadı olan ve süreç içinde önemli savaş sahası deneyimleri elde eden İran Devrim Muhafızları'nın binlerce üyesi katıldı.

 

Tarihte ilk kez geçtiğimiz hafta Savaş Çalışmaları Enstitüsü, hazırladığı bir raporda, İran'ın kendi sınırlarından yüzlerce mil öteye konvansiyonel askeri güç taşıma kapasitesi geliştirdiğini belirtti. Enstitü tarafından, “Dünyada çok az sayıda devletin sahip olduğu bu kapasite, stratejik hesapları ve Ortadoğu'daki güç dengesini temelden değiştirecektir” denildi.

 

Obama yönetimini İran'ın genişleyen gücü karşısında tereddütlü kalmakla suçlayan Amerika'nın Sünni Arap müttefikleri, ABD'nin daha çatışmacı bir yaklaşım izleme ihtimalinden hoşnut. Trump'ın Müslüman karşıtı retoriği karşısında duymaları muhtemel her türlü vehim, İran'ın üstüne gideceğine inandıkları bir Amerikan başkanı karşısında duydukları coşkunun yanında devede kulak kaldı.

 

Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'dan konuşan eski Suudi diplomatı Abdullah el-Şamri, “Başkan Trump konusunda çok mutluyuz ve heyecanlıyız” dedi: “Ondan İranlılara gerçekte oldukları gibi, yani füze üreten ve başka ülkelere karışan bir ülke gibi muamele etmesini bekliyoruz.”

 

Trump yönetiminin hâlihazırda derin kökler salmış bir gidişat hakkında tam olarak ne yapmaya niyetli olduğu ise açık değil. Analistlere göre İran'ın bölgedeki varlığı o denli her yere nüfuz etmiş halde ki, herhangi bir ABD yönetiminin, müttefiklerini istikrarsızlaştırmadan, Amerikalıları tehlikeye atmadan, IŞİD örgütüne karşı verilen savaşı zayıflatmadan ve Obama yönetiminin görevden ayrılma sürecinde ortaya çıkan yeni bölgesel dengeyi alt üst etmeden, bunu kolayca etkisizleştirebileceğini görmek kolay olmayacaktır.

 

Trump yönetimi, nükleer anlaşmasını ilga etme niyetinde olduğuna dair bir gösterge ortaya koymadı. ABD'li yetkililerin söylediğine göre amaç daha ziyade, balistik füze programı gibi anlaşmanın kapsamı dışında kalan faaliyetleri ve bir yetkilinin deyimiyle Devrim Muhafızları'nın ve vekillerinin “istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini” kontrol altına almak. 

 

Şu ana kadar ABD'nin eylemleri, İran'ın geçen hafta bir balistik füze fırlatma denemesi yapmasına ve Yemen'deki Husi isyancıların Kızıldeniz'de Suudi Arabistan deniz kuvvetlerine ait bir gemiye saldırı düzenlemesine misilleme yapmakla sınırlı kaldı. Hazine, Cuma günü füze programı içinde yer aldığı düşünülen kişi ve şirketlere yönelik yaptırımlar getirdi ve Pentagon, USS Cole muhribini Yemen sahiline sevk ederek, İran'ın Husileri silahlandırmasının bir erken hedef olabileceğini gösterdi.

 

Bunun dışında Trump yönetimi, Obama'dan farklı olmak niyetinde olduğunu belirtmek hariç olmak üzere, aklında neyin olduğuna dair çok az şey gösterdi.

 

Trump, Cuma günü attığı bir tweet'te “İran ateşle oynuyor – Başkan Obama'nın kendilerine karşı bu kadar ‘kibar' olmasının kıymetini bilmiyorlar. Ben öyle değilim!” yazdı.

 

İran, bu meydan okumaya görece sessiz bir yanıt verdi ve dışişleri bakanı, İran'ın Washington'dan gelen tehditleri “dikkate almadığı” yönünde bir tweet attı. Bakan, “Asla savaş başlatmayacağız” dedi.

 

Analistlere göre İran, şimdiden bir öngörülemezlik ünü kazanan yeni bir ABD yönetimiyle karşı karşıya gelmenin kendi çıkarına olmadığı değerlendirmesi yapabilir.

 

Fakat İran'ın bölgedeki davranışına aşina olanlar, kazanımlarını teslim edeceğine inanmadıklarını söylüyorlar.

 

Şii bir Irak parlamentosu üyesi olan ve yıllar boyunca Irak'ta İran ve Amerika arasındaki ayrılığı giderip aralarında köprü kurmaya çalışmış olan Muvaffak el-Rubai, “üstlerine gidilmeleri halinde İranlılar alttan almayacaktır” öngörüsünde bulundu.

 

Rubai, “Irak, İran ve Amerika Birleşik Devletleri, son derece hassas bir denklem içindeler ve Trump gelip bu hassas terazinin üstüne basmamalı” dedi ve ekledi: “Bu işi aşırı derecede incelikle yapmalı.”

 

Tahran ve Washington arasında daha hasmane ilişkilerin en fazla olumsuz sonuçlarının olabileceği yer, IŞİD örgütüyle mücadelenin gayet aşikar bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri'ni İran'la zımni bir ittifaka götürdüğü Irak.

 

İran destekli milis güçleri, Irak çapında ülke topraklarını örgüt militanlarından geri almak için yürütülen çabalara derinden girmiş halde ve buna ABD de yardım ediyor. Musul taarruzunda yüzlerce ABD'li danışman, doğudan ilerleyen Iraklı askerlerle yan yana çalışıyor ve bunun yanı sıra şu anda yaklaşık 6 bin ABD askeri Irak'ta konuşlanmış halde. Bu esnada binlerce İran destekli milis şehre batıdan ilerliyor ve on binlerce kişi, sadece İran'a değilse de, temel olarak İran'a hesap veriyor.

 

Musul dolaylarında savaşan İran destekli gruplardan biri, on yıl önce ABD-İran gerilimlerinin tepe noktasında olduğu dönemde Amerikan askerlerini yol kenarına yerleştirilen bombalarla havaya uçuran ve ABD üslerine havan toplarıyla saldıran Ketaib Hizbullah (Hizbullah Tugayları). Bu örgütün sözcüsü Cafer el-Hüseyni, Amerika Birleşik Devletleri'nin İran'ın Irak'taki rolünü azaltmaya çalışması halinde Ketaib Hizbullah'ın ABD askerlerine saldırmaktan geri durmayacağını söyledi.

 

El-Hüseyni, “Amerika'yı baş düşmanımız olarak, yeryüzündeki bütün kötülüklerin kaynağı olarak görüyoruz” dedi. “Irak'taki Amerikan çıkarları, görüş alanımızda ve silahlarımızın menzili içinde. Eğer ahmakça davranırlarsa çıkarları silinecektir… ve onların üslerini istediğimiz zaman hedef alabiliriz.”

 

Amerika Birleşik Devletleri'nin, İran'ın Suriye'deki savaş buyunca elde ettiği kapsamlı etkiyi küçültmek için nasıl davranabileceğini görmek de zor. İran ve Rusya, Başkan Beşar Esad rejiminin ayakta kalmasını sağlamak için birlikte mücadele etti ve şimdi, ABD'ye bir rol vermeyecek şekilde, Türkiye'yle ittifak içinde bir barış anlaşması peşinde koşuyorlar. Amerika'nın elinde ise, ülkenin kuzeydoğusundaki Kürtler dışında pek bir dost ve kaldıraç kalmadı.  

 

Rusya Suriye'nin hava sahasını kontrol ediyor, Türkiye de isyancılar üzerindeki nüfuzunu kullanıyor; İran ise, Lübnan, Irak, Afganistan ve Pakistan'dan getirilen Şii milislerin oluşturduğu geniş kapsamlı bir ağ üzerinden sahaya hâkim. Halep'in Türkiye sınırına yakın kuzey kırsalından, güneyde İsrail'le sınırdaş olan Golan Tepeleri'ne kadar, cephe hatları için insan gücü tedarik ettiler.

 

Dubai'de bulunan Körfez Araştırma Merkezi'nden Mustafa Alani'ye göre Trump'ın İran'ın nüfuzunu gemleme sözü, onun Suriye'de Rusya'yla daha yakın işbirliği peşinde koşma ve aynı zamanda Esad'ı destekleme yönündeki beyan edilmiş arzusuyla çelişiyor, zira İran hem Esad hem de Rusya'yla müttefik.  

 

Alani, “Eğer Esad'ı destekleyecekse, İran'ı kontrol altına alamaz. Bunların ikisini birden aynı anda yapamaz” diye konuştu. Ona göre çözüm Esad'ı devirmek, çünkü “Esad, İran desteğiyle ayakta kalan bir adam. Onu kurtaran tek şey İran'ın müdahalesi.”

 

Alani, Trump'ın İran etkisini kolayca zaptedememesi için bir sebep görmüyor. 

 

Alani'ye göre “İran'ın güçlü olduğu bir efsane. İran'ın güçlü olmasının tek nedeni ABD'nin zayıflığı. İran çok ince bir ipliğe bağlı ve onu zaptetmek o kadar da uzun sürmez.”

 

Fakat Amerikan politikasındaki değişimi övenler bile bundan o kadar da emin görünmüyor. 

 

Cumartesi günü Pan-Arap Şarkü'l-Avsat gazetesinde yer alan bir yorumda şu ifadelere yer verildi: “Bugün Tahran'ın karşısında, katı, hırslı, güçlü ve kararlı bir Amerika Birleşik Devletleri var; müsamahakâr ve tereddütlü Obama yönetiminde bu her zaman böyle değildi. Bölge şimdi, çalkantılı değişim rüzgârlarıyla karşı karşıya. Bu kolay olmayacak.”  

 

 

 

Çev: Selim Sezer

 

 

www.medyasafak.net