Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (70)

Ayetullah Kemal Haydari'den Sekaleyn Hadisi dersleri (70)
Hz. Resulullah’ı (s.a.a.) hacda arefe günü Kasva isimli devesine binmiş hutbe verirken gördüm, şöyle diyordu: ‘Ey İnsanlar! Size iki şey bırakıyorum onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, Allah’ın Kitabı ve ıtretim (neslim) olan Ehl-i Beyt’im.’”

 

- Rahman Rahim Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.), tertemiz Âl'ine olsun.

 

Değerli izleyiciler es-selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu. Kum Kevser TV kanalının Utruhatü'l-Mehdeviyye programının stüdyolarından yeni bir bölümle sizlere merhaba diyoruz.

 

Programımızın konusu Sekaleyn hadisi senet ve delaleti 70. Bölüm. Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey'e hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, diyorum.

 

- Hoş bulduk.

 

- Doğrudan konuya geçmek istiyorum ama yeni konuya geçebilmemiz için önceki programın bir özetini yapmanız mümkün müdür?

 

- Kovulmuş şeytandan her şeyi işiten ve bilen Allah'a sığınır, Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun. Allahümme salli ala Muhammedin ve al-i Muhammedin ve accil feracehum.

 

Önceki programlarda Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitabı ve Itretim” değil de, “Allah'ın Kitabı ve Sünnetim” şeklinde varid olduğunda ısrarcı kimselerin ve yönelişlerin bulunduğunu görmüş, bu kişiler ve görüşler üzerinde detaylı bir şekilde durmuştuk.

 

Hatırlamaya çalışalım. Bizler “Allah'ın Kitabı ve Sünnetim” şeklindeki varyantın aslının İmam Malik'in el-Muvatta'sı olduğunu defalarca tekrarladık. Ayrıca el-Muvatta'da geçen bu hadisin dayanak olarak alınabilecek muttasıl bir isnat zincirinin olmadığını da belirtmiştik.

 

Bundan dolayı olsa gerektir ki Allame Albanî Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde bu hadisi ele alırken sahih gösterebilecek bir isnat zincirini bulamadığını belirtir. Dolayısıyla o, bu hadisin isnat zincirinin sahih olmadığını ancak metninin sahih olduğunu ispat etmeye çalışır. Değerli izleyiciler hatırlamaya çalışsınlar. Onun bu hadislerin isnat zinciriyle ilgili yaptığı açıklamalara işaret etmiştik. O, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde “Ey insanlar! Aranızda tutundukça asla sapıtmayacağınız şey/ler/i bıraktım: Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im” hadisini, aktardıktan sonra “ve ıtretim” şeklindeki varyantı sahih kabul eder. Ancak birkaç sayfa ilerisinde şöyle der: “Geçen açıklamaları bildiğine göre, hadis Muvatta'da rivayet edilen ‘Ey insanlar! Aranızda tutundukça asla sapıtmayacağınız şey/ler/i bıraktım: Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünneti' şeklindeki varyantın sahihliğine delalet eden kuvvetli bir hadistir.”[i]

 

Yani Allame Albanî, İmam Malik'in el-Muvatta'sında geçen hadisin sahihliğinin sağlamak için şahitlere istinat eder. Yoksa aslında hadis zayıftır. Hadis sahasında uzman olan Allame Albanî'nin bu çabası  “ve Sünnetim” şeklindeki varyantın sahih olduğunu kanıtlayabilecek hiçbir sahih kanalı bulamadığını göstermektedir.

 

- Tuhaf olan nokta şudur ki, “ve Sünnetim” şeklindeki varyantın sahih olduğunu gösterebilmek için “ve Ehl-i Beyt'im” şeklindeki varyanta dayanmaktadır.

 

- Azizlerim bizler defalarca İmam Malik'in (h.179) el-Muvatta adlı kaynağına müracaat ettik. el-Muvatta'nın ravisi Yahya der ki; “Bana Malik'ten tahdis edildi. Kendisine de Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) ulaştı ki Hz. Resulullah (s.a.a) ‘Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız süre­ce, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünnetidir' buyurmuştur.” [ii]

 

Bakınız muhakkik Beşşar Avvad Maruf ne diyor: “Bu hadisin tümü de zayıf olan üç kanalı bulunmaktadır… Ben derim ki; bu hadisin anlam açısından ele alındığında sahihliği noktasında kuşku bulunmamaktadır.”[iii] Yani hadis bağlantılarıyla birlikte ele alınsa dahi sahih sonucunu elde edemiyoruz. Yani maruf metne başvuruyor ve senetten hareketle hadisin sahihliğini ortaya koyamıyor.

 

Dolayısıyla azizlerim “ve Sünnetim” şeklindeki varyantın herhangi bir isnat zinciri bulunmamaktadır.

 

İkinci olarak; çok tuhaf olan bir diğer husus var. “Ve Sünnetim” şeklindeki varyant sahih olsa dahi bu varyantın hiçbirinde “O ikisi (Kitab ve Itret) havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” şeklinde bir cümle bulunmamaktadır. Âlimlerin hepsi Sünnet'in Kur'an'dan ayrılmayacağını söylemişlerdir. Ben bilemiyorum, bunu nereden çıkarıyorlar? Gerçi garaz, hastalık, cehalet ve aldatma kaynaklı olarak bunu yapabilirler. “O ikisi (Kitab ve Itret) havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” şeklindeki ibareyi “ve Itretim” şeklindeki varyanttan alıyorlar ve “Allah'ın Kitabı ve Sünnetim” şeklindeki varyanta getirip yapıştırıyorlar. Hadisi bir defa daha okuyalım.

 

“Bana Malik'ten tahdis edildi. Kendisine de Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) ulaştı ki Hz. Resulullah (s.a.a.) ‘Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız süre­ce, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünnetidir' buyurmuştur.” “O ikisi (Kitab ve Itret) havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır” şeklindeki cümleler hadiste bulunmamaktadır.

 

Şaşılacak olan nokta şudur ki, Allame Albanî bu hadisin sahih bir isnat zincirinin bulunmadığını söylemektedir. Ancak O Menziletü's-Sünnet fi'l-İslam adlı eserinde şöyle diyor: “Nitekim Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) bu husus ‘Size iki şey bırakıyorum. Tutunduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız. Allah'ın Kitabı ve Sünnetim. Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar asla ve kat'a birbirlerinden ayrılmayacaklardır.' Malik rivayet etmiştir.”[iv]

 

“Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar asla ve kat'a birbirlerinden ayrılmayacaklardır” kısmını hadis metnine eklemektedir. Karar size ait. Cerh ve tadil ilminin muhakkiklerinden birisi böyle yapıyor.

 

- İşte Malik'in el-Muvatta'sı karşınızda.

 

- Evet, hicret yurdunun (Medine) imamının el-Muvatta'sı burada. Belirttiği bölüm hadiste geçmemektedir.

 

Cerh ve tadil sahasının üstatlarından birisini ele alıyoruz. Ancak o da hadislerle oynuyor.

 

- Bir imam böyle davranıyorsa diğerleri acaba neler yaparlar?

 

- Diğerleri önemli değil. Önemli olan bir hadise dayanıyorlar. O hadisin de sahih isnat zinciri bulunmamaktadır. Ayrıca söz konusu hadiste bulunmayan bir cümleye dayanıyor, buna rağmen şöyle diyorlar: “‘Ayrılmayacaklardır' ibaresi Kur'an'a sarılmanın ve sımsıkı tutunmanın vacip olduğuna delalet ettiği gibi Sünnete sımsıkı sarılmanın da vacip olduğuna delalet etmektedir.”

 

“Kur'an'a sımsıkı sarılmak seviyesinde Sünnete de sımsıkı sarılmalıdır, şeklinde bir sözü hangi delile dayanarak söylüyorsun?” diye sorduğunuzda diyor ki, “Çünkü Hz. Peygamber (s.a.a.) ‘O ikisi (Kitab ve Itret) havuz başında bana varıncaya kadar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır' buyurmuştur.”

 

Bunlar diyorlar ki, “Nasıl ki Kur'an'a sımsıkı sarılmak sapıklıktan kurtarıcı bir özelliğe sahip ise Sünnete de sımsıkı sarılmak sapıklıktan kurtarıcı bir özelliğe sahiptir.”

 

Onlara, “Bu sözleri neye dayanarak söylüyorsunuz?” diye sorduğunuz zaman aynı cevabı alıyorsunuz.  

 

Bunlar diyorlar ki, “Hiç kimsenin Kur'an'dan olan bir şeyi reddetme hakkı olmadığı gibi sahih sabit Sünnetten olan bir şeyi de reddetme hakkı da bulunmamaktadır.” Onlara, “Bu sözleri neye dayanarak söylüyorsunuz?” diye sorduğunuz zaman da aynı cevabı alıyorsunuz.

 

- Hepsi ‘ve Itretim' şeklindeki varyanta ait olan bu hususiyetleri devre dışı bırakıyor.

 

- Bunu nerede söylüyorlar? Azizlerim, tek bir kaynağa işaret edeceğim. Mecmuu Fetava İbn Baz. İbn Baz bu eserinde şöyle demektedir: “Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünneti kurtuluşa götüren yegâne yoldur ki, bu da sırat-ı müstakimdir. Müslümanlar hatta bütün mükellefler Allah'ın dinine girmeli, O dine sımsıkı sarılmalı, Kitab-ı Azim ve Sünnete tutunmalıdırlar.”[v]

 

“Ey Allame bunu neye dayanarak söylüyorsun?”, diye sorduğunuzda aldığınız cevap aynıdır.

 

Eserin bir başka yerinde bu hakikate işaret etmektedir. O şöyle demektedir: Kitab ve Sünnet tutunulması gereken iki asıldır. Allah'ın Kitabını ve Resulullah'ın Sünnetini vasiyet etmek... Bu ikisi sekaleyndir. Resulullah (s.a.a.) “Size iki şey (emreyn) bıraktım” buyurmaktadır. Bu ikisine tutunan kimse kurtulur. Onlara karşı taşkınlık yapan kimse helak olur. Bunlardan birini inkâr eden kimse Allah-u Teâlâ'yı inkâr etmiş olur.[vi]

 

Yani İbn Baz “Bunu neye dayanarak söylüyorsun?”, sorusuna çünkü Resulullah (s.a.a.) “ve peygamberinin Sünneti. Bu ikisi asla ayrılmayacaklardır” buyurmuştur, cevabını vermektedir.

 

İbn Baz bu ikisini Sekaleyn olarak ifade etmektedir. Hâlbuki “ve Sünnetim” şeklindeki varyantta Sekaleyn yerine “emreyn” sözcüğü geçmektedir. Burada da “ve Itretim” şeklindeki varyantta geçen kelime oradan düşürülmüş “ve sünnetim” şeklinde geçen varyanta eklenmiştir. Ayrıca yazar sapıtmamayı Kur'an ve sünnete tutunmaya bağlamaktadır.

 

- Bunu nerede söylemektedir?

 

- Malik'in el-Muvatta'sında söylemektedir. Hâlbuki İmam Malik'in Muvatta'sında böyle bir şey geçmemekte ve ayrılmama olayından hiçbir şekilde bahsedilmemektedir.

 

Öyleyse azizlerim şu hususa varmaktayız. Allame Albanî Sekaleyn hadisi hakkında şöyle demektedir: Özetle her ikisine de tutunmak vacip olduğundan dolayı Kur'an ve Sünneti birbirinden ayırmamak gerekir. İkisini birlikte teşri kaynağı olarak kabul etmek gerekir. Ümmetin sağa sola sapmaması, sapık olarak gerisin geriye dönmemeleri için verilen güvence budur. Nitekim bu husus Resulullah'tan (s.a.a.) açıkça bildirilmiştir. O şöyle buyurmaktadır: Size iki şey bırakıyorum. Allah'ın Kitabı ve Sünnetim. Bunlar asla ayrılmayacaklardır.[vii]

 

Ey Albanî! Kur'an ve Sünneti birbirinden ayırmamanın caiz olmadığının delili nedir? O cevaben “Çünkü Resulullah (s.a.a.) o ikisi asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır, dedi” diyor. Yani vacip olan sevgiden öte tutunmadır.

 

Anlayamıyorum, Resulullah (s.a.a.) bu sözü nerede söylemiş? Rivayet ise senedi zayıf, ayrıca bu zayıf hadiste “asla ayrılmayacaklardır” şeklinde bir söz de bulunmamaktadır.

 

Azizlerim, varmak istediğim netice şudur: Bu Müslüman âlimler -ittifak ettiğimiz veya ihtilafa düştüğümüz konuları göz önüne almayalım- “Bunlar havuz başında bana varıncaya kadar asla ve kat'a birbirlerinden ayrılmayacaklardır” şeklindeki cümleyi şöyle anlamışlardır: Kur'an'a tutunmak nasıl vacip ise diğer ağırlığa tutunmak da aynı şekilde vaciptir. Kur'an'a tutunmak nasıl sapıklıktan kurtarıcı bir özelliğe sahip ise diğer ağırlığa tutunmak da sapıklıktan kurtarıcı bir özelliğe sahiptir. Kur'an'ı reddetmek nasıl caiz değil ise diğer ağırlığı reddetmek de caiz değildir. İsmi geçen bu âlimler “Bunlar havuz başında bana varıncaya kadar asla ve kat'a birbirlerinden ayrılmayacaklardır” bölümünü bu şekilde anlamışlardır.

 

- Efendim, değerli izleyiciler ve dinleyiciler konuyu birbirine karıştırabilirler. Yani sahih Sünnet Kur'an-ı Kerim'den ayrılabilir mi ayrılamaz mı?

 

- Bu ayrı bir konudur. Onlar da asla birbirlerinden ayrılamazlar.

 

- Özetle açıklasanız...

 

- Bu konuya girmek istemiyorum. Konumuz Sünnetle amel etmenin vacip olup olmadığı meselesi değildir.

 

- Yanlış düşüncelere yol açmasın.

 

- Asla. Bu ayrı bir konudur. Ancak kesinlikle Kur'an ve Sünnet birbirinden ayrılmazlar. Bizler Sekaleyn hadisini ele alıyoruz.

 

- Diğer bakış açısının Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyantı hakkındaki görüşleri nelerdir? Yukarıda sayılan bütün bu semereleri bu varyant için devre dışı mı bırakıyorlar yoksa kabul ediyorlar mı?

 

- Tam isabet. Bu önemli bir husustur. Geliniz sizinle “ve Sünnetim” şeklindeki hadisin varyantı hakkında anlaşalım. “ve Sünnetim” şeklindeki varyant da Resulullah'tan aktarılmış olsun.

 

Ancak usûl ilminde bir kural vardır. “Bir şeyin ispatı onun dışındaki şeyi olumsuzlamaz.” Soru; “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyant Resulullah'tan (s.a.a.) aktarılmış mıdır aktarılmamış mıdır? Sizler de Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyantının aktarıldığı hususunda ittifak etmişsiniz. Allame Albanî Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde şöyle der: Kuşkusuz ben size tutunduğunuz müddetçe asla sapıtmayacağınız şeyi bırakıyorum: Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im.[viii] Öyleyse “Allah'ın Kitabı ve Sünnetim” şeklindeki varyant hakkında zikretmiş olduğunuz hususiyetler -kural gereği- “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyant için de geçerlidir. Yani Itret'e de sımsıkı sarılmalı ve tutunulmalıdır. Ona tutunmak da sapıklıklara ve fitnelere karşı bir güvencedir. Kur'an ve Sünneti reddetmek caiz olmadığı gibi Itret-i Tahire'yi de reddetmek caiz değildir. Bu iki kere iki dört eder kadar açık bir hükümdür.

 

- Ancak bazıları iki kere iki on eder demektedirler.

 

- Bu sonuç açıktır. Ben delile gereksinim kalmadığı kanısındayım. Şimdi birileri, “Seyyidim ‘ve Sünnetim' şeklindeki varyantı niçin devre dışı bırakmaya çalışıyorsunuz” şeklinde itiraz edebilir. Azizlerim, bizde ısrar yoktur ancak biz “ve Sünnetim” şeklindeki varyantın mevcut olduğunu, fakat bunun bize “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyantın batıllığını göstermediğini dile getiriyoruz. Nitekim büyük âlimler “rivayet her iki şekilde de aktarılmıştır”, demektedirler. “Ve Sünnetim” şeklindeki varyanta ait semerelerin “ve Itretim” şeklindeki varyanta da ait olduğunu kabul etmektedirler. Diğer bir ifadeyle Vehhabîlerin çağdaş imamları şöyle diyor: “Bu ikisine tutunan kimse kurtulur. Onlara karşı taşkınlık yapan kimse helak olur. Bunlardan birini inkâr eden kimse Allah-u Teâlâ'yı inkâr etmiş olur.”

 

Pasajda “Sünnet” geçen yerlere “Itret” kelimesini koyabiliriz.

 

Azizlerim bizler, “Itret'e tabi oluyoruz” dediğimizde neden Yahudi ve Abdullah İbn Sebe'nin bağlıları olmakla suçlanıyoruz öyleyse?

 

- Itret'e tabi olan neden helak oluyor?

 

- Bu mantığı anlayamıyorum. Neye dayanarak bu sözleri söylüyorlar. Bu iki asıl Kitab ve Sünnet olduğunda tamam da Kitab ve Itret olduğunda niçin batıl oluyor?

 

- Hepsi Sekaleyn hadisinin “ve Itretim” şeklindeki varyantının sahih olduğunu söylemiştir.

 

- Dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu önemli ve başat semereler, Müslüman insanın görevlerini tayin eden bu sonuçlar “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyant söz konusu olduğunda bazı kimseler tarafından reddedilmektedir. “Ve Sünnetim” şeklindeki varyant “ve Itretim” şeklindeki varyantı olumsuzlamamaktadır ki! Özellikle son dönemlerde bu yönde bazı çabalar baş gösterdi. Bunlar nelerdir?

 

İlk çaba; esasında “ve Itretim” şeklindeki Sekaleyn hadisi senet açısından zayıftır, demektir. Nasıl zayıf olduğu önemli değil. Bu rivayetten kurtulmaya çalışıyorlar. Biz onların ortaya koydukları problemleri cevaplandırmıştık.

 

- Senedinde mi sorun buluyorlar?

 

- Evet. Eğer hadisin bu varyantının senedinin sahih olduğuna iman edecek olurlarsa mecburen bu sonuçları ve delaletleri de kabul etmeleri gerekiyor. Bundan dolayı evvelemirde kendilerini bu problemden kurtarmaya çalışmak için şöyle demişlerdir: “Ve Itretim” şeklindeki varyant senet açısından ya zayıftır veya uydurmadır. Bu hususta İbn Teymiyye'ye uymuşlardır.

 

Seyyidim, çağdaş bilginlerden aklına, dinine ve ilmî emanetine saygı gösterilen bunu söyleyen hiçbir kimse var mıdır? Azizlerim, önümüzde şu anda bu sahayla ilgili olarak telif edilen Ali Ahmed Salus'un Hadisü's-Sekaleyn ve Fıkhuhu adlı eseri bulunmaktadır. Yazar Katar Üniversitesi'nin Şeriat Fakültesinin Fıkıh ve Usûl Bölümünde dekan yardımcısı görevini üstlenen bir akademisyendir. Yazar eserin mukaddimesinde şöyle demektedir: Sünni Kitaplardan Rivayetler (Başlık)

 

El-Muvatta. Bu hadis-i şerif isnat açısından muttasıl değildir.[ix] İmam Malik'in el-Muvatta'sında aktarmış olduğu hadisin senedinin bulunmadığını ikrar etmektedir.

 

Ancak buna rağmen elinden geldiğince sahih göstermeye çalışır. Yazar daha sonra Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki rivayetleri aktarır ve sonra şöyle der: Bu açıklamalar ışığında zikredilen rivayetlerin hepsi Şeyhü'l-İslam İbn Teymiyye'nin de dediği gibi ya zayıf ya da mevzudurlar. Aralarında mevzu olanlar çokça bulunmaktadır. Mevzu ve zayıfın çok oluşu hadisi sahih mertebesine yükseltmez.[x]

 

- Senede ilişkin değerlendirmeler içerisinde ancak İbn Teymiyye'nin görüşünü bulabilmiş.

 

- Bu da yazarın İbn Teymiyyeci, Ümeyyeci bir din anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Dayanak olarak bulabildiği yegâne söz İbn Teymiyye'nin sözüdür.

 

İbn Teymiyye hariç bütün Müslüman âlimleri devre dışı bırakmıştır. Seyyidim “Bu şahsın söz konusu açıklamalarını reddeden Sünni âlimleri bize söyleyebilir misin?”, diyebilirler. Bizzat Ehl-i Sünnet âlimlerinin kendileri bu görüşü reddetmişlerdir.

 

Hafız Sehavî'nin (h.902) İsticlab-ü İrtikai'l-Ğuraf adlı eserinin muhakkiki Halid İbn Ahmed es-Sammi Babteyn'dir. O, İsticlab-ü İrtika adlı eserin tahkikinde şöyle der: Çağdaş yazarlardan Dr. Ali Ahmed es-Salus'un “Sekaleyn Hadisi” adlı çalışması. Yazar Sekaleyn hadisinin “ve Itretim” şeklindeki varyantının geliş kanalları çok ve çeşitli olduğu halde rivayeti zayıf göstermeye çalışır. Onun sözü merduttur.[xi]

 

Yani İbn Babteyn, Ali Ahmed es-Salus'un görüşünün batıl ve geçersiz olduğunu söylüyor.

 

Önemli olan Allame Albanî'nin açıklamalarıdır. O, ayrı bir dil kullanır. Salus'u ilmi küçük düşürmeye çalışmakla suçlar.

 

- Salus'un söz konusu çalışması Allame Albanî'nin çalışmasından önce çıkmıştır.

 

- Hayır, önce çıkmamıştır. Salus'un çalışması basılmış ve Allame Albanî'ye gönderilmiş o da okumuştur. Bakınız Allame Albanî ne diyor:

 

“Ben bu hadisi tahriç ettikten uzun bir müddet sonra h.1402 yılının ilk dönemlerinde Şam'dan Umman'a oradan da Birleşik Arap Emirlikleri'ne yolculuk yapmamı teklif eden bir mektup aldım. Yolculuğum esnasında Katar'da bir takım saygıdeğer hocalar ve doktorasını yapmış zevatla sohbet etme olanağı buldum. İçlerinden birisi bana Sekaleyn hadisinin zayıflığını ispat etmeye çalışan basılı bir eser verdi. Eseri gözden geçirdiğimde müellifinin hadis ve ricâl ilmi sahasında yetkinliği bulunmayan toy bir şahıs olduğunu anladım. Bu noktayı iki yönden kendilerine açıklamaya çalıştım.

 

İlki; yazar hadislerin tahrici noktasında sadece elde bulunan yaygın bazı kaynaklarla yetinmiştir. Bundan dolayı konu hakkında son derece fahiş hatalar yapmıştır. Dolayısıyla bırakalım şahitler ve mütebaatlarla (bağlantılar) sahih veya hasen olan hadisleri, bizzat sahih isnat zincirlerine sahip olan rivayetlerin birçoğunu dahi gözden kaçırmıştır.

 

İkincisi; hadisin sahih olduğunu bildiren âlimlerin sözlerini hiç nazara almamıştır. Doktorun hatası… şu hususlara dikkat etmemesi… gafil olması… uzman olmaması…”[xii]

 

Yazar görüştüğü kimselerin ehl-i ilim olmadığını dile getirmeye çalışıyor. Ayrıca söz konusu risaleciğin uzman bir kişi tarafından yazılmadığına da dikkat çekiyor. Allame Albanî yazarın ismini vermez. Peki, Allame Albanî'nin eleştirdiği yazarın Salus olduğunu nereden anlıyoruz?El-cevap; Salus'un kendisi, bu kitapta kendisini rüsva ediyor.

 

Salus bu risalede şöyle diyor:

 

“Katar'ı ziyaret ettiğinde Allame Albani ile görüşmekle müşerref oldum. Aramızda bir tartışma çıktı. Kendisine bu risaleciği sundum.[xiii] Zaten Allame Albani de “Bana doktora öğrencilerinden birisinin çalışması arz olundu”, diyordu.”

 

Açık ve net bir şekilde söylüyorum. Allame Albani ve Babteyn bu insanın uzman ve ehl-i ilimden olmadığını söylüyor. Aziz dostlarım bu şahsın ehl-i ilim olup olmadığını öğrenebilmek için iki kaynağa işaret edecek ve sözü fazla uzatmayacağım.

 

Bakınız Allame Alusî Ruhu'l-Meanî adlı eserinde şöyle diyor: Sen de biliyorsun ki, Aranızda halife -başka bir rivayette Sekaleyn olarak geçmektedir- bırakıyorum; uzanan bir ip olan Allah'ın Kitabı ve ıtretim Ehli Beyt'im. Bu iki şey kıyamet günü havuz başında bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır” sahih hadisi mutahhar olmayan hanımların Sekaleyn'in iki öğesinden birisi olan Ehl-i Beyt'in kapsamına girmemelerini gerektirmektedir.[xiv]

 

Alusî dördüncü ciltte rivayetleri aktarır ve sonrasında şu ifadeleri kullanır. Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im. Onlar asla birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Bu anlama gelen birçok hadis aktarılmıştır.[xv]

 

Öyleyse ilk çaba oldukça uğursuz ve boş bir çabadır. İlmÎ saygınlığı olan bir kimseden sadır olması mümkün değildir.

 

İkinci çaba; bu gerçeği tartışmak isteyenler veya “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyantı reddetmek isteyenler güneş gibi açık bir şeyi inkâr etmeye çalışmaktadırlar. Bunlar telif ettikleri risalelerde hiçbir şekilde bu hadise işaret etmediler. Sadece Malik'in Muvatta'sında geçen hadisi kullandılar. “Ve Itretim” şeklindeki hadisten gafil oldular ve onu büsbütün ihmal ettiler.

 

İşte bu ilmî emanet bilincidir. Azizlerim, bu isimlerini zikrettiklerim, akademisyen, ilmi şahadet sahibi ve en önemli İslamî üniversitelerde ders veren kişilerdir. Ben değerli izleyicilere ve tahkik erbabına şu hususu açıklamak istiyorum: Birisine kulak verdiğinizde ona ibadet ettiğinizin farkına varınız. İnsan kulak verdiği kimselerin ilmini, dinini ve akidesini nereden aldığına bir baksın.

 

-  Daha tehlikeli bir hususa işaret etmek istiyorum. Çünkü bu kitabı ancak uzman olan kimseler satın alır. Ancak bu eser yayılır, hediye edilir ve satılmaz.

 

- Tam isabet.

 

Bir esere değinmek istiyorum. Dr. Falih İbn Muhammed'in Hadis-ü Teraktü Fiküm Emreyn adlı eseri. Bu eser kapakta da işaret edildiği gibi stratejik bir öneme sahip. Esasında yazar hadisin ismini de değiştiriyor. Çünkü Kitap ve Itretin birlikte bulunuşunun hangi sonuçlara neden olacağını biliyor. Bundan dolayıdır ki yazar ilk önce Muvatta'da geçen hadisi aktarıyor.[xvi]

 

- Tabi bu ilmî emanettir. Zira Malik'in Muvatta'sında rivayet “Teraktü Fiküm Emreyn” şeklinde geçiyor. Sekaleyn olarak geçmiyor.

 

- Muazzam bir tespit... Ancak yazar hadisin bir başka varyantı ve başka kaynaklarda “Allah'ın Kitabı ve Itretim” olarak da geçiyor, demelidir. Buna kanaatimizce herhangi bir engel de bulunmamaktadır. Ancak ilmî olarak bunu ihmal ediyor.

 

- Demagoji yapıyor.

 

- Aldatıyor. İnsanların akıllarıyla oynuyor. Hadisin nassı şöyledir diyor: Bana Malik'ten tahdis edildi. Kendisine de Hz. Resulullah'tan (s.a.a) ulaştı ki Hz. Resulullah (s.a.a) “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız süre­ce, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin Sünnetidir” demiştir.

 

Eserin ilerleyen sayfalarında şöyle diyor: Müslümanlar nezdinde dinin kaynakları…[xvii]. İlk kaynak Kur'an-ı Kerim'dir.[xviii] İkinci kaynak Sünnettir.[xix] Dinin kaynakları bunlardır.[xx]

 

Yazar öyle bir şekilde davranıyor ki sanki “Allah'ın Kitabı ve Itretim' şeklindeki varyant hadis mecmualarında hiç bulunmamaktadır.

 

- Hadisi eleştirseydi kuşkusuz biz de bir şeyler söylerdik.

 

- Üçüncü çaba; bunlara göre Sekaleyn hadisinin “Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyantı sahihtir, reddedilemez. Ancak Sekaleyn hadisi hakkında susmamız da mümkün değildir. Çünkü bu konuda sahih hadisler varid olmuştur. Bunlar hadisi kabul etmektedirler. Allame Albanî ve Şuayb el-Arnavut bunlardandır. Müslüman âlimlerin tamamı bu gruba girmektedir. Onlar “Sekaleyn hadisi Allah'ın Kitabı ve Itretim” şeklindeki varyantının sahih bir isnat zincirine sahip olduğunu kabul ederler. “Bu konuda herhangi bir tartışma ve kuşku olmamakla birlikte hadisin içeriğinde müşkil bulunmaktadır, yani hadisin içeriği sımsıkı sarılmanın vacip olduğuna delalet etmemektedir”, derler.  Bunlara göre, hadisin delalet ettiği yegâne şey Itrete sevgi duymaktır.

 

- Nasıl yani?

 

- Mesajın altını oyuyorlar. “Ve Sünnetim” şeklindeki varyant söz konusu olunca sımsıkı sarılmak vaciptir diyorlar, ancak Itret söz konusu olduğunda kem küm etmeye başlıyorlar. Itret konusunda bir müşkil bulunmaktadır. Başka kim olursa olsun sıkıntı yok. Yeter ki, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (a.s.) olmasın! Ehl-i Beyt İmamları olmasın! Aziz canlar biliniz ki bu yaklaşım Ümeyyeci din anlayışına aittir.

 

Azizlerim, “Bunlar senedi kabul ettikleri halde mesajın içeriğini boşaltıp hadisin altını nasıl oymuşlar?” diye sorabilirsin. Bunlar hadisin “Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar asla ve kat'a birbirlerinden ayrılmayacaklardır” şeklinde varid olduğunu kabul etmektedirler.

 

Ben şimdi bazılarına işaret edeceğim. Önümüzde Allame Şuayb el-Arnavut bulunmaktadır. O, es-Sindî'den nakletmektedir. O şöyle demektedir: “Hz. Resulullah'ı (s.a.a.) hacda arefe günü Kasva isimli devesine binmiş hutbe verirken gördüm, şöyle diyordu: ‘Ey İnsanlar! Size iki şey bırakıyorum onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, Allah'ın Kitabı ve ıtretim olan Ehl-i Beyt'im.'”

 

“Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar asla ve kat'a birbirlerinden ayrılmayacaklardır.” Hadis sahihtir.[xxi]

 

Sindî “Itretim” sözcüğünün tefsiri hakkında şöyle demektedir: Hz. Resulullah (s.a.a) onları kendi makamına geçirmiş gibidir. Kendisi hayattayken Kur'an ve Peygamber olan durum kendisinden sonra Kur'an ve Ehl-i Beyt'e dönüşmüş gibidir… Ancak Itret-i Nebi'nin (s.a.a.) Peygamber makamına geçmesi sevginin vacip oluşu konusundadır.[xxii]

 

Geçen hafta Allame Arnavut'un bu hadisi Müsned-i Ahmed'de zayıf saydığını belirtmiştik. Ancak Allame Sünenü't-Tirmizî'de hadisi sahih olarak kabul etmektedir.

 

Sindî'ye göre Itret-i Tahire, Hz. Peygamber'in (s.a.a.) makamına sahiptir. Ancak Sindî bu makamdaki yerine geçmenin alanını özelleştirmektedir.

 

- Sebep göstermeksizin

 

- Azizlerim, Sekaleyn hadisi “ve Sünnetim” şeklinde aktarılınca yüzlerce ders ve sonuç ortaya koyuyorsunuz da aynı sözlerle “ve Itretim” şeklinde aktarıldığında neden bütün bu sonuçları devre dışı bırakıyorsunuz? Tutunmanın vacip oluşu, sapıklıktan kurtulmanın ona bağlı olduğu gibi sonuçların tümünü Itret-i Tahire'ye tutunmaktan olumsuzluyorsunuz. “Ve Itretim” şeklindeki varyant onların sözlerine tutunmanın ve sözleriyle amel etmenin gerekliliğine değil, sadece sevgi, muhabbet ve ihsana delalet etmektedir, diyorsunuz.

 

- Asla ayrılmayacaklardır sözünün kıymeti nedir?

 

- Mümin zaten mümini sever, mümin mümine sebepsiz yere buğz etmez. Bu tür sözleri olgun akıllı hiçbir insan söyleyemez. Ben başka da bir şey demiyorum.

 

Sindî devamında şöyle diyor: Amel etme noktasında dayanak Kitap ve Sünnettir.[xxiii] Ey kardeşim bu söz Allah Resulü'nün (s.a.a.) açık sözüne aykırıdır. Kur'an-ı Kerim “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. buyurmaktadır. Ancak “İlahi, Resulün Allah'ın Kitabı ve Itretim, dedi. Biz ona sen şaşırdın, birbirine karıştırdın”, diyoruz.

 

- Hiçbir Müslüman'ın Resulullah'ı (s.a.a.) sigaya çekme hakkı bulunmamaktadır.

 

- Geliniz bir de Allame Arnavut'un Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel'de geçen açıklamalarına bir bakalım. O, Sünenü't-Tirmizî'de geçen “Bu ikisi havuz başında bana varıncaya kadar asla ve kat'a birbirlerinden ayrılmayacaklardır” ve sahih olarak kabul ettiği bölümle ilgili olarak Müsned'de şu açıklamalarda bulunuyor: Kendisinden onlara uymanın vacipliği ve sözlerini temel almanın gerekliliği anlaşılan bu rivayetler zayıf ravilerin yanılgılarındandır.[xxiv]

 

Şaşılacak şey doğrusu. Sünnet söz konusu olunca tutunmanın vacipliğine delalet etmektedir, derken, Itret söz konusu olunca zayıf ravilerin yanılgılarındandır, diyor.

 

Dahası var. Çağdaş âlimlere işaret edeceğim. Sünnet söz konusu olduğunda söyledikleri sözleri Itret söz konusu olduğunda silip süpürmekte, paramparça etmektedirler.

 

- Itret söz konusu olunca devre dışı bırakmaktadırlar.

 

- Allame Albanî Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde hadisi sahih gösterdikten sonra[xxv] ilerleyen sayfalarda şöyle der: Bil ki ey değerli okuyucu, bu rivayetin Şia'nın dayandığı ve kanıt olarak kullandığı hadislerden olduğu bilinmektedir. Onlar bu rivayetleri o kadar çok dillerine doladılar ki Ehl-i Sünnet'ten kimileri de yanılgıya düşmüşler ve Şiilerin doğruya ulaştığı sanısına kapılmışlardır, oysa hepsi yanılgı içindedir.[xxvi]

 

İşte İslam Ümmeti için korktuğumuz şey budur. Esasında ilim iddiasında bulunan, kendisini şehadet sahibi olarak kabul eden kimseler ya insanları aldatıp onlara yalan söylemekte, Sekaleyn hadisinin bu varyantının zayıf olduğunu ileri sürmekte veya gerçekleri ters yüz edip gizlemekteler. Yahut da konu Ehl-i Beyt olduğunda hadisin altını oymakta, mesajın içeriğini boşaltmaktadırlar.

 

Hepsini kastetmiyorum. Sözlerim bazıları için geçerlidir. Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerini okumaktan başka çıkar yol bulamıyorum. Hüküm değerli izleyicilere aittir.

 

İlk ayet “Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” Bu dili kullanmak istemiyorum, ancak Kur'an-ı Kerim bu insan tabakalarına işaret etmektedir. Sözlerim ilmî akıllara saygı göstermeyenler dışında kimseye yönelik değildir.

 

Allah-u Teâlâ'dan bu ayette söz konusu edilen kimselerden olmamayı diliyoruz.

 

Bir diğer ayet; “Şüphesiz Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi.”

 

İlahî, belki de kendisine bu hakikat ulaşan kimseler mazurdurlar. Hakikati kavrayabilecek kapasiteden yoksundurlar.

 

- Karşısında hadis var ancak hadisten gafil davranıyor.

 

- Ya gafil davranmaya çalışıyor, ya yalan söylüyor ve hadis uydurmadır diyor. Ya da hadisin altını oyarak vermek istediği mesajı tahrif ediyor. Sünnet söz konusu olduğunda hadis tutunmanın vacip olduğuna delalet ediyor, diyor. Ancak Itret söz konusu olduğunda hadis sadece sevgiye işaret etmektedir, diyor.  “Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” “Onların kalplerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar.”

 

- Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey'e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sizlere de teşekkür ediyoruz değerli izleyiciler. Sizleri Allah'a emanet ediyoruz. Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu.    

 



[i] Muhammed Nasırüddin Albanî, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha ve Şey' min Fıkhıha ve Fevaidiha, c. 4 s. 355-361 1761. Hadisin zeyli.

[ii] İmam Malik, el-Muvatta, c. 2, s. 480, 2618 no.lu hadis. Yahya İbn Yahya el-Leysi el-Endülüsi'nin rivayetiyle, tahkik tahriç ve talik; Dr. Beşar Avvad Maruf, Darü'l-Garbi'l-İslamî.

[iii] Age, agy.

[iv] Muhammed Nasırüddin Albani, Menziletü's-Sünnet fi'l-İslam ve Beyan ennehu la Yestağni anha bi'l-Kur'an, s. 14.

[v] Allame Abdülaziz İbn Abdullah İbn Abdürrahman İbn Baz, Mecmuu Fetava ve Mekalatün Mütenevvietün, c. 6, s. 268, Derleme ve Editör: Muhammed İbn Said eş-Şuveyir, Dar Esdai'l-Mücteme.

[vi] Age, c. 8, s. 154.

[vii] Menziletü's-Sünnet fi'l-İslam, s. 14.

[viii] Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c. 4 s. 355.

[ix] Doktor Ali Ahmed Salus, Hadisü's-Sekaleyn ve Fıkhuhu, s. 9, Darü'l-Islah, Abuzabî

[x] Age, s. 28.

[xi] Hafız Şemsüddin Muhammed İbn Abdurrahman es-Sehavi, İsticlabü İrtikai'l-Ğuraf Bi-hübbi Akribai'r-Rasul ve Ehli'ş-Şeraf, c. 1, s. 188, tahkik Halid İbn Ahmed Babteyn, Darü'l-Beşairi'l-İslamiyye.

[xii] Allame Muhammed Nasırüddin Albani, Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha, c. 4, s. 355, Hadis No: 1761.

[xiii] Hadisü's-Sekaleyn ve Fıkhuhu, s. 25-6.

[xiv] Ebu's Sena Şihabuddin Mahmud el Alusî, Ruhu'l Meani fi Tefsiri'l Kur'ani'l Azim ve's-Sebi'l-Mesani, c. 21, s. 305,  Tahkik Mahir Habuş, Müessetü'r-Risale, 1. Basım, 1431.

[xv]Age, c.4, s.363, Tahkik Mahir Hamuş, İmad Samerrai ve Ahmed el-Anî.

[xvi] Doktor Falih İbn Muhammed İbn Falih es-Sağir, Hadis-ü Teraktü Fiküm Emreyn, s.7, Dar-ü İbni'l-Esir.

[xvii] Age, s. 11.

[xviii] Age, s. 13.

[xix] Age, s. 42.

[xx] Age s. 55.

[xxi] Tirmizi, el-Camiü'l-Kebîr, Tahkik Şuayb el-Arnavut, c. 6, s. 335, er-Risaletü'l-Alemiyye Basımı.

[xxii] Age, agy.

[xxiii] Age, agy.

[xxiv] Müsnedü'l-İmam Ahmed İbn Hanbel, c. 17, s. 175, Tahkik Allame Şuayb el-Arnavut, Müessesetü'r-Risale.

[xxv] Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha ve Şey' min Fıkhıha ve Fevaidiha, c.4 s.355 1761. Hadisin zeyli.

[xxvi] Age, 4, s. 359.

 

 

 

Çev: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net