İnsan Hakları Endüstrisi emperyalizmi kolluyor

İnsan Hakları Endüstrisi emperyalizmi kolluyor
Sözde insan hakları kuruluşları, küresel güçler tarafından finanse edildiklerinde etkili sponsorlarının önyargılarını ve önceliklerini yansıtmış oluyorlar. Böylelikle Uluslararası Af Örgütü, gerek Ortadoğu’da gerekse başka yerlerde ABD emperyal çabaları adına yapılan savaş propagandalarının önemli bir kaynağı haline gelmektedir.

 

 

 

Margaret Kimberley

 

 

wrongkindofgreen.org

 

 

Sözde insan hakları kuruluşları, küresel güçler tarafından finanse edildiklerinde etkili sponsorlarının önyargılarını ve önceliklerini yansıtmış oluyorlar. Böylelikle Uluslararası Af Örgütü, gerek Ortadoğu'da gerekse başka yerlerde ABD emperyal çabaları adına yapılan savaş propagandalarının önemli bir kaynağı haline gelmektedir. Suriye rejimi tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen “insan mezbahası”na dair “rapor”ları ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerini meşrulaştırmak için düzenlenen son kampanyalardan biridir.

 

İnsanlık, bireylerin ve kurumların devlet şiddeti tehdidinden uzak bir şekilde yaşama haklarına dair seslerini yükseltmeye muhtaç. Ancak bunun yerine, güçlüler adına konuşan bir insan hakları endüstrisi kompleksine sahibiz ve bu kompleks, kendi saldırganlıklarını meşrulaştırmak için yalanlar söylüyor. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu kötü şöhretli kurumlar listesinde en üstte yer alan iki yapı. ABD tarafından yumurtlanan rejim değişiklikleri şemalarına kamuflaj sağlayan bir model ve pratiğe sahipler.

 

Af Örgütü son olarak yayınladığı “İnsan Mezbahası: Sidnaya Hapishanesinde Kitlesel İnfazlar ve Sürgünler” adlı raporunda Suriye hükümetinin son beş yıllık dönem boyunca 5 bin ila 13 bin kişiyi infaz ettiğini ileri sürüyor. Rapor, Suriye dışındaki kaynağı belirsiz bir takım söylenti ve dedikodular ile Colin Powell'in 2003 yılındaki BM performansını andıran, uydulardan elde edilen kuşkulu bilgilere dayanıyor. Raporda “mezbahane” ve “imha” gibi abartılı dile dair birçok örnek var,  ancak birçoğu, ciddi yargılarda bulunulmasını sağlamaya engel sınırlı kanıtlara sahip.

 

İnsan Hakları İzleme Örgütü de Af Örgütünün raporundan birkaç gün sonra koroya katıldı ve Suriye hükümetinin Halep'ten kaçan sivillere klorin gazı kullandığını iddia etti. Bir kez daha iddialar, duvara çamur at izi kalsın kabilinden çok az kanıta sahipti. Halbuki Suriye ordu birlikleri içerisinde savaştıkları için Halepli mültecilere saldıran taraf Nusra Cephesi'ydi. Bir gün infazlara dair rapor, bir başka gün kimyasal silah kullanıldığına dair iddialar sonraki gün varil bombalarına dair iddialar. Ne denebilir ki?  Bu sahte insan hakları örgütleri, Suriye'deki insani felaketin Batılı güçlerin müdahalesi ve Batılıların kelle avcısı “cihatçı” örgütlerce meydana getirildiğine asla değinmez.

 

Suriye savaşı henüz bitmedi, ancak hükümet ve müttefikleri savaşı kazanmak üzereler ve onlar uluslarının geleceğini belirleyecekler. Rusya, İran ve Türkiye Suriye yönetimiyle muhalifler arasındaki barış görüşmeleri için tarafları bir araya getirmeye çalışıyor. İnsan hakları örgütlerinin de katılım gösterdiği bu çabalar, söz konusu ülkelerin girişimlerini boşa çıkarmak için.

 

2011'in başlarında ABD, emperyalizme destek sağlamak için denenmiş ve doğru bir metot kullandı. Yabancı bir lider kendi halkını terörize eden bir tiran olmakla suçlandı. Suçlamalar eleştirileri susturdu, işbirlikçi medya ve ahlaksız siyasetçiler bu suçlamaları satın aldı ve Suriye halkının sözde kurtarıcılarının elinde can çekişmesine neden oldu.  Şu an 9 milyon Suriyeli, Batı ve müttefiki Körfez Monarşileri arasındaki danışıklı döğüş nedeniyle mülteci olmuş ve evini terk etmiş durumdadır. Sivil halkın çektiği acıların kaynağı bunlardır ve Suriye'yi Libya'ya dönüşmekten kurtaran şey, Suriye halkının kendi kaderine sahip çıkması ve müttefiklerinin de ona bu konuda yardım etmesidir.

 

Şimdiyse militanlar geri çekiliyor, bir zamanlar bunları destekleyen Türkiye taraf değiştirmiş durumda ve oyun bitti. Fakat emperyalistler öyle kolay çekilmezler. İşte İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü bu yüzden tam da hassas ve can alıcı bir  anda yeniden ortaya çıkıyorlar.

 

Yeni Başkan Donald Trump kelimenin tam anlamıyla tahmin edilemeyecek bir unsur. Seçim kampanyası boyunca Suriye'de rejim değişikliği çabalarını desteklemeyeceğini açıkladı ancak gitgel karakterli olduğu bir gerçek. Ne söylemek istediğini ya da neyi talep ettiğini netleştirmiyor. Kadrosu oldukça amatör ve kimse ABD dış politikasının yönetimine ilişkin bir öngörüde bulunabilecek durumda değil. Bir gün Rusya'yla daha güzel ilişkiler istiyor, bakmışsınız ertesi gün anlamsız bir talepte bulunarak Kırım'ın Neo-Nazi yandaşlarına (Ukrayna'daki ırkçı hareketi kastediyor) verilmesinden dem vuruyor. Ancak Cumhuriyetçilerle demokratlar, savaş partisi verme noktasında oldukça açıklar. Hegemonya yarışından vazgeçmeye niyetli değiller ve mümkün olan en yüksek düzeyde itibara ihtiyaçları var. İşte tam da bu aşamada Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Komitesi devreye giriyor.

 

Bu insan hakları örgütleri, ezilen insanlara destek verme noktasında ilan ettikleri amaçlarında ciddi iseler, bol miktardaki kaynaklarını kullanarak ABD'nin yerel ve uluslararası politikalarını eleştirmelidirler. Baba Bush, 1991 yılında Irak'ı işgal girişiminde bulunduğunda Iraklı askerlerin küvetteki bebekleri öldürdüğü masalına başvurdu. Yaptıkları işler için şimdiye kadar hiç özür dilemediler. 2011 yılında Obama yönetiminin Libya'ya yönelik saldırılarına  ve bu ülkeye yönelik tahribatına kamuflaj sağlayarak berbat bir ortaklığı hayata geçirdiler.

 

Amerika'nın bir hapishane devleti olduğu ve bu konuda dünyanın en berbat ülkesi olduğu gerçeğine ilişkin hiçbir insan hakları kurumu açıklama yapmayacaktır. Devriye gezen polislerin günlük yaşantıda şurada burada birkaç kişiyi öldürdüğüne dair bir takım eleştiriler yöneltebilir. Halbuki ABD'nin neden Libya, Suriye ya da Somali'nin yıkıma uğratılacağına dair karar vermeye imtiyazının bulunduğunu ve bu ülke halklarının neden acı çekmeye mahkum edildiğini sorgulayabilirlerken bunu yapmıyorlar. Sözkonusu kuruluşların bu konuları gerçek misyonlarını hiçe sayarak gündemine alması, ABD'ye halk muhalefetinden çekinmeden saldırılar düzenleme izni için gerekli olan koşulları yaratmasına katkı sağlamaktadır.  

 

Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, dünya halklarına çok candan yaklaşan örgütler değildirler. Zayıflara saldırır ve emperyalist saldırıların hedefindeki ülkeleri eleştirirler, insan haklarını sistematik olarak ihlal edenler adına yalanlar söylerler. Suriye'de yaşanan felaketinde aslan payına sahip olmasına rağmen ABD, bir sonraki barış görüşmelerinde gözlemci olarak katılmaya davet edilebilmektedir. Uluslararası Af Örgütü'nün ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Trump yönetiminin gerçekten katılıp katılmayacağından emin olmak istemeleri, onların endişe duydukları mesele hakkında herhangi bir değişime yol açmayacaktır. İnsan Hakları Endüstri kompleksi, güvenilir bir biçimde günahkarların ve onların kirli işlerinin tarafını tutmaktadır.

 

 

Çeviri: Hüseyin Şahin

 

www.medyasafak.net