İsrail: Amerika’nın Suriye’deki saldırgan köpeği

İsrail: Amerika’nın Suriye’deki saldırgan köpeği
İsrail, 2011 yılından beri Suriye sınırları içinde ve üzerinde gelişen yıkıcı çatışmada artan ölçüde provokatif bir rol oynadı. Pek çok gözlemcinin gözünde İsrail politikası oportünizm ve tek taraflı saldırganlık sınırları içinde gidip geliyor. Gerçekte ise İsrail’in çatışmadaki rolü, yalnızca Suriye için değil, bütün bölge için geçerli İngiliz-Amerikan planlarının çok daha geniş ve uzun vadeli şablonuna uyuyor.

 

 

 

Tony Cartalucci

 

 

New Eastern Outlook

 

 

İsrail, 2011 yılından beri Suriye sınırları içinde ve üzerinde gelişen yıkıcı çatışmada artan ölçüde provokatif bir rol oynadı. Pek çok gözlemcinin gözünde İsrail politikası oportünizm ve tek taraflı saldırganlık sınırları içinde gidip geliyor. Gerçekte ise İsrail'in çatışmadaki rolü, yalnızca Suriye için değil, bütün bölge için geçerli İngiliz-Amerikan planlarının çok daha geniş ve uzun vadeli şablonuna uyuyor.

 

İsrail ve Suriye arasında daha yakın bir zamanda yaşanan bir kavga, İsrail savaş uçaklarının, Suriye'nin doğusundaki Palmira şehri yakınlarındaki saldırıları da içerecek şekilde Suriye hava sahasını ihlal etmesi oldu. Palmira, Suriye güçleri ile kendini “İslam Devleti” (IŞİD) ilan eden terör örgütü arasında süregiden çatışmalara sahne oluyor. Bu sebeple İsrail'in Suriye güçlerine karşı düzenlediği hava saldırıları, bölgedeki IŞİD operasyonlarını kolaylaştırmış olmalıdır.

 

İsrail terör karşıtı değil, terör destekçisi bir devlettir

 

İsrail 20. yüzyıldaki kuruluşundan bu yana, İngiliz-Amerikan çıkarları için, ülke büyüklüğünde bir de facto ileri harekât üssü olarak var oldu. On yıllardan beri Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da Batı için bir tutunma ve kaldıraç noktası olarak komşularına karşı kasıtlı olarak saldırgan politikalar izledi. 

 

2011 yılında ABD'nin imal ettiği “Arap Baharı” örtüsü altında Suriye devletine karşı vekil askeri operasyonlar başladığında İsrail, Ürdün ve Türkiye ile birlikte, militanları destekleme ve Şam'ı zayıflatmada doğrudan rol oynadı.

 

Vekil militan güçlerin işinin kolaylaştırılmasında Ürdün daha pasif bir rol, Türkiye daha doğrudan bir rol oynarken, İsrail “tek taraflı provokatör” rolünü oynadı. Türkiye, ABD ve diğer “koalisyon” güçleri Suriye güçlerine doğrudan saldıramazken, kendini tek taraflı bir bölgesel oyuncu olarak ortaya koyabilen İsrail, bunu yapabiliyor ve 2012 yılından beri de düzenli olarak yapıyor.

 

CNN, “İsrail jetleri Suriye'nin içini vurdu; Palmira yakınlarındaki askeri tesisin hedef alındığı bildiriliyor” başlıklı yazısında şunları aktarıyordu:

 

“Kasım 2012'de İsrail, bir havan topunun İsrail askeri mevzisini vurması sonrasında Suriye'ye doğru ikaz ateşi açtı. Bu, İsrail'in 1973'teki Yom Kippur Savaşı'ndan bu yana Golan Tepeleri'nde Suriye'ye açtığı ilk ateş oldu.”  

 

İsrail jetleri Suriye'deki hedefleri, en azından, ABD yetkililerinin CNN'e İsrail ordusuna ait jetlerin Suriye toprakları içindeki hedefleri vurduğuna inandıklarını söylediği 2013 senesinden beri vuruyor.  

 

CNN aynı zamanda şunları yazacaktı:

 

“İsrail'in saldırıları Suriye'nin içinde başkente kadar gitmiş olabilir. 2014 yılında hem Suriye hükümeti hem de bir muhalif grup, İsrail ordusunun bir hava saldırısının Şam banliyölerini ve havaalanını vurduğunu söylemişti.”

 

İsrailli politikacılar ve askeri yetkililer, saldırılarının terörist örgütlere silah transferini durdurma amaçlı olduğunu iddia etse de, onların “terörist” olarak gördükleri örgütler gerçekte, Suriye içinde El Kaide, onun çeşitli yedek ve bağlaşık güçleri ve “İslam Devleti” örgütü de dâhil olmak üzere uluslararası düzeyde terör örgütü kabul edilen gruplara karşı savaşan yegâne gruplardır.

 

Paradoksal olarak bu gerçek terör örgütleri İsrail sınırı üzerinde, Suriye'nin askeri operasyonlarına karşı İsrail güçlerinden gelen fiili koruma altında varlığını sürdürmektedir.

 

İsrail'in Amerika'nın “saldırgan köpeği” rolü sır değil

 

İsrail'in “tek taraflı saldırgan köpek” rolü, en azından 1980'lerden beri, ABD politikasında açıkça ifade edilen bir meseledir – ve bu noktada Amerika'nın, İran'ı ve bir bütün olarak bölgeyi hedef alan çok daha geniş hedeflerin arasında, Suriye devletini zayıflatma ve yıkma yönündeki tekrar eden girişimlerine özel referans yapılmaktadır.

 

Yakın zamanda gizli olmaktan çıkıp kamuoyuna açılan bir belgeler tufanında yer alan ve eski CIA görevlisi Graham Fuller'ın imzasını taşıyan, “Suriye'yi Sıkıştırmak için Gerçek Güç Getirmek” (PDF) başlıklı, 1983 tarihli belge şunları söylüyor (vurgular kendilerine ait):

 

“Suriye şu anda, Irak'ın boru hattını kapatarak ve bu şekilde savaşın [İran-Irak savaşının] uluslararasılaşması tehdidi meydana getirerek, ABD'nin hem Lübnan'daki hem de Körfez'deki çıkarlarına ket vuruyor. ABD, Suriye'ye hasım olan üç sınırdaş ülkeden – Irak, İsrail ve Türkiye'den – Suriye'ye karşı yönelecek eş zamanlı askeri tehditleri örtülü şekilde organize ederek [Hafız] Esad'a karşı basıncı keskin bir şekilde arttırmalıdır.”

 

Raporda aynı zamanda şu ifadeler yer alıyor:

 

“Eğer İsrail bir Irak girişimiyle eş zamanlı olarak Suriye'ye karşı gerilimi arttıracak olursa, Esad üzerindeki baskılar hızla artacaktır. Türkiye tarafından gelecek bir adım da ona psikolojik olarak daha fazla basınç uygulayacaktır.” 

 

2009 yılında ABD şirket çevreleri tarafından finanse edilen düşünce Brookings Enstitüsü, “Hangi Yol İran'a Gider?: İran'a Yönelik Yeni Bir Amerikan Stratejisi için Seçenekler” (PDF), başlıklı bir rapor yayınlamış, burada bir kez daha, İsrail'in görünürde “tek taraflı saldırgan” olarak kullanılması ayrıntılı bir şekilde tartışılmıştı.  

 

Elbette, planlı İsrail saldırganlığını ABD güdümünde İran devletine saldırma, onu zayıflatma ve son kertede devirme komplosunun parçası olarak tanımlayan bir Amerikan politika belgesi, İsrail'in bölgesel politikasında veya askeri operasyonlarında “tek taraflı” hiçbir şeyin olmadığını ortaya koymaktadır.

 

Brookings Enstitüsü, 2012 yılında, bu kez “Suriye'yi Kurtarmak: Rejim Değişikliği için Seçeneklerin Değerlendirilmesi” (PDF) başlıklı bir belge yayınladı. Belgede şunlar söylendi:

 

“Washington ve Kudüs'teki bazı sesler, İsrail'in, Suriye elitlerinin Esad'ı yerinden etmeye zorlanmasına katkı sağlayıp sağlayamayacağını inceliyor.”  

 

Raporun devamında şu izahatlara yer verildi:

 

“İsrail Golan Tepeleri üzerinde veya yakınında güç konuşlandırabilir ve bu şekilde rejim güçlerini muhalefeti baskı altına almaktan uzaklaştırabilir. Bu konuşlanma, özellikle Türkiye'nin de kendi sınırında aynısını yapması ve Suriye muhalefetinin istikrarlı bir şekilde silah ve eğitimle beslenmesi halinde Esad rejiminde çok cepheli bir savaş korkusu yaratabilir. Böyle bir mobilizasyon belki Suriye ordusu liderliğini, kendisini korumak için Esad'ı devirmeye ikna edebilir.”

 

Yine burada da İsrail'in, ABD tarafından planlanan daha geniş bir komplonun parçası olarak politika uygulayan bölgesel provokatörlerden biri olarak kullanılması açıkça tartışılmaktadır.

 

İsrail'in Suriye'ye yönelik ihlalleri ilerledikçe – her bir ihlal hakkındaki ayrıntılar, iddialar ve karşı iddialardan bağımsız olarak – bunların “İsrail” çıkarları değil, ABD çıkarları bağlamında analiz edilmesi gerekir. Ve her bir ihlalin ayrıntılarından bağımsız olarak nihai hedef, Suriye ve müttefikleri saldırganlık ekseni açıkça çatışmaya katılacak şekilde daha büyük ve doğrudan bir askeri çatışmayla tepki verinceye veya buna yol verinceye kadar çatışmayı devamlı olarak tırmandırmaktır.

 

Brookings'in 2009 tarihli “Hangi Yol İran'a Gider?” metninde, İran'dan gelecek bir yanıtı provoke etmek ve bu şekilde, Tahran'a hava saldırıları düzenlenmesinden tam kapsamlı bir işgale kadar her şeyi içeren bir doğrudan Amerikan askeri müdahalesini meşrulaştırmak için İsrail saldırılarının kullanılmasının metnin temel taşları arasında olduğu belirtilmelidir.

 

Şimdi Suriye'ye karşı aynı politikanın izlendiği açıktır. İsrail'in Suriye içine düzenlediği saldırıların gerçek niteliğini açığa çıkarmak ve çatışmayı daha da fazla tırmandırmanın cazibesine direnmek, ABD'nin tasarılarını bozmak ve onun vekil güçlerinin provokasyonlarını devre dışı hale getirmek için kilit önemdedir.

 

 

www.medyasafak.net