İran’la karşı karşıya gelişin arkasında ABD’nin “büyük istikrarsızlaştırma” gündemi var

İran’la karşı karşıya gelişin arkasında ABD’nin “büyük istikrarsızlaştırma” gündemi var
Düşmanlarıyla baş etmek için Sünni militanlığını kullanmaya dayalı Batı-Arap gündemi son derece canlı. Bu yüzden, Suriye’nin başka kısımlarında IŞİD’e karşı elde edilen başarılara rağmen çatışma son bulmaktan uzakta ve IŞİD ve Halid bin Velid Ordusu gibi gruplar Arap ve Batılı sponsorlarından destek almaya devam ettiği müddetçe sona ermeyecek.

 

 

 

Salman Rafi Sheikh

 

 

New Eastern Outlook

 

 

Donald Trump'ın seçim kampanyasında bile beklendiği gibi, ABD-İran ilişkileri – bir kez daha – en düşük düzeye geliyor. Her ne kadar nükleer anlaşması henüz büyük ölçüde bozulmadan kalmış haldeyse de, yeni karşı karşıya geliş, İslam Cumhuriyeti'nin ABD CENTCOM komutanı Joseph Votel'in gözünde ABD'nin çıkarlarının önündeki en büyük tehdit haline geldiği, Suriye'ye yönelik yeni Amerikan oyun-planının parçasıdır. İran'ın Suriye savaşını finanse etmeye milyarlar harcadığı doğrudur, ancak bu, Suriye'de güçlü bir şekilde yürütülmemesi halinde kısa süre içinde İslam Cumhuriyeti'nin sınırlarına, hatta belki de şehirlerinin içine girecek olan bir savaştır. Bu yüzden, “kafirleri” yok etmesi için ortaya çıkarılmış bir düşmanı, yani IŞİD'I yenilgiye uğratmak zorunlu hale gelmiştir. ABD'nin, IŞİD'e başarılı bir şekilde direnmiş ve örgütün etkisizleştirilmesinde merkezi bir rol oynamış bir ülke olan İran'I karşısına aldığı görmek tuhaf olsa da, ABD'nin İran'dan Suriye'den çıkmasını istemesine yol açan şey tam da IŞİD'in İran'a karşı elde ettiği bu başarıdır.

 

ABD, iki yakın hedefine İran'ı Suriye'den dışlayarak ulaşabilir: a) çatışmadaki Arap müttefiklerini yeniden canlandırabilir ve vekil milis gruplarını güçlendirebilir, b) Suriye'deki cihadçı grupları yeniden aktive ederek, Rusya ve Suriye güçlerinin elde ettiği kazanımları tersine çevirmeyi ummaktadır. Bu haliyle, ABD'nin Batı Asya'dan Orta ve Güneydoğu Asya'ya kadar uzanan bölgenin tamamını kuşatma ve istikrarsızlaştırma yönündeki orijinal planını gerçekleştirmesinin tek yolu budur.

 

Bu yüzden İran'la karşı karşıya geliş ve bu ülkenin “barış düşmanı” olarak betimlenmesi yalnızca politika tüketimine yönelik bir sis perdesidir. Bunun arkasında yatan şey, dünyadaki Amerikan hegemonyasına korumak, militanlığı yayarak baş düşmanlarını (Rusya ve Çin) yenilgiye uğratmak ve sonuç olarak bu ülkelerin, dünyanın kaynak yönünden en zengin bölgesine askeri ve iktisadi olarak hâkim olmasını engellemek üzerine kurulu daha geniş bir gündemdir. ABD bu zamana kadar bu hedefe ulaşamamışsa da, İran'la yeniden karşı karşıya geliş, kendisi bakımından çatışmanın karanlık güçlerini aktive etme yönünde yeni bir girişimdir.

 

İran ve Rusya'nın Suriye'deki başarılarına rağmen, Suriye'nin güneyinde bazı yeni cihadçı grupların toplandığına dair haberler ortaya çıkıyor. 7. yüzyılda Suriye'yi fetheden meşhur Müslüman komutan Halid bin Velid'in adını alan yeni gücün, yoğun bir şekilde, Halep'te ve başka yerlerde Rusya öncülüğünde yürütülen operasyonlarda ağır kayıplar veren gruplardan yeni savaşçılar örgütleme işine girdiği bildiriliyor.

 

Eğitimini Suudi Arabistan'da alan ve 1980'lerde Afganistan'da Sovyetler Birliği'ne karşı savaşmış ünlü bir cihadçı olan Ebu Muhammad el-Makdisi'nin öncülüğündeki Halid bin Velid Ordusu birdenbire, bölgedeki Rus ve İran çıkarlarına ciddi bir tehdit haline geldi ve çökmekte olan IŞİD'e sağlam bir destek sağlamaya başlıyor.  

 

El-Bağdadi'nin merkezine yakın olan Makdisi'nin başlıca hedefi, Güney Suriye'nin tamamını kuşatmak ve ülkenin başka yerlerinde kaybedilen mevzileri toparlamanın bir aracı olarak kendi kontrolüne almak gibi görünüyor. Suriye'nin güneyinde halihazırda, Güney Cephesi adlı bir gevşek ittifak içinde bir araya gelmiş yaklaşık 55-60 isyancı grup faaliyet yürütüyor. Bu grupların Amman'da bulunan Askeri Operasyonlar Merkezi'nden Körfez ve ABD yetkililerinden para ve silah desteği aldığı aktarılıyor.

 

El-Makdisi'nin projesi, bu grupları ya kendi komutası altına taşıma, ya da onları yok edip Deraa kırsalında onlarla rekabetten kurtulma hedefini de içeriyor. Bu haliyle, planını şimdiden uygulamaya sokmuş durumda.

 

Bağdadi'nin yeni cephesinin tek ihtiyacı, hem daha fazla savaşçı çekmesine, hem de savaş sahasında başka gruplara karşı yeterince zafer elde edip onları etkisi altında almaya ve mali ve askeri güç sunarak bu grupların savaşçılarını cezbetmeye yetecek kadar mali destek.

 

Bu senaryo, IŞİD Suriye'deki Deyrezzor, Rakka ve Elbukemal ile Irak'taki Musul ve Ramadi gibi stratejik şehirlerde başıboş kaldığı zaman yaptığı gibi Suriye'nin güneyini istila etmeden önce hem Ürdün hem de Rusya'nın durdurmaya kararlı gibi göründüğü bir şeye dönüşüyor.

 

Ve görünen o ki IŞİD bir kez daha, ABD tarafından başıboş bırakılmış. Obama'nın yolundan giden Donald Trump, aşırıcı virüsün büyümesini engellemek için gerekli eylemlere girişmeme politikasını benimsemiş gibi görünüyor. Bu, ABD'nin IŞİD'e 2011-2012 yıllarında verdiği türden bir destek ve örgütün bu yeni şubesine de sessizce aynı destek sunuluyor. AB'nin Rusya ve Çin'e karşı temel hedeflerine ulaşabilmek için bölgede çatışmayı canlı tutmak amacıyla yaptıklarını görmek gerek!

 

Rusya ise, Suriye'nin bu kısmında zuhur etmekte olan şeyin ayrımında. Bu doğrultuda, girişken bir şekilde Ürdün'ü kendi ittifakına taşımaya çabalıyor (dikkat edin: Ürdün Astana'daki Suriye görüşmelerine davet edildi) ve bu ülkeyi, Suriye'nin güneyinde, Ürdün sınırında bulunan Deraa şehrinde IŞİD'i yok etmek için kullanmaya çalışıyor.

 

Putin, kralı Astana sürecine davet ederken ve bizzat katılmasını isterken, Ürdün'ün ülkenin geleceğinde büyük bir rol oynayacağını kabul ediyordu. Öte yandan Ürdün Kralı, Rusya'nın Suriye'deki Eylül 2015'te başlayan askeri operasyonları karşısında epey sessiz kaldı, hatta belki de bu operasyonları sessizce destekledi. Aynı yıl iki ülke, Ürdün'de bir Rus nükleer tesisinin kurulması için 10 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı ve Kral Abdullah buna, Rusya'nın Suriye ve geniş anlamda Ortadoğu'ya barış getirmedeki “hayati rolünü” överek karşılık verdi.

 

Düşmanlarıyla baş etmek için Sünni militanlığını kullanmaya dayalı Batı-Arap gündemi son derece canlı. Ortadoğu'da Rusya'nın öncülüğünde oluşan karşı ittifak da öyle. Bu yüzden, Suriye'nin başka kısımlarında IŞİD'e karşı elde edilen başarılara rağmen çatışma son bulmaktan uzakta ve IŞİD ve Halid bin Velid Ordusu gibi gruplar Arap ve Batılı sponsorlarından destek almaya devam ettiği müddetçe sona ermeyecek.

 

 

Çeviri: Selim Sezer

 

 

www.medyasafak.net