El Kaide'nin isim değişikliği ABD’nin gündemine hizmet ediyor

El Kaide'nin isim değişikliği ABD’nin gündemine hizmet ediyor
RAND kuruluşunun kısa süre önce yayınladığı “Suriye El Kaide’si adını değiştirebilir ama çizgisini değiştiremez” başlıklı metin, Suriye’de faaliyet yürüten ve terörist kabul edilen gruplar hakkında zaten şüphe edilen şeyi kabul etmekten başka bir şey yapmıyor: bu gruplar, kendilerini destekleyen devletlerin onların meşruiyetini arttırma ve savaş sahasında değişen akıntılar arasında tasfiye olmalar

 

 

Tony Cartalucci

 

 

Global Research

 

 

 

RAND kuruluşunun kısa süre önce yayınladığı “Suriye El Kaide'si adını değiştirebilir ama çizgisini değiştiremez” başlıklı metin, Suriye'de faaliyet yürüten ve terörist kabul edilen gruplar hakkında zaten şüphe edilen şeyi kabul etmekten başka bir şey yapmıyor: bu gruplar, kendilerini destekleyen devletlerin onların meşruiyetini arttırma ve savaş sahasında değişen akıntılar arasında tasfiye olmalarını engelleme çabası doğrultusunda bir dönüşümden geçiyor.

 

RAND tarafından “RAND Kuruluşu'nda çalışan bir siyaset bilimci ve Uluslararası Terörle Mücadele Merkezi'nde araştırmacı” olarak tanımlanan Colin Clarke tarafından kaleme alınan metinde şu ifadelere yer veriliyor:

 

“Suriye'nin kuzeydoğu kısmında kısa süre önce öteki isyancı gruplarla yaşanan iç çatışmaların ardından Suriye El Kaidesi, meşruiyet sağlama ve etkilemek istediği sivil nüfusa kendisini gerçek anlamda Suriyeli bir topluluk olarak sunma ihtiyacını anlamış gibi görünüyor.”

 

Ancak bu, yalnızca El Kaide'nin hedefi değil – bu, bizzat Amerika Birleşik Devletleri'nin ve aynı zamanda onun para ve silah göndermesine, 2011'den bu yana Suriye'deki yıkıcı çatışmayı beslemesine aracılık eden Fars Körfezi devletlerinin de hedefi.

 

Clarke metne şöyle devam ediyor:

 

“En muhtemel senaryo, isim değişikliğinin zaman kazanma ve bir gün daha savaşacak kadar yaşama girişimi olması. Nitekim bu değişiklik, grubun saldırılar düzenleme temposunu yavaşlatmaktan başka bir sonuç getirmedi.”

 

Sonuç kısmında ise şu ifadelere yer veriliyor:

 

“Suriye'de çatışmayla geçen altı yıl boyunca El Kaide'nin ülkedeki varlığı hiçbir zaman şimdikinden daha güçlü olmamıştı. Ve her ne kadar pek çok kişi El Kaide'nin Suriye'de bir siyasi topluluk olduğu düşüncesini ciddiye almasa da, aynısı 30 yıl önce Hizbullah için – şimdi Lübnan parlamentosunda sandalyeleri olan ve çok büyük bir askeri kanadı olan Şii grup için – de söyleniyordu. Eğer Suriye El Kaide'siyle bağlantılı cihadçı gruplar isimlerini değiştirmeyi başarabilirlerse, Suriye'deki iç savaşı bitirecek müzakereler ilgi görmeye başladığında kendilerini siyasi oyuncular olarak konumlandırma yönünde adımlar atabilirler.”

 

Clarke, Suriye'de savaşan ve El Kaide'yle bağlantılı olan militan grupların ABD ve işbirlikçileri tarafından yürütülen finansman ve silahlandırma çabalarını ve Şam'a karşı rejim değişikliği gerçekleştirilmesini destekleme çabalarını bir hayli karmaşıklaştırdığını belirtiyor.  

 

Genel kamuoyunun kafasını karıştıracak kadar uzun ve karmaşık bir retorik üçkâğıtçılık oyunu oynama ve Batı ile bölgesel ortaklarının daha doğrudan ve geniş destek sağlamasına yetecek kadar muğlak bir cephe meydana getirme umudu temel önemdedir. Şu anda Suriye hükümetini devirmek imkansız gibi görünse de, ABD, Türkiye ve çeşitli Fars Körfezi devletleri, toprak alma ve bu toprakları bu “isim değiştirmiş” terörist grupların kontrolü altına koyma manevraları yapıyor gibi görünüyor.

 

Daha önce belirtildiği gibi, bütün Batı medyası genelinde, çatışma bir sona doğru yaklaşırken Suriye'de savaşan vekil grupların korunması olan şeyin üzerini örtme yönünde ortak bir çaba bulunuyor. Bu grupların ülke dışındaki güvenli bölgelerde nasıl korunacağını veya nasıl kendilerini rehabilite edip meşru siyasi cephelere dönüşeceğini savuşturmak, Batılı politika yapıcıların bir yandan terörist örgütlerin yegane destekçileri konumundayken diğer yandan onlarla mücadele ettiğini ileri sürmede kullandıkları taktiklerin en yenisinden ibarettir.

 

Gerçekte, Batı'nın tekrar tekrar ileri sürdüğü argümanlar ne kadar “makul” görünürse görünsün, El Kaide teröristlerinden oluşan “meşru” bir siyasi cephe olasılığı yalnızca Amerika Birleşik Devletleri ve bölgesel müttefiklerinin onu tanıması halinde gerçeğe dönüşebilir. Suriye, Rusya, İran veya Washington'un etki alanı dışındaki başka devletlerin böyle bir oluşumun meşruluğunu tanıması ise olasılık dışıdır.  

 

Ancak bu terör örgütlerine 1980'li yıllarda ortaya çıkmalarından beri Batı ve müttefikleri tarafından sunulan kaynakların dev miktarı düşünüldüğünde, bu desteğin siyasi cephelere doğru devam etmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Bununla birlikte Suriye'deki proje uzadıkça Batı'nın içine düştüğü güvenilirlik krizi, böyle bir siyasi cephenin kurulması ve Batı ve müttefikleri nezdinde meşruiyet kazanmasıyla birlikte yalnızca artacaktır.

 

RAND Hizbullah'tan El Kaide'nin gelecekteki siyasi cephesinin bir örneği olarak bahsederken Hizbullah'ın halen ABD Dışişleri Bakanlığı'nın terör örgütleri listesinde olması – hem de bu örgütün El Kaide'ye ve ondan kopan, kendini “İslam Devleti” ilan eden örgüte karşı savaşan başlıca cephelerden birini teşkil etmesine rağmen böyle olması – ilginçtir.  

 

Jeopolitik olarak Amerika Birleşik Devletleri, kendisini bütün seçeneklerin kötü seçenekler olduğu bir köşeye sıkıştırdı. Çeşitli siyasi taktikleri şimdi birbiriyle doğrudan çelişki içinde. Batı, kendi nüfuslarını daha fazla bölmek ve dikkatlerini başka taraflara çekmek için İslamofobik demagogları yönetici görevlere getirirken, tam da bu politikacıların içinde yer aldığı hükümetler, Libya'dan Suriye'ye ve ötesine uzanan savaş sahalarında terörist El Kaide'ye askeri, mali ve siyasi yardım sağlayarak geçirdiği yılların ardından bu örgüt için bir siyasi cephenin oluşturulmasına en büyük yardımı sunuyor.

 

Sözde “Terörle Savaş” ile geçen yaklaşık yirmi yılın ardından, ciddi olduğu varsayılan ABD'li politika yapıcıların ve analistlerin, El Kaide öncülüğündeki bir siyasi cephenin meşruiyet elde etme olasılığının olduğunu iddia etmeye çalıştığını okumak, gerçekten de sürreel bir durum. Pek çok kişi işin bu durum, terörizmin gerçekte ne olduğunu ve ABD tarafından küresel hegemonya arayışında kullanılan jeopolitik beceri setine nasıl uyduğunu gösteriyor. Her ne kadar ABD Suriye'deki başarısızlığı nedeniyle pek çok açıdan büyük bir bedel ödediyse de, terörizmi kullandığının ve ikili oynadığının – bir yandan kendini düşman olarak gösterirken diğer yandan El Kaide gibi terörist cepheler için destek sağladığının – ifşa olması, belki de bu zamana kadar ödediği en ağır bedeldir.

 

 

Çeviri: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net