“Ayetullah Hamanei Konuşma Metnini İmam Humeyni’ye Göndermişti”

“Ayetullah Hamanei Konuşma Metnini İmam Humeyni’ye Göndermişti”
"Harare Zirvesi hakkındaki haberlerden ve analizlerden Ayetullah Hamanei’nin zirvede yaptığı konuşmanın olağanüstü bir etki bıraktığı anlaşılıyor. Hatta katılımcı liderden birinin Ayetullah Hamanei’ye 'Konuşma metninizi bana verin, arşiv için istemiyorum, onu masamın üzerine koyacağım ve sık sık okuyacağım' dediği söyleniyor."
“Ayetullah Hamanei Konuşma Metnini İmam Humeyni’ye Göndermişti”

Tabnak.ir

 

İslam İnkılâbı Rehberi Ayetullah Hamenei’nin Eserlerini Koruma ve Yayınlama Kurumu, Ayetullah Hamanei’nin Uluslararası İşler Başdanışmanı Dr. Ali Ekber Velayeti ile Bağımsızlar Zirvesi ve 11 Eylül sonrasında dünyada meydana gelen gelişmeler hakkında bir röportaj yaptı. Aşağıda bu röportajın tercümesini okuyabilirsiniz.

İran İslam Cumhuriyeti’nin Bağlantısızlar Hareketi’nin Zimbabve’nin başkenti Harare’de düzenleyen altıncı zirvesine katılması, hareket ve de İslam Cumhuriyeti’nin dış politikası üzerinde oldukça etkili oldu.  Öyle ki Bağlantısızlar Hareketi üyesi liderlerden biri dönemin İran cumhurbaşkanına “Sizin katılımınız sayesinde bu zirve unutulmayacak, istisnai bir zirve oldu” demişti. Siz de Dışişleri Bakanı sıfatıyla söz konusu zirveye katılmıştınız, bu konuda biraz açıklama yapar mısınız?

Bağlantısızlar Hareketi’ne kabul edildikten sonra İran İslam Cumhuriyeti ilk defa Harare Zirvesi’ne cumhurbaşkanı düzeyinde katıldı. Aslında İslam İnkılâbı’ndan sonra, yani 1980’de Bağlantısızlar Hareketi’nin altıncı liderler zirvesi Havana’da (Küba) düzenlenmişti. Bu zirveye İran dışişleri bakanı düzeyinde katıldı ve üyelik başvurusunda bulundu. Başvuru kabul edildi ve İran Bağlantısızlar Hareketi üyesi oldu. Bir sonraki zirve 1983’te Dehli’de düzenlendi ve İran başbakan düzeyinde bu zirveye katıldı. 1986’da Harare’de düzenlenen bir sonraki zirveye ise cumhurbaşkanı düzeyinde katıldı ve o dönemde cumhurbaşkanı Ayetullah Hamanei idi.

Dönemin İran cumhurbaşkanının İnkılâp sürecinde aktif rol oynamış ve hükümette görev almış ülkenin önde gelen bir âlimi olması dolayısıyla bu katılımın çok boyutlu etkisi söz konusuydu: İlk defa hükümetin başında yer alan bir din âlimi bu zirveye katılmıştı. Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi daha önce cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan ve katılımcı heyetin başkanı olan Müslüman bir âlimi ağırlamamıştı.

Öte yandan Ayetullah Hamanei zirvede devrimci bir hükümeti temsil ediyordu. Konuşması, o zamana dek üçüncü dünyanın en önemli inkılâbında aktif rol oynamış birinin konuşmasına yakından şahit olmamış kimseler için İslam İnkılâbı’nın manifestosu sayılıyordu. Oysa İslam İnkılâbı’ndan sonra başka devrimler de zafer kazanmıştı; Küba devrimi, Nikaragua devrimi, Vietnam devrimi veya Laos ve Kamboçya devrimleri gibi. Ama bu devrimlerden hiçbiri İslam İnkılâbı’nın asaletine sahip değillerdi, en fazla Marksist birer devrimdiler. Oysa İran halkının inkılâbı üçüncü dünyada bir yenilik sayılıyordu, taklitçi değildi. Bu inkılâp bir devrim olmanın yanında birkaç özelliğe sahipti: Öncelikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra üçüncü dünyada meydana gelen ilk bağımsız inkılâptı. İkincisi, dinî bir inkılâptı ve üçüncüsü, İslamî idi. Dolayısıyla Harare Zirvesi’ne katılanlar açısından hem inkılâbın zafere ulaşmasında aktif rol oynamış hem de İslam hükümetinin temellerinin sağlamlaşmasında etkili olmuş seçkin bir Şii âlimin cumhurbaşkanı sıfatıyla asla sıradan olmayan yenilikler ortaya koyması ilginç bir durumdu. Sovyetler Birliği henüz ayakta olduğu bir dönemde sahneye “Ne Doğu ne Batı” şiarıyla -yani gerçekten bağlantısızlığı savunan- yeni bir hükümet çıkmıştı. Gerçekten bağlantısız inkılâpçı bir hükümet başkanının dilinden bağlantısızlığın yeniden tanımlanması ve prensiplerinin belirlenmesi herkes açısından etkileyiciydi. Bu anlattıklarım Harare Zirvesi’nin özelliklerinden bazılarıdır.

Bir başka husus şuydu: Zirveye katılan yönetimlerin neredeyse tamamı, ister sağcı olsun ister solcu, laikti. Seküler olmayan, hatta yönetim biçiminde siyaset ve dine birlikte yer veren tek devlet İran İslam Cumhuriyeti idi. Bu bakımdan böyle bir devletin görüşlerini cumhurbaşkanının ağzından dinlemek katılımcılar açısından oldukça önemliydi.

Harare Zirvesi hakkındaki haberlerden ve analizlerden Ayetullah Hamanei’nin zirvede yaptığı konuşmanın olağanüstü bir etki bıraktığı anlaşılıyor. Hatta katılımcı liderden birinin Ayetullah Hamanei’ye “Konuşma metninizi bana verin, arşiv için istemiyorum, onu masamın üzerine koyacağım ve sık sık okuyacağım” dediği söyleniyor. Bu konuşmanın bu kadar önemli ve etkileyici olmasını neye bağlıyorsunuz?

Hatırladığım kadarıyla Ayetullah Hamanei konuşmasını hazırladıktan sonra metni İmam Humeyni’ye (r.a) gönderdi. İmam Humeyni metni okudu ve görüşlerini not etti. Eklediği çok fazla bir şey yoktu; konuşma metni neredeyse bütün detaylarıyla İmam’ın onayından geçti. İmam Humeyni’nin konuşmaya eklediği birkaç husus oldu ve Ayetullah Hamanei bunları dikkate aldı.

Hem bu konuşmanın, hem de Ayetullah Hamanei’nin Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmanın kendine has bir özelliği vardır. O da şudur: Her iki konuşmada da büyük güçler dikkate alınmamıştır. Hakikatler açıklanırken, Hareket’in durumunun iyileştirilmesi yönünde reformist ve devrimci öneriler dile getirilirken çekingenlik gösterilmemiştir. Bu İran’a özgü bir tutumdur. Başka ülkeler ya böyle bir şeye cüret edememişlerdir ya da böyle bir şeyi beyan edebilecek kapasiteye sahip değillerdir. Çünkü böyle bir şey onlar açısından bağlayıcı olurdu. Nitekim onlar, önemli ve hassas uluslararası meseleleri büyük güçlerin eline fırsat vermeyecek şekilde geçiştirir, büyük ülkelerin eleştirisine hedef olmak istemezler. Başkalarının konuşmalarının önemsiz olduğunu söyleyemesek de önemlerinin az olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü dert malumdu, derman de belliydi; ama derde hiç değinilmiyordu. Mesela Birleşmiş Milletler ailesine mensup ülkelerin büyüklüklerine ve küçüklüklerine bakılmadan uluslararası haklarına uyulması konusunda ayrımcılık gözetilmemesi gerektiği eleştirilerin odak noktasıydı.  Başkanlarının kanının daha kırmızı olduğu düşünülen bazı ülkelerin Güvenlik Konseyi’nde ayrıcalığa sahip olmaları, istemedikleri kanunları veto etmeleri bu eleştirilerden birisidir. Tabii bazı ülke başkanları genel eleştiriler yöneltiyorlar. Ancak hangi ülkenin suçlu olduğunu, insanlık açısından nasıl bir soruna sebebiyet verdiğini belirlemek gerekir. Elbette bütün bunların bir bedeli var. Bu bedeli ödemek niyetinde olan bir ülkenin bağımsız bir ülke olması gerekir. Bağlantısızlar Hareketi’ne üye ülkeler arasında da İran İslam Cumhuriyeti’nden daha bağımsız bir ülke bulunmamaktadır.

Harare Zirvesi çerçevesinde ikili ve çoklu görüşmeler de oldu. Bu görüşmelerde hangi konular ele alındı?

İran Harare Zirvesi’nde ayrıcalıklı bir konuma sahipti. Zirvede Bağlantısızlar Hareketi’ne üye önemli ülkelerin liderleri de vardı. Mesela Hindistan ve Küba liderleri de oradaydı. Zirvenin önde gelen isimleri karşılıklı görüşmeler yaptılar ve bu görüşmelerde birtakım kararlar aldılar. Ayetullah Hamanei de bu zirvede Fidel Castro, Hindistan başbakanı ve Hareket içerisinde seçkin bir konuma sahip olan diğer liderlerle alınacak önemli kararları görüştü. Zirve ikili görüşmeler için mutlaka değerlendirilmesi gereken bir fırsattı. Ayetullah Hamanei, zirveye katılan liderlerin birçoğuyla ikili görüşmelerde bulundu.

Bağlantısızlar Hareketi’nin yasama ve yürütme açısından en hassas dönemi Harare Zirvesi’ydi. İki kutuplu dünya düzeninde önemli değişimler ve gelişmeler yaşandı. Bunlardan en önemlileri Soğuk Savaş yıllarının sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin yaklaşmasıydı. Bu meyanda Bağlantısızlar Hareketi ciddi anlamda bir kimlik krizi yaşadı. Hareket bu krizden nasıl kurtulup yoluna devam edebildi?

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından, dolayısıyla iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesinden sonra Bağlantısızlar Hareketi’nin üzerine kurulduğu meşru zeminin zayıflaması bekleniyordu. Çünkü bağlantısızlık Batı’ya ve Doğu’ya bağımlı olmamak anlamına geliyordu. Ama artık bir Doğu söz konusu değildi. Peki, bu durum nasıl yorumlanacaktı? Büyük çoğunluk Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ne olacağını kestiremiyordu. Mesela Belgrat Zirvesi’nde “Şimdi ne yapmalıyız?” sorusu etrafında gelişen sohbetlere şahit olduğumu hatırlıyorum. Kimsenin yol haritası yoktu, ancak zamanla, ortaya çıkan yeni şartlarla birlikte, Bağlantısızlar Hareketi’nin yeni dünya düzeniyle daha uyumlu olduğu anlaşıldı. Nitekim birçok ülke üyelik talebinde bulundu. Sanırım Zimbabve Zirvesi’nde üye ülke sayısı 104 idi, şimdi Hareket’e üye ülkelerin sayısı 120’den fazladır. Bugün Bağlantısızlar Hareketi’ne ilgi çok daha fazladır.

Ortaya çıkan o şartlar neydi?

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD, dünyanın tek kutuplu bir düzene kavuşacağını tasavvur ediyordu. McLuhan’ın “global köy” teorisi gündemdeydi. Dünya global bir köy olduğuna göre bunun bir de yönetime ihtiyacı vardı ve bu yönetim, ABD yönetimi olacaktı. Çünkü Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ayakta kalan tek süper güç ABD idi. Baba Bush 1991’de Amerikan Deniz Kuvvetleri Ordusu’na hitaben yaptığı konuşmada dünyanın geleceğinin tek kutupluluk olduğunu, ABD’nin dünyayı yönetme sorumluluğunu üstleneceğini söylemişti. Bu Amerikan rüyasıdır. Ama bu rüya hiç tabir edilmedi. Zaman böyle akıp geçti. ABD’nin müttefikleri bile bunu kabullenmedi. Avrupa Birliği’nin kurulup genişletilmesi, dolar karşısında yeni bir para biriminin, avronun tedavüle sokulması hep bu yüzdendir.

Günümüze dönmek ve Tahran Zirvesi üzerinde konuşmak istiyorum. Bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli husus, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından daha önemli olduğu söylenen Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki köklü değişimler ve gelişmelerdir. Ayetullah Hamanei, bu dönemi “tarihsel kavşak” olarak nitelendirdi. Bağlantısızlar Hareketi bu süreçte nasıl bir yol izleyecek?

ABD, Baba Bush’un söylediği gibi ABD’nin yönetiminde bir dünya kurmak istiyor. Dünya halkları, bilhassa İslam ülkeleri yaşanan son gelişmelerde Amerikalıları kabul etmeyeceklerini açıkça gösterdiler. Nitekim halk, özellikle Müslümanlar varlık gösterdiler ve Amerikalıların çözüm yollarını kabul etmeyeceklerini dile getirdiler. İslam ülkeleri şimdi ve gelecekte dünya yönetiminde söz sahibi olmak istiyor. Ama ABD buna izin vermiyor.

11 Eylül’den sonra ABD Afganistan’a saldırdı. ABD’nin ikinci saldırısı Oğul Bush zamanında 2002’de Irak’a oldu. 2006’da İsrail ABD’nin tahrikleri sonucunda Güney Lübnan’a, Hizbullah’a ve İslamî Mukavemet’e saldırdı. 2008’de Siyonistler ABD’nin himayesinde Gazze’ye saldırdı. 2001’de Afganistan, 2003’te Irak, 2006’da Lübnan, 2008’de Gazze. Sonra bakıyoruz 2010’da Kuzey Afrika devrimleri başlıyor.

ABD öncülüğündeki Batı ile -İran İslam Cumhuriyeti’nin idealist liderliğindeki- İslam dünyası arasındaki bu görüş, metot ve menfaat farklılaşması en ciddi düğüm noktasını Suriye’de gördüğümüz çatışmalara sebep oldu. Bu tarafta Suriye’nin müttefiklerinin, İran, Irak ve Lübnan’ın -yani Suriye’nin dostlarının- Suriye’nin yanında yer aldığını görüyorsunuz. Öte tarafta ise ABD, bölge ülkelerinden başlayarak uluslararası düzeyde farklı ülkeleri peşinden sürüklemeye çalışıyor. Bir yandan da müdahalelerine meşruiyet kazandırmak için Birleşmiş Milletler’den karar çıkarmaya çalışıyor.

Öte yandan ortada yeni bir olgu var: Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ilk defa Rusya ve Rusya ile birlikte Çin, ABD’nin ve Batı’nın karşısında duruyor. Soğuk Savaş’tan ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra böyle bir şey ilk kez yaşanıyor. Bu, tek başına bu dünyanın geleceğini ve şu anını değiştirebilecek önemli bir unsurdur. Ayetullah Hamanei “dünyanın geometrisi değişiyor” derken hem İslamî uyanış bayrağı altında İslam dünyasının varlık göstermesini ve belirleyici rol üstlenmesini kastetmiştir, hem de uluslararası sahneyi geçmiştekinden farklı kılan ve uluslararası yeni dengeleri şekillendiren önemli ve belirleyici faktörlere gönderme yapmıştır.

Her halükarda mevcut şartlar göz önüne alındığında Bağlantısızlar Hareketi’nin karşı karşıya kaldığı durum öncekinden çok daha farklıdır. Mısır’da düzenlenen bir önceki Bağlantısızlar Zirvesi ile son zirve arasında meydana gelen en önemli olay İslamî uyanış hareketidir. Mısır’da o zaman Hüsnü Mübarek cumhurbaşkanıydı, şimdi Muhammed Mursi cumhurbaşkanı. Genel itibariyle bu zaman diliminde meydana gelen gelişmelerin hızı ve karmaşık yapısı Bağlantısızlar Hareketi’nin omuzlarına geçmiştekinden daha ağır ve daha karmaşık bir görev yüklemiştir. Bu meyanda İran’ın üç yıl boyunca Bağlantısızlar Hareketi’nin başkanlığını yapacak olması da etkili değişimlere sebep olabilir.

medyaşafak